Background

Kadınlar Yaşamak İstiyor!

Kadın olmak zordur. 6 yaşındaki G. Akdeniz gibi babanızın kuzeni tarafından defalarca tecavüz edilip ardından öldürülebilirsiniz, cesediniz ormanda bulunabilir. 21 yaşındaki F. N. Çelik gibi evinize internet kurmaya gelen birisi tarafından koli bandı ile bağlanarak tecavüze uğrayabilirsiniz. 20 yaşındaki Ö. Aslan gibi arkadaşınızla gezdikten sonra evinize dönerken dolmuştaki son yolcu olduğunuz için saldırıya uğrayabilirsiniz.

Dengesizin biri ‘Bana kimse hayır diyemez,’ söylemiyle yahut o gün şort giydiniz diye sizi hastanelik edebilir, dahası ana akım medya bu haberi yaparken ‘giydiği elbisenin dekoltesinden aldıkları cesaretle’ gibi sözcükler kullanarak saçmalayabilir. Ne de olsa her kadını potansiyel av olarak gören bir zihniyet ve bu zihniyetin güç aldığı “Kadınlar iş aradığı için işsizlik yüksek!”,  “Tecavüze uğrayan doğursun, devlet bakar!”, “Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak!” gibi söylemler var.

Narin Güran’ın öldürülmesi, Sıla bebeğin ölümü, Ayşenur ve İkbal’in vahşice katledilmeleri, Beyoğlu’nda bir kadının yol ortasında uğradığı saldırı, Van’da kendisinden günlerdir haber alınamayan üniversite öğrencisi Rojin… Bunlar son günlerde içimizi parçalayan olaylar… Karşımızda zekâmızla, hafızamızla, vicdanımızla alay eden siyasi bir düzlem, toplumsal bir çürüme, yozlaşmış bir adalet sistemi ve bunlardan güç alan cehalet var.

Muhafazakâr ve faşist siyaset nedeniyle topluma ve hatta kadınlara “ideal kadın” anlayışı dayatılıyor. Onlara göre “ideal kadın”; ucuz iş gücü, okutulmayan kız çocuğu, gözü açılmamış genç kız, kutsal anne, eksik etek, muhtaç varlık anlamlarına geliyor. Kadınlar; kıyafetinden gülüşüne, iş ve sosyal yaşantısından Instagram paylaşımlarına kadar etiketleniyor, “Sen kadınsın!”, “Sen annesin!”, “Sen muhtaçsın!” gibi söylemlerle hizaya çekilmeye çalışılıyor.


“Gece dışarı çıkmasaymış”, “Yerini bilseymiş”, “O eteği giymeseymiş” cümlelerinin üstüne “İlaç kullanıyormuş”, “Psikolojik sorunları varmış”, “Alkollüymüş”, “Çok aşıkmış”, “Cinnet geçirmiş” gibi cümleler de ekleniyor. Lakin toplumsal baskı oluşturacak tümceler ve psikolojik, vb. sorunlar, hele aşk meşk kadına şiddeti açıklamaz. Şiddetin önlenmesi için sadece faillerin tedavisi ve rehabilitasyonu çare olarak düşünülemez. Zira şiddetin cezasız kalması, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeyen politikalarla hareket edilmesi kadına şiddeti daha da körükler.


“Gece dışarı çıkmasaymış”, “O eteği giymeseymiş”, “İlaç kullanıyormuş”, “Psikolojik sorunları varmış”, “Cinnet geçirmiş” gibi söylemler kadına karşı şiddetin sorumlularını bizlere unutturmaya ve kadınları pasifleştirmeye çalışıyor. Ama aynı zamanda etkili politikaları devreye sokmamak için uğraşan siyasi erkin baskısının sonuçlarını ve İstanbul Sözleşmesi’nin de önemini hatırlatıyor.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin yasalar ile güvence altına alınmış gibi yapıldığı ataerkil örüntülere sahip toplumlarda gece dışarı çıkmak, gülmek, eğlenmek, istediği gibi giyinmek, evlenmemek, çocuk doğurmamayı seçmek olumsuz algılanıyor. Çünkü doğal, normal ve ideal olan eksik eteklikten, baş eğmekten, evlenmekten ve anne olmaktan geçiyor. Her şeyden önce bunların aksi, bir tercih olarak görülmüyor. Evlenmeyen, mazbut davranmayan ve anne olmayan kadınlar; anormal, isyankâr, bir kadının sahip olması gerektiği düşünülen meziyetlere sahip olmayan, eksik ya da yarım kadınlar olarak tanımlanıyor.


Kadın cinayetlerinin kurbanlarına, kız kardeşlere ve teyze kızlarına ithaf edilmiştir.” diye başlıyor Sibel K. Türker’in son romanı “Cennette Gibiyim“. Yazar; yaşam ve aşk dolu bir kahraman yaratıyor. Adı: Temenni. Temenni, kadınlara düşman bir memlekette bir kadın olarak, istenilmediği bir evde bir genç kız olarak hayata tutunmaya çalışıyor. Annesinin katili olan babasından, polisi aradığı için suçlu damgasını yapıştıran erkek kardeşinden, göbeğini kaşıyıp duran hödük eniştesinden, kız kardeşini hastanelik eden angut kuzeninden ve daha nice erkekten çekinerek yaşıyor. Kurtuluşu bir başka erkeğin kanatları altına girmekte, evlenmekte buluyor. Sonrasında bunun da kurtuluş olmadığını anlıyor.


Kendisini sevmediğine inandığı bir erkekle evleniyor, çünkü “Bütün kadın katilleri sevdiğim için öldürdüm, diyor. Öyle duygusal bir ülke ki burası, hukukumuz da aynı hislerle aşka öncelik verip bu sevdalı kocalara, erkek arkadaşlara, bu mecnunlara kol kanat geriyor. Bu adamlar kadınları takip ediyor… taciz ediyor… bıçaklıyor… öldürüyor… Sonra pişmanım diyerek ağlıyorlar.” Kadınlığın güvencesiz hâlleri, kız kardeşliğin ve dayanışmanın güzelliği iç içe sarınıp sarmalanıyor “Cennette Gibiyim”de.  Çünkü temenni yaşamak istiyor. Kadınlar parçalanarak ölmek değil dirençle, keyifle, huzurla ve dilediğince yaşamak istiyor.

* Türker K. S, Cennette Gibiyim, İthaki Yayınları, Ekim 2024.

Editör: M. Hazal Çakmak
Redaksiyon: Ayşe Baranak
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation