Kitap / Film / Dizi Şilan Geçgel 8 Eylül 2024
“Toplumsal cinsiyet, kişisel olandan uluslararası olana, evden arka sokakta sıralanan tanklara ve gizli bombacının sortisine uzanan geniş bir düzlemde farklı noktalardaki şiddeti birbirine bağlar.”
Savaş bütçesi arşa çıkan ve birçok ülkeyle savaş endüstrisi konusunda yarışan Türkiye, bir başka yarışını yoksullukta yapıyor. Bugün başta Filistin olmak üzere dünyanın birçok yerinde emperyalist kapitalist devletler, binbir gerekçeyle savaş bayrağını yükselterek halkı yoksulluğa ve düşmanlığa sürüklüyor, sermayenin kasasını doldurmaya devam ediyor. Halklar arasında düşmanlık tohumları eken de, savaşarak inşa edilen savaş ekonomisini günden güne büyüten de aynı kapitalizm hırsı. Savaş endüstrisi ve yoksulluğun eşzamanlı olarak birinciliğe koştuğu bir düzende, barış talebinin kendisi ise ekmek gibi su gibi sınıfsal.
1 Eylül Dünya Barış Günü’nü geride bıraktık. Dünyanın birçok yerinde savaşa karşı barış talebi yükseldi. 1 Eylül ve bugün ele alacağımız kitap vesilesiyle, çatışma ve barışı daha çok toplumsal cinsiyetle ilişkili olarak ele almaya gayret edeceğiz.
Nisan Alıcı ve Güneş Daşlı’nın hazırladığı Toplumsal Cinsiyet ve Barış: Geçiş Dönemi Adaleti, Hafıza ve Barış İnşası isimli kitap, geçtiğimiz yıllarda Dipnot Yayınları tarafından yayınlandı. Kitabın giriş yazısı 2010 yılında Diyarbakır’da yapılan bir basın açıklaması ve Barış Anneleri’ne atıfla başlarken, tüm dünyada savaşı ve savaşın en çok yaralananları olarak kadınlar ve LGBTİ+’ları işaret ediyor. Bilindiği üzere, Türkiye’de barış mücadelesi, Kürt Kadın Hareketi’nin öncülüğünde yükseldi. Halen birçok kadın örgütünün, STK ve derneğin desteğiyle de sürüyor.
Bugün tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadın ve LGBTİ+’lar, tek başına “barış aktivizmi” yapmıyor; barışa alan açıyor, barışı inşa ediyor ve onurlu bir barış için en önde mücadele ediyor. Kitap için seçilen tüm çeviri makaleler, Türkiye’nin barışına ve barış tartışmalarına katkı yapması amacını güdüyor. Okuru, sadece barış talebini değil, talebin ötesini de sorgulamaya davet ediyor.
İlk olarak, Cilja Harders, toplumsal cinsiyet, şiddet ve çatışmanın dönüşümünü ele alırken, Goldstein’e atıfla: “Ayrıca kültürler, erkek çocukları savaş alanından daha etkili işlev görmeleri için erken yaşlardan başlayarak duygularını bastırmaları doğrultusunda şekillendirir” 1 derken, patriyarkal yapılarda bir zaruri çizgi olarak, kadınlığın-kadınsılığın değersizleştirdiğini tespit eder. Harders, sadece bir erkeklik performansı olarak savaşçılığı değil, erkekleşen kadın savaşçıları da savaşın önemli özneleri olarak ele alır. Ruanda ve Nazi Almanya’sında,“totaliter ve soykırımcı sistemlerde kolektif şiddetin ifa edilmesinde temel bir rol” 2 oynadıklarını savunur. Bugünlerde, bir “feminist müjde” gibi duyurulan3, ön cephedeki kadın askerler haberleri zihnimizin gerisinde kımıldanırken; Harders, aklımıza bambaşka tartışma başlıklarını getirir.
Kamusal hafızalaştırmada etnik köken, sınıf ve toplumsal cinsiyeti mercek altına alan Elizabeth Jelin ise Arjantin ve Peru’dan, bu ülkelerdeki hafızalaştırma ve yerinden edilme örneklerinden beslenir. Kitabın başında Cookburn’ün altını çizdiği:
“Toplumsal cinsiyet, kişisel olandan uluslararası olana, evden arka sokakta sıralanan tanklara ve gizli bombacının sortisine uzanan geniş bir düzlemde farklı noktalardaki şiddeti birbirine bağlar: barış zamanında koca dayağı ve evlilik içi tecavüz, eve kapatılma, “drahoma” yakmaları, töre cinayetleri ve kadın sünneti; savaşta tecavüz, zapt etme, fuhuş ve cinsel işkence” 4 ile kayda düşülen şiddetin sürekliliği Arjantin ve Peru örneklerinde, ne yazık ki, gerçeğe dönüşür.
Monica McWilliams ve Avila Kilmurray, çatışma sonrası politika yapım süreçleri, toplumsal cinsiyet, kadın ve LGBTİ+’ların siyasal talepleri üzerinden işlerken; Susanne Buckley-Zistel, Hakikat Komisyonları’nın çalışmalarını masaya yatırır. Barış talebinin kendisi, kuşkusuz, sadece savaşın sonlanmasını değil; barışın sürdürülebilir olması kaygısını da önemser.
Zistel, dünyada denenmiş olan tüm barış süreçleri veya açılımları toplumsal cinsiyet ve kadın talepleriyle kökleşebilir tespitini yapar. Kadın ve LGBTİ+’ların savaşlarda sadece mağdur olduğu tezini tersine çevirerek; barış inşasında kadınların sadece mağdur değil aynı zamanda barış mücadelecisi çizgisinin de altı çizilmektedir.
Buckley-Zistel: “kadınların -erkeklerin merhametinde-, pasif ve bahtsız kurbanlar olarak çizilmesinin kadınların daha aşağı olduğu ve bu yüzden toplumdaki konumlarının da düşük olması gerektiği imajını”5 sürdürdüğünü savunuyor:“Eğer kadınlar sadece tecavüzü anlatırsa o zaman sadece cinsel şiddetin pasif kurbanları olarak görülürler. Bu tarz anlatı çerçeveleri geleneksel aktif erkeklik ve pasif kadınlık modellerini yeniden üretiyor.”
Kitabın sonuç kısmında Kolombiya’daki barış deneyimini aktaran Nisan Alıcı ve Güneş Daşlı, Kolombiya ve Türkiye arasında köprü kurmanın zor olduğunu ancak Kolombiya barış deneyimi ve toplumsal cinsiyete ilişkin çıktılarının Türkiye için de referans olabileceğini umuyor. Çevirisi yapılan ve kitapta kendine yer bulan tüm metinler, esasen Türkiye için bir katkı.
Dünyanın birçok yerinde barış süreçleri sadece hukuki ve politik mücadele bağlamında değil; uluslararası kamuoyunda da yankı buldu. Bu süreçler inşa edilirken, kadınlar ve LGBTİ+’ların talepleri barışın toplumsallaşması ve şiddetsiz bir ortamın sürdürülebilir olmasında önemli bir etkiye sahip. Çatışmanın sonlandığı veyahut masada barışın sağlandığı birçok örnekte, toplumsal barışın sağlanamamış olması ve barışın bir kitlesel talebe dönüşememiş olması şiddet sorununu yeniden üretiyor.
Toplumsal Cinsiyet ve Barış: Geçiş Dönemi Adaleti, Hafıza ve Barış İnşası isimli kitap, farklı ülkelerde deneyimlenen çatışma ve barış süreçlerini feminist bir merak ve hassasiyetle işliyor.
Künye: Toplumsal Cinsiyet ve Barış: Geçiş Dönemi Adaleti, Hafıza ve Barış İnşası Hazırlayanlar: Nisan Alıcı- Güneş Daşlı, 2019 Ankara, Dipnot Yayınları
Yazar Hakkında Bilgi
Okumaya, yazmaya, düşünmeye müptela. 2018'den beri İleri Haber sitesinde kitap eleştiri yazıları yazıyor. Yürüyerek kitap okumayı çok seviyor ve polisiye romanlarda katili hiçbir zaman bulamıyor.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖