Köşe Yazıları Nalan Ermiş 10 Nisan 2024
“Çünkü umutsuzluk yasaktır,
Don vuran ağaç, sürgün verecek,
Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir.“1
2024 İstanbul Newroz’u bir yandan Kürtlere dönük ayrımcı kimlik politikalarının gündelik yaşantımda yarattığı açmazları ve bu açmazların Kürt kimliğiyle aidiyet kurma yolunda ürettiği engelleri bir yandan da hangi toplumsallıkta olursa olsun buralarda kadın olarak var olmanın zorluğunu vurmuş oldu yüzüme. Her iki gerçekliğin yarattığı duygu durumunu burada paylaşmak, iç dökmek niyetindeyim. Bu iç dökmeler, hissedilenleri sağaltmayı sağlamasının yanı sıra, yaşamlarımızın her bir alanına sirayet etmiş farklı ezilme biçimlerini tanımlama, kavrama, açığa çıkarma ve nihai olarak dönüştürmeye dönük politik bir eylem aynı zamanda. Bu bağlamıyla niyetimin her daim yolcusuyum ama yerel seçim sonuçlarıyla beraber kadınlar nezdinde oluşan ümitvar tablo önceliği ikinci kısma -ilk başlığı gelecek yazıda konuşma arzumu buraya iliştirmiş olayım.- vermeme neden oldu.
Newroz, baharın gelişini, doğanın uyanışını simgeleyen, yeni gün. Dünyanın pek çok bölgesinde heyecanla beklenen, halklar tarafından çeşitli mitler ve ritüellerle kutlanan Newroz Bayramı, Kürt Hareketi için, bu kültürel yönünün yanı sıra, kamusal alanda kimliğin inşa ve temsil edildiği, kendisini, kendisine ait değerleri görünür; sesini duyulur kıldığı siyasal eylem biçimi olma niteliğini de bünyesinde taşıyor. Diliyle, rengiyle, türküsüyle, halaylarıyla, zılgıtıyla, ışıltılı kıyafetiyle “kendi olarak” bir araya gelen insanlar, resmi kimlik politikalarının yarattığı yok saymanın tam karşısına en görkemlisinden bir varoluşun temsilini bırakıyor. Ama bu temsilin kadınlar için sınırları, dahası bir “bedeli” var, aynı kimliğin temsilcisi ve inşacısı olsak da. Fitili, Newroz alanında bir kez daha somutlaşmış devlet ve erkek şiddetinden ateşlenmiş bir yazı olsa da derdimin bu kamusallıkla sınırlı olmadığı şerhini düşerek, bu bir araya gelişlerin ve toplumsal her bir alanın kadınlar açısından hangi biçimlerde deneyimlendiği hakikati, kadınlar özgürleşmeden “eşit bir dünya” ol(a)mayacağının göstergesi.
Nitekim Kürt Hareketi içindeki kadınların dönüşümü de tam olarak buralardan gerçekleşmiş durumda. Çıkış noktamın Newroz pratiğinden neşet etmesi ve Newroz’un Kürt Hareketi için oturduğu politik bağlam, bu yazının çerçevesini Kürt kadını üzerinden çizmeme sebep oldu elbette ama bu durumun Kürt kadınına özgü bir durum olmadığını, yani kimlik, tanınma ve temsil hakları ekseninde şekillenen toplumsal hareketlerde yer alan kadınların zaman içinde cins olarak ikincil konumlarını da sorgulamaya başladıklarına ve bu konudaki taleplerini hareketin genel talepleriyle birleştirdiklerine dair başka örneklerin2 de mevcut olduğunu dile getirmeden geçmeyeyim.
Kadınlar Kürt Hareketi içinde önemli bir yerde tabii ama Kürt Hareketinin 1980 sonrasının ayırt edici özelliklerinden birisi hatta belki de en önemlisi kadınları kitlesel bir şekilde harekete geçirmeyi başarması3 olmuştur. Bununla beraber kadınların kamusal alanda görünür hale geldikleri kimlik Kürt Kadını kimliği olmuştur. Kürt Kadını kimliğinin sabit ve homojen bir özellik olmadığı4 şerhini de düşerek bu kimliğin inşası, Kürtlere yönelik ayrımcı kimlik politikaların tesiriyle de, Kürt Hareketinin talepleriyle şekillenmiştir. Erkek egemen kodlara sahip Kürt Hareketi içinde kadınlar “davanın kutsallığı”, “kardeşlik”, “yoldaşlık”, “tanrıçalaşma” gibi söylemlerle5 kamusallaşmış kamusallaşmasına ama kadın “ana, bacı, eş” kıskacı içinde kimliksizleştirilmiştir.6 Kürt kadını kimliğinin yarattığı belirli sınırlar çerçevesinde kamusal alanda var olabilmenin, toplumsal cinsiyet rollerini yeniden üretme ya da kadını kimliksizleştirme yönü mevcutsa da kadınlar bu görünürlüğün sağladığı olanaklar ile Kürt kadını kimliğinin sınırlarını aşmış, verili toplumsal ilişkilerin bütününe daha sorgulayıcı bir tutumla yaklaşarak kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları sorunları da dile getirmeye başlamıştır. Birer birer politik talepler halini alan bu sesler, hem Kürt Hareketinin hem de toplumun erkek egemen kodlarını yerinden sarsmış, olanaklar bağlamında da kadın hareketi için eşsiz deneyimleri, kazanımları gerisinde bırakmıştır.
Kadın hareketinin önünde müdahale ve mücadele edilmesi gereken pek çok başlık mevcut elbette ama kazanımlarımızı konuşmak, geldiğimiz noktalara hangi noktalardan çıkıp vardığımızı bilmek biz kadınların bu değişimlerin doğrudan birer parçası olduğu ve verili toplumsal ilişkilerin sınırlarını alaşağı etme gücümüzün her dair mevcut olduğu inancını güçlendirmek açısından kıymetli.
Bu deneyimlerin kazanıma dönüştüğü alanlardan biri de köşesi bucağı ile erkek egemen olan siyaset alanı. Kadınların buradaki sınırları zorlaması türlü engelleme çabalarını da beraberinde getirip durmuştur. Aday olmanın gerektirdiği niteliği kadınlarda olmadığından kadınların bu işi yapamayacağına, onca erkeğin kadının arkasından yürüyemeyeceğinden kadının erkekler içinde çalışma yürütemeyeceğine, kadın adayın halk nezdinde güçlü bir etki yaratamayacağından halkın da kadınları istemediğine kadar akla gelecek/gelmeyecek bahaneler türetilmiştir. Temelinde her biri kadın kimliğine, kadının “kendi olarak” var olmasına duyulan tahammülsüzlüğün işareti olan bu bahaneler, kadınların inatlı ve kararlı mücadelesi ile savuşturulmuştur. Kadınlara yönelik seçim vaatlerinde bulunmak, seçim meydanlarında kadınlara hitap etmek bile siyasette görülmüş bir tarz değilken, kadınlar siyasetin nesnesi bile olamıyorken 7kadın kotası, eş başkanlık gibi kurumlar ile siyasetin bizzat öznesi haline gelmiştir. Bu bağlamda 31 Mart 2024 yerel seçimleriyle kadınların bu alanın öznesi olması ve temsil edilmesi açısından son derece kıymetli sonuçlar elde ettik. Sadece burada Batman örneğine ayrıca yer vermek gerektiğini düşünüyorum. DEM Parti Adayı Gülistan Sönük, HÜDAPAR’ın adayı Serkan Ramanlı’ya karşı ezici bir üstünlük ile hatta ülkenin en yüksek oyunu alarak Batman Belediye Başkanı olarak seçildi. Gülistan Sönük’ün seçimden sonra verdiği röportajda “Seçim iki keskin çizgi arasında gerçekleşti. Biri kadını ikinci sınıf gören zihniyet, diğeri ise kadının özgürlüğünü savunan zihniyetti. Halk ikinciyi tercih etti.”8 şeklinde özetlediği durum, bahsini ettiğim toplumsal dönüşümün apaçık tezahürü.
Bell Hooks’un “Her birimizin kendimiz olabildiği bir dünyada, barış ve olanaklar dünyasında yaşadığımızı düşünün.”9 dediği yerden daha yürüyecek çok yolumuz, kıracağımız çok duvar var ama böylesi bir dünyaya dair umutlarımızı her daim diri tutan kadınların mücadelesine, mücadelemize…
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖