Gündem Kadın Vardiyası 3 Aralık 2024
Amerika Birleşik Devletleri’nde Kasım 2024’te gerçekleşen başkanlık seçimini kazanan Donald Trump, yeni kabinesinin adaylarını açıklamaya başladı. Trump’ın adaylık tercihlerinin, ABD’de ve dünyada, kadın hakları üzerindeki etkisi merak konusu. Bu adaylıklar ve atamalar, üreme sağlığından toplumsal cinsiyet eşitliğine kadar, kadınların haklarıyla ilgili politikaların geleceğine dair endişeleri artırıyor.
İşte Trump’ın bazı önemli mevkiiler için tercihleri ve kadın haklarına olası etkileri.
Adalet Bakanı (Başsavcı): Önce Gaetz Sonra Bondi
Donald Trump’ın Adalet Bakanı olarak ilk önerisi Matt Gaetz oldu. Ancak Gaetz, federal bir seks kaçakçılığı soruşturması kapsamında, uyuşturucu partilerinde reşit olmayan kadınlara seks karşılığında para ödediği iddiaları nedeniyle incelemeye alındı. Bu soruşturma ve onay sürecini engelleme riski taşıyan suçlamalar nedeniyle, Gaetz, Başsavcı pozisyonu için değerlendirmeden çekildi.
Trump’ın ikinci önerisi olan Pam Bondi ise Florida Başsavcısı olarak görev yaptığı dönemde eyaletin eşcinsel evlilik yasağını ve kürtaj kısıtlamalarını savunmuştu. Trump’ın Bondi için önerdiği Adalet Bakanlığı (DOJ) federal yasaların uygulanmasından sorumlu olan ve federal kurumları temsil eden önemli bir pozisyon. Başsavcı, kürtaj hakkı ve medeni haklar gibi konularda kritik yasal uygulamalara öncülük edebilir.
Eğer Bondi bu pozisyona atanırsa, federal düzeyde kürtaj hakkına ilişkin ihlallerin kovuşturulması gibi üreme hakları ve medeni haklar üzerinde doğrudan etkisi olacak. Trump’ın önce Gaetz’i ardından Bondi’yi bu kilit rol için seçmesi, özellikle kadın hakları ve medeni haklar konusunda daha sınırlayıcı bir yaklaşımın işareti olarak değerlendiriliyor.
Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanı: Robert F. Kennedy Jr.
Aşı karşıtı görüşleriyle tanınan Robert F. Kennedy Jr.’ın Sağlık ve İnsan Hizmetleri Bakanı olarak aday gösterilmesi, halk sağlığı uzmanlarını alarma geçirdi. Bu bakanlık, kadın sağlığı ve üreme hizmetleri dahil olmak üzere çeşitli sağlık hizmetlerinden sorumlu. Hakkında bir de taciz suçlaması bulunan Kennedy’nin aşılar ve diğer sağlık önlemleri hakkındaki tartışmalı görüşleri bakanlığın politikalarını şekillendirme olasılığına sahip ve bu durum, kadın sağlığı hizmetlerine ve koruyucu sağlık hizmetlerine erişimi etkileyebilir. Bu pozisyonun sağlık hizmetlerine erişim üzerinde doğrudan etkisi göz önüne alındığında herhangi bir politika değişikliğinin geniş kapsamlı sonuçları olabileceği öngörülüyor.
İç Güvenlik Bakanı: Kristi Noem
Trump’ın İç Güvenlik Bakanı olarak seçtiği Güney Dakota Valisi Kristi Noem, kendi eyaletinde birçok trans karşıtı yasayı uygulamaya koydu. Noem’in toplumsal cinsiyet sorunlarına ilişkin sicili İç Güvenlik Bakanı olmasıyla birlikte kadınlar, özellikle de trans kadınlar üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırıyor. Noem’in cinsiyet haklarına ilişkin politik duruşunun, Trump’ın muhafazakâr, geleneksel değerlere odaklanmasını yansıtması ve potansiyel olarak göç ve iç güvenlik konularında cinsiyet haklarını etkilemesi bekleniyor.
Dışişleri Bakanı: Marco Rubio
Dışişleri Bakanı olarak aday gösterilen Marco Rubio, kürtaj hizmetlerine erişimi kısıtlamayı amaçlayan çok sayıda yasama çabasını destekleyerek kürtaj haklarına güçlü bir şekilde karşı çıktığını sürekli olarak dile getirdi. Rubio’nun üreme hakları konusundaki muhafazakâr duruşu, bu görüşleri küresel ölçekte yansıtan politikaları destekleyebileceğini gösteriyor. Dışişleri Bakanı’nın küresel sağlık finansmanı ve kadın sağlığı girişimleri de dahil olmak üzere dış politikayı şekillendirmede önemli bir rol oynadığı göz önüne alındığında, Rubio’nun atanması ABD’nin üreme haklarına uluslararası düzeyde verdiği destekte bir değişimin sinyalini verebilir.
Politikadan Sorumlu Başkan Yardımcısı: Stephen Miller
Trump’ın önceki yönetiminden geri dönen isimlerden biri olan Stephen Miller, Politikadan Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak atandı. Bu pozisyon için Senato’nun onayı gerekmediğinden Miller, yönetimin başlaması ile bu görevi üstlenecek. Miller, geçmişte katı muhafazakâr görüşleri ve trans bireylerin korunmalarına yönelik birçok karara karşı çıkması yüzünden LGBTQ+ hakları savunucularının sert eleştirilerine maruz kalmıştı. Miller, pozisyonu itibariyle, Beyaz Saray’ın bir dizi sosyal meseledeki tutumunu etkileyebilir; bu durum, kadın hakları, kadınları etkileyen göç politikaları ve LGBTQ+ bireylerinin hakları açısından olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Tanıdık bir İsim…
Donald Trump, Türkiye’nin de yakından tanıdığı Dr. Mehmet Öz’ü Medicare ve Medicaid sağlık sistemlerinin yöneticiliğine aday gösterdi. Kalp ve damar cerrahı ve televizyon yıldızı olan Dr. Mehmet Öz, sağlık tavsiyeleri ve yaşam tarzı önerileri sunduğu The Dr. Oz Show ile geniş bir üne kavuşmuş fakat kariyeri programında tanıttığı kanıtlanmamış tıbbi tedaviler ve ürünler nedeniyle yasal ve etik incelemeler ve 2014 yılında tüketicileri yanıltmakla suçlandığı bir Senato oturumu yüzünden yara almıştı.
Dr. Öz, siyasi kariyerine başlamadan önce kürtaj karşıtı olarak bilinmese de 2022’deki Senato kampanyası sırasında kürtaj konusunda muhafazakâr bir duruş benimsedi. Dr. Öz, yalnızca tecavüz, ensest veya annenin hayatına yönelik riskler gibi istisnai durumlarda kürtaja izin verilmesi gerektiğini savundu. Kürtaj konusundaki bu muhafazakâr yaklaşımı, bazı çevrelerce muhafazakâr seçmenlerin desteğini kazanmak için bir siyasi manevra olarak değerlendirildi. Ancak Dr. Öz’ün, Medicare ve Medicaid gibi kritik sağlık sistemlerini denetleyecek bir pozisyonda olması, kadınların üreme haklarını kısıtlayıcı politikalar benimseyebileceği endişesini artırıyor.
Çevirmenin Notu:
Başkan seçilen Trump’ın kabine seçimleri, sadık müttefiklerle uyum sağlama kararlılığını ve muhafazakâr değerlere sahip figürlere yönelme eğilimini yansıtıyor. Kadın hakları savunucuları, kürtaj haklarına ve LGBTQ+ haklarına karşı olan muhafazakâr figürlere yönelik bu tercihlerin, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın sağlığı konularında ilerlemeyi engelleyebileceğinden endişe ediyor.
Sonuç olarak, bu atamaların etkisi, uygulamaya konacak politika değişiklikleriyle ortaya çıkacaktır. Ancak Trump’ın yeni kabinesi, ABD hükümetinin kadın hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve üreme sağlığıyla ilgili önemli konulara nasıl yaklaşabileceğine dair belirgin değişimlerin habercisi olarak görülüyor.
Kaynaklar:
https://www.politico.com/interactives/2024/trump-cabinet-picks-2025-tracker/
https://www.washingtonpost.com/health/2024/11/14/robert-f-kennedy-jr-hhs-secretary/
https://www.them.us/story/dr-oz-lgbt-people-positions
https://www.latimes.com/nation/politics/la-na-rubio-abortion-20150807-story.html
Çeviren ve Derleyen: Demet Yılmazkuday
Almanya’da “Kadına Yönelik Cinsiyet Temelli Suçlar” konulu ilk durum raporu yayınladı.
Almanya, kadınlara yönelik şiddeti önlemek için önemli bir adım atarak ilk kez ‘Kadına Yönelik Cinsiyet Temelli Suçlar’ başlıklı kapsamlı bir rapor yayımladı. İçişleri Bakanı Nancy Faeser ve Aile Bakanı Lisa Paus’un katılımıyla sunulan rapor, kadınlara yönelik suçların farklı boyutlarını ve artış oranlarını gözler önüne seriyor.
Rapora göre, Almanya’da neredeyse her gün bir ‘kadın cinayeti’ gerçekleşiyor. 2023 yılında 938 kadın ve kız çocuğu cinayet girişimine maruz kalırken, bunların 360’ı hayatını kaybetti. Ayrıca her üç dakikada bir kadın, eş veya eski eş kaynaklı şiddete uğruyor. Cinsiyet temelli şiddetin diğer boyutlarında da artış gözlendi; örneğin, 52.330 kadın cinsel şiddete uğradı ve 180.715 kadın ise ev içi şiddet mağduru oldu.
İçişleri Bakanı Nancy Faeser, şiddet faillerine karşı daha sert cezalar, zorunlu anti-şiddet eğitimleri ve elektronik kelepçe uygulamaları gibi önlemler alınacağını açıkladı. Ayrıca, şiddet mağdurlarına destek sağlamak için yasal haklar ve altyapı yatırımları artırılacak.
Raporda, şiddetle mücadelenin yalnızca yasal düzenlemelerle sınırlı kalmaması, toplumsal farkındalık ve eğitimle desteklenmesi gerektiği vurgulandı. Özellikle polis teşkilatının, kadınlara yönelik şiddeti daha iyi tespit edebilmesi için eğitim programlarına ağırlık verilecek.
Bu adımlar, Almanya’nın İstanbul Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda kararlılığını gösteriyor. Ancak yetkililer, sorunun çözümünün uzun vadeli ve çok boyutlu bir yaklaşımı gerektirdiğinin altını çiziyor.
Çevirmenin Notu:
Almanya’da 1993 yılına kadar ‘kadın cinayeti’ kavramı kullanılmıyordu. O tarihten sonra da istatistiklerin sağlıklı tutulmadığı biliniyor. Öyle ki, bu seneye kadar Almanya’da her 3 günde 1 kadın öldürülüyor şeklinde bir bilgi vardı. Ancak bu yıl yayımlanan rapor sayesinde durumun gerçek boyutları ve ciddiyeti net bir şekilde anlaşıldı. Bu, aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirme konusunda geç kalındığını da gösteriyor.
Bu rapor, Almanya’da kadın cinayetleriyle mücadelede bir dönüm noktasıdır. Çünkü kadın cinayetleri politiktir ve kadınların korunması siyasal alanda alınacak etkili önlemlerle mümkün olabilir.
Türkiye’de de 2024 yılının ilk altı ayında 205 kadın cinayeti işlenmiş ve 117 şüpheli kadın ölümü kaydedilmiştir. Bu rakamların azaltılması, ancak 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması ve İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden hayatımıza kazandırılmasıyla mümkün olacaktır.
Kaynaklar: https://www.bmi.bund.de/SharedDocs/kurzmeldungen/DE/2024/11/lagebild-gewalt-gg-frauen.html
Çeviren ve Derleyen: Ahu Yularci Recelar
Kolombiya, 137 yıllık yasal boşluğu kapatarak Latin Amerika ve Karayipler’de çocuk evliliklerini tamamen kaldıran 12 ülkeden biri oldu.
Kolombiyalı milletvekilleri, çocuk evliliklerini yasaklayan yasayı, savunucu grupların 17 yıl süren kampanyası ve meclis ile senatoda sekiz kez başarısızlıkla sonuçlanan girişimlerin ardından onayladı.
Çarşamba akşamı beş saat süren hararetli tartışmaların ardından milletvekilleri ‘Onlar Çocuk, Eş Değil’ adlı yasayı onayladı. Bu yasa, 18 yaşın altındaki bireylerin evlenmesini yasaklıyor.
Dignity and Commitment Partisi milletvekili ve yasa tasarısının ortak yazarı Jennifer Pedraza, “Çocukların sistematik şiddet ve cinsel sömürüye maruz kalmasını istemiyoruz. Kolombiya, ilk kez çocuk evliliklerini yasaklayarak tarih yazdı” dedi.
Kolombiya, Honduras, Porto Riko, Meksika ve Dominik Cumhuriyeti gibi ülkelerin ardından bu uygulamayı tamamen kaldıran 12 ülkeden biri oldu.
UNICEF’e göre, Kolombiya’da 18 yaşından önce evlenen 4,5 milyon kadın ve kız çocuğu bulunuyor. Bunların 1 milyonu ise 15 yaşından önce evlenmiş.
Yasa, çocuk evliliklerinin kökünü kazımak için eğitim gibi politikaların uygulanması gerektiğini de şart koşuyor.
Çevirmenin Notu:
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2023 yılı evlenme ve boşanma istatistiklerine göre; 2023 yılında 16-17 yaş aralığında 10.471 kız çocuğu ve 706 erkek çocuğu evlendirildi. Türkiye’de yasal olarak yasaklanmış olsa da bu evlilikler sosyoekonomik koşullar, geleneksel yaklaşımlar ve toplumun bazı kesimlerindeki normalleşmiş algılar nedeniyle hala devam ediyor. Kolombiya’da çocuk evliliklerini tamamen yasaklayan yasanın, 17 yıl süren kararlı bir mücadele sonucu geçtiğini görmek umut verici. Bu durum, Türkiye’de de benzer sorunların ancak sürekli çaba ve kararlılıkla aşılabileceğini bir kez daha gösteriyor. Çocukların haklarını korumak, onlara adil bir gelecek sağlamak için yasaların ötesinde toplumsal bilinci ve desteği artırmak şarttır.
Kaynaklar:
https://www.theguardian.com/society/2024/nov/14/colombia-outlaws-child-marriage-after-17-year-campaign-under-18
Çeviri: Ahu Yularci Recelar
İspanya’daki konut krizi kadınları orantısız bir şekilde etkiliyor ve onları hem ekonomik hem de sosyal kırılganlık durumlarına sokan yapısal eşitsizlikleri daha da derinleştiriyor. Bu sorun özellikle iki grup arasında daha da kötüleşiyor: Taciz içeren durumlarda, ayrılırken büyük zorluklarla karşılaşan şiddet mağduru kadınlar ve konut masraflarını ödedikten sonra orantısız bir ekonomik yüke katlanan kadınlar, tek ebeveynli hanelere liderlik eden kadınlar oluyor.
Cinsiyete dayalı şiddetle ilgili veriler endişe verici. 2022’de yargı sisteminde 40.000 dava ve 2023’te ilk çeyrekte 51.000 şikâyet var. Ancak barınma engelleri nedeniyle saldırganlardan kaçmak çoğu zaman imkânsız. Uygun fiyatlı ve güvenli konutların olmayışı, sosyal konutların yetersizliği ile birleşince bu, kadınları ekonomik bağımlılık durumuna sokuyor. Genç Kiracı Yardımı gibi 600 euroluk programlar olmasına rağmen bu kaynaklara erişim karmaşık bürokratik engeller ve uzun bekleme süreleri nedeniyle sınırlı. Bu, birçok kadının başka seçeneği olmadan tehlikeli ortamlarda kalmayı tercih etmek zorunda kalması anlamına geliyor.
Buna paralel olarak ekonomik zorluklar İspanya’daki tek ebeveynli ailelerin %81’ini temsil eden kadınların reis olduğu haneleri de orantısız bir şekilde etkiliyor. Bu hanelerin üçte biri, genellikle gelirlerinin %30’unu aşan konut masraflarını karşıladıktan sonra göreli yoksulluk içinde yaşıyor. Üstelik bu ailelerin yarısından fazlasının öngörülemeyen harcamaları karşılama kapasitesi yok. Bu da güvencesizlik ve sosyal dışlanma döngüsünü sürdürüyor. Yeterli ekonomik kaynaklara erişim eksikliği, yüksek düzeyde stres orantısız bir biçimde sorumluluklarla uğraşan bu kadınların ruh sağlığını da etkiliyor.
Emlak piyasasının yüksek maliyetleri ve kamu konut stokunun yetersizliği bu eşitsizlikleri pekiştiriyor. Katalonya gibi özerk bölgelerde kira yardımı talepleri son yıllarda neredeyse iki katına çıktı; bu da sosyal yardım sistemleri üzerindeki baskının arttığını gösteriyor. Aynı zamanda, kamu konutları ülkedeki mevcut toplamın %2’sinden azını temsil ediyor; bu oran %9 civarındaki Avrupa ortalamasının çok altında.
Birlikte ele alındığında durum yapısal bir sorunu ortaya çıkarıyor: İnsan onuruna yakışır ve güvenli barınmaya erişim yalnızca ekonomik bir zorluk değil, aynı zamanda kadınların güvenliğini ve refahını doğrudan etkileyen bir insan hakları meselesi. Hem toplumsal cinsiyete dayalı şiddet mağdurları hem de tek ebeveynli aileleri ayakta tutan kadınların, bu krizleri kökünden ele alan kapsamlı kamu politikalarına ihtiyacı var. Bu politikaların, sosyal konut arzında önemli bir artışı, yardıma erişim prosedürlerinin basitleştirilmesini ve konutu toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle mücadelede temel bir araç olarak gören bir yaklaşımı içermesi gerekiyor.
23 Kasım 2024’te Barselona’da yapılan Kiracılar Eylemi bu talebi de içeriyor. Temel talepleri
olan bu eylem, kadınların barınma haklarına erişimini garantileyecek mücadeleyi taşıyor.
Çevirmenin Notu:
Dünyanın her yerinde olduğu gibi İspanya’da da barınma hakkı konut rantçılığının kıskacında. Turizm faaliyetleri ve “golden visa” gibi mülk satın alarak elde edilen oturum izni ve vatandaşlıklar ülkedeki yaşanabilir daireleri AirBnB ve mevsimlik kiralanan mekânlara dönüştürüyor. Çoğunlukla yabancı şirketlerin aldığı bütün binalarda yıllardır yaşayan mahalleli bu büyük şirketlerin belirlediği yüksek kiraları ödeyemiyor. Ülkede, 2014’ten beri kiralar %45 arttı. Yalnız Barselona’da ortalama kira, ortalama maaşın (asgari ücret değil) %59’unu temsil ediyor. Tüm Katalonya’da ortalama kira 848 euro. Barselona’da ortalama kira 1178 euro. Asgari ücret İspanya’da brüt 1323 euro. Böylesi ekonomik ortamda şiddete uğrayan kadınların evlerini terk etmesi mümkün değil. Evrensel barınma krizi kadınları şiddet sarmalında yalnız bırakıyor.
Kaynaklar:
https://www.infolibre.es/igualdad/pagar-alquiler-escapar-maltratador-crisis-vivienda-victimas-violencia-machista_1_1880419.html
https://www.provivienda.org/1-de-cada-3-hogares-con-mujeres-al-frente-en-pobreza-relativa-tras-pagar-la-vivienda/
Çeviren ve Derleyen: Ege Ekin Özer
Hollanda hükümetinin 2024 yılı için açıkladığı bütçe planlarında, kalkınma yardımlarına yönelik büyük kesintiler, kadın hakları ve cinsiyet eşitliği savunucuları arasında ciddi endişelere yol açtı. Hem ulusal hem de uluslararası platformlarda eleştirilen bu kesintiler, yoksul ülkelerde kadınların ve kız çocuklarının haklarına ve yaşam koşullarına doğrudan zarar verecek adımlar olarak değerlendiriliyor.
Bütçe Kesintilerinin Boyutu ve Alanları
Planlanan bütçe düzenlemeleri, Hollanda’nın kalkınma iş birliği projelerine ayırdığı fonları ciddi şekilde azaltıyor. Hükümet, özellikle kadın hakları, cinsiyet eşitliği, sağlık hizmetleri ve eğitim gibi alanlara yönelik yardımlarda büyük kesintilere gidiyor. Bu durum, özellikle Afrika, Asya ve Orta Doğu’da yürütülen projelerin geleceğini de belirsiz bir hale getiriyor.
Kadın ve Kız Çocuklarının Durumu Tehlikede
Kadın hakları konusunda faaliyet gösteren birçok kuruluş, kesintilerin yoksul ülkelerdeki en savunmasız gruplar üzerinde yıkıcı etkiler yaratacağından endişe ediyor. Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim, cinsiyet eşitliği, cinsel sağlık ve üreme hakları gibi konularda sürdürülen projeler, Hollanda’nın finansal desteğiyle mümkün oluyordu. Ancak bu yardımların kesilmesi, dünya genelinde milyonlarca kadın ve kız çocuğunun hayatını olumsuz etkileyecek.
Rutgers Vakfı ve Plan International gibi sivil toplum kuruluşları, bu kesintilerin kadınların toplumdaki eşitlik mücadelesine büyük bir darbe vuracağını vurguluyor. Kadınların siyaset, ekonomi ve sosyal alanlardaki eşit temsiliyeti için geliştirilen projelerin birçoğu da risk altına girdi.
Uluslararası İtibar ve Liderlik Tartışmaları
Hollanda, yıllardır uluslararası arenada kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda “lider” bir ülke olarak tanınıyordu. Ancak bu kesintiler, ülkenin bu alandaki prestijine ve liderlik pozisyonuna zarar veren bir durumda. Planlanan düzenlemeler, Hollanda’nın insan hakları ve cinsiyet eşitliği alanındaki desteklerinin sürdürülebilirliğini tehlikeye sokuyor.
Hollanda’nın kalkınma yardımlarında liderlik rolü oynadığı birçok proje, bütçe kesintileri nedeniyle ya sonlandırılacak ya da ciddi ölçüde küçültülecek. Bu durum, yoksul ülkelerdeki kadınların, kız çocuklarının ve diğer savunmasız grupların güvenliğine doğrudan tehdit oluşturuyor.
Toplum ve Sivil Kuruluşlardan Gelen Tepkiler
NOS ve RTL Nieuws’un haberlerine göre, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları savunucuları, bu kesintilere karşı tepkilerini artırıyor. Rutgers Vakfı, bu kesintilerin Hollanda’nın uluslararası alandaki sorumluluklarını yerine getirme kapasitesini zayıflatacağını belirtirken Plan International, cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konusunda uzun yıllardır verilen emeklerin geri dönüşü olmayan şekilde zarar göreceğini vurguladı. Hollanda toplumunda da bu kesintilere karşı artan bir farkındalık ve eleştiri söz konusu. İnsan hakları savunucuları ve kalkınma örgütleri, hükümeti bütçe planlarını gözden geçirmeye ve kesintilerin etkilerini hafifletmek için önlemler almaya çağırıyor.
Sonuç ve Beklentiler
Hollanda’nın 2024 bütçe kesintileri, kadın hakları ve cinsiyet eşitliği mücadelesine ciddi bir darbe vurma potansiyeline sahip. Bu kesintilerin, özellikle yoksul ülkelerde kadınlar ve kız çocukları üzerindeki olumsuz etkileri uzun vadeli ve derin olabilir. Sivil toplum kuruluşları ve uluslararası toplum, Hollanda hükümetini bu kesintilerden vazgeçmeye ve insan hakları alanında liderlik pozisyonunu sürdürmeye davet ediyor.
Çevirmenin Notu:
Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği alanında ilerleme çabaları sürerken, Hollanda hükümetinin kalkınma yardımlarında kesintiye gitmesi büyük bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bu tür adımlar, yoksul ülkelerdeki kadınlar ve kız çocukları için hayati önem taşıyan projelerin geleceğini tehlikeye atıyor. Eğitim, sağlık hizmetleri ve üreme hakları gibi temel alanlarda elde edilen kazanımların geriye gitmesi endişe verici. Toplumun eşitlik ve adalet hedeflerinden uzaklaşmasına yol açabilecek bu kararlar karşısında, hükümetin bütçe planlarını yeniden değerlendirmesi ve kesintilerin olumsuz etkilerini hafifletmek için adımlar atması gerekiyor. İnsan hakları ve cinsiyet eşitliği gibi temel değerlerin korunması herkes için büyük önem taşıyor ve bu alanlarda geri adım atılmamalı.
Çeviri: Seher Cemre Bilgin
Kaynaklar:
Editör: Özgür Genç
Düzelti: Özgür Genç
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖