Background

Olympe de Gouges: Kadınlar, Uyanın!

Müjgan Tekin

“Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır.”

Olympe, giyotine hazırdı. Town Hall’da ufacık bir çatı odasında neredeyse üç aydır tutukluydu. Bu, resmî dairenin çatı katında geçirdiği 89. gündü.1793’ün Kasım’ıydı. Kadını, uşak ruhlu olmakla itham eden devrim karşıtı erkeklerle mücadele ede ede yürümüşlerdi devrim yolunu. Yoksulluk, sefalet, adaletsizlik, insana yakışmayan her türlü çile Fransa’nın gündüzlerini ve gecelerini esir almıştı. Paris’in sert topraklarını işleyen çiftçiden, mülksüz baldırı çıplaklarına kadar, çocuklarına bir somun ekmek bulmakta zorlanan kadınlardan, cellatların bir sözü ile hapishanelere atılan, asılan adamlara kadar ve hatta cılızlıktan bacakları eklem yerlerinden kırılan atlara, öküzlere kadar soylular dışındaki tüm canlılar hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Sivri çeneli kral ve güzel yüzlü kraliçe ile onların soylular sınıfındaki soytarıları kiliseden aldıkları ilahi haklarını kullanıyor, halkı görmezden geliyordu. Böylesi zamanlarda küçük insanlar devleşirdi. Er ya da geç bu kaçınılmaz sondu. Fransa için de böyle olmuştu. Önde hep onlar, kadınlar vardı. Devrimi destekleyen farklı görüşten binlerce kadın ve Parisli kadın militanlar. 1789 Ekim direnişi, onlar olmasa belki de hiç olmayacaktı. 5 Ekim sabahı ilk önce kadınlar toplanmıştı meydanda. Haykırarak Versailles’a yürürken bugünleri pek hesaba kattıkları söylenemezdi. Ulusal Muhafızlar, kadınların saraya yürüyüşünden cesaret alıp ancak öğleden sonra direnişe geçebilmişti. Bu, devrimin değişmez kuralı gibiydi: Direnişi ve isyanı önce kadınlar başlatır, eylemlere destek olmayan erkeklerin karşısına dikilir, onları yeterince cesur olmamakla kışkırtırlardı. Evet evet kışkırtırlardı çünkü Fransa’nın erkekleri cesaretlerine toz konsun istemezlerdi. Bu sebeple de kadınların cesaret suçlamaları ile derhal harekete geçip kadınlara katılırlardı. İşte öyle anlarda kadınlar sessizce arkaya geçer ve vakur bir şekilde erkeklerin destekleyicisiymiş gibi görünürdü. Oysa gerçek tam aksiydi. Gün geçtikçe devrimin erkekleri, direniş ve ayaklanmalarda kadınların ağırlığından ürkmeye, bu durumu tehlikeli bulmaya başlamıştı. Tarih milattan sonra 1780’leri de gösterse ne denli ilerici de olsalar, alışageldikleri milat kadar köklü bir düzenleri vardı ve bu düzende erkek hep önde olandı. Şimdi de bahane devrim için düzenli örgütlere ihtiyaç olduğuydu. Buna kim karşı çıkabilirdi ki! Elbette devrim için düzenli örgütlere ihtiyaç vardı var olmasına da niçin kadınlar Fransız Ulusal Muhafızları, tartışma meclisleri gibi siyasal gruplar içinde yer alamıyordu? Niçin en fazla sanatsal ve kültürel faaliyetlerde bulunmalarına olanak tanınıyordu? Niçin Devrim, onlara sadece Cumhuriyetçi, eşitlikçi, özgürlükten ve adaletten yana çocuklar yetiştirmeyi uygun buluyordu? Devrimi birlikte yapmışlardı bundan sonrasında da karar verici konumda olmak kadınların hakkıydı. Devrimin kadınlarını, devrimin erkekleri kabul etmek zorundaydı. Devrimin içindeki eşitsiz rol dağılımı için de mücadele etmek kadınlara düşmüştü. Devrimin erkeklerinin bu tutumları tam da Soylu Bonald ve yaverlerini sevindirecek cinstendi. Olympe, Soylu Bonald’ı düşününce istemsizce yüzünü ekşitti. Büyük burunlu Bonald “bir kadının isteklerini yerine getiren erkek Tanrıya ve krala karşı görevlerini yerine getirmemiş olur” diye buyurmuştu. Şimdilerde Soylu Bonald ve yaverleri Olympe’ın giyotine devrim önderleri tarafından gönderileceğini duyunca kesin zevkten dört köşe bir halde tıka basa yiyip devrimci hemcinslerine kadeh kaldırıyordur. Olympe’a en çok dokunanda buydu! Belli ki bu durum da Devrime dairdi. Ölüme çok az kala vaktini büyük burunlu Bonald ve onun gibileri düşünerek geçirmek budalalık diye düşündü.

,Kadın dostları ile buluşup kadının siyasal alanda temsili için metinler kaleme aldıkları, eylemler organize ettikleri Sophie de Condorcet’in evi burnunda tütüyordu. O evde ilk kez yüksek sesle okumuştu, devrimin erkek önderlerini öfkelendiren Kadının ve Kadın Yurttaşın Haklar Bildirgesi’ni. O evde, kadınlarla birlikte her gün daha hadsiz daha cesur olmayı öğrenmişti haksızlıklara karşı. O evde kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olduğunu, bu hakların nasıl alınabileceğini tartışıp durmuştu geceler boyu. O evde Fransız Devrimi’nin sadece Fransa için değil tüm Avrupa için bir dönüm noktası olduğuna dair umudunu diri tutmaya çalışmıştı. Devrim süreci ile ilk kez, kadının erkekten daha az insan ve erkekten daha az yurttaş olmadığını o evde bir araya geldiği kadınlar ile cesurca kaleme almış, broşürler hazırlamışlardı. O evde bir kez daha çok sevdiği kadın dostları ile buluşmadan ölmek istemiyordu. Bir yolu olsa son kez o evde birkaç saat geçirebilseydi ama bu imkânsızdı.

Tutukluğunun sonuna doğru mahkemeye hamile olduğu yalanını söylemese belki de şimdi giyotinle başı koparılan on binlerden biriydi. Ölmekten korktuğundan değil, son sözlerini hazırlamak için vakit kazanmalıydı. O yüzdendi hamilelik yalanı. Giyotin onu durdurabilecek olsa üç ay önce evine baskına gelen komiseri eli boş gönderirdi. Oysa Olympe, evinde hiçbir delil bulunamayınca depoda sakladığı, henüz üstüne çalışmalarını sürdürdüğü ve devrimi birlikte gerçekleştirdikleri erkeklerin çoğunluğunu çıldırtacağından emin olduğu bitmemiş oyun metnini kendi elleriyle komisere vermez ve de tutuklanmazdı. Giyotinden korksaydı hiç haykırır mıydı kellesini isteyenlere:

– Titreyin, çağdaş Tiranlar! Mezarımın derinliklerinden duyulacak sesim. Cesaretim, sizin daha barbar davranmanıza neden oluyor…

Giyotinden korksaydı, mahkeme başkanının gözünün içine bakarak bildirgenin girişine yazdığı metni yüksek sesle okuyabilir miydi?

– Adam, sen, adil olabilir misin? Sana bu soruyu bir kadın soruyor. En azından bunu sorma hakkını ondan alamazsın. Söyle bana, benim cinsimi baskı altına alan, kerameti kendinden menkul iktidarı kim verdi sana? Gücün mü? Yeteneklerin mi?

Giyotinden korksaydı, damarına her bastığında, ölüme bir adım daha yaklaşacağını bildiği Maximilien Robespierre’a broşürler aracılığıyla meydan okurcasına haber salar mıydı hiç?

– Seine nehrine gel, seni boğarak öldüreyim; böylece ikimiz de ülkemize iyi bir hizmet yapmış oluruz.

Giyotinden korksaydı:

– Kadın, uyan; artık evrenin her yerinden duyulan mantığın seslerindeki haklarını yeniden tanı. Doğanın güçlü egemenliği, önyargı, fanatizm, hurafe ve yalanlarla çevrili değil artık. Gerçeğin yanan meşalesi budalalık ve zorbalık bulutlarını dağıttı çoktan. Tutsak erkek gücünü toparladı zincirlerini kırmak için, ama (gücü yetmeyince) seninkine de başvurmak zorunda kaldı. Özgürleşirken ise yoldaşına adil davranmadı o (erkek), diye kadını sokağa, siyasete çağırır mıydı hiç?

Olympe, giyotine hazırdı. Mahkeme heyeti hamile olmadığını anladığına göre vakit tamamdı. Çatı katının penceresinden gökyüzüne baktı. Sicim gibi yağmur yağıyordu. Madame Roland ve Madame Verney, savunma niteliğinde yazdığı metnini bu saate kadar çoktan yayımlamış olmalıydılar. Bu durumda metni Maximilien Robespierre şu saate kadar okumuş olsa gerek diye düşündü. Muzip, baştan çıkarıcı, şuh bir kahkaha attı. Belli ki Robespierre ve arkadaşlarını çılgına çevireceğinden emindi ve en kısa sürede başları öne eğik atların, sonbahar yağmurlarının ıslatıp çamura çevirdiği yollara bata çıka cılız bacakları ile zorlana zorlana gelip kendisini giyotine götüreceğinden de emindi. Atların seslerini duyduğunda vakit gelmiş olacaktı.

Son geceydi belki de Town Hall’da. Camın kenarından ayrılmadan yere çöktü. Buz gibi betona sırtını dayadı. Yüzyıllardır kadın, erkeğin tamamlayıcısıydı. Olympe ve birçok devrimi destekleyen kadın bunun devrim ile değişeceğine inanmıştı ama şimdi tutuklu kaldığı bu çatı katında Olympe, devrimle bu durumun birden değişmeyeceğini anlamıştı.

Bu uzun süreç de devrime dairdi. Fakat devrim bir dönüm noktasıydı ve o şimdi kendisini giyotine götürecek atları beklerken bir şeyden emindi. Boşa ölmeyecekti, ölümü de devrime dairdi. Ve bir şeyi daha biliyordu kendisini giyotine gönderen Robespierre,çok geçmeden giyotine gidecekti ve o da boşa ölmeyecekti. Ölümleri, Fransız Devrimi’nin tamamlanma süreci için olacaktı. O yüzden korkmuyordu giyotinden. Gözünü kapadı.

* * *

Tahayyül edilebilecek gelmiş geçmiş tüm gözü doymaz ve kana susamış canavarlar, âdeta Giyotin’de vücut bulmuştur. Şu koskoca Fransa’da, toprakların tüm bereketine ve iklimin elverişliliğine rağmen bir çimen tanesinin, bir yaprağın, bir kökün, bir filizin ya da bir biber tanesinin büyüyüp olgunlaşması bile, bu korkunç zamanların gelişi kadar öngörülebilir değildi. Aynı çekiçlerle insanlığın kafasına kafasına yine vuracak olsanız, o yine aynı vahşi hallerine bürünecektir. Zulüm ve zorbalık tohumlarını bir kez daha ekecek olsanız, sonunda ektiğiniz tohuma uygun bir meyve almanız işten değildir. Charles Dickens İki Şehrin Hikâyesi’nde milattan sonra 1775 yılı Fransa’sından böyle bahsediyordu. Bu fevkalade dönem için, zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu diyordu. Bir yanda açlıktan yaşlanmış çocuk yüzleri diğer yanda soyluların saraylardan yükselen zebanileri andıran kahkahaları. Fransa’ya yayılan bunca kötülükten elbette kolayca iyilik doğması mümkün değildi. Fransa çileli bir başlangıcın arifesindeydi, ya doğruca cennete gidilecekti ya da tam öteki yana.

* * *

1775 Fransa’sının üstünden tam 18 yıl geçmişti. Ne doğrudan cennete gidilmişti ne de tam öteki yana. 1789’da başlayan devrim çalkantılı şekilde ileriye doğru akıyordu. Sonuçlanana kadar da çok bedeller ödenecek, giyotin yüzlerce can alacaktı. Bu, tarihin akışının kaçınılmaz süreciydi. Olympe de Gouges, köklü değişimin; dehşetli kavgaların, görkemli direnişlerin ardından geleceğini biliyordu. Tıpkı Olympe’ın kellesini isteyen Maximilien Robespierre gibi. Olympe, Town Hall’daki küçücük çatı odasında kendisini giyotine götürmek için gelecek atları bekliyordu. En büyük kavga verilmişti. Şimdi yaşananlar “Yeni düzen nasıl bir düzen olacak?” üstüneydi. Bu kavgada tarih Olympe’a bir rol vermişti. Devrimi, kadınları ve kadın haklarını kabul etmeye zorlamak. Zamanı değil diyenleri dinlemedi. Ona göre koşullar elverişliydi, şimdi itiraz edilmeliydi. Şimdi kışkırtmalıydı toplumu. Yeni düzende kadın ve erkek eşit yurttaş olmalıydı. Bu inançla 1789’da Fransız Ulusal Meclisi’nde okunan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’ne karşı çıktı. Bildirgede geçen “insan” (homme) sözcüğünün sadece erkeği kastettiğini ispatlamaya girişti. Eğer öyle olmasa kadınlar da ulusal meclise seçilip ulusal meclisi seçme hakkına sahip olabilirdi. Olmadığına göre “insan” sadece erkekti. Buna itiraz edilmeliydi.1791 Anayasası’nın yayınlanmasından birkaç gün sonra “Kadın ve Kadın Vatandaş Hakları Bildirgesi”ni yazdı. İnsan ve yurttaş haklarının hem kadınların hem de erkeklerin hakları olduğunu, böyle olmayacaksa söz konusu hakların evrensellik iddiası taşıyamayacağını savundu ve Bildirgenin 10. maddesine şöyle yazdı: “Kadının darağacına çıkma hakkı vardır. Mecliste yer alma hakkı da olmalıdır.”

Olympe, Town Hall’da ufacık çatı katında şafak vakti sessizliğini yırtan atların kişnemesi ile gözlerini açtı. Kadının darağacına çıkma hakkını kullanma vakti gelmişti. Bir gün mecliste yer alma hakkını kullanacağı gün de gelecekti. Mücadelesi bunun içindi.

* * *

Olympe, camı açtı. Atların soluk soluğa seslerinden başka çıt çıkmıyordu. Muhafızlar birazdan çatı katına çıkıp kapıyı çalarlar diye düşündü. Onlar gelmeden giyinmeliydi. Ahşap somyanın üstünde duran korseye baktı. Kendi kendine gülmeye başladı. Ahlakın ve saygınlığın sembolü korseyi, somyanın üstünden alıp yere fırlattı. Ne de olsa “ahlaksız” ve “saygın olmayan” bir kadındı. Giyotine giderken kimse onu korse giymeye zorlayacak değildi ya. Çatı katının kapısı üç kere üst üste tıklayınca Olympe öfke ile bağırdı, bu ne aceleydi! Kapıyı açması ile geri kapaması bir oldu. Aklını kaçırmış olamazdı. Gözlerini ovuşturup kapıyı tekrar açtı. Kapıda duran iki kadına bir süre öylece bakakaldı. Hayır hayır, Olympe’ı giyotine götürmesi için iki kadın yollamamışlardı. Gelenler, dostları Madame de Stael ve Madame Roland’dı. Olympe’ı kaçıracaklardı hem de Sophie de Condorcet’in evine. Atlar aşağıda onları bekliyordu. Olympe bin yıllık bir hasretle kadın dostlarına sarıldı. Oyalanmamaları lazımdı. Hem üstelik birkaç saatte belediye binası hareketlenirdi. Sessizce, parmak uçlarında merdivenleri indiler. Sokak hala uykudaydı. Olympe, Madame Roland’ın atına bindi. Madame de Stael ise kendi atına. Sislerin içinde, çamurlara bata çıka patika yolda süratle ilerlemeye başladılar. Neden sonraSophie de Condorcet’in evine vardıklarında atlar soluk soluğaydı, Olympe ve kadın dostlarının üstü ise çamur içinde.

Olympe, Sophie de Condorcet’in evinde kendisini bekleyen kadınlara tek tek sarıldı. Ev şimdi direniş evine dönüşmüştü. Son kadın da eve girince kapının ardına mobilyalar yığıldı. Evin üst katının cam kenarlarına gelen muhafızlara karşılık vermek için düzenekler yerleştirildi. Ve şimdi sıra beklemekteydi. Mahkemelerde halk jürilerinin kurulması, gelir vergilerinin adaletsizliği, Fransız sömürgelerindeki kölelerin özgürleştirilmesi, gayrimeşru çocukların tanınması, ailenin mülkiyet ortaklığı…Ne çok konuda amansız tartışmalar yürüttükleri evde ölüm cezalarının kaldırılması için yaptıkları hararetli tartışmaları hatırladılar. Vakitsiz diyenlere inat ilerisi için şimdiden tartışmayı başlatmayı savundular. Bazen vakitsiz bile olsa tarihe katkı için birileri cesur olmayı göze almalıydı. Hele ki devrim ilan edilmiş ve yönünü belirleme sancıları yaşarken. O bunu göze alıp kral için dahi ölüm cezasının kaldırılmasını savunmuştu. Bu, Olympe için bardağı taşıran son damlaydı. Kraldan yana olmakla suçlanacağını bile bile yapmıştı bunu. Olympe oturduğu yerden eski bir Fransız halk şarkısını mırıldanmaya başladı. Diğer kadınlar da ona eşlik ediyordu. Sophie de Condorcet’in evinden kadınlar korosu yükseliyordu:

– Si le roim’avaitdonné / Paris sagrand’ ville /Et qu’ilm’eûtfalluquitLedéputéGuillotin/ Dans la médecine/ Trèsexpert et très malin/ Fit unemachine/ Pourpurger le corps françaisDe touslesgens à projets/ C’est la guillotine, ô gué!

Sophie de Condorcet’in evinden yükselen, yarı hüzünlü yarı neşeli melodiyi eve doğru koşturan onlarca atın nal sesleri bastırdı. Kadınlardan biri bağırdı:

– Geliyorlar!

Olympe ayağa kalktı, kendinden emindi. Kararlı bir ifade ile:

– Oğluma, Pierre’ye söyleyin onu evlatlıktan reddetme nedenim, hayatının geri kalanında onu korumak içindi. Ona, onu çok sevdiğimi söyleyin!

Olympe, giyotine hazırdı. Arkasında mobilyalar yığılı olan kapıyı açıp atlı süvarilere doğru yürüdü. Atlar şaha kalkarak hep bir ağızdan kişnedi. Olympe, kollarını iki yana açtı. Haykırdı:

Kadınlar, Uyanın! Kadına darağacına çıkma hakkı tanınıyor; öyleyse kürsüye çıkma hakkı da olmalıdır. Kim ki kadınlara politikayla ilgilenmek size yakışmaz derse daha çok politikayla ilgilenin!

* * *

Town Hall’da ufacık çatı odasında, camın önünde uyuyakalmıştı. Atların çığlık atarcasına kişnemeleri ile gözlerini açtı. Etrafına baktı. Gülümsedi. Rüyada bile olsa son kez Sophie de Condorcet’in evine gitmişti. Üstünü hızlıca giyinip kapıyı açtı. Çıkmadan önce çakı ile duvara 3 Kasım 1793 tarihini kazıdı. Bu tarih Olympe’ın son günüydü. Giyotine gitme vakti gelmişti.

Not: Olympe de Gouges Fransız Devrimi boyunca ılımlı kanatta yer alan Jironden bir kadındı. Jirondenler de Jirondenlerin içlerinden çıktıkları ve devrim için daha sert olunması gerektiğini savunan Jakobenler de devrime dairdi ve bu devrim tarihin ilerleyen vakitlerinde insanlık için büyük kazanımlara imza atacak birçok ilerici devrime ilham verecekti. Hatta öyle ki Ekim Devrimi’nde Lenin’e ve yöntemlerine Jakoben yakıştırması yapılacak, o da bu yakıştırmayı kabul edecekti. Fransız Devrimi sürecinde Kadın Hakları Mücadelesi veren Olympe de Gouges ve Devrimin tüm kanatlarına saygıyla…

Kaynakça:

Editör: Ebru Pektaş
Redaksiyon: Sabâ Esin
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation