Serbest Kürsü Evrim Ulusan 4 Haziran 2024
Anneler gününün üzerinden yeterince vakit geçmişken ve üzerine “emek perspektifinden” söylenmesi gerekenler doyurucu biçimde söylenmişken, annelik ile ilgili yeterince konuşmadığımızı düşündüğüm bir konu var: Bu sınavın sorularını kim hazırlıyor?
Her doğumla bir de anne doğarmış derler. Hem severim hem sevmem bu sözü. Severim, çünkü gerçeklik payı vardır; bir bebeğe bakım, sevgi ve güven vermekle yükümlü ve bunu isteyen, onu karnından veya kalbinden doğurmuş bir kadın olacak ve anneliği hayat bulacaktır. Sevmem, çünkü kibirli bulurum; anneliğe dair anne olmadan da bir tecrübem, fikrim, algım vardır, anne olarak doğumum çocuğumun doğumuyla başlamamıştır, kendi anneliğim ancak bunun üzerine inşa edilecektir.
Hal böyleyken, keşke annelik, hastane çıkışı bir kitapçıkla veya belediyeden eve gönderilen yenidoğan çantasıyla elimize tutuşturulan, hemen kavrayıp kullanabileceğimiz bir paket program olsaydı ama değil. Anneliğin kodları, bizzat kullanıcısı tarafından sahada programlanır, kişiye, yere, zamana, konuya göre kişiselleştirilmiş biçimde.
Kişiseldir, çünkü ne anneliğimiz annemize ne çocuğumuz çocukluğumuza benzer. Fakat, bu sacayağı içindeki ipler sürekli gerilir durur, ortasında da biz. Hem annemizle hem çocuğumuzla çatışırken buluruz kendimizi. Her iki yönde sürekli hata yaptığımız için hayıflanıp dururuz. Bir iyi anne olamadığımız için, bir iyi bir evlat olamadığımız için vicdan azabı çekeriz. Bir annemiz bizi anlamıyor diye, bir çocuğumuza derdimizi anlatamıyoruz diye üzülürüz. Kendi çocuğumuzla kurduğumuz “modern” ilişkiyi annemizle kurduğumuz “geleneksel” ilişkiyle kıyaslayıp bizden esirgenenleri ortaya döktüğümüzde, unuttuğumuz travmalar gün yüzüne çıkıp yeni travmalar musallat olduğunda ve sonuçta annemizin anneliğini içinde bulunduğumuz zamanın koşullarında yargılama gafletine düştüğümüzde hırsımız büyür. Aksi de mümkün. Annemiz kadar iyi, fedakâr, anlayışlı, tahammüllü, özverili olabilecek miyiz kaygısı, “o kadar” olamadığımızda yetersizliğimizi besler.
Bir kadın neden böyle bir pozisyonu kabullenmek ister? Ben neden anne olmak istemiştim? Sanırım mükemmelliği bir gerek-koşul, kendimi de mükemmel sandığımdan. Hoşlanmadıklarımı yapmadıkça, doğru bulduklarımda inat ettikçe, mücadelede kararlı oldukça, sevdikçe – çok sevdikçe – daha çok sevdikçe, sevecen – çok sevecen – daha çok sevecen oldukça, bilimsel – çok bilimsel – daha çok bilimsel yaklaştıkça bir çocuğu yetiştirmekte ne vardı! Annemiz bu imkansızlıklar içinde yaptıysa, bu bolluk berekette biz neden daha iyisini yapamayacaktık? Hem ideal, aşık, anlayışlı, yardımsever, modern kocalarımız bize “özgürleşebilmek” için alan açacaktı, öyle anlaşmıştık.
Ve, fakat, heyhat…
Nereden bilecektik asla yapmam dediklerimizi yapmak, izin vermem dediklerimize izin vermek, tahammül edemediklerimizi tolere etmek, olmazsa olmazlarımız olmadığında görmezden gelmek, istediklerimizi ertelemek, istemediklerimizi öncelemek, beceremiyorum dediklerimizde ustalaşmak, usta olduğumuzu sandıklarımızda beceriksizleşmek, of denecek yerde yaşasın demek, çok sevinirken temkinli olmak, kimseyi tedirgin etmeden endişelenmek, fiziksel direncimizi yükseltirken duygusal açlığımızı asgaride tutmak gerekeceğini?
Nasihat etmeden nasihat etmenin yollarını arayacağımızı?
Her zaman hiçbir şeyi doğru yapamazken kendimizi hâlâ mükemmel sanacağımızı?
Kendi içimizde yaşayacağımız çatışmaların tutarsızlıklar, tutarsızlıkların ihlal edilen sınırlar, ihlal edilen sınırların otorite savaşları olarak karşımıza dikileceğini ama kazanılsa da kaybedilse de bu savaşların öpücükle sonuçlanacağını, savaşların anlamsızlaşacağını?
Geçemediğimiz sınavların üstünde durmayıp önümüzdeki sınavlara yine aynı heves ve heyecanla çalışacağımızı?
Her yaş grubuna özgü, her biri bir öncekinden meydan okuyucu yeni sınavlarda ter dökeceğimizi?
Ona bizden daha iyi kimsenin bakamayacağı söylendiği için ölüm korkusunu her daim ensemizde hissedeceğimizi?
İdeal, aşık, anlayışlı, yardımsever, modern kocalarımızla en çok çocuk yetiştirme biçimimiz üzerinden tartışacağımızı?
Korktukça, sıkıştıkça, çuvalladıkça kaçacak bir yerimiz olmayacağını?
Ve iyi yaptıklarımızda da kötü yaptıklarımızda da her daim yargılanacağımızı?
Kısacası, kendi sınırlarımızı zorlamak, gözden geçirmek, yeniden belirlemek; inşa ettiğimiz kimliği gerekirse, mecburen veya istemeden de olsa dönüştürmek zorunda kalacağımızı?
Hamileyken “Bunlar iyi günlerin” derken kastedilenin fiziksel yorgunluk olduğunu düşünmekte naif davranmıştık belki de. “Demirden korkan trene binmez” derkenki cüretim hele? Nerden bilecektik meselenin psikolojik olduğunu? Nerden bilecektik anneliğin benliğimizle yüzleşmeyi gerektiren bir sınav olduğunu?
Bir anne böyle böyle büyürken aklında sıkça beliren bir soru vardır; annem de aynı şeyleri yaşamış mıydı, yaşadığında nasıl başa çıkmıştı? İşte o noktada, sacayağının iplerindeki gerginlik gevşemeye başlar. Annelerin sınavını bilmeden deneyimini yargılamak da, anne olmadan annelik hakkında hüküm vermek de, anneler gününde akıl vermek de herkes için boşa düşer, çünkü “anne olunca anlarız”. Kırk yıllık bir ömürde arpa boyu gidilemeyen annelik yolu tüm samimiyetiyle önümüzde serilmektedir. Nihayetinde, annelik anadan kıza aktarılan bir bilgeliktir; “her şey olacağına varır”.
Okuduğumuz onca kitap üstüne geliştirdiğimiz bunca bilincin sonunda kaderci olamayız elbette, fakat burada yatan bir gerçek var; içinde bulunduğumuz toplumun hem marazları hem erdemleri her çocuğun hamuruna karılır. Yani, annelik yalnızca bireysel değil toplumsal da bir olgudur. Mükemmel yaparım sandığımız bu kariyer, başkalarıyla birlikte şekil verdiğimiz bir hamura çevirir çocuğumuzu. Dışarda karılıp gelen çocuğu evde şekillendirmeye çalışırız. Eve uygun şekillendirdiğimiz çocuğu topluma salarız. Çocuk da şaşırır, korkar, gerilir. Fakat neyse ki, kontrol edebileceğimiz tek şeyin ona vereceğimiz sevgi ve güven olduğunu takriben ilkokul çağlarında anlarız, çünkü ya kantinden kola içmiştir, ya cinsiyetçi küfürler etmiştir, ya rehberlik öğretmeni bir kavganın haberini vermiştir, ya artık namaz kılacağını söylemiştir. İyi tarafından da bakalım, biz televizyonları kapatıp çocuğu toplumsal kaostan uzak tutmaya, toplumsal travmaları ona yansıtmamaya çalışırken, deprem bölgesine oyuncak yollamak istediğini söyler belki; deprem olduğunu, evsiz kalanlar olduğunu, dayanışmak gerektiğini okulda duymuştur. Nihayetinde, dışardan eve taşınan, evden dışarıya yansıyan bu ilişkide gözden geçireceğimiz sınırlarımız, yeniden inşa edeceğimiz benliğimiz, sonucunu merakla beklediğimiz o sınav annelik yazılımında hükümsüzleşir. Biz, toplum olarak, kocaman bir aileyizdir. Bu çocukları birlikte büyütüyoruzdur.
Fakat tam da bu noktada, farklı bir sınav çıkar karşımıza, daha doğrusu sınavın kapsamı ve soruları değişir. Psikolojik olan toplumsallaşır, çünkü bireysel olan politiktir. Bizi evladımızla, annemizle, başka annelerle karşı karşıya getiren, bizi anne olarak sürekli çelişkiye düşüren, hırslandıran, tutarsızlaştıran, ideallerimiz ile gerçekleri çatıştıran şey sistemdir aslında. Eğitimden sağlığa, beslenmeden güvenliğe, özgürlükten ahlaka neyin çocuk, toplum ve gelecek için doğru olduğu ve çocuklarımızın neye maruz bırakıldığı konusunda kendi benliğimizle olandan daha çetrefilli bir sınavın içindeyiz uzun zamandır. Ülkenin doğusunda-batısında, metropolünde-kırsalında kimi zaman ortak kimi zaman farklı bin bir çeşit sınav. Veli toplantısından kentin meydanlarına bin bir çeşit sınav salonu. Bu sınavın sorularını kim hazırlıyor sahi? Bizi yorgun, hırslı, korkmuş, tutarsız, endişeli annelere çeviren bu gündemler kimin eseri? Anneliği bir sınava çeviren bu gizli eller kimin elleri?
Anneliğin şanı hevesindedir. Hevesle çıktığımız bu yolda bildiğimiz annelikle, benliğimizle, sistemle bir sınavımız var. Daha iyi bir yaşam sunmak adına mücadele için evlatlarımıza sözümüz var. Her şey olacağına varırken rehber olduğumuz evlatlarımızın karşısında hata yapma, bazen sızlanma, sınavdan kötü not alma ama en çok özgür kalma hakkımız var. Bir sonraki anneler gününe kadar bu haklarımıza saygı duyulmasını, anneliğin en kısa zamanda bir sınav olmaktan çıkarılmasını, her annenin evladıyla keyifli bir yolculuk sürmesini dilerim.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖