Gündem Kadın Vardiyası 18 Mart 2024
Yazar: Judy Cox
Çeviren: Berna Kartal
Nisan 1871’de, Paris Komünü kurulduktan üç hafta sonra, Fransa’nın başkentinin duvarlarında bir afiş belirmeye başladı:
Kadın vatandaşlar, mevcut sosyal düzenin kendi içinde fakirliği ve özgürlük ile adaletin topyekûn ölümünü barındırdığını biliyoruz… Tehlikenin yakında ve düşmanın Paris kapılarında olduğu bu anda tüm halk, bütün ayrıcalık ve eşitsizlikleri bitiren Komün’ü desteklemek için birleşmeli.
Komün için ölmeye hazır olan bütün kadınların saat 20.00’da Salle Larched, Grand Café des Nations, 74 Rue de Temple’deki buluşmaya katılması teşvik edilmişti. Çamaşırcı, terzi, ciltçi ve şapkacı kadınlar bu buluşmaya katılıp yeni bir örgüt kurdular; “Kadınlar Birliği”. Kadınlar Birliği, 1864 tarihinde Londra’da Karl Marx ve diğer sosyalist ve sendikacılar tarafından işçileri ulusal sınırların ötesinde birleştirme amacıyla kurulan sosyalist Birinci Enternasyonal’in bir parçasıydı. Birkaç gün içerisinde Birlik, Paris Komün’ü’nün en önemli organizasyonlarından biri haline geldi. Sosyalist kadınlar, Paris’in işçi kadınlarını birer Komünar olarak örgütlemekte elzem bir rol oynadılar.
Paris Komünü yalnızca 72 gün sürdü fakat bu kısa süre içerisinde yüzyıllardır derinlemesine yerleşmiş olan toplumsal cinsiyet hiyerarşilerine meydan okudu. Paris Komün’ü’nde kadınlar tarafından oynanan rol hem çağdaşlarının hem de tarihçilerin dikkatini çekti. Komünün çağdaş anlatıları asi kadınların görüntüleriyle doldu. Komün’e dair tarihsel çalışmalar, işçi kadınları telaşlı, mantıksız ve alışkanlık gereği hiddetli olarak nitelendiren bir dizi olumsuz stereotipi kabul etme ve hatta çoğaltma eğiliminde olmuştur. Bu kadınlar devam eden herhangi bir feminist veya sosyalist geleneğin dışında görülmüştür. Kadınlara daha tarafsız yaklaşan tarihi anlatılar ise, faaliyetlerine ilişkin tartışmaları belirli bölümlerle sınırlama eğilimindedir, bu da erkeklerin tarihsel bir etkiye sahip olduğu, ancak kadınların olayları kenardan izledikleri fikrini güçlendirir. Komün tarihinde “Komün’deki Erkekler” başlıklı bir bölüm okuduğunuzu hayal edin. Kadın Komünarlar, kitap boyutunda yalnızca sırasıyla 1964, 1996 ve 2004’te yayınlanan üç çalışmanın özel odağı olmuştur. Bu makale, her ne kadar büyüleyici olsalar da Kadın Komünarların hikayelerini yeniden anlatmayı amaçlamıyor. Bu makale, sosyalist kadınların Komün ve daha geniş sosyalist gelenek üzerindeki etkisini incelemeyi amaçlıyor.
KOMÜN’ÜN ATALARI
Komün’e dair araştırmaların çoğu, 18 Mart tarihinde Fransız hükümetinin başı olan Adolphe Thiers’in Paris Ulusal Muhafızlarını silahsızlandırma girişimiyle başlıyor. Fransa, uzun ve acı Paris kuşatmasının ardından Prusya ile yaptığı savaşta askeri bir yenilgiye uğramıştı. Fransız hükümeti teslim olmayı kabul etti ancak Paris halkı ve Ulusal Muhafızlar buna karşı çıktı. Hükümet birlikleri, Paris’te bulunan topları ele geçirmeye gönderildiğinde binlerce kadın, erkek ve çocuk bunları korumak için ayaklandı, barikatlar kurdu ve Fransız ordusunu şehrin dışına sürdü. Bu devrimci anı vurgulamak, Komün’ün tamamen spontane gerçekleşen bir olay olduğu izlenimini yaratır. Komün gerçekten de bu spontane isyandan doğmuştur, fakat işçi ve sosyalist hareketlerin deneyimine sahip bireyler ve örgütler tarafından şekillendirilmiş ve ilerletilmiştir. Sosyalist kadınların Komün’ün yolunu hazırlamadaki rolü tarihçiler tarafından neredeyse tamamen göz ardı edilmiştir ancak Komün’ün varlığı, Paris’in işçi sınıfı ağlarının merkezindeki kadınlara bağlıydı. Enternasyonal’in erkek ve kadın üyeleri, 1860’larda grevlere öncülük ederek kendilerini ispatladılar. Eugène Varlin ve Nathalie Lemel 1864’te büyük bir ciltçi grevine öncülük etti. Lemel, grev komitesi üyesi olmak için kongreye meydan okudu ve kadınlara eşit ücret verilmesi için yorulmadan savaştı. Hem Varlin hem de Lemel öncü Komün üyeleri oldu.
Kadınlarla ilgili olan iki karşıt gelenek, Fransız sosyalist hareketinin bünyesinde zor bir şekilde bir arada yaşadı. Bunlardan biri 1830’ların ütopik sosyalizmine dayanıyordu; burada Flora Tristan, kadınların yalnızca işçi sınıfının özgürleşmesiyle eşitliği kazanabileceklerini savunan ilk reformcu olmuştu. Bu gelenek, 1848 Devriminde kadınları çalışma ve oy kullanma hakları için savaşmaya örgütleyen büyük sosyalist liderler Jeanne Deroin ve Pauline Roland tarafından ilerletildi.
Daha farklı bir gelenek ise kadın karşıtı anarşist sosyalist yazar Pierre-Joseph Porudhon tarafından temsil ediliyordu. Proudhon’a göre, kadınlar fiziksel olarak zayıf, soyut düşünceden aciz, doğası gereği edepsizdi ve yalnızca evlilik veya hayat kadınlığı için uygundu. Son çalışması olan Pornocracy: Women in Modern Times’da kocaların ayyaş, hırsız, müsrif olan, zina veya inatla itaatsizlik yapan eşlerini öldürme hakkı olduğunu savunuyordu. Jules Michelet de bu kadın karşıtı görüşleri Love (1858) ve Women (1859) isimli romanlarında açıkça popülerleştirmişti. Michelet, 1789 ve 1848 devrimlerinin başarısızlığından kadınları sorumlu tutmuş ve onları güvenilmez, kaprisli ve ev dışında çalışmaya elverişsiz bırakan biyolojilerinin mahkûmu olarak görmüştür. Proudhon ve Michelet Enternasyonal’in Fransız kesiminde oldukça nüfuz sahibiydiler. 1866’da Fransız kesiminin açılış buluşmasında temsilciler bir önergeyi kabul etti: “Fiziki, ahlaki ve sosyal bir bakış açısından, kadınların ev dışındaki işleri, ırksal yozlaşmanın bir nedeni ve kapitalist sınıf tarafından ahlak bozukluğunun bir etkeni olarak kullanıldığı için kuvvetle kınanmalıdır.” İleride birer Komün üyesi olacak Varlin ve Benoît Malon da dahil olmak üzere buna karşı çıkan görüşler olmasına rağmen Enternasyonal’in Fransız kesimi şiddetle Proudhon’u destekledi.
Kadın mücadeleciler, Proudhon ve Michelet’in cinsiyetçi görüşlerine karşı çıktılar. André Léo bu mücadelecilerden birisiydi. Henri de Saint-Simon’un görüşlerinden esinlenen ve 1848’den sonra sürgüne gönderilen ütopik bir sosyalist olan Léo kocasıyla beraber İsviçre’de yaşamıştı. Daha sonra eşi ölen Léo geçimini sağlamak için kadınlara yönelik baskıyı araştıran ve kadınların yeteneklerini doğrulayan pek çok roman yayınlamıştı. 1866’da evinde yeni bir feminist grubunun açılış buluşmasına ev sahipliği yaptı. Grubun üyeleri arasında ileride hepsi Komün üyesi olacak Paule Mink, Louise Michel, Eliska Vincent, Noémi Reclus ve eşi Élie Reclus bulunuyordu. Grup, mücadelelerinin önceliği olarak kadınların eğitimini iyileştirmeyi belirledi.
Mink ve Michel, Komün’ün öncü kadınlarından ikisiydi. Her ikisi de Deroin ve Roland’ın devrimci sosyalist geleneğine mensuptu. Mink, sürgüne gönderilen Polonyalı bir asilzadenin kızıydı. Evliliği bittiğinde terzi ve dil öğretmeni olarak çalıştı. Ayrıca, radikal bir gazetede editörlük yaptı ve Paris’in radikal çevrelerinde bir hatip olarak ün kazandı. 1868’de halka açık bir buluşmada Mink: “Bir kadının çalışmasını engelleyerek, onu özgürlüğünden ve dolayısıyla sorumluluğundan mahrum bırakıyorsunuz, böylece artık özgür ve zeki bir yaratık değil, yalnızca bir yansıma, kocasının küçük bir parçası haline getiriyorsunuz.” diyerek Proudhon’a meydan okudu. Michel ise evlenmemiş bir hizmetçinin kızıydı. Öğretmen olmak için eğitim gördü fakat Fransız İmparatorluğuna bağlılık yemini etmesi gerekeceği için devlet okullarında ders vermeyi reddetti. Michel hem eğitimini hem de devrimi ilerletmek için Paris’e geldi. Devrimci geleneğin en cesur, kararlı ve korkusuz kadınlarından biriydi.
Enternasyonal’in bazı erkek üyeleri, Proudhonizme karşı kadınları destekledi. 1866’da Malon, Enternasyonal’in bir üyesi olarak Léo’ya yazarak, ‘kadınların özgürleşmesini unutmadığını ve her gün yeni destekçiler bulduklarını’ temin ederek “Neredeyse tüm topluluğu bu görüşe ikna ettik; yalnızca Proudhon’un papazları ikna olmadı.” demiştir. Paris Enternasyonali’nin Batignolles-Ternes örgütünde yayınlanan bildirinin ilk baskısında Léo ve diğer 16 kişi tarafından imzalanan bir plan bulunuyordu: “Kadınların, anlamsız bir dışlama ile düşman yapılması yerine demokrasiye katılma zamanı gelmiştir.” Bir sonraki yıl Varlin şunları söylemiştir:
Kadınların çalışma hakkını reddetmek isteyenler, onları daima erkeğe bağlı tutmak istiyorlar. Hiç kimsenin kadınları gerçekten özgür olmanın tek yolundan mahrum etme hakkı yoktur. İster erkek ister kadın tarafından yapılsın, eşit işe eşit ücret ödenmelidir.
Léo, Mink ve Varlin, sürekli olarak Enternasyonal’i kadınların hem sivil hem de çalışma haklarını desteklemeye teşvik etmiştir.
1860’lar boyunca kadınlar, Paris’in yoksul kesimlerinde büyük kitlelerin ilgisini çeken ve en azından bir kısmında kadınların düşük ücretlere karşı nasıl mücadele edeceği tartışılan siyasi kulüplere katıldı. Bu siyasi kulüpler ayrıca, “vatan hainleri ve yeteneksizlerden oluşan bir hükümet yerine tüm güçlerin ve zekaların iş birliğine dayalı bir komün kurma” arzusunu da aşıladılar. 1869’un başlarında birçok kulüpte bir komün arzusu duyuluyordu ve bu konuşmalar genelde “Yaşasın Komün” çağrısıyla bitiriliyordu. Komün iki yıl sonra gerçekleştiğinde, kulüpler tartışma ve örgütlenme alanı sağlamaya devam etti ve Merkez Komite ile insanlar arasında canlı bir bağlantı haline geldi. Kulüpler, Komün’ün hangi adımları atması gerektiğini tartıştılar ve görüşleriyle beraber önceliklerini Merkez Komite’ye bildirdiler. Kulüpler aracılığıyla kadınlar, fırsatçılara karşı doğrudan bir eylem örgütleyebiliyor ve istedikleri reformlar için destek toplayabiliyordu. Birçok Parisli kadın Ulusal Muhafız üyeleriyle ilişki yaşıyordu, ancak çok azı onlarla evlenebiliyordu. Yalnızca evli kadınlar, Komün’den eş ödeneği talep edebiliyordu ki bu oldukça öfke çeken ayrımcı bir politikaydı. Ulusal Muhafızlar’ın evli olmadıkları partnerlerinin ödenek talepleri kulüplerde oluşmaya başladı ve sonrasında Komün tarafından kabul edildi.
Bazı kulüpler karma yapıya sahipken, bazıları ayrılmıştı. Fakat her iki tür de kadın liderlerin ortaya çıkması için bir platform sağlıyordu. Daily News gazetesinde çalışan İngiliz bir muhabir kulüplerden birini “saygıdeğer kadınların yetişkin kızları ve küçük esnafların eşleriyle genç ailelerinin”, “coşkulu Paris çetelerinin tipik Furiaları olan hemen hemen her yaştan iğrenç kadınlarla” karıştığı bir yer olarak tanımladı. Gazeteciler, kadınların yalnızca evliliğin bitmesini değil, aynı zamanda cinsiyetler arası eşitliği savunduğunu duyduklarında dehşete kapıldı. Michel, “monarşi köpeklerinin” işbirlikçisi olan bütün rahipleri tutuklamayı ve gerekli kamu işlerini üstlenmek için kadın ve erkek birlikleri kurmayı oylayan Devrim Kulübü’nün başkanlığını yaptı. Özgür Düşünceliler Kulübü’nde, pantolon giyen ve kuşağında iki tabanca taşıyan Nathalie Lemel ve Lodoyska Kawecka, boşanma hakkını ve kadının özgürleşmesini savunuyordu. Yalnızca Madam Andre olarak bilinen bir çamaşırcı, Proleterler Kulübü’nde bir sekreterdi. Devamlı konuşmacılardan biri olan kadın yurttaş Thiourt, topların Paris’in zengin meydanlarına yerleştirilmesini ve kadınlara silah bulundurma hakkının verilmesini talep ediyordu. Léo, Michel ve Lemel, kapitalist sömürünün son bulması gerektiğini savunarak kulüpleri dolaştılar.
FIRTINA ÖNCESİ: KUŞATMA ALTINDAKİ KADINLAR
Paris’te 1870 yılı büyük bir siyasi isyanla başladı. İmparator Louis Bonaparte’ın kuzeni Pierre, Cumhuriyet yanlısı bir gazeteci olan Victor Noir’ı öldürdü. Bu cinayet halkta öfke uyandırdı ve birçok kadın, protesto için Paris sokaklarında yürüyen 100 bin kişilik gruba katıldı. Buna karşın Enternasyonal üyelerine karşı bir baskı dalgası yayıldı. Aynı yılın yazında İmparator, Prusya’ya savaş ilan etti ancak birkaç hafta içerisinde Fransız kuvvetleri mağlubiyete uğradı. 4 Eylül 1870’te yenilginin haberi Paris’e ulaştı. Binlerce insan sokaklara akın etti. İkinci Fransız İmparatorluğu yıkıldı ve bir Milli Savunma Hükümeti kuruldu. Fakat bu yeni hükümet, kendilerini göreve getirenlerin çıkarlarını temsil etmeyi reddetti. Hükümetin Prusya ordusuna teslim olma girişimleri, Parisli işçilerin ve üyeleri işçi sınıfından gelen Ulusal Muhafızların önderliğinde haftalarca süren karışıklığa yol açtı.
18 Eylül 1870’te birçok kadın sokaklarda, Prusya birlikleri tarafından kuşatılmış olan Fransa’nın Strasbourg kentini savunmak için silah taşıma hakkını talep ediyordu. Louise Michel ve André Léo, kadınlar ve öğrencilerden oluşan bir delegasyonu birkaç saat boyunca işgal ettikleri Hotel de Ville’e götürdü. 19 Eylül’de Prusya birlikleri Paris’i kuşatma altına aldı. Yaklaşık 100.000 zengin vatandaş şehri terk etti ve çevre şehirlerden 200.000 mülteci şehre girdi. “Teyakkuz komiteleri” kuruldu. Michel, bu teyakkuz komitelerinin ayrımcı doğasını tanımayı reddetti ve erkekler komitesine katıldı. Sonraki zamanlarda bu olayı “Görev yapanların cinsiyetinden kimse pek rahatsız değildi. Bu aptalca sorun bitmiş ve geride kalmıştı.” şeklinde anlattı. Zorunluluk, cinsiyet ayrımcılığının aşınmasına yol açtı.
Şehre gelen gıda tedarikleri engellendikten sonra kadınlar uzun kuyruklar ve ciddi gıda kıtlıklarını protesto etti. Kadınların örgütlenme için yeni yollara ihtiyacı vardı ve sosyalist kadınlar bu yolları yaratmanın temelindeydi. Nathalie Lemel, adı La Marmite olan kooperatif bir restoran işletiyordu. Direniş gruplarına dönüşme potansiyellerinden dolayı polisin gözetim altında tuttuğu dayanışma gruplarının çoğunda aktif bir üyeydi. La Marmite tedarik, yemek servisi ve üretimde çalışanların arasındaki dayanışma ve bol miktarda sosyalist propaganda üzerine kuruluydu. Enternasyonal’in başka bir üyesi olan Victorine Brochon, La Chapelle’de başka bir kooperatif restoran işletiyordu ve kaynaklarının bir kısmını yeni kooperatiflere bağışlıyordu. Daha birçok sosyalist kadın kuşatma boyunca halkı doyurma çabalarının merkezindeydi ve bu çabalar onları dayanışma ağlarının ve siyasi örgütlerin merkezine yerleştirdi.
22 Ocak 1871 tarihinde Paris’te bir isyan girişimi, hükümetin bir Komün ile değiştirilmesini talep etti. Çok sayıda kadın ve Ulusal Muhafız Paris sokaklarında toplandı. Fakat isyanın başarısızlığı ters bir tepkiye yol açtı ve Fransız hükümeti 28 Ocak’ta resmi olarak Almanya’ya teslim oldu. 8 Şubat’ta düzenlenen genel seçim, seçilmişlerin çoğunluğunu oluşturan toprak sahipleri, aristokratlar ve ordu subaylarıyla beraber sol kanat için büyük bir yenilgiydi. 1870 baharında Birinci Enternasyonal’in Fransız kesiminin 50,000 üyesi varken Şubat seçimlerinden sonra önde gelen üyeler, destekleri azaldığı için bir yıkımın eşiğinde olduklarını hissediyorlardı. 26 Şubat’ta Alman birliklerinin şehrin toplarını ele geçirmek için Paris’e girmeyi planladıkları söylentisi, kendi ceplerinden aldıkları topları savunmak isteyen kalabalık bir Ulusal Muhafız, kadın ve çocuk grubunu sokaklara döktü. 1870 ve 1871’in ilk aylarının tüm çalkantılı olayları boyunca kadınlar, kalabalıklara önderlik ediyor, meydan okumayı teşvik ediyor ve bir işçi hükümetini yaratacak olan örgütlerin temelini oluşturuyorlardı.
EVRENSEL CUMHURİYET
Fransız Hükümeti, Paris’in batı ucundaki Versay’ın güvenli kapılarının ardına kaçtı. Hükümet “başkanı” olarak Almanya’ya teslim olan Thiers, 18 Mart tarihinde Parisli Ulusal Muhafızların silahlarını toplamak için askeri birlikler gönderdi. Bu tehlikeye karşı şehri uyaranlar sütçü kızlarıydı. Parisli kadınlar, topları ele geçirmeye çalışan hükümet birliklerinin başına üşüştü. Bir sosyalist ve Komün tarihçisi olan Prosper Olivier Lissagaray “ilk harekete geçenlerin kadınlar olduğuna” dikkat çekti. Kadınlar, hükümet birlikleri ile Ulusal Muhafızlar arasında bir insan barikatı oluşturdu. Bir hükümet destekçisi olan General Louis d’Aurelle de Paladines, kadınların bu hareketlerinin önemini şöyle anlatıyor:
Kadın ve çocuklar ortaya çıktı ve birliklerin arasına karıştı. Bu insanların askerlerimize yaklaşmasına izin vermekle büyük bir hataya düştük, zira aralarına karışan kadın ve çocuklar “Halkın üzerine ateş etmeyeceksiniz” dediler. Gördüğüm kadarıyla 88’inci ve başka bir alayın askerleri bu şekilde etraflarını sarılmış buldular ve kendilerine karşı atılan sloganlara direnecek güce sahip değildiler.
Generalleri Claude Lecomte, birliklere kalabalığın üzerine ateş açmayı emrettiğinde askerler bunu reddetti. Lecomte esir alındı ve daha sonra kurşuna dizildi.
Mart 1871’den önce, Komün yalnızca bir siyasi arzu, bir savaş narası ve farklı bir gelecek ihtimali olarak vardı. Fakat hükümetin gitmesi ve orduyla polis kuvvetlerinin defedilmesi sonucu “herkesin anonim gücüne” dayalı gerçek ve canlı bir Komün kuruldu. Bu büyük özgürlük duygusu, sokaklara dökülen kitlesel bir erkek, kadın ve çocuk hareketini beraberinde getirdi. Bir tanık atmosferi şöyle anlattı:
Her şeyden önce, Fransız halkının ve genel olarak insanlığın özü ve sembolü olan Paris halkının kendisi ve bahar için yarattığı görkemli bir festival vardı. Şehirde bir bahar şenliği, yoksul bırakılanların ve proleterlerin şenliği, devrimci şenliği vardı.
Devrim, tüm ilişkileri değiştirdi: “Şehrin sosyal hayatı, iş birliği ve ortaklık prensiplerine göre yeniden ayarlandı.” Tüm bu kuvvet ve bağlılık hızlıca şehrin hayati hizmetlerinin yürütülmesine yönlendirildi.
Paris’in devlet kurumları, Versay’daki hükümet tarafından parçalara ayrılmış veya mahvedilmişti. “1.600.000 nüfuslu bu şehrin tüm solunum ve sindirim sistemleri çöktü”. Kriz o kadar derindi ki, mezarlıklar ölüleri gömmeyi durdurdu ve neredeyse 300.000 kişi işsiz kaldı. Ulusal Muhafızların Genel Konseyi seçimler düzenlenene dek hükümeti yönetmeyi üstlenmek için öne çıktı. Tüm yabancılara vatandaşlık verildi, tüm devlet görevlileri ya tasfiye edildi ya da işçi maaşına çalıştırıldı ve anında azledilebilir kılındı. Rahipler ve rahibeler özel hayatlarına sevk edildi. El işçileri ve önemsiz işlerde çalışanlar, yüksek maaşlı bürokratların işlerini devraldılar ve postahane gibi kamu hizmetlerini organize etmeye başladılar.
Paris halkı fiziksel çevrelerini değiştirerek eski rejimin sembollerini yok etti. 10 Nisan’da giyotin Place Voltaire’e getirildi ve kadınların önderliğinde bir kalabalık tarafından alenen yakıldı. Napolyon’un emperyalist fetihlerini yücelten Vendome Sütunu 16 Mayıs’ta yıkıldı ve meydan Enternasyonal Meydanı olarak yeniden adlandırıldı. Komün üyeleri eski düzenin sembollerini yıktılar ama aynı zamanda pozitif bir değişimi talep ettiler. Komünün, onu anmak için “Enternasyonal”i yazan Eugène Pottier’in icat ettiği bir ifade olan “komünal konfor” yaratma politikası vardı. “Komünal konfor” sanatın zenginlerin zevk aldığı özel bir meta olarak görülmesinden ziyade sosyal hayata entegre edileceği bir kamusal güzellik programıydı. Radikal bir ressam olan Gustave Courbet, Komün’ün Güzel Sanatlar Komisyonunda çalıştı. İnsanların toplumlarını değiştirmek için gösterdikleri muazzam çabaları şöyle anlatmıştır:
“Kahvaltımı yapıyorum ve her gün 12 saat boyunca toplantıları yönetiyorum. Başım dönmeye başlıyor ama alışık olmadığım bu akli işkenceye rağmen keyifliyim. Paris gerçek bir cennet! Polis, saçmalık, herhangi bir tür haraç, tartışma yok! Paris’teki her şey tıkır tıkır işliyor. Tüm devlet organları federal olarak düzenlendi ve kendi kendilerini yönetiyorlar”.
Sanat ve siyaset iç içe geçtikçe kadın sanatçılar ifade şekillerini buldular. La Bordas olarak bilinen şarkıcı Rosalie Bordas, 1840’ta Monteux’da doğdu ve ebeveynleri tarafından işletilen Red Café’de şarkı söylemeyi öğrendi. Sonrasında Paris’e taşındı ve Paris Konseri için şarkı söyledi. 1870’te kuşatma sırasında “La Marseillaise” marşını söyledi ve sahnede Fransız bayrağını salladı. Kendini Komün’e adamıştı, yaralılara para toplamak için kızıl bayrağa sarılı halde devrimci şarkılar söylüyordu.
Komün, toplum düzenini sağlamada işçi sınıfının, yerlerinden ettikleri imtiyazlı siyasetçiler ve bürokratlardan daha etkili ve adil olduğunu gösterdi. Yine de Komün destekçilerinin çoğunun daha büyük bir hayali vardı: sosyalist bir toplumun temelini atmak. André Léo’nun feminist çevresinden olan Elise Reclus şöyle yazmış:
Komün, doğum unvanı veya servetle efendilerin ve kökenine, sınıfına veya maaşına göre kölelerin olmadığı bir gelecek için yeni bir toplum kurdu. “Komün” kelimesi her yerde, en geniş anlamıyla, özgür ve adil yoldaşlardan oluşan, eski sınırların varlığından habersiz, dünyanın bir ucundan diğerine barış içinde birbirlerine yardım eden yeni bir insanlığa atıfta bulunmak olarak algılanıyordu.
Komün’ün eşitlikçiliğe ve özgürlüğe doğru bir uluslararası harekete ilham verebileceğine inanıyorlardı.
YENİ BİR TOPLUMUN İNŞASI
Arthur Arnould, Lenin’in aynı adlı eserinden 40 yıl önce, 1878 yılında Devlet ve Devrim adlı bir kitap yayınladı. Eserinde Arnould, Komün’ün yegâne arzularını açıkladı:
Paris Komün’ü yalnızca bir ayaklanmadan daha fazla ve farklıydı. Bir ilkenin ortaya çıkması, bir siyasetin onaylanmasıydı. Kısacası, sadece bir devrim değildi. Bayrağının kıvrımlarında tamamen özgün ve karakteristik bir düzen taşıyan yeni bir devrimdi.
Bu düzeni uygulamak, öncesinde iktidarın dışında bırakılmış Paris halkının kitlesel katılımını gerektiriyordu. 26 Mart tarihinde, yaklaşık 200.000 Parisli erkek, Komün’ü yönetmesi için bir Genel Konsey seçti. Sonuçlar açıklandığında, seçilenlerin üçte biri Birinci Enternasyonal’in üyeleriydi. Sonuçlar, “değişim için göz kamaştırıcı bir umut emaresiydi; on binlerin sokakları doldurup ‘Marseillaise’i söylemesiyle, kızıl bayrakların dalgalanmasıyla, güneşte parıldayan bayrak ve süngü denizleriyle” ile karşılandı.
Kadınların bu seçimlerde oy kullanma hakkı yoktu ve onların dışlanması bazı tarihçilerin kadınların bu “Evrensel Cumhuriyet” fikrine gerçekten dahil olup olmadığını sorgulamasına sebep oldu. Tarihçi James McMillan, “kadın haklarının Komün’ün önceliklerinin başında geldiğinin iddia edilemeyeceğini” savunuyor. Komün’e dair bu algının birkaç nedeni vardır. Hükümet birlikleri Paris’ten çıkarıldığında, güç boşluğunu Ulusal Muhafız Federasyonu doldurdu. Federasyon, askerliği temel alan ve tamamen erkeklerden oluşan bir örgüttü. Ulusal Muhafızlar, iktidarı, sokaklarda meydana gelen devrime uyum sağlayarak Komün’ün resmi kurumu haline gelen Paris şehir konseyine devretti. Geçmişin mirası, kitlesel hareket yeni öncelikler ve arzular oluştururken bile Komün’ün resmi yapısını şekillendirdi. Bu miraslardan birisi, İkinci Fransız İmparatorluğu döneminde kullanılan ve kadınları dışlayarak Fransız toplumundaki cinsiyetçiliğin köklü doğasını yansıtan seçim sistemiydi.
Kadınların Komün’deki rolünün olumsuz yorumlanmasının bir başka nedeni, feminizmin tanımını kadınlar için eşit medeni haklar arayışıyla sınırlayan bir “haklar sözlüğü” ile eşitleyen feminist tarih anlatısında yatmaktadır. Kadın Komünarlar medeni haklar fikrini reddetti ve aksine çalışma ve toplu örgütlenme hakkını talep etti. Kendilerini medeni haklar mücadelesi üzerinden var etmedikleri için Fransa’nın feminist tarihçesinde göz ardı edildiler.
Paris Devrimi birkaç haftadan daha uzun sürseydi, kadınların Komün’ün resmi kurumunda dışlanmasına karşı çıkılabilirdi. Kadınların Komün’de oynamaları gereken role dair sürekli tartışmalar vardı. André Léo, Komün’ü desteklemek isteyen kadınların hemşire rolü üstlenip ön cepheleri desteklemesini istemeyen erkek militanlar tarafından zaman zaman geri çevrilmesinden şikayetçiydi. Birinci Enternasyonal’in Marksist kesimi, Fransa’da kadınların oy hakkını destekleyen tek siyasi örgüttü. Komün’ün en az dört sosyalist üyesi – Eugène Varlin, Benoît Malon, Édouard Vaillant ve Macar Leó Frankel – sorumluluk aldıkları alanlarda kadın eşitliğini teşvik eden girişimlerde bulundular. Komün tarihçilerinden Gay Gullickson, hiçbir kadının Komün’ün önde gelen toplulukları olan Merkez Komitesi, Komünal Konsey ve Ulusal Muhafızların üyesi olmadığı için, Komün’ün onların çıkarlarını temsil edemediğini savunuyor.
Ancak Gullickson’un savunması, Komün’ün kadın aktivizmine verdiği yanıtları gözden kaçırıyor. Nitekim Komün, kadınlara resmi sorumluluklar veren ilk Fransız rejimiydi. Kadınlar yardım programlarına önderlik ediyor, kırsal şehirlere hayati önem taşıyan destek çağrılarında bulunuyor ve eğitim sistemini dönüştürüyordu. Evden çıkarmalar yasaklanmıştı ve Ulusal Muhafızlarla evli olmayan eşleri ve çocukları için ödenek getirilmişti. Birçok çağdaş bunu Komün’ün en devrimci kanunları olarak gördü. Bir Komün üyesi Arthur Arnould bunu şöyle yazmıştır:
Kadını erkekle aynı seviyeye yükselten, onu ahlak kuralları ve hukuk önünde erkekle yurttaşlık eşitliği temeline koyan bu hüküm, kendisini yaşam ahlakı düzlemine yerleştirmiş ve modern toplumda işlediğini gördüğümüz dini-monarşik evlilik kurumuna ölümcül bir darbe indirmiştir.
Arnould, değerlendirmesinde biraz iyimser davranıyordu fakat bu, işçi sınıfındaki kadınlar için büyük önem taşıyan bir değişimdi. Diğer önemli reformlar, rehin dükkanlarında bırakılan binlerce öğenin satışının yasaklanmasını içeriyordu. Komün ayrıca yoksullara çekler dağıtan ve halka açık büfeler kuran sosyal yardım projeleri düzenledi. Nisan ayında Komün, yoksul ailelerin kullanması için zenginler tarafından boş bırakılan evlere el koyacağını duyurdu.
Gullickson’un savunmasındaki ikinci bir sorun ise Komün’e aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya yaklaşmasıdır. Komün’deki militan kadın örgütleri ve Louise Michel gibi önde gelen kadın aktivistler, oy kullanmayı toplu kurtuluş vizyonlarının merkezinde görmüyordu. Oy kullanma hakkını önemsiz görme eğilimindeydiler ve bunun yerine daha asli ve acil gördükleri çalışma ve silah taşıma hakkına odaklandılar. Topluluklarında ve işyerlerinde, birliklerinde, komitelerinde ve kulüplerinde örgütlenerek Komün’ü şekillendirmenin yollarını buldular.
72 günlük ömrü süresince Komün, kadınların yüzyıllardır süren baskısını tamamen ortadan kaldıramadı. Yine de hem kadınların yetki pozisyonlarında olmasını hem de kendi hayatları üzerinde gerçek bir güce sahip olmalarını sağladı. Komün’ün kayıtları değerlendirilirken, Avusturalya’nın bir bölgesi dışında, uluslararası hiçbir yerde, 1871 yılında mülk sahibi kadınların bile büyük seçimlerde oy kullanma hakkına sahip olmadığı unutulmamalıdır. 1936’da Halk Cephesi koalisyonu tarafından üç kadın atanıncaya kadar Fransız Hükümetinde hiçbir kadın görev yapmadı. Bu üç kadın da adaylıklarını koyamadıkları veya 1945’e kadar bir seçimde oy kullanamadıkları için seçilmek yerine atanmıştı. Uluslararası ve tarihsel bir perspektiften bakıldığında, Komün, kadınların aktif desteğini teşvik eden bir hükümet türü olarak öne çıkmaktadır.
Buna karşılık, kadınlar, Komün’ü desteklemek için büyük fedakarlıklar yaptı. Evlerinde akan su ve tuvaletlerin, gaz, elektrik ve toplu taşıma araçlarının sağladığı zaman, özgürlük ve enerjinin hiçbiri yoktu. Adetleri, hamilelikleri ve doğumlarıyla temel hijyen, ağrı kesici ve tıbbi destek olmadan baş etmek zorundaydılar. Eğitimleri ya hiç ya da çok azdı, sağlık hizmetleri ve emekli maaşları yoktu. Normal zamanlarda uyuşuk, boyun eğmiş ve Katolik Kilisesinin esareti altında görülüyorlardı. Fakat Komün sırasında bu kadınlar, seslerinin duyulduğunu ve bir şeyleri değiştirebileceklerini hissetmişçesine harekete geçti. Ve gerçekten de bir fark yarattılar.
1 Nisan’da hükümet Paris’e savaş açtı. 11 Nisan’da Paris Savunması için Kadınlar Birliği kuruldu. Birlik, Komün’ü savunmak, yaralıları tedavi etmek ve önemli işleri yapmak için kadınları seferber etmeyi amaçlıyordu. Komiteleri Paris’in çoğu ilçesinde her gün bir araya geliyordu ve “Komün’ün en büyük ve etkili örgütü” haline geldi. Birlik, Paris devriminin savunmasını örgütlemeyi ve efendileri ve sömürücüleri ortadan kaldırmak için kadınların işçiliğinde uzun vadeli değişiklikleri teşvik etmeyi amaçlıyordu. Komün’e, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin tüm biçimlerini ortadan kaldırmaya çağıran ve cinsiyet ayrımcılığını egemen sınıfın iktidarlarını sürdürmek için kullandığı bir araç olarak tanımlayan bir çağrıda bulundu. Bu, önemli bir Fransız kadın örgütünün sınıfsal açıdan ikinci derece olduklarını açıkladığı ilk örnekti.
Birliğin başarıları çok büyüktü. Yetimhaneler için personel sağladı ve yaşlıların bakımını üstlendi, hemşire ve büfe çalışanları işe aldı ve halka açık toplantılar için konuşmacılar sağladı. Birlik ayrıca, Komün tarafından sağlanan broşür ve posterlerin basılması için bilgi, yardım ve masrafları barındıran bir masanın toplanabilmesi ve görevlendirilebilmesi adına belediye binalarında yer istedi. Birliğin gece toplantılarına 3000 ile 4000 arası kadın katıldı.
Birliğe cesaret veren kişi ise olağanüstü bir devrimci sosyalist lider olan Elisabeth Dimitrieff idi. Dimitrieff, anavatanı Rusya’dan, Enternasyonal’in Rus kesiminin kurucu belgesinin imzacılarından biri olduğu daha az baskıcı Cenevre’ye kaçmıştı. Bu belge, Marx’ın ekonomik teorilerini, nüfuz sahibi yazar Nikolai Chernyshevsky’nin geleneksel köylü Komün’ünün özgürleştirici potansiyeline olan inançları ile sentezlemeye çalıştı. Dimitrieff Cenevre’de gelecekte Komün üyeleri ve kadın hakları destekçileri olacak Eugène Varlin ve Benoît Malon ile tanıştı. Ayrıca Dimitrieff, Halkın Davası isimli bir dergi çıkardı. Derginin kuruluş bildirgesi şöyledir:
Ekonomik adaletin temeli olarak iki önemli tezi ileri sürüyoruz:
Toprak, onu kendi elleriyle sürenlere: tarım komünlerine aittir.
Sermaye ve bütün işgücü araçları işçilere: işçi örgütlerine aittir.
Bu görüşler Komün’de yeniden yüzeye çıktı. Dimitrieff, dergisini Marx ailesiyle tartışarak Londra’da üç ay geçirdi. Sonrasında Paris’e gönderilmeyi istedi ve orada Kadınlar Birliğini kurdu. Dimitrieff’in siyasi görüşleri yaptığı her şeyi şekillendirdi. Birlik için işçi kadınları aradı, çamaşırcı ve terzi kadınları topladı.
Kadınlar Birliği, sosyalist kadınlar tarafından Komün’ü desteklemek ve etkilemek için oluşturulan tek örgüt değildi. Beatrix Excoffon ve Anna Jaclard, Kadınlar İhtiyat Komitesinin üyeleriydi. Ayrıca, Rusya’da aristokrat bir aileye doğan Anna Korvin-Krukovsky de vardı. Meşhur Rus yazar Fyodor Dostoyevski 1860’larda kendisine evlilik teklifi etmişti ama o teklifi reddetmişti. Anna ve matematikçi kız kardeşi Sophie Korvin-Krukovsky, Rusya’dan kaçtılar ve sırayla Fransa ve Almanya’ya gelmeyi başardılar. Anna, bir devrimci buluşmasında Victor Jacland’la tanıştı ve ikili 1869’da İsviçre’ye sürgüne gönderildi. 1870’te İkinci Fransız İmparatorluğu devrildiğinde Paris’e döndüler ve Jacland, Ulusal Muhafızların Merkez Komitesine seçildi. Anna, atölyeleri işleten, ambulans hemşirelerini toplayan, kulüplere kadın konuşmacılar gönderen ve asker kaçaklarını yakalayan Montmarte İhtiyat Komitesinin kurulmasına yardım etti. Bu Komite, kadınların kendi isteklerini ifade etmelerini ve onlara ulaşmak için örgütlenmelerini sağlayan başka bir organizasyondu.
Kaynak: International Socialism
Not: Bu çeviri daha önce 18 Mart 2021 tarihinde ilerihaber.org’ta yayınlanmıştır.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖