Köşe Yazıları Ebru Pektaş 29 Kasım 2024
Kapitalizm ve ataerki ilişkisini düşündüğümüzde, oklar sürekli ve sürekli, her şeyi yaratan kapitalizmi gösteriyorsa, neden bir de “ataerki” diye bir kavramı kullanmaya gerek duyduğumuzu kendimize sormalıyız. Zira burada yapılan şey, ataerkiyi, içi tümüyle kapitalizm tarafından doldurulan bir “boş kap” olarak görmektir.
Erkek şiddeti, dünyanın hemen her yerinde varlığını daha fazla gösteriyor. Elbette direniş de yaygınlaşıyor, çeşitleniyor. Bu noktada “erkek şiddetine” yeniden bakmanın, bunu da “kapitalizm ve ataerki” (patriyarka) ilişkisini sorunsallaştırarak yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum.
Fayda şuradadır: Erkek şiddeti kavramını, olguların gürültüsünden bir nebze kurtarıp, temeller ile çözümler arasında anlamlı bağlantılar vadeden kuramsal bir modele taşıyabiliriz. Bu yazıda kimi sorularla buraya yaklaşmayı deneyeceğiz.
Mesela temel bir soru olarak, “erkek şiddeti” ile kapitalizm arasında doğrudan ve nedensel bir bağ var mıdır? Daha düz soralım. “Erkek şiddetinin temel nedeni kapitalizmdir” diyebilir miyiz? Cinayetin, kaba şiddetin, tacizin, tecavüzün, eziyetin ya da aşağılamanın, örneğin kapitalizmdeki kâr maksimizasyonu ile bağlantısından söz edebilir miyiz? Kadınlar baskı gördükçe, disiplin altına alındıkça borsanın yükseldiğinden ya da artı-değerlerin daha çok realize olduğundan bahsedilebilir mi? Sermaye birikim biçiminin çeşitli dinamikleri ile klitoris sünneti ya da “çocuk evliliği” gibi konular arasında bir bağlantı var mıdır? “Erkekliğime dokundu” diyerek kadın öldürmenin sözgelimi kapitalist emek süreçleriyle, artı-değere el koymakla vs. ilişkisi var mıdır? Sorular tuhaflaşıyor ama devam edelim.
İşçi sınıfının bu yarısının değil de, öteki yarısının sistematik şiddetle bastırılmasında, kapitalizm için değişen ne olacaktır? Şöyle sormak da mümkün. Eğer kapitalizm, işçi sınıfının bir yarısının daha fazla ezilmesinde, baskı görmesinde ya da sömürülmesinde yarar görüyorsa, bu yarı neden erkekler olmamıştır?1 Tarihselci olduğumuz için, kapitalizmden önceki tüm sınıflı toplumlarda “toplumun kadın olan yarısının” tahakküm altına alındığını, kapitalizmin de gökten zembille inmediğini ama tam da bu koşullara doğduğunu söyleyebiliriz. Çok doğru.
Ancak açık ki “her şeyi belirleyen hatta yaratan kapitalizm”, üstüne bindiği feodal, ataerkil tarihe “söz geçirememiş”, saf çıkarı konu olduğunda sınıfların kadın ya da erkek kesimleri için cinsiyet-nötr olan eğilimini hakim kılamamıştır. Demek ki “kapitalizm tanrısına” bile çizgi çeken başka bir şey olmalıdır.
Kapitalizm ve ataerki ilişkisini düşündüğümüzde, oklar sürekli ve sürekli, her şeyi yaratan kapitalizmi gösteriyorsa, neden bir de “ataerki” diye bir kavramı kullanmaya gerek duyduğumuzu kendimize sormalıyız. Zira burada yapılan şey, ataerkiyi, içi tümüyle kapitalizm tarafından doldurulan bir “boş kap” olarak görmektir.
Bu mantık silsilesi içinde, kapitalizm “doğrudan ve tek belirleyici” olduğu için “erkek şiddeti”; bölüşüm adaletsizliği, işsizlik, yoksulluk, yaşam pahalılığı ve eğitimsizlik gibi temeller ile açıklanabilir. Temeller bunlarsa çözümler de burada olmalıdır. Ne var ki refah toplumlarından reel sosyalizmlere dek “erkek şiddeti” varlığını korumuştur. Reel sosyalizm uygulamalarında “erkek şiddetinin”, kayıtlara “alkolizm sorunu” ya da holiganizm olarak geçmiş olması anlamlıdır.2 Ataerki yok olmamıştır, erkek şiddeti de kuşkusuz.
Yeri gelmişken bir parantez açalım. Reel sosyalizmlerin üstünlüğü, ataerkiyi yenmesi olmamıştır. Ama sosyalizm, ataerkiyle savaşta kadınları hiç olmadığı kadar güçlü kılmıştır. Sözgelimi 1920’li yıllarda Moskova’daki komün evlerinin propagandası şu sözlerle yapılmaktaydı: “İstismara ya da şiddete maruz kalan kadınlar, boşanmaktan korkmayın, komünal evler var.”3
Şu “boş kap” meselesine tekrar dönelim. Zira kapitalizm-ataerki ilişkisinde bahsettiğimiz “boş kapçılığın” tersi de vardır. Burada da kapitalizm, içi tümüyle ataerki tarafından doldurulan bir boş kaba çevrilmektedir. Bu sınır ihlallerine ilişkin çeşitli örnekleri, özellikle pandemi dönemindeki emek analizlerinde daha somut olarak gördük. Sistemin bütününde, ücretli emek sömürüsü neredeyse marjinal denilebilecek bir alana sıkışırken, devasa bir “toplumsal yeniden üretim” alanı, temel olarak ataerkil ya da patriarkal eksene yerleştirilir. Temizlik işçiliği, sağlık-bakım işçiliği, gıda temini işçiliği gibi alanlardaki ilişki dinamikleri buradadır.
Klasik metinlere bakıldığında örneğin Maria Mies, “kapitalist üretimin ‘temel direği’, özgür ücretli işçi ya da proletaryanın, sonsuza kadar yok olmak üzere olduğu tarihsel bir andan” bahsederken, buzdağının üzerindeki kapitalist ilişkiyi işaret eder.4 Buna göre çok daha büyük olan, buzdağının altındaki toplumsal ilişkinin belirleyeni, ücret veya yasal iş kontratı değil, şiddet ilişkisidir.5
Kapitalizm ve ataerki ilişkisini düşündüğümüzde, oklar sürekli ve sürekli, her şeyi yaratan ataerkiyi (patriyarkayı) gösteriyorsa, neden bir de “kapitalizm” diye bir kavramı kullanmaya gerek duyduğumuzu kendimize sormalıyız.
Bu mantık silsilesi içinde, ataerki “doğrudan ve tek belirleyici” olduğu için “erkek şiddetinin” sınıflı toplumsal zeminle ilişkisi kısa devre yapar. Oysaki, -Dunayevskaya’dan esinle söylersek- ataerki cennetle yeryüzü arasında gezinen bedensiz bir ruh değildir; sınıflı bir topluma eklemlenmiştir.
Buradan erkek şiddetine baktığımızda, bu sınıflı toplum, konutsuzluğun, eğitim ve sağlık hakkından yoksun bırakılmışlığın, işsizliğin hatta “özgür işçi” bile olamamanın, güvencesizliğin, kadınların payına hep daha fazla düştüğü kapitalist toplumdur. Dahası, erkek egemenliğinin ve onun en belirgin aparatlarından biri olarak erkek şiddetinin, kapitalist toplumdaki varlığı yalnızca bu koşullarla ilişkili değildir. Siyasal iktidar ve devlet aygıtı, “erkek şiddetini” belirleyen koşullar alanı içinde ana halkayı oluşturmaktadır. Bununla ilgili elimizde oldukça zengin denilebilecek tarihsel deneyimler bulunmaktadır. Erkek şiddeti, tarihte ve günümüzde, her türden kapitalist toplumsal formasyonda, “devlet aygıtının” tezgahında serpilip gelişmiştir. Nitekim Marksistler için konu başından beri aile, özel mülkiyet, devlet üçgeni içindedir. Ne var ki bu temel, yeterince geliştirilmemiştir. 6
Marksist devlet sorunsalını cinsiyetli kılmak oldukça önemlidir. “İktidar her yerdedir” diyen merkezsiz bir yaklaşım -her yerde ise hiçbir yerdedir- yerine, iktidarı kapitalizm ve patriyarka için devlette inşa eden bir yaklaşıma odaklanmak gereklidir. Devletin kuramsal tartışmalara daha fazla çekilmesi kapitalizm ve ataerki ilişkisine anlamlı bir ölçek de sunacaktır. Zira devlet, kapitalizm ve ataerkiye özgü güç ilişkilerini ve mücadelelerini kendi bünyesinde konsantre eden; bunlardan hareketle kısa ve uzun erimli politikalar üretebilen bir aygıttır. Devletin, patriyarka militanlığını da “feminizm mi, onu da ben yaparım(!)” diyen görece özerk tutumlarını da böyle bir çerçeveden anlamak mümkündür.
Bu söylenenler kuramsal olarak anlamlıysa, herhangi bir siyasi parti ya da hükümet olarak değil, özel bir rejim olarak karakterize olan, yani devlet olarak örgütlenen AKP iktidarının, bugün ülkemizdeki tüm ataerki savaşının prizması haline gelmesi şaşırtıcı değildir. Bu nedenle kadını güçlendirecek sosyal politika talepleri oluşturmak, yasaları uygulatmak için basınç uygulamak, cezasızlığa karşı mücadele, sığınma evi talebi ya da İstanbul Sözleşmesini yeniden kazanmak gibi şiddetle mücadele adına sıralanabilecek hemen her başlıkta devlet birincil muhataptır.
Sonuç olarak kapitalizm ve ataerki ilişkisinde “boş kapçılık” yapılmayacaksa, emek süreçlerinden devlet örgütlenmesine uzanan bir hattı takip ederek “özgül olana” doğru yol almak gerekmektedir.
Kaynaklar:
Editör : Şöhret Baltaş
Düzelti : Şöhret Baltaş
Seslendirme: M. Hazal Çakmak
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Yazar Hakkında Bilgi
Sosyalist feminist yazar. 2001 Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji mezunu. İleri Haber portalında toplumsal cinsiyet odaklı köşe yazarlığı yaptı.(2014-2023) Toplumsal Cinsiyetin Anahtar kavramları: Cinsellik, Şiddet, Emek adlı kitabı 2017 yılında İleri Kitaplığı Yayınevinden çıkmıştır. İleri Kitaplığı Yayınevi'nden çıkan ve makaleleriyle katkıda bulunduğu kitaplar şunlardır: Türkiye'nin Laiklik Kavgası, Sosyalizmin Yön Arayışı, Lenin Okuma Kılavuzu, Engels Okuma Kılavuzu, Marx Okuma Kılavuzu, Direngen Komüniste Yazılar. Kadın Kurtuluş Hareketi, Ütopyalar ve Devrimler adlı kitabı ise 2021 yılında Yordam Kitap'tan yayınlanmıştır.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖