Köşe Yazıları Deniz Ay 15 Mayıs 2024
Anneler Günü’nün modern tarihine bakmak da bazı ipuçlarını toplamak için yardımcı oluyor. Bebek ölümlerinin önüne geçmeye çalışıp yaşamı yeniden üretmenin kolektif çabasından, savaş koşullarında yaşamı yeniden üretmeye, sonrasında kilisenin Pazar okullarından çiçek-çikolata endüstrisine: Nereden çıktı, neye dönüştü…
Geçtiğimiz Pazar günü, altı-yedi yaşlarında bir çocuk*:
– Bugün sadece çocuğu olan kadınların günü mü, yoksa bütün kadınların günü mü, diye sordu.
– Herkes kutluyor aslında, ‘annelik günü’ gibi… Kadınlar Günü de var, o ayrı.
Hemen arkasına gelen soru şaşırtmadı:
– Neden Kadınlar Günü var?
Uzun uzun düşünülüp hesaplanmış bir cevaba zaman yok, o merak şimdi burada giderilecek mecburen:
– Çünkü kadınlar için çalışmak zor olabiliyor, bazı patronlar onları işe almak istemiyor; alsalar da az para vermek istiyorlar…
– Patronlar erkek mi?
– Genelde, evet.
– O yüzden mi erkekler günü yok…
O an için en acil sorularının cevapları bulundu ve çocuk dikkatiyle birlikte konu da dağıldı. O, soru mu cevap mı belli olmayan cümleyle beni baş başa bıraktı gitti.
Sahi, kim neyi kutladı? Nereden çıktı bu anneler günü?
Anneler Günü’nün (kısa) tarihi
Anneler Günü’nün nereden çıktığı sorusuyla 1800’lerin ortasındaki Kuzey Amerika’ya, salgın hastalıklar ve yetersiz hijyen altyapısının yarattığı yokluk koşullarıyla boğuşan Appalachia dağları bölgesine gidiyoruz. Doğan üç bebekten birinin 1 yaşına gelmeden kızamık, tifo, difteri gibi hastalıklar yüzünden hayatını kaybettiği Virgina bölgesinde yaşayan Ann Jarvis’in, ki kendi doğurduğu 13 çocuktan yalnızca 4’ü yetişkinliğe kadar hayatta kalabilmiş, örgütlediği yerel bir kadın hareketine çıkıyor yolumuz.
Ann Jarvis, yaygın bebek ölümlerinin önlenebilir olduğunu düşünerek bölgedeki kadınları bir araya getiren ‘Annelerin Günlük İş Kulüpleri’ (Mothers’ Day Work Clubs) organize etmeye başlıyor. Doktorları bu düzenli toplantılara getiriyor, annelerin nelere dikkat ederlerse bebeklerinin hayatta kalma şanslarını arttırabileceklerini öğrenmelerine ortam hazırlıyor.
Amerikan İç Savaşı’yla birlikte bu ‘günlük işler’in çerçevesi de değişip genişliyor. Kömür madenleri ve demiryollarının geçiş noktasında olması sebebiyle iç savaşın her iki tarafı için kontrol edilmesinin stratejik öneminin yüksek olduğu West Virginia bölgesinde Ann Jarvis’in kasabası da savaşın Kuzey ve Güney taraftarları arasında bölünüyor.
Erkeklerin çoğunun cephede olduğu yıllarda Jarvis’in örgütlediği kadınlar artık yalnızca bebeklerini hayatta tutmak için değil, kentin her türlü ihtiyacına yetişip yaşamı devam ettirmeye yönelik görevleri üstleniyorlar. Cepheden gelen yaralıların bakımı, hemşirelik de ‘günlük işler’e dahil oluyor. Devam eden savaşta eşleri hangi tarafta savaşıyorsa savaşsın, cephenin gerisinde yaşamı devam ettiren kadınların iç savaşın tarafı olmaması annelerin günlük işleri arasında amacına ulaşan bir çaba oluyor.
Ann Jarvis, İç Savaş sonrasında faaliyetlerini kilisede, kız çocuklarına yönelik Pazar okullarında ve dindar bir tonun etkisi altında yine Annelerin Günlük İş Kulüpleri adıyla yaşamının sonunda kadar devam ettiriyor. Ölümünden sonra, annesinin yasını tutan kızı Anna Jarvis, 1908 Mayıs’ının ikinci Pazar’ında annesinin kilisesinde, Ann Jarvis ve tüm annelerin onuruna bir anma töreni düzenler: Bebeklerini hayatta tutmaya çalışan, savaş döneminde cephedeki ölüme karşı gündelik hayatta barışı ve kadınların dayanışmasıyla yeniden üretilen yaşamı onurlandıran bir anma töreni… İlk ‘Annelik Günü’ kutlaması olarak tarihe geçiyor. 1
Peki sonra? Burada farklı tarihsel anlatılar devreye giriyor. Bir görüş, Anna Jarvis’in politik aktivizmi bir kampanyaya çevirerek, Annelik Günü’nün resmi bir anma gününe dönüşmesi için gösterdiği çabanın çiçekçilik, tebrik kartları ve şekerleme şirketlerinin de lobi desteğiyle sabote edildiği yönünde. Bir diğer görüş, Anneler Günü’nün ulusal olarak tanınmasının 1914 yılında Woodrow Wilson’ın başkanlığında verdiği karara denk gelmesine dayanarak kadınların anne olarak yüceltilmesinin devlet aklıyla yapılmış politik bir hamle olduğu yönünde.
Daha öznel yaklaşımlar da (Anna Jarvis’in kendisinin bir anne olmaması bilgisiyle birlikte) ‘fikir annesi’ olarak Jarvis’in ilerleyen yıllarda Anneler Günü’ne karşı açtığı savaşı öne çıkartıyor. Kısa bir sürede amacından sapıp yoğun bir tüketim vesilesine; anneliğin toplumsal karşılığının değil herkesin kendi annesine odaklandığı bireysel bir kutlamaya dönüşmüş olmasından Jarvis’in oldukça rahatsız olduğu anlatılıyor. Zira Anna Jarvis, hayatının son yıllarını, artık etkisi çoktan ABD’nin dışına taşıp uluslararası bir özel gün olarak kutlanan ‘Anneler Günü’nün resmi statüsünün ortadan kaldırılıp yok edilmesi için aktif çaba göstererek geçirmiş. 2
Sahi, biz tam olarak neyi kutluyoruz?
Türkiye, Anneler Günü’nü kutlamaya 1955 yılında, Türk Kadınlar Birliği3 ‘nin önderliğinde başlıyor. Ve Nene Hatun 4 ‘beşikteki bebeğini bırakıp Osmanlı-Rus savaşında cepheye koştuğu için,’ hayatını kaybettiği yıla denk gelen bu ilk anneler gününde ‘Anneler Annesi’ seçiliyor. 2024’e geldiğimizde, İçişleri Bakanı’nın sosyal medya hesaplarından paylaştığı kutlama mesajındaki, çocuklara şefkatle mama yedirip onları kucaklayan üniformalı (kadın) kolluk kuvvetleri temsili de anneliğin devlet katındaki makbul hallerine dair annelik ideolojisinin devamlılık gösteren ipuçlarını sunuyor.
Anneliği bir ideoloji olarak ele almanın gerekliliğini Pınar Eke ‘Tercihen Çocuksuz’ kitabında şöyle açıklıyor:
‘Annelik bir ideoloji olarak ele alınmaktadır zira kutsal ve değişmez addedilse de döneme, kültüre, sosyal ve iktisadi koşullara ve benzeri pek çok dinamiğe bağlı olarak sürekli yeniden inşa edilir.’ 5
Bu hem iyi hem kötü haber. Kötü haber, çünkü annelik ideolojisi çocuk sahibi olan ya da olmayan nerdeyse her kadını etkiliyor. Bazı annelik biçimleri onaylanırken, bazıları düşmanlaştırılıyor. Annelik tarzı veya anne olup olmama kişisel tercihlere ve meydan okumalara indirgenebiliyor. İyi haber, çünkü ideolojiler değişip dönüşebiliyor. Toplumsal koşulların değişmesi için verilecek politik mücadele ile hegemonik annelik ideolojisinin yeniden inşasının (ne kadar zor olsa da) mümkün olduğu sonucuna varabiliyoruz.
Hegemonik annelik ideojisinin en güçlü söylemlerinden biri annelerin hakkının ödenemeyeceği. Sahiden öyle mi? Nedir annelerin hakkı?
Çalışma ekonomisi ve ekonomi tarihi alanındaki araştırmalarıyla 2023 yılında ekonomi bilimleri Nobel Ödülü6’nü kazanan Claudia Goldin ABD verileri kullanarak, kadın-erkek arasındaki kazanç farkının büyük kısmının artık aynı meslekteki kadın ve erkekler arasında olduğunu ve büyük ölçüde kadının anne olması, yani ilk çocuğunun doğumuyla ortaya çıktığını gösterir. Kadın yoksulluğuna da bir açıklama olarak görülen ‘maaş uçurumu’nun belirleyici unsurunun eğitim ve meslek seçimlerindeki farklılıklar olduğu anlatısını da zayıflatan bir bulgu bu.
Goldin’in Nobel Ödülü’nü duyuran basın bülteninde kullanılan ‘ebeveynlik etkisi’ başlıklı görsel de anneliğin kadınları bir çeşit ücret çukuruna düşürdüğü çağrışımını yapıyor:
Goldin feminist iktisatçı değil. Tarihsel verilerin analiziyle tespit ettiği bir çeşit ‘annelik vergisi’ olarak yorumlanabilecek bu eşitsizliğin giderilmesine karşı sunduğu politika önerilerini kabaca özetlersek; işverenlerin esnek çalışma ve sık seyahat taleplerini azaltması, kadınların kendilerine destek olacak yüce gönüllü erkek partnerleri seçmeleri ve çocuk bakımına yapılacak kamu yatırımlarının arttırılması gibi bazı liberal formüller sunduğunu görüyoruz. Sorunu sömürgeci patriarkal kapitalizmin sırtını yasladığı ücretsiz/değersizleştirilmiş bakım emeği olarak tanımlasa, Nobel’e layık görülmezdi elbette çalışmaları.
Biraz 8 Mart, biraz 1 Mayıs gibi bir Annelik Günü mümkün mü?
Anaakım iktisat çerçevesinde kalan çalışmalar bile artık gösteriyor ki annelerin hakkı, eğer istenirse, gayet de ödenebilir. Bu işin iktisadi boyutu. Bu politika değişiminin koşullarını sağlayacak olan ise annelik ideolojisinin yeniden inşası. Anneliğin, sosyal ve ekonomik açıdan bir dezavantajlılık hali olarak deneyimlenmesinin temelinde yatan ‘annelerin hakkı’nın mistik bir adanma, karşılıksız bir özveri anlatısıyla soyutlanmasına nasıl direnilir peki? Bu sorunun cevabı uzun ve bir o kadar da elzem bir tartışmanın konusu.
Anneler Günü’nün modern tarihine bakmak da bazı ipuçlarını toplamak için yardımcı oluyor. Bebek ölümlerinin önüne geçmeye çalışıp yaşamı yeniden üretmenin kolektif çabasından, savaş koşullarında yaşamı yeniden üretmeye, sonrasında kilisenin Pazar okullarından çiçek-çikolata endüstrisine: Nereden çıktı, neye dönüştü…
Belki de ihtiyacımız olan biraz 8 Mart, biraz 1 Mayıs gibi kutlayabileceğimiz kolektif bir annelik günüdür.
*Teşekkürler Güneş.
Dipnotlar:
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖