Background

Cehennemin İnşası

Sokaktan uzun zamandır duymadığım bir ses duydum; simiiit. Önce yanlış mı duydum diye kulak kabarttım. Yok, yanlış değildi, gerçekten simitçi geçiyordu. Sıcacık oldu içim, sokaklarda simitçilerin dolaştığı, kahvaltı saatine denk geldiyse, camların açılıp, “simitçiiii” diye seslenilip, evdekilerin sayısına göre simit alınarak kahvaltıların çeşitlendirildiği günler geldi aklıma. Sonra birden içim burkuldu; evdekilerin sayısı kadar simit almak şöyle dursun, doyacak ve sağlıklı beslenecek kadar bile yiyeceğin alınamadığı günümüz gerçekliğine döndüm. Yokluk, ekonomik kriz maskesiyle nice güzel alışkanlığımızdan vazgeçmek zorunda bırakılmış; iktidarın içimizdeki sıcaklığı, mutluluğu, umudu öldürmesine izin vermiştik. Simitçinin sesini duymamak için, ülkemdeki her yurttaşın öğrendiği hareketi yapıp camı kapattım, hislerimi, anılarımı görmezden gelmeye çalıştım.

Gel gör ki simitçinin sesi uzaklaştığı halde hala duyuluyor, tamamen yok olmuyordu. Dikkatimi dağıtmak için sosyal medyada dolaşayım dedim; sokak hayvanlarının toplanması, öldürülmesi, aslında göz önünden kaldırılması, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri haberleri vardı. Ha bir de Ortadoğu’daki savaşı kızıştıracak ve alanını genişletebilecek gelişmelere gebe olaylar ve haberleri.

Ne kadar da birbirine benzer, bağlantılı, halkın yozlaştırılması doğrultusunda şiddeti de artan olaylarla ilgiliydi gündem.

“Gençler bilmez”, AKP’den önce Refah Partisi diye bir parti vardı ve bu partideyken İBB başkanı oldu şu anki Cumhurbaşkanı. O zamanlar Şişli’de oturuyordum. Seçimin ertesi günü sokaklarda bazı tarikatların üyeleri kısa etek giyen kadınlara hakaretler edip, böyle gezmeye devam ederlerse zarar görecekleri konusunda tehditler savurmuşlardı. O zamana kadar yoklardı ve bir anda gün yüzüne çıkmışlardı sanki. Çok korkmuştuk. Sonra ortalık sakinleşti ya da bize öyle geldi. Basın ve devlet kurumlarında olağanüstü bir durum gözlenmiyordu.  Oysa hep konuşuyorduk, 12 Eylül Darbesi’nin Siyasal İslam’ın önünü açmak, Türkiye’nin yönetim şeklini halk desteği ile değiştirmek hedefiyle yapılmış olabileceğini.

O günden sonra açık ve genel bir saldırı olmadı ama arada bir, geç saatlerde sokakta saldırıya uğrayan kadınlar için; nasıl giyinmiş, gece o saatte ne işi varmış orada, alkol almış mı gibi saldıranı aklamaya, mağduru suçlamaya yönelik sorular dillendirilmeye başlandı. Toplumda yeni bir kadın algısı oluşturuluyordu, en yakın dost ve komşular bile eşlik eder oldu bu söylentilere. Sonra yavaş yavaş kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri duyulmaya başlandı. Aynı dönemlerde, hakkını arayan ve greve giden işçilere yönelik açgözlü ya da vatan haini oldukları, bilmem hangi iş kolundakiler bile onlardan az alırken ses çıkarmadıkları gibi hak arayanı hedef tahtasına oturtan yorumlar yapılır oldu. 14 yaşındaki kız çocuğuna tecavüzden ceza alan iktidar yanlısı bir gazetenin yazarı, tutuklanmasından bir süre sonra çeşitli nedenler bahane edilerek tahliye edilince “güç ve iktidar ilişkisi” tokat gibi indi insanların yüzüne. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, hayvanlara ve çocuklara yönelik tecavüz haberleri, suçluların küçük cezalar aldığı ya da hiç cezalandırılmadığı haberleri kadar yoğun şekilde duyulur oldu. Toplum elbirliği ile kirletiliyor, insanlar sihirli bir gaz koklamış gibi suça yöneliyor, suç ortak değer halini alıyordu. 12 Eylül Darbesi ile darmaduman olan sol muhalefet gündeme etki edemiyor, referans olamıyordu. Ana muhalefet ise farklı gündemlerde geziyor, duymayıp görmeyerek iktidarın baskıcı politikalarına destek oluyordu. Seçimler keyfi olarak iptal edildiğinde meclisi kilitlemek yerine kuzu kuzu tekrar seçime gidiyor, hak kayıplarına sessiz kalıyor, sağ seçmenin oyunu almak için iktidarın politikalarını taklit ederek siyasetin daha sağdan seyrine olanak sağlıyordu. 

Artık herkes gönül rahatlığı ile istediği kadını öldürebiliyor, istediği çocuğa ve hayvana tecavüz edebiliyor, patronlar işçilerini istedikleri gibi aşağılayıp hakkını arayan her işçiyi istediği gibi karalayarak işten atabiliyordu. Hukuk hep iktidar, güçlü ve zenginden yana karar alıyor, iktidarın istemediği hiçbir karar mahkemelerden çıkamıyordu. “Eğitimli insanlar” nezaketleri gereği kibar yanıtlar verdiğinde, önce ülke yönetimindekiler, sonra da “cahilleştirilen” halk kitleleri tarafından aşağılanıp, dışlanıyordu. Hoyratlık, kontrolsüzlük, kabalık ve saldırganlık yeni değerler olmuştu. Sokakta herkes birbirine küfrederek, son ses müziğimsi bir şeylerle tanıdık tanımadık herkesi taciz ederek, birbirlerinin suratına midesini bulandıran bir şeye bakar gibi bakarak, ellerindeki her türlü çöpü sağa sola atarak, olabildiğince çok para harcayarak ve iktidara dokunmayacak her türlü suçu işleyerek var olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu.

Kadını tehdit eden, şiddet uygulayan ya da öldüren, hırsızlık yapan, halkı dolandıran, uyuşturucu satan, rastgele saldıran, iktidara muhalefet eden kadar ceza almaz hale gelince; bir araya gelen üç beş kişi kendi çete/mafyasını kurup, ortalığı terörize eder oldu. Parasını halktan alan kolluk güçleri, halkın emrinde olduklarını unutup, zenginlerin yatırımlarını, iktidarın bekasını gözetir oldu. İktidar yöneticileri ise halkın kaynaklarını yurt içi ve yurt dışı sermayedarlara peşkeş çekip, suratlarında o mide bulandırıcı bir şeye bakan birinin ifadesi ile, yüksekten bir ses tonuyla ve kolluk desteği ile yalanlarına devam edip halka kulaklarını tıkayıp, gerçeklere gözlerini yumdular.

RTE’nin İBB başkanı olduğu günün ertesinde sokağa çıkan tarikatlara gerekli yanıtı verebilseydik ya da eylemde protesto için panzerin üstüne çıkan eylemci kadına “kız mı kadın mı belli değil” dendiğine; bu ne terbiyesizlik haddinizi bilin diyebilseydik, ilk kadın-çocuk-hayvan tecavüzü vakasında mahkemeleri doldurup, hesap sorup, konforlu alanlarımızda sessizce sıranın bize gelmesini beklemeseydik; ne bu kadar insan mağdur olacak ne de suç ve suçlular bu kadar artacaktı. Kâh işsiz kalmamak adına kâh çeşitli bahanelerle tutuklanmamak ve ceza almamak adına sustuk. Suskunluğumuz, karşı taraftaki ölçüsüz gruba biraz daha fazlasını yapabileceği mesajını iletti. Her mesaj daha fazla ve daha büyük suçlarla dönüş yaptı bize.

Artık meslek edinmek için gittikleri okul ve kurslarda daha rahat öldürülebiliyor öğrenciler. İşçiler alınmayan güvenlik önlemleri nedeniyle daha rahat zarar görüyor, öldürülüyor ya da patronlar daha fazla kazanmak adına daha hoyrat davranabiliyorlar işçilere. Ülkenin doğası ve kaynakları daha kolay ve hesapsızca tahrip edilip peşkeş çekilebiliyor artık. Artık kimsenin adalete, kurumlara ve siyasete güveni kalmadı. Neden mi?

Çünkü bir kadını öldürdüğünüzde, özellikle bizimki gibi erkek egemen toplumlarda, birinin annesini, kardeşini, kızını, kıymetlisini, vicdanını öldürmüşsünüzdür. Vicdan zarar görüp öldüğünde tüm değerler ölür. Sevincinizi paylaşanınız ölür, umudunuz ölür, sıcaklığınız ölür, yaranızı saranınız ölür, yoldaşınız, birlikte yaşlanma hayalleriniz ölür, güvenli kapınız anneniz ölür.  Yaşamasına, kendisi olmasına izin vermediğiniz o kadınla siz de ölürsünüz aslında. O yüzdendir faşizmin ilk adımının kadın hayatını ve özel alanını hedef tahtasına oturtarak toplumun vicdanını yaralayıp değerlerini yok etmesi ve sonrasında istediğini yapabilmesi. Artık istediği her şeyi…

ARTIK O HER ŞEYİ YAPABİLDİĞİ İÇİN, HER GÜN BİR YENİSİNİ YAPIYORDUR. ARTIK O BİR TANRIDIR VE TÜM CANLILARIN YAŞAMLARI VE ÖLÜMLERİ HAKKINDA KARAR VEREBİLENDİR!

O yüzden kadına şiddet, yalnızca kadına şiddet, yalnızca kadının hayatına müdahale, yalnızca kadının geri kalması değildir. Kadına şiddet; insan evladının kendi eliyle, kendi cehennemini inşasıdır.

 

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation