Background

“Kız Kardeşimi Öldüreni Öldüreceğim”

Sepideh’in ve dahi İranlı kadınların, dolayısıyla bizim hikâyemiz.

1980’lerin sonunda binlerce politik mahkumun ölümünden sorumlu, “ölüm komitesi” olarak bilinen savcılık komitesinin dört üyesinden biri, işkenceci “Tahran kasabı”, idamcı yargıç, yoldaşlarımızın ve kızkardeşlerimizin katili Reisi öldü. Hem de biz kadınlara vaad ettiği cehennem ateşinde bu dünyada yanarak öldü. Ölümü vesilesi ile onurlu ölülerimizi ve katlettiği, hayatlarını zindan ettiği kız kardeşlerimizi isyan günlerinin bir yazısıyla anıyoruz.

Aslında o fotoğraflarını gördüğünüz kara gözlü, kara saçlı, genç kadının hayatının çalınmasından haftalar önce, belki de çok daha önce başlamıştı her şey.

Sıcak çok sıcak bir temmuz ayıydı. Ayın 12’si “Hicap ve İffet Günü” ilan edilmiş, kadınların daha çok örtünmesi için yeni bir baskı dönemi açılmıştı. Sorun saçsa erkeklerde de vardı ama erkeğin saçına bakınca değil de kadının saçını görünce tahrik olan bu iffetsiz adamlar, edepsizler, kadınların daha da örtünmesini buyurmuşlardı.

Kadınlar…

Nasıl daha çok örtüneceklerini bilemiyorlardı. Hava 35 dereceydi ve belli ki daha da ısınacaktı. Hem gerçek hem mecazi anlamda bıçak kadınların boynuna dayalıydı.

Sepideh Rashno 28 yaşında genç bir kadın, yazar, sanatçı ve editördü. Tahran’ın 35 derece sıcağında, tıklım tıkış metrobüse bindi. Zaten def etmek istediği örtü (kadınlar No2Hijab ve Hicabsız Hicab eylemleriyle yeni yasakları protesto ediyorlardı) başından kaydı. Tam bu sırada yardımcı devriye bir kadın (karşı devrim muhafızlarına yardımcı, Ali İsmail’e sopalarla saldıranlar gibi yardımcı) Sepideh’i uyardı. “Başını ört!” Hayat dolu, isyankâr Sepideh delirdi, metrobüstekiler delirdi, kavga başladı. Her iki taraf da telefonlarını çıkarıp birbirlerini videoya aldı. Saldırgan kadın, Sepideh’i devrim muhafızlarına bildireceğini söyleyip dediğini de yaptı. Yolcular tarafından metrobüsten atıldıktan hemen sonra gidip Sepideh’i ispiyonladı. İstihbarat bakanlığı, 18 Temmuz’da Sepideh’i evinden aldı. Sonra da hastanede, muhafızların arasında görüldü. Ayakta duramıyor, titriyordu; bayılmak üzereydi. Doktorla yalnız görüşmesine, hastane çalışanlarının o sırada cep telefonu kullanmasına izin verilmedi.

Sepideh’i devlet televizyonuna çıkardılar sonra. Hayat ışığı söndürülmüş, ruhu çekilmiş gibiydi. Ağır fiziksel işkence izleri taşıyordu yüzünde. Gözleri mor, sesi kısık, omuzları düşüktü.  Muhtemel ki günlerce işkence görmüştü. Şimdi de milyonların gözünün önünde itiraf etmeye zorlanıyor, kendine saldıran kadından özür dilettiriliyor, affedilmesi için yalvarmak zorunda bırakılıyordu. Fiziksel işkence, rejim tarafından milyonların gözü önünde psikolojik işkenceyle taçlandırılıyordu. Bütün temel hakları çiğnenmiş bu kadının insanlık onuru da televizyondan yapılan bir yayınla ibreti âlem için çiğneniyordu.

Bıçağın boynuna dayandığı kadınlara gelince…

Nazer, gözetmen, süpervizör adı verilen (isimlere bakın; kadınların aklı yok ya onlara gözetmen atamışlar) ve sokaklara salınan birlikler, binlerce kadını taciz etmiş, dövmüş, hapsetmişti. Milyonlar içlerinden söyleniyordu: “Biz köle miyiz? Köle miyiz biz? Köle miyiz sizin arzularınıza? Saçımızı örtmek, istediklerinizi söylemek zorunda mıyız?”

Sonra…

22 yaşındaki Jina Mahsa Amini, ağzı burnu kıralana kadar dövülerek öldürüldü. Saçını örtmediği için değil, saçını onların istediği gibi örtmediği için. İşte, bu da dolu bardağı taşıran son damla oldu. Son damla…

Kadınlar sokağa fırladı. Boğazlarına dayanan bıçağı ellerine alıp o güzelim saçlarını kesip attılar. Ve haykırdılar: “Kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim! Kardeşimi öldüreni öldüreceğim!”
Saçlarını Hadis Najafi gibi toplayıp karanlığın, adiliğin, rezilliğin, ateşli silahların üzerine yürüdüler.
Öldürüldüler!
Ateşler yaktılar sokaklarda ve başörtülerini o ateşlerde yaktılar.
Gençler, onurlu genç adamlar, canına tak etmiş ihtiyarlar…
İran ayaktaydı!
Onurlarını geri aldılar.

İran’ın üzerine çöken kaygı, üzüntü, o tanıdık iç sıkıntısı, o bastırılmış ağlama duygusu bir perde gibi kalkmış üzerlerinden. Gururla parlayıp gülümseyen, yine bu ülkenin o parkından çok tanıdık yüzlerden yayılan bir mutluluk almıştı yerini…

İran’ın gençleri yepyeni bir coğrafya dersine girmiş gibiydi. İran’daki her kasabanın, her köyün adını öğreniyorlardı. Zira isyan etmeyen bir yurt köşesi kalmamıştı. Bayburt hariç. Dövülüp sövülerek aşağılanmaktan direnişin ve devrimin önüne, en önüne geçmişti kadınlar.  

Bu bir kadın devrimiydi. Hepimizi bir adım öteye taşıyacak bir kadın devrimi. Umut ediyoruz ki bu kez Tahran’a girdiklerinde vazgeçmeyecekler. Hak ettiğimiz, bizden çalınmış hayatı geri alacağız.

زن، زندگی، آزادی
Zan, zandegi, azadi!
Jin, jiyan, azadi!
Kadın, yaşam, özgürlük!

آزادی، آزادی، آزادی
Azadi, azadi, azadi!

می‌کشم می‌کشم هر آنکه خواهرم کشت
Mikosham, mikosham, har an keh khaharam kosht!
Öldüreceğim, öldüreceğim, kız kardeşimi öldüreni öldüreceğim!

مرگ بر ستمگر، چه شاه باشه چه رهبر
Marg ba setamgar, che shah bashe che rahbar!
Diktatörlere ölüm, şah ya da lider.

ما همه مهسا هستیم، بجنگ تا بجنگیم
Ma mameh Mahsa hastim. Bejang ta bejangim!
Hepimiz Mahsa’yız. Bu hepimizin kavgası!

این تازه شروع کار است.
به دعوا ادامه دادن
Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!

 

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation