Background

Görünmeyen Emek Olmaya Karşı: Ege’nin Direnişçi Kadınları 2

  • 1992: Kendi toprağını korumanın ilk örneği: Bergama Altın Madeni Direnişi

16 Ağustos 1989’da Almanya ve Avusturalya ortaklığı olan Eurogold firması Bergama’da maden arama ruhsatı aldı ve 1991’de tesis inşaatına başladı. 2005’ten sonra Koza Altın İşletmeleri tarafından işletilen maden ocağı birçok kez el değiştirdi.

Mücadelenin ilk yıllarında Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın yöre halkını madene karşı bilinçlendirmek için bilim insanlarını ilçe merkezinde düzenlenen panellere çağırdı. Maden bir yandan ekolojik tahribat yaratıyor, öte yandan deprem fay hattının çok yakınında bulunması risk yaratıyordu. Geçmişten bugüne geçimini topraktan kazanan köylülerin, maden ocağının yaşamlarına düşman olduğuna ikna olması zor olmadı.

1992 yazında, Türkiye’nin tarihinde bir dönüm noktası sayılan çevre eylemi başladı. Şirketin binlerce zeytin ve çam ağacını kesmesi üzerine Kasım 1996’da toprağını koruma amacındaki hareket kitleselleşti. 15 Kasım’da köylüler İzmir-Çanakkale yolunu altı saat boyunca trafiğe kapattı. 10 gün sonra ise binlerce Bergamalı sağanak yağmur altında ellerinde tabutlar ve “Mezarımızı kazmayın” sloganlarıyla belediye bandosunun çaldığı Chopin’in cenaze marşı eşliğinde protesto yürüyüşü yaptı.

Bergamalı Köylüler yağmur altında Chopin’in Cenaze Marşı eşliğine Cumhuriyet Meydanı’nda. “Mezarımızı kazmayın” sloganlarıyla… 25 Kasım 1996. (Fotoğraf: Sol Hafıza@GunlukArsiv’den)

1997’de madende dinamit patlatılmaya başlandığında eylemler çoğaldı. 22 Nisan 1997’de sabaha karşı 4000 civarında köylü maden sahasını işgal etti. Danıştay madeni kapatma kararı verdi ancak şirket kararı uygulamıyordu. Bu kez Bergamalı köylüler yüzlerini boyayıp ellerinde baltalarla maden etrafında nöbet tutmaya başladılar. 26 Ağustos’ta üç otobüs dolusu köylü İstanbul’a gelerek kendilerini Boğaz Köprüsü’nün parmaklıklarına bağladılar. 30 Kasım 1997’deki nüfus sayımında ise yaklaşık 10 bin kişi sayılmayı reddetti, “Hükümet bizi saymıyorsa biz de sayılmayız” dediler. Tek talepleri Yargıtay kararının uygulanmasıydı.

Siyanürlü altın madenine karşı Boğaz Köprüsü’ne halatla kendilerini bağlayan Bergama Köylüleri. 26 Ağustos 1997. 
(Fotoğraf: Sol Hafıza@GunlukArsiv’den)
Bergama direnişinin öncüleri: İlhan Konyar, Bayram Kuzu, Sebahat Gökçeoğlu

Bergama direnişi, eylemlere aktif olarak katılan kadınlar için çok dönüştürücü oldu. Köyün erkeklerini direnişe katmak için topluca “uçkur grevi” yaptıklarını söyleyen kadınlar eylemin içinde çok değiştiklerini, eskiden yapmayacakları pek çok şeyi yaptıklarını vurguluyorlardı.

Eylemcilerden Rahime Özyaylalı, eskiden tek başlarına Bergama merkeze bile gidemediklerini, ama artık her yere gidebileceklerine dair güven kazandıklarını anlatıyordu: “Örtünmek için kullandığımız kıvrakları da çıkardık. Bir şalvar, üstüne bir gömlek, bir yemeni… Herkes bizi köy kıyafetiyle kabul etti.”

Üstün Bilgen Reinart’ın Bergama köylü mücadelesini anlattığı Biz Toprağı Bilirik adlı kitabında konuştuğu kadınlardan Ayşe Girgin de şunları söylüyordu: “Bu madene karşı mücadele bizi açtı. Şimdi İstanbul, Ankara bilmem nere… Ne kıvrak lazım bana, ne manto lazım. Şalvarla gittim anam, şalvarla. Bu dışımın değişikliği. Ya içim? İçim de değişti. Sesimi çıkarmayı öğrendim, korkmamayı. Başkaları da sokaklara meydanlara döküldüğü zaman onları anlamayı…”

24 Haziran 2001’de şirketin bir yıl deneme üretimi yapmasına olanak veren Sağlık Bakanlığı izni, İzmir 1. İdare Mahkemesi tarafından yürütmeyi durdurma kararı ile önlendi. O gün direnişin sembollerinden Sebahat Gökçeoğlu şöyle diyordu: “Davayı kazandık. Bugün köylülerin bayram günüydü. Kararı davul çalarak halay çekerek kutladık. 11 yıldır bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Siyanür kullanarak altın çıkarılsaydı bu 50 kilometre içinde yaşayan bizlerin hayatını kaybetmesine neden olacaktı. Siyanür nedeniyle kanser ve guatır hastalıklarına yakalanacaktık. Şirket 10 gün çalıştı ve hayvanlarımızın dışkılarında kan görülmeye başlandı. Bergama gibi değerli bir uygarlık beşiği zehire peşkeş edilecekti. Memleketimizi asla bir avuç çapulçuya talan ettirmeyiz.”

Bergamalı köylülerin sivil itaatsizlik eylemleri, 90’lı yıllarda o kadar çok ses getirdi ki, ulusal sınırları aşarak uluslararası dayanışmanın odağına oturdu. Türkiye’de o güne kadar görülmemiş protesto biçimleriyle hepimizi tanıştırdı, şiddet içermeyen bir direnişin kültürünü öğretti.

Bergamalı köylüler, İstiklâl Caddesi’nde “ölüme karşı” çıplak eylemde, “Eurogold gidecek bu iş bitecek” sloganlarıyla yürüyorlar. 14 Şubat 1998. (Fotoğraf: Seçkin Sertdemir)

Maden 22 senelik hukuk mücadelesi içinde sadece iki kez kapatıldı. 2 Nisan 2002’de 24 saatten az süre mühürlü kaldı, 19 Ağustos 2004’te kapatıldıktan sonra 20 Mayıs 2005’te tekrar açıldı. O günden beri işletiliyor. 1992’den beri hukuki mücadeleyi yürüten avukatlardan Arif Cangı, kitlesel eylemlerin 2000’lerin ortasında sönümlendiğini, yargı kararlarının uygulanmamasının köylüleri yıldırdığını,  2005’te Çamköy’deki Dünya Çevre Günü anmasında ve 2006’da Barış Festivali’nde maden firması çalışanlarının köylülere sert şekilde saldırmasının da mücadeleyi zayıflattığını belirtiyor. Madenin tahrip ettiği topraklar; iktidarların tarıma destek vermek bir yana, ithal tohum ve ithal ürünle ülke tarımını güçsüzleştirmesi ve sanayi tesislerinden turistik işetmelere kadar bütün ekolojik değerlerimizi rant hırsına kurban etmesi sonucunda köylüler geçimlerini tarımdan sağlayamadılar ve madende çalışmaya başlayanlar yıllar içinde arttı. Çevre hukukuna emsal olacak birçok kazanıma rağmen maden hala kapatılmadı.

Bugün Bergama Çamköy girişinde, 17 köyün ortasındaki taş anıtın iki yüzüne yazılı “17 Köy Kitabesi” şiirini şair, yazar, eğitimci Mansur Balcı yazdı; Taner Öngür besteledi ve Moğollar 1994’te seslendirdi.

Şiir şöyle biter:

Onlar bilirler ki; ölüler altın takmaz.

Biz bu insanları böyle gördük; böyle tanıdık; böyle anladık ve böyle yazdık…

 

  • 2015: Kadınlar, 8 Mart’ta Soma katliamını lanetlediler

Manisa Soma’da yaşanan maden katliamının ardından ölen madencilerin eşlerinin de aralarında olduğu yüzlerce kadın 8 Mart’ta baretlerle yürüdüler. Kadınlar işten çıkarılan madencilerin tazminatlarının ödenmesini ve Soma Davası’nın bir an önce başlamasını istediler.

Atatürk Caddesi’nde yürüyen kadınlar, “Kadınız haklıyız, kazanacağız”, “Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadın dayanışması” sloganları attılar.

 

 

  • 2019-2020: Manisa’da jeotermal santrala karşı kadınların zaferi

Manisa Salihli’de yapımına başlanan Jeotermal Enerji Santralına karşı, kadınlar şirketin yolu üzerine çadır kurdu. Yoldan geçişi engelleyen kadınlar, şirket gidinceye kadar eylemlerini sürdürdüler.

Ve 8 Mart 2020’de Hacıbektaşlı köyünde inşa edilmesi planlanan JES için “ÇED gerekli değildir” kararı iptal edildi.

  • 2020: SF Trade Tekstil’de sendikalılık mücadelesi

SF Trade Tekstil, Gaziemir Serbest Bölge’de yer alıyor. Dolayısıyla “serbest bölgeler” denen sömürü sistemine değinmeden geçmek olmaz.

Türkiye’de ilk kez 1985’te, Turgut Özal döneminde, yeni neoliberal politikaların bir uzantısı olarak serbest bölgelerle ilgili kanun yürürlüğe girdi. Amacı “doğrudan yabancı yatırımları hızlandırmak, ihracata dayalı üretimi teşvik etmek” olarak açıklanıyordu. Nasıl teşvik ediyor peki yabancı sermayeyi? Türlü çeşit nimetler sunarak! Serbest bölgelerdeki yatırımcılar, kurumlar ve KDV dahil bütün vergilerden muaf. Bu su, elektrik, doğalgaz gibi her türlü altyapı hizmetinden KDV’siz yararlanma anlamına geliyor. Fabrika arsa bedelinin bir kısmı veya tamamı devlet tarafından karşılanıyor. Peki eli bu kadar rahatlayan sermaye, işçisine adil davranıyor mu? Hayır. Tam tersine, serbest bölgelerde çalışan işçiler İş Kanunu’na tabi olmalarına rağmen, fiili durumda sendika ve sigorta haklarından yoksunlar.

Kanuna eklenen geçici bir madde ile işçilerin 2002 yılına kadar grev yapma hakları da gasp edildi. Halen serbest bölgelerde sigortasız, kayıt dışı çalışma çok yaygın. Ayrıca üretimin en az %85’ini ihraç etmezse (patronun beyanına itiraz edecek mali müfettiş var mı?), işçinin asgari geçim indirimi hakkını da vermiyor. İçinden geçtiğimiz kriz sürecinde ise, esnek ve kuralsız çalışma giderek yaygınlaşıyor.

İşte bu koşullarda Gaziemir Ege Serbest Bölgesi önünde 4 kadın işçi sendikalı olarak çalışabilmek için direniyor. Audi, Mercedes, Volkswagen, Mulberry gibi markalara üretim yapan, yüzde 80’i kadın olmak üzere 700 dolayında işçinin çalıştığı SF Trade Tekstil fabrikasında işçiler, üretim baskısı, düşük ücret gibi sorunlarına karşı Deriteks sendikasına üye oldu, 4 kadın işçi işten atıldı. Serbest Bölge Yönetimi izin vermediği için bütün kışı bir ateş bile yakamadan, sıcak bir çay içemeden geçirdiler ama buna rağmen direnişlerini sürdürdüler.

Direnen kadınlardan Pınar Toy ve Ayşe Erim’e kulak verelim: “İkimiz de çocuktuk. Bir hafta ara ile girdik işe, aynı bölümde idik, orada arkadaş olduk ve yıllarca beraber çalıştık. Sendikaya da beraber üye olmaya karar verdik. Onlar da bizi beraber çıkardılar (gülüyorlar)… Sabah giriyorduk, gece 22.00’a kadar kaldığımız oluyordu. Sabahçı da kalıyorduk. Sabah çıkıp bazen öğlen tekrar işe geldiğimiz bile oluyordu. Sağlığımızdan, gençliğimizden olduk. Sendikalı olduğumuzu anlayınca sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi o kadar rahat işten çıkardılar ki…”

İşten çıkarılan kadınlar, sendikalaşma çalışmasına öncülük etmişler. Patronun fikri hep aynı tabii;  “Bunları atarsak kimse sesini çıkarmaz!”

12 yıldan beri makine operatörü olarak çalışan Nurcan Köksal da, insanları kışkırtmak, fabrikanın altını oymak, iş barışını bozmakla suçlanmış. İlk hafta onu sendikadan çıkmaya ikna etmeye çalışmışlar, çünkü cin fikirli (!) yöneticiler diğerlerini “Bak Nurcan çıktı, siz de çıkın” deyip ikna edeceklermiş. Nurcan kabul etmeyince arabulucuya götürüp psikolojik baskıyla tüm evrakları imzalatmışlar ve işten atmışlar. (Sermayede teknoloji gelişiyor, yönetim stratejileri gelişiyor ama ana fikir 19. yüzyıldan beri hep aynı!)

Sevcan Sarıoğlan’ı ise ilginç bir gerekçeyle işten atmışlar: “İşçileri zorla evine davet etmek, baskı yapmak.” Aynı cümlede hem “zorla” hem de “davet” kelimesi yer alır mı demeyin, ortada şikayetçi de yokmuş ama şikayet varmış nedense… İşte bu gerekçeyle tazminatsız atılmış Sevcan.

Yaşadıkları sorunlara gelince: Fazla mesailerin “zorunlu” olması, izin hakkının keyfi olarak engellenmesi, “performans” adı altında devletin verdiği yetkiyi kullanarak işçinin tazminatsız işten çıkarılması, molalara dahi müdahale edilmesi gibi hayati sorunlar.

Dört kadın işçi hâlâ direniyor ve tüm kadınları kendileriyle dayanışmaya çağırıyor.

Yazı dizimize buradan devam edeceğiz…

 

Kaynakça:

  • https://www.emekveadalet.org/notlar/kadin-isci-mucadelesi-neden-onemli/
  • https://ekmekvegul.net/bellek/izmirden-fransaya-misirdan-sovyetlere-kadinlarin-ekmek-isyanlari
  • https://catlakzemin.com/13-mart-1908-usakta-makina-kirici-kadin-isciler-ve-tarak-yagmasi/
  • Bengü Kurtege Sefer, Türkiye’de Kırsal Sınıf Mücadelelerinin Mekânsal Okuması: 1960’lı Yıllarda Ege Köylerinde Toprak İşgalleri, Siyaset ve Kadın, 2023
  • https://saltonline.org/tr/2644/turkiyede-kirsal-sinif-mucadelelerinin-mekansal-okumasi-1960li-yillarda-ege-koylerinde-toprak-isgalleri-siyaset-ve-kadin
  • Selgin Zırhlı Kaplan, BEREC’TEN FLORMAR’A Petrol-İş’in yetmiş yıllık tarihinde kadınlar, https://www.petrol-is.org.tr/kadindergisi/sayi64/yetmisinciyil.htm Hacay Yılmaz, TARİŞ Olayları, Yalçın Yay., 1987
  • Nuran Gülenç, Kadın İşçi, https://www.kadinisci.org/kultur-sanat/hulya-karci-ile-bir-makas-degisimiydi-taris-belgeseli-uzerine-unutma-tozunu-islak-bir-bezle-almak-istedik/
  • https://x.com/GunlukArsiv/status/1258009590979010569
  • https://bianet.org
  • https://www.cumhuriyet.com.tr
  • https://www.diken.com.tr
  • https://www.izgazete.net
  • https://ekmekvegul.net
  • https://www.kadinisci.org
  • https://www.milliyet.com.tr
  • https://sendika.org
  • https://www.sivilsayfalar.org
  • https://uidder.org
  • Üstün Bilgen Reinart, Biz Toprağı Bilirik: Bergama Köylüleri Anlatıyor, Metis Yayınları, İstanbul, 2003

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation