Serbest Kürsü Nisa Emanet 3 Kasım 2024
Pazarlama ajansları cinsiyetlere dair kalıplaşmış algılardan dolayı genellikle “kadın ağırlıklı şirketler” olarak anlaşılırlar. Benim çalıştığım ajans da bu kalıba uyuyor. Özellikle kreatif departman* başta olmak üzere, çalışanlarımız kadın ağırlıklı.
Ama bu her zaman böyle değildi. Çok değil, bir sene öncesine kadar kadın çalışan sayısı azınlıktaydı. Şirketin bu konuyla ilgili ekstra bir çabası olmadı, fakat hayat bizi birleştirdi ve sayımız arttı.
Bu aslında, özellikle şirketin kapsayıcılık ve eşitliği bilahare benimsemediği bir noktada, beraberinde sorunlar da getirebilen bir durum. Erkek çalışanların kadınlara dair olan günlük dili, bakış açıları, cinsiyetçi yaklaşımları; yöneticilerin kadınların ihtiyaçlarını fark etmemeleri ya da görmezden gelmeleri bu sorunlara birkaç örnek olarak verilebilir.
Ben de ajansımızın son dönemde dayattığı bazı kuralların kadınların ihtiyaçlarını özellikle yok sayması ve eş zamanlı olarak ajans içindeki iş birliğinin azalması sebebiyle, herkese açık olmak üzere bir sunum yapmaya karar verdim. Zira, kimse sorunlara, özellikle teker teker gösterilmedikçe, dönüp bakmıyor.
Bu sunuma üst yönetim dahil olmak üzere herkes davetliydi. Konuyu ise “İş Yerinde Feminizm: Cinsiyetçi Yaklaşımları Değiştirmek” olarak açıkladım. Herkesin katılımını sağlamak için özellikle bunun bir “parmak gösterme gösterisi” olmadığını; tamamen hem çözüm odaklı hem de ilham veren bir yerden yaklaşacağımızı, beraber sohbet ederek bu konuyu işleyeceğimizi de davet içerisinde belirttim.
Lakin katılımcıların 34’ü kadın iken yalnızca 5’i erkek oldu. Buraya sonra geleceğiz.
Bu toplantının teması aslında minimum tasarım ile maksimum ilham – dolayısıyla görece çirkin diyebileceğimiz bir tasarımı oldu sunumun. Fakat içeriğini oldukça dolu tuttum.
Peki nelerden bahsettim? Aslında hepimizin bir noktada karşılaştığı her şeyden bahsettim.
Konuya olabildiğince etkileşim kurarak başlamak istedim; istatistik genelde insanlara sıkıcı gelme eğilimindedir. Fakat söz konusu iş hayatında kadınlar olunca istatistik sıkıcı değil, bilakis vurucu. O yüzden bir “tahmin oyunu” ile beraber bu rakamları verdim. Özellikle annelik hakkında olan istatistiğe dair çok fazla örnek verildi katılımcılar tarafından – zaten tüm kadın katılımcıların aynı anda “annelik” diye cevap verdiği bir kısımdı. Bir iş arkadaşımız, Latin Amerika’da bir ülkede yaptığı iş görüşmelerinde kendisine önümüzdeki üç sene içerisinde hamile kalmayı planlayıp planlamadığının sürekli sorulduğundan, bunun kendisini aile ve kariyer arasında bir seçim yapmak zorunda hissettirdiğinden bahsetti. Bir diğeri ise çok çalışmak istediği bir şirketle olan mülakatında hamile kalamadığını bir pozitif haneye yazılmak üzere sayı olarak kullandığını anlattı.
Bu istatistikleri konuşmamızın ardından, şirketlerin daha adil bir çalışma ortamı sunabilmek için neler yapabileceklerine baktık. Bu önerileri, konu hakkında yazılmış makalelerden buldum. Tüm çalışmaları inceleyebilmeniz için sunumun linkini de bu yazının en sonuna iliştireceğim ki içindeki araştırmalara ulaşabilin.
Ofise haftanın üç günü gelmemiz zorunlu tutulduğundan beri, her hafta birçok kadın arkadaşımızı ofiste adet ağrıları çekerken görüyorum. Çalışamıyorlar, çalışamadıkları gibi evden ofise yol gidip gelmeleri gerekiyor, rahatsız sandalye ve masalarda çalışıyorlar, toplu kullanılan tuvaletleri kullanıyorlar. Bu tuvaletlerde herhangi bir kadın hijyen ürünü de bulunmuyor – alınması talep edildiğinde “ofisten kola çalınıyor, ped koyarsak onu da çalarlar” gibi bir açıklama yapılmıştı. Ben bireysel olarak adet sancısı yaşamıyorum, bu konudaki şansımın farkındayım. Fakat bu yine de beni ağrılar içerisinde çalışan arkadaşlarımla empati yapmaktan alıkoymuyor. Çünkü ortak nokta insanlık. Ben menstrüel kap kullanıyorum, fakat yine de yanımda hep ekstra ped bulunduruyorum birinin ihtiyacı olması ihtimaline karşı. Çünkü ortak nokta insanlık. Dolayısıyla bunların ikisini de yapamayan şirketlere karşı ister istemez kendinizi “insan yerine koyulmuyor” hissediyorsunuz. Halbuki çok çözülebilir bir konu – ağrısı olan kadınlara ayda üç güne dek adet izni verilebilir, tüm adet dönemleri boyunca evden çalışmalarına izin verilebilir, tuvaletlere gerekli hijyen ürünleri (ped, tampon, menstrüel kap, temizleme mendilleri gibi) koyulabilir. Zor değil, zor olmamalı.
Bir diğer konu ise ebeveynlik oldu. Ofisimizde çok fazla anne var. Özellikle farklı milletlerden çok fazla çalışanın olduğu bir ajans olmamız gerçeğiyle birlikte, aileler kendi dillerini konuşabildikleri gündüz bakım evlerini bulmakta ve aynı şekilde bakıcı bulmakta da zorlanıyorlar. Böyle bir düzen içerisinde ebeveynleri zorunlu iş seyahatlerine, akşam yapılan şirket etkinliklerine davet etmek – her ne kadar ebeveynler katılmayı isteseler de – beraberinde sorun da getiriyor. Şirketlerin bakıcı desteği, esnek çalışma saatleri sunarak çocukları kreşe bırakmak veya kreşten almak için alan yaratmaları gibi konular çalışanın verimi için de büyük önem arz ediyor. Bu bahsettiğimiz verim, iş ve özel hayat dengesi, çalışma saatleri içerisinde işine odaklanabilmek, hayatında sürekli bir şeylere yetemiyormuş gibi hissetmemek gibi farklı formlarda gözlemlenebiliyor. Zira her ne kadar babaların da bu konulara destek olması gerekse de; istatistikler günümüzde hala ebeveynlik yükünün büyük bir kısmının annenin omuzlarında olduğunu gösteriyor.
Ardından da çok daha günlük bir örneğe, cinsiyetçi dile değindik. Burada tanımlardan ziyade örnekler ve düzeltilmiş halleriyle ilerlemek istedim. Kadınların sıkça karşılaştığı bazı problematik kalıplar, başardıkları işlerden ziyade cinsiyetlerin ya da objeleştirilmiş yaklaşımların öne çıktığı durumları konuştuk. Peşine de “mansplaining” tanımı ve nasıl farkedileceğine dair basit bir dille oluşturulmuş bir rehberi inceledik.
Sunumun sonunda da bazı feminist kitap önerileri paylaştım, zira bu konuları okumak biz kadınları yalnız hissettirmeyen ilk şeylerden biri olsa gerek. Erkeklerin de (özellikle cinsel yönelim ve kimlik konularında marjinal kabul edilen erkeklerin) kadınların karşılaştığı, hayatın her alanına işlemiş patriyarki ve beraberinde getirdiği problemleri keşfetmesi çok önemli – çünkü feminist olmak sadece kadınlara has bir şey değil. Erkekler de feminist olabilir, olmalılar da. Patriyarka ağırlıklı olarak kadınlara zarar veren bir sistem olsa bile erkekler de mağdur olabiliyorlar, iş hayatı da bu mağduriyet alanlarının yalnızca birisi. Ayrıca yukarıda söylediğim gibi, sorunlara çözümler bulmak sadece sorun sahibinin sorumluluğu değil. Ortak nokta insanlık. Dört erkek çalışandan biri, kadın çalışma arkadaşının cinsiyetçi bir yaklaşıma uğradığını görünce hiçbir şey yapmadığını belirtiyor – bunu sıfıra indirene dek bilinçlenmek de onların bir görevi.
Peki katılımcıların düşünceleri nasıl oldu? Kadınlar sürekli olarak kendi yaşadıkları örnekleri paylaştılar. Aynı zamanda çekincelerini de dile getirdiler, regl olduklarında hastalık izni almaktan çekindiklerini çünkü her ay birkaç gün hasta olmanın şirket içerisindeki itibarlarına zarar vereceğinden endişe ettiklerini söylediler. Belli bir yaşın üzerindeki kadınlar, her ne kadar bu konularda bilinçlenmeye çalışsalar da çok sonradan öğrendikleri bir yaklaşım olduğunu dolayısıyla haksızlık gördüklerinde çoğu zaman farketmediklerini, ancak üzerine zaman geçtikten sonra farkedebildiklerini söylediler. Erkek katılımcılar hem azınlıktaydı hem de sessizdi. Soru sormadılar, yorum yapmadılar. Karşı da çıkmadılar, fakat ilgilendiklerine dair bir emare de görülmedi. Belki de sahneyi tamamen bizlere bırakmak istediler – bilemiyorum.
Peki yöneticiler? Üst düzey yönetici katılımı sıfırdı. Dolayısıyla üzülerek “n/a**” demek durumundayım.
Bu konunun yolu çok uzun ve yalnızca bir sunum ile her şeyin hallolmayacağının farkındayım. Fakat yine de üç senedir çalıştığım şirkette ilk kez böyle bir sunum gerçekleştirmiş olmak, kadınlarla birleşmek ve konuşmak, yalnız hissetmemek benim için çok önemliydi.
Dilerim ki siz de bu satırları okurken biraz olsun birlikte olduğumuzu ve güçlü olduğumuzu tekrar hissetmişsinizdir.
Güçlü kalın…
Notlar:
*: Kreatif departman; tasarımcı, sanat direktörü, copywriter gibi pozisyonlarda olan insanların çalışıp kampanyalara fikir ürettiği, yaklaşık 30 kişinin çalıştığı bir departmandır.
**n/a: noanswer (yorum yok)
Sunum linki:
Kaynakça:
Editör: Ebru Pektaş
Redaksiyon: Özgür Genç
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖