Yazar: Zübeyde Dizdar

“Nerede o eski bayramlar?” değil mi? “O eski bayram” özlemine birkaç açıdan bakalım. O eski bayramların bayram olarak algılanmasının biraz izini sürelim. Bulaşık, çamaşır makinesi ve bugün temizlik ve yemek yaparken nispeten de olsa işi kolaylaştıran envaiçeşit ev aleti yok, buzdolabı yok… Aileler genel olarak geniş aile, evin normal hali ana baba günü ve bayram hazırlıkları yapıyorlar. Normalde yıka yıka bitmez bulaşıklar, olmuş bir dağ. Kilolarca malzemeden yemekler, tatlılar yapılıyor. Bilin bakalım tüm bunları kimler yapıyor? Tabii ki kadınlar. Her bayram sonrası üstlerinden buldozerle geçilmiş gibi hissediyorlardır eminim o çok özlenen bayram günlerini yaşatmak için. Tüm bu aletler artık var…

daha fazla oku

Geçen hafta 2024-2025 yılı kreş fiyatları açıklandı ve en düşük kreş fiyatı asgari ücrete yakın. Yirmi senedir, her vesileyle bizden en az üç çocuk isteniyor. Efendim, Türkiye’nin nüfusu giderek yaşlanıyormuş, eğer doğurma hızı bugünkü gibi kalırsa bilmem kaç sene sonra emeklilerimize maaş veremeyecek hale gelecekmişiz. Bak şu işe, emeklilerimize maaş verilememesi de gene biz kadınların en az üç çocuk doğurmamamızdan kaynaklanacak! Omzumuza bir yük daha… Ülkemizin ekonomisini batıracağız. Bütçeyi zenginlerin lehine planlayanlar, koro halinde bize, “En az üç, haa!” diyor utanmadan. Her bir çocuk, belirli bir yaşa –en iyimser tahminle üç yaşına– gelene kadar en çok kadının sorumluluğunda ve hayatının…

daha fazla oku

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü olan 25 Kasım, BM kararıyla bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla ilk kez 1999’da ilan edildi. Binlerce yıllık şiddet döngüsüne karşı, yüzlerce yıllık kadın mücadelesiyle ancak geçtiğimiz yüzyılın son yılında bir kazanım elde etmiş olduk. Küçümsemek için söylemiyorum böyle, kadın meselesinde bir kazanım elde etmek için ne büyük ve uzun mücadeleler vermek zorunda kaldığımızın altını çizmek istediğimden diyorum. Peki 25 Kasım öncesinde şiddete karşı hiç mi sokaklara çıkmadı Türkiyeli kadınlar? Çıktı tabii ki ve geçtiğimiz 17 Mayıs bu çıkışın 37. yıl dönümüydü. Türkiye’de feminist mücadele aslen 80’den sonra ve ezici çoğunluğu 80 öncesi devrimci…

daha fazla oku

Tarihler boyu fedakârlık öyküleriyle yüceltilmiştir annelik. Ayrıca öldükten sonraki huzur da garantidir: Gitmek için herkesin can attığı “cennet, annelerin ayaklarının altında”dır. Toplumun gözünde en makbul kadın, fedakârlığı sorgulanmamak şartıyla anne olmayı “başarmış” kadındır. Gönüllü köleler yaratmanın tılsımlı sözcüğüne dönüşmüştür “annelik”. 2020’de yapılan bir sosyal farkındalık deneyiyle ilgili çarpıcı bir video seyretmiştim. O dönem yaygın olarak paylaşılmıştı, aranızdan izleyenler de olmuştur. On kadar insanla iş görüşmesi yapılıyordu ve eleman alınacak işin niteliği oldukça ağır koşullar içeriyordu. Bir kere belirli mesai saati olmayacak şekilde ve 365 gün çalışacaksınız, hafta sonu, bayram vs. tatili dahi yok. Ayrıca iletişim beceriniz çok iyi olacak, iyi…

daha fazla oku

Halkımız özellikle son iki seçimdir pozitif/negatif sürprizler yapıyor bize. Bu defaki pozitif oldu neyse ki. 2002’den bu yana AKP, ilk kez ikinci parti oldu ve bir nebze karanlık alacalandı diyebiliriz. Bunu kenara yazarak devam edeceğim yazıya. Çoğumuzun beklediği bir şey değildi bu ama nedenini anlamak için de müneccim olmaya gerek yok. En çok yoksulluk ve daha önemlisi geleceksizlik yatıyor bu sonucun altında. Devam ettirilmesi neredeyse imkansız bir yoksulluk, ön görülebilir bir vadede bitecekse ya da kendinin olmasa da mesela çocuklarının rahat yaşayabilme ihtimaline sarılabilirse insan tahammül edebilir bu duruma. Ancak sürdüremediği bir hayata yaşamının sonuna kadar mahkum olacağı kanısı yüksekse…

daha fazla oku

Kadın olmak tarihler boyunca hep zordu. Her zaman çoklu sömürü altında var olduk. Gene de ne kadar dirayetliymişiz diyorum hem geriye hem bugüne bakınca. Doğarsın ananın, babanın yüzü düşer, büyürsün bin türlü ötelenme ve sınırlarla. Evlenirsin, çocuk yaparsın bin bir eziyetle geçer hayatın, evlenmezsin, çocuk yapmazsın toplumsal baskıya direnerek geçer hayatın. Gözünü kapadığın gün geldiğinde ufacık sevinçlerle tanımlanmıştır tüm mutluluğun. Her alanda böyle de tarım alanında çok daha ağır her şey. Avcılık, toplayıcılıktan bu yana insanlığın karnını doyurmak için biz kadınların toprakla kurduğu bağlar en azından yetiştirmek ve toplamak açısından hiç değişmedi. İşleyip yetiştirdiğimiz türlü ürünle insanlığı doyurduğumuz o toprakların,…

daha fazla oku

Kadının, tüm vardiyalarından alnının akıyla çıkacağından zerre kadar kuşkum yok. Toplumsal cinsiyete duyarlı, halkçı belediyecilik programını sahiplenerek aday olmuş o kadınların; o belediyeleri, o rantçıların başına yıkacağını biliyorum. Kadın Vardiyası… Ne çok düşündük bu adı bulmak için, bulduktan sonra “güzel ad bulduk” deyip sevinemedik ilkin, azıcık zaman verdik kendimize “bu olsun”da karar kılmak için. Daha güzeli vardır mutlak ama karar verdikten sonra biz çok sevdik. Tam yapmak istediklerimizi iki kelimeyle özetliyordu işte. Kadının kurtuluşunun istihdam içinde tuttuğu yerle doğrudan ilişkisini hatırlatması; canı çıkana kadar çalıştıktan sonra “evim evim ‘güzel’ evim”in vardiyası; istihdam ordusu içinde olmayan ama evdeki sonsuz kısır…

daha fazla oku