Background

Protesto Gücü: ABD’de Kadınların Siyaseti Şekillendirme Rolü

Fotoğraftaki pankartta “Dünyanın Tüm Kadınları Birleşin, Dünyanın Tüm Kız Kardeşleri Birleşin” yazıyor. GettyImages   

Amerikan tarihi boyunca kadınlar, protestoların ön saflarında yer aldılar—her zaman manşetlerde olmasalar da, daima hareket halindeydiler. Sesleri, bedenleri ve örgütlenme çabalarıyla adaletsizliğe karşı durdular, hak talep ettiler ve siyasetin yönünü güçlü biçimde değiştirdiler. Bu makale, ABD’de kadınların sokak protestolarındaki ve daha geniş hareketlerdeki kritik rollerini ele alarak, çoğu zaman günlük yaşamın içinden doğan bu eylemlerin nasıl kalıcı değişimler yarattığını inceliyor.

Bir Cesaret Mirası: Temeller

Bu hikâye, 19. yüzyılda başlıyor. Oy haklarının olmadığı ve çoğunun siyasi alandan dışlandığı bir dönemde, kadınlar kendi platformlarını inşa etmeye başladılar. 1848’deki Elizabeth Cady Stanton ve Lucretia Mott’un organize ettiği Seneca Falls Konvansiyonu bu sürecin simgesel başlangıcı sayılır; ancak asıl enerji, sonrasında gelen eylemlerle ortaya çıktı. 1917’de Alice Paul ve Lucy Burns gibi isimlerin öncülüğünde kurulan “Sessiz Nöbetçiler”, Beyaz Saray önünde sessizce durarak oy hakkı talep ettiler. Tutuklandılar, şiddete uğradılar ama vazgeçmediler. Bu eylemler 1919’a kadar Beyaz Saray önünde, sonrasında da çeşitli eyaletlerde devam etti ve 1920’de 19. Anayasa Değişikliği’nin kabul edilmesine katkı sağladı.

Lucy Burns, Kasım 1917’de Washington D.C.’deki Occoquan İş Evi’nde oturuyor. Açlık grevi sırasında kendisine bir tüp aracılığıyla zorla yemek yedirildi. (Kongre Kütüphanesi izniyle)

Aynı dönemlerde, çoğu genç ve göçmen olan kadın işçiler kendi protestolarını yürütüyorlardı. 1909’da New York’taki “20.000 Ayaklanması” ile kadın konfeksiyon işçileri fabrikalardan çıkarak adil ücret ve güvenli çalışma koşulları talep ettiler. Bu hareket kadınlar tarafından yürütülen en büyük grevlerden biri olarak emek hareketinde bir dönüm noktasıydı. (Kaynak: Jewish Women’s Archive)

1909’da New York’ta grev yapan kadın işçilerden oluşan bir grup.

Taban Örgütlenmesinden Güç Almak

Kadınlar sadece kendileri için değil, başkaları için de mücadele ettiler. Sivil Haklar Hareketi’nde Ella Baker gibi isimler, liderliğin sadece unvanla sınırlı olmadığını gösterdi. Baker, sahne arkasında genç Siyah aktivistleri ve öğrencileri eğitip güçlendirerek, katılımcı ve taban temelli örgütlenmenin önünü açtı. Baker, Martin Luther King’in Güney Hristiyan Liderlik Konferansı ve Öğrenci Şiddetsiz Koordinasyon Komitesi de dâhil olmak üzere dönemin en etkili örgütlerinden bazılarında önemli bir rol oynadı. Baker, ölümüne kadar insan ve medeni haklar mücadelesinde saygı duyulan ve etkili bir lider olmaya devam etti. (Kaynak: SNCC Digital Gateway)

Ella Baker Atlantic City’de Demokratik Ulusal Konvansiyon’da konuşurken, Ağustos 1964, crmvet.org

Soğuk Savaş endişelerinin zirvede olduğu 1961’de, kadınlar bu sefer de barış için sahadaydılar. Bella Abzug ve Dagmar Wilson tarafından kurulan Women Strike for Peace’in (Barış için Kadın Grevi) düzenlediği eylemlerde, 50.000 anne ve kadın aktivist 60 şehirde nükleer silah denemelerini protesto etti. 1960’lar boyunca Beyaz Saray, New York’taki Birleşmiş Milletler merkezi ve Pentagon’u hedef alan eylemleriyle kadınlar, önce 1963’te Nükleer Denemeleri Kısmi Yasaklama Antlaşması’nın sonra da 1968’te Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesine Dair Anlaşma’nın imzalanması için kamu baskısı oluşmasına katkı sağladı. (Kaynak: Britannica)

Barış için Kadın Grevi topluluğunun New York ITT Binasının dışında gerçekleştirdiği “Die-İn” gösterisinden, 12 Nisan 1972, Kaynak: Photographs of Dorothy Marder,

Kaynak:https://www1.swarthmore.edu/library/peace/Exhibits/Dorothy%20Marder/MarderExhibit1A_files/MarderExhibit1A.html

1970’lere gelindiğinde Seneca Falls Konvansiyonu’yla başlayan eşitlik mücadelesine rağmen kadınlar, hâlâ toplumsal hareketlerin liderlik kararlarının çoğunda yer almadıklarını ve bu hareketlerin her zaman kadınların önceliklerini yansıtmadığını fark etmeye başladılar. Kadın hareketinin “ikinci dalgası” harekete geçti ve Beyaz Saray’ın önü bir kez daha kadın hakları ve eşit statü mücadelesinin odak noktası haline geldi. 26 Ağustos 1970’te kadınlar, Amerika Birleşik Devletleri Anayasası’nın On Dokuzuncu Ek Maddesi’nin onaylanmasının ellinci yıl dönümünü anmak için ülke genelinde gösteriler düzenlediler. Washington, D.C.’de “Kadınların Eşitlik İçin Grevi” yürüyüşü Farragut Meydanı’nda başladı ve Beyaz Saray’ın önündeki Lafayette Parkı’nda sona erdi. Bu, oy hakkı grevlerinden bu yana ülkenin başkentinde kadın hakları için özel olarak düzenlenen ilk büyük ölçekli gösteriydi. Mitingde katılımcılar Eşit Haklar Değişikliği’nin (ERA) kongre tarafından kabul edilmesini, cinsiyet ayrımcılığına son verilmesini ve yasa önünde eşitliği savundu. Protesto kapsamında yirmiden fazla kadın hakları lideri Lafayette Parkı’nda konuşma yaptı. Başkan Richard Nixon o sırada Kaliforniya’daydı ancak kadınların oy hakkının elli yıl dönümünü anan bir bildiri imzaladı ve ERA’ya desteğini belirten bir kamu açıklaması yayınladı. 

26 Ağustos 1977’de, kadın hakları savunucuları bir kez daha Washington D.C.’de toplandı. Amaçları, 1972’de Kongre tarafından onaylanan ERA’nın eyaletlerce de onaylanmasını sağlamaktı. Yaklaşık 3.500 kadın, Lafayette Parkı’na yürüdü. Başkan Jimmy Carter, yürüyüş öncesinde katılımcılarla buluştu, 26 Ağustos’u “Kadın Eşitliği Günü” ilan etti ve ERA’ya olan desteğini yineledi.

Kadın hakları savunucuları 26 Ağustos 1977’de Lafayette Parkı’nda düzenlenen bir gösteriye katılıyor. Warren K. Leffler ve Thomas J. O’Halloran/Kongre Kütüphanesi

Ancak, 30 Haziran 1982’de ERA’nın onay tarihi sona erdiğinde sadece 35 eyalet onay vermişti ve gereken sayı 38 idi. Aynı gün, yaklaşık 2.000 ERA destekçisi, Ulusal Kadın Örgütü Başkanı Eleanor Smeal öncülüğünde tekrar Lafayette Parkı’nda toplandı. Bu eylem “Adalet Bizim Olana Kadar Mitingi” olarak adlandırıldı. ERA gerekli sayıda eyalet onayına ulaşamadığı için Anayasa değişikliği olarak kabul edilmedi. Ocak 2020’de Virginia, ERA’yı onaylayan 38. eyalet oldu. Ancak, yasal itirazlar beklenirken, değişikliğin geleceği belirsizliğini koruyor. Kadınlar hâlâ, cinsiyet eşitliği ilkesini Anayasa’ya yerleştirecek ve tüm bireylerin cinsiyetlerinden bağımsız olarak yasa kapsamında eşit haklara sahip olmasını garanti altına almak için mücadelelerini sürdürüyorlar.

Modern Dönemde Protestolar

1980’lerden günümüze kadar Lafayette Parkı, üreme hakları ve doğum kontrolü gibi kadın konularında pek çok protestoya ev sahipliği yaptı. 2017’nin Ocak ayında, Başkan Donald Trump’ın yemin töreninin hemen ardından çoğu kadın milyonlarca kişi ABD genelinde yürüyüşler düzenledi. Kadın Yürüyüşü (Women’s March), Amerikan tarihindeki en büyük tek günlük protestoya dönüştü. Bu eylemlerde kadınlar, kadın haklarına, göçmenlere, ırksal adalete ve daha fazlasına dair ortak bir aciliyet duygusuyla birleştiler.

2017 Washington D.C.’deki Kadın Yürüyüşü

Kaynak: www.learningforjustice.org

Aynı yıl, #MeToo hareketi büyük bir ivme kazandı. Aktivist Tarana Burke tarafından yıllar önce başlatılan bu hareket, sosyal medyayla küresel çapta görünürlük kazandı. Kadınlar, yaşadıkları cinsel taciz ve saldırıları açıkça anlatarak kurumları uzun süredir görmezden geldikleri bu sorunlarla yüzleşmeye zorladılar. Bu hareket bugün de, gençler, queer bireyler, trans bireyler, engelliler ve siyahi kadınlar ile tüm renkli topluluklardan oluşan ve giderek sayıları artan mağdurlara yardım etmeye devam ediyor.

Kadınlar, ırksal adalet hareketinde de ön saflardaydı. 25 Ekim 1997’de Phile Chionesu ve Asia Coney isimli iki kadın aktivist kısa süreli bildirime ve az sayıda hazırlığa rağmen ülke tarihinin en büyük eylemlerinden biri olan Milyon Kadın Yürüyüşü ’nü (Million Women March) organize ettiler. Kadın örgütlerinin desteği, siyahların yönettiği medya ve internet aracılığıyla protesto yürüyüşünün haberi kulaktan kulağa yayıldı ve ülkenin dört bir yanından kadınlar, 25 Ekim’de Philadelphia’ya geldi. Yürüyüş siyah kadınların bir araya geldiği bir toplantı olarak tasvir edilse de, diğer gruplar da temsil edildi. Ortak hedefleri siyah toplulukların yeniden inşasıydı. Chionesu ve Coney, yürüyüşün popüler kültürde ve medyada Afro-Amerikan kadınların olumsuz imajını ortadan kaldırması başta olmak üzere Afro-Amerikan topluluklarının ekonomik olarak kötüleşmesi, siyasette ve sivil haklar hareketinde kolektif bir ses bulma ve siyah aileleri güçlendirmesini amaçlıyordu. Yürüyüş amacına ulaştı ve insan hakları ihlalleri, bağımsız Afro-Amerikan okullarının kurulması ve Afro-Amerikan topluluklarında uyuşturucu kaçakçılığıyla ilgili iddia edilen CIA faaliyetlerinin araştırılması çağrıları gibi ana akım kadın tartışmalarında sıklıkla göz ardı edilen kritik konuların tartışılması için bir platform sağladı.

Milyon Kadın Yürüyüşü, Kaynak: AP

ABD’de siyahi insanlara yönelik ırkçılık ve polis vahşetine karşı mücadele etmek için ortaya çıkan ve sistemsel ırkçılığı sona erdirmeyi hedefleyen ve ırksal adaleti savunan bir küresel harekete dönüşen Black Lives Matter (BLM) hareketinin kurucuları da kadınlardı: Alicia Garza, Patrisse Cullors ve Opal Tometi. Siyah toplulukların günlük deneyimlerinden doğan bu hareket, polislik, eşitlik ve insan onuru üzerine ulusal tartışmaları yeniden şekillendirdi.

Büyüyen Bir Güç

Kadınlar, bir protestonun yalnızca bir parçası değil; çoğu zaman bel kemiğidir. Lojistiği örgütler, topluluklara bakım sağlar, sloganları yükseltir, bildiriler yazar ve koalisyonları bir arada tutarlar. Aktivizmleri, yaşanmış gerçekleri ve daha iyi bir geleceğe dair umutları yansıtır.

ABD’deki protestoların geleceği, kadınların liderliğiyle şekillenmeye devam edecek—kimi zaman yüksek sesle ve görünür, kimi zaman sessiz ve inatçı bir şekilde. Tarih boyunca annelerden öğrencilere, işçilerden sanatçılara kadar kadınlar, derin bir cesaret ve hayal gücüyle hareket ettiler, etmeye de devam edecekler. 1848 Seneca Falls Kongresi teknik olarak ABD’deki ilk kadın protestosu olmasa da, yaygın olarak ilk organize kadın hakları kongresi ve Amerikan kadın hareketinin kurucu anlarından biri olarak kabul edilir. O günden bugüne uzanan kadın hareketi göstermiştir ki; kadınlar sokağa çıktığında, tarih yerinden oynar. Değişim de tam orada başlar.

Çevirmenin Notu: 

Bu yazı, kadınların tarih boyunca sessiz bırakılmak istendikleri her yerde sesi yükselten, dışlandıkları her alanda alan açan direnişlerini görünür kılmak amacıyla kaleme alınmıştır. Erkek egemen tarih anlatılarında çoğu zaman arka planda bırakılan kadınlar, aslında her büyük dönüşümün kalbinde yer almıştır. Bu metin, kadınların protesto tarihindeki yerini yalnızca belgelemekle kalmaz, aynı zamanda onların kolektif gücüne bir saygı duruşudur.

Kaynaklar:

Çeviren ve Derleyen: Demet Yılmazkuday


Almanya’da Koalisyon Sözleşmesinde Kadın Politikaları: Çok Sayıda Sembolik Politika, Çok Az Sayıda Eylem…

Almanya’daki CDU/CSU (Hristiyan Demokrat Birliği/Hristiyan Sosyal Birliği) ve SPD’den (Sosyal Demokrat Parti) oluşan siyah-kırmızı koalisyonun hükümet sözleşmesinde kadın politikalarına yer verilse de, bu alanın somut icraatlarla desteklenmediği eleştiriliyor. Kadınlar, göçmenler ve queer bireyler için eşitlik vaadi varken, yetersiz mali kaynaklar ve siyasi isteksizlik bu vaadin altını boş bırakıyor.

Koalisyon sözleşmesinde, “kadın ve erkeklerin gerçek anlamda eşitliği” hedefi vurgulanmakla birlikte, bu söylem çelişkili bir yapının parçası gibi görünüyor. Örneğin, Eğitim Bakanlığı ile Aile, Yaşlılar, Kadınlar ve Gençlik Bakanlığı’nın birleştirilmesi kamuoyunda fazla tartışılmadan koalisyon sözleşmesinin arka planında yer aldı. Kadınlar ve aile konuları artık ‘Eğitim Bakanlığı’ çatısı altında anılıyor ve bu yapı, kadın haklarının geri planda kalabileceği endişesini doğuruyor. Atanması beklenen bakan Karin Prien’in toplumsal cinsiyet politikalarıyla ilgili geçmişi de sınırlı; eğitim odaklı vizyonu, kadınlara özgü meseleler konusunda net bir taahhüt içermiyor. Bu durum, kadınların ve toplumsal cinsiyet eşitliği politikalarının yeni hükümette ne ölçüde dikkate alınacağına dair kuşkuları artırıyor. Hedef vurgulanmakla birlikte, somut planlar ve “yapacağız” söylemleri yerine genellikle “istiyoruz”, “düşünüyoruz” söylemleri eleştiriliyor. Kadın kotaları, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme ve ebeveynlikte eşitlik gibi temel mekanizmalar eksik bırakılmış durumda.

Bazı olumlu adımlar da söz konusu: Çocuk yoksulluğuyla mücadele, ebeveyn parasının artırılması, babaların çocuk bakımına daha fazla katılmasını teşvik etme ve 2030’a kadar ücret eşitsizliğinin kapatılması hedefleri öne çıkıyor. Sağlıkta cinsiyet duyarlılığı gözeten politikalar ve kadına yönelik şiddetle mücadelede bazı yeni önlemler planlansa da, “toksik erkeklik” gibi yapısal sorunlara karşı toplumsal bir yaklaşım geliştirilmiyor.

Özellikle göç politikaları sert eleştirilere neden oluyor: Aile birleşimlerinin askıya alınması, evlilikten bağımsız oturum hakkı verilmemesi ve mülteci kadınlara yönelik şiddet korumasının yetersizliği, koalisyonun kadın haklarına olan bağlılığını sorgulatıyor. Queer yaşama dair koruma vaadi ise trans bireylere yönelik önyargılı ifadeler nedeniyle eleştiriliyor.

Ayrıca, kadınların kürtaj hakkı hâlâ Ceza Kanunu kapsamında kriminalize edilmiş durumda. Gebelik sonlandırmaya erişim konusunda reform adımları atılmaması, sözleşmenin toplumsal cinsiyet eşitliği iddiasıyla çelişiyor.

Genel olarak, sözleşme çelişkili mesajlar içeriyor: Verilen olumlu sözler, eksik yapılar ve kararsızlık nedeniyle etkisiz kalıyor. 

Çevirmenin notu: 
Almanya’da ısrarla kadın politikalarını konuşmaya devam etmemiz gerekiyor. Neden mi? Çünkü veriler, eşitliğin ve kadın haklarının korunmasının söylemde kaldığını gösteriyor:
  1. İstihdamda Cinsiyet Uçurumu: 2010–2022 arasında tam zamanlı istihdam oranı kadınlar için %38’den %44’e, erkekler için %58’den %61’e çıktı. Fark sadece 3 puan azaldı. 2022 itibarıyla -17 puanla Almanya, AB’nin en yüksek farklarından birine sahip. Özellikle çocuk sahibi çiftlerde (35 puan), AB dışı göçmenlerde (27 puan) ve düşük eğitimlilerde (24 puan) fark daha da belirgin.
  2. Cinsiyetler Arası Ücret Farkı: 2024’te kadınlar, erkeklerden saat başına ortalama %16 daha az kazandı. Batı Almanya ve Berlin’de fark %17 iken, Doğu Almanya’da %5.
  3. Karşılıksız Bakım Yükü: 2022’de kadınların %21’i, erkeklerin %13’ü her gün çocuklara, yaşlılara ya da engellilere bakım sağladığını bildirdi.
  4. Eğitimde Cinsiyet Farkı: Yükseköğretim mezunu oranı 2022’de kadınlarda %24, erkeklerde %31. AB’de kadınların erkeklere kıyasla daha düşük eğitim düzeyine sahip olduğu en geniş fark.
  5. Siyasi Temsil Düşüyor: Federal Meclis’teki kadın oranı seçim sonrası %34,8’den %32,4’e geriledi. Almanya, pek çok Avrupa ülkesinin gerisinde yer alıyor.
  6. Kadına Yönelik Şiddet: 2023’te Almanya’da partner şiddeti mağdurlarının %79’u kadındı. Kadın ev içi şiddet mağduru %5,6, kadın cinsel şiddet mağduru %6,2 arttı. Dijital şiddet mağduru kadın sayısı %25 arttı.

Bunlar ve bunlar gibi daha birçok veri, yönetimlerin kadın politikalarını konuşması gerektiğini, çekimser kalmaya lüksleri olmadıklarını ve bizim bunları her gün konuşmaya devam etmemiz gerektiğini gösteriyor.

Kaynaklar: 

https://www.bka.de/DE/Home/home_node.html

Çeviren ve Derleyen: Dilara Deniz Türk


Manikürcü Kadınların Emeğini Köle Gibi Sömüren Ağ Çökertildi

Tutuklanan 14 kişi arasında suç şebekesinin 4 lideri de var (Ulusal Polis)

İspanya Ulusal Polisi, Alicante, Balear Adaları ve Sevilla bölgelerindeki manikür dükkânlarında 23 kişinin emeğini istismar eden bir suç örgütünü çökertti. Mağdurların büyük çoğunluğunun Vietnam ve Filipin uyruklu olup, kendi ülkelerinden getirilerek, sahte oturma ve çalışma izinleriyle Macaristan üzerinden İspanya’ya transfer edildigi tespit edildi. Barselona, ​​Alicante, Balear Adaları, Sevilla ve Vizcaya’nın çeşitli belediyelerinde düzenlenen operasyonda 14 kişi tutuklandı.

Serbest bırakılan kadınların şebekeyle edindikleri iddia edilen 20 bin avroya varan borcu ödemek için hiçbir ücret almadan haftada yedi gün, on saat aralıksız çalıştırıldıkları ortaya çıktı. Mağdurlardan birinin, maruz kaldığı psikolojik ve iş baskısından dolayı intihar girişiminde bulunduğu belirtildi.

Suç şebekesinden 4 şüpheli liderinin de aralarında bulunduğu 14 kişi tutuklandı. Bir kişi de tutuklu yargılanmakta. Tutuklamalar Sevilla, Palma de Mallorca, Benidorm ve Bilbao’da gerçekleşti.

Bir Yıldan Uzun Süren Araştırma

Soruşturma, bir yıldan fazla bir süre önce, Nisan 2024’te, Palma de Mallorca’daki bir manikür salonunda çalışan birkaç işçinin emek sömürüsünün kurbanı olabileceğinin tespit edilmesiyle başladı. Bu işletmenin sahibinin Barselona, ​​Alicante, Sevilla ve Biskay’daki benzer işletmelerin yöneticileriyle bağlantıları vardı.

Soruşturmacılar, manikürcülerde insan ticareti ve emek sömürüsü konusunda uzmanlaşmış bir suç örgütünün varlığını doğruladı. Suç örgütünün, mağdurları sürekli kontrol altında tutmak için onları evlere kilitledigi ve idari durumlarını düzenlemeye çalıştığı ortaya çıktı.

Köle emeği ile çalıştırılan kadınların öğrenim amaçlı oturma izni alabilmeleri için çeşitli dil merkezlerine kaydettirildiği, ancak hiçbir zaman derslere katılamadıkları açıklandı.

23 mağdurun serbest bırakılmasını sağlayan operasyona 150’den fazla polis memuru katıldı. Ayrıca 3 işyeri kapatıldı, banka hesaplarında bulunan 291 bin avro, 79 bin avro nakit paraya bloke konuldu, beş adet lüks araç, değeri 8 bin 500 avroyu bulan mücevherler ve çok sayıda belgeye el konuldu.

Kaynak:

Çeviren ve Derleyen: Ege Ekin Özer

Katalonya İtfaiye Teşkilatı’nda %40 Kadın Kotası

2025 sonbaharında Katalan Hükümeti İtfaiye Teşkilatı’ndaki kadın sayısı iki katına çıkacak ve bu, tarihsel olarak erkeklerin egemen olduğu bir meslekte bir dönüm noktası olacak. Kadın itfaiyeciler, teşkilatın ‘eşitlik adımlarını’ böyle deneyimliyorlar.

Belki de bu, itfaiyeci imajına eşlik eden bir klişe meselesidir. “Güçlü, yapılı, büyük çaplı işleri başarabilecek yetenekte adam…” Mesele şu ki, Generalitat (Katalan Özerk Hükümeti) İtfaiye Teşkilatı kamu yönetiminde erkek oranı en yüksek olan hizmet alanı durumunda. 2.220 aktif personelin sadece 74’ü, yani sadece yüzde 3,3’ü kadınken, 2.146’si erkek. Kadınların hiçbiri çavuş veya subay pozisyonunda değil. Daha da kötüsü, bu gidişle İçişleri Bakanlığı’nın hesaplamalarına göre gerçek eşitlik 2144’ten önce sağlanamayacaktı.

Bu nedenle eski bakan Joan Ignası Elena, Generalitat İtfaiye Teşkilatı için yapılacak rekabetçi sınavlarda kadınlara %40 oranında kota ayırdı. Bu önleme ilk yanıt veren sınıf sonbaharda katılacak ve teşkilattaki kadın varlığı iki katına çıkacak: Mevcut 74 kadın itfaiyecinin sayısı 164’e, yani “tarihi bir sayıya” çıkacak.

Ancak bu benzeri görülmemiş değişim tartışmasız da olmadı. Sektördeki profesyonellerden biri olan Carme Romero (53 yaşında) “Bu, kadınları erkeklerin önüne koymakla ilgili değil, görünmez engelleri yıkmak ve tarihsel olarak eril yapıları yıkmakla ilgili” diyor. Carme, Katalonya’da yalnızca üç kadın itfaiyecinin bulunduğu 1998 yılında göreve başlamıştı. O zamandan beri, “her zaman spot ışıklar altında olan” son derece eril bir ortamda çalışıyordu. Örneğin, Reus parkına vardığında park müdürünün kendisine açıkça orada kadın istemediğini söylediğini hatırlıyor. “Gitmeden önce bana: ‘İstediğin zaman geri gelebilirsin’ dedi. Bu, sizi tanıdıklarında bunu normalleştirdiklerinin kanıtı. Ama bu, yorumları veya yaşanan ayrımcılığı silmiyor,” diye yakınıyor.

2022’den beri müfettiş yardımcısı olan Mari Muñöz (36 yaşında) “Meslektaşlarımla aynı şeyi, aynı tonda söyledim, ancak onlarda liderlik olarak algılanan bu tavır bende bir tehdit olarak algılandı” diyor.  “Bir müfettiş yardımcısı olsam da bana ‘sakin ol’ dediğinde her seferinde hazır bir cevabım olması gerekiyordu. Erkeklerin emirleri ise sorgulanmaz,” diyor Muñöz.

Bu itfaiyeci, acil servislerde daha fazla kadının bulunmasının “modası geçmiş bir modeli kırmak” için “acil” olduğunu söylüyor. Argümanında, müdahalelerin çoğunun yangınla ilgisi olmadığını, yaşlı bakımı, kapı açma veya savunmasız durumlarda yardımcı olma gibi müdahaleler içerdiğini açıklıyor. “Bizim görevimiz topluma bakmaktır. Bu sadece bir eylem değil, bir hizmettir” diyor.

2025 sonbaharında memur olarak atanacak olan 90 stajyer itfaiyeciden biri olan Laia Alsına (30 yaşında) “Yıllar boyunca kadınlar zaten katılacaklardı, ancak şimdi değişim hızlanıyor ve bu gerekli,” diyor.

Değişim Şart

Stajyerliğe başlamadan önce bu rezerve girmek için daha fazlasını kanıtlama baskısı hissettiğini saklamıyor. “Bu önlemin adil olmadığını düşünenlerin olduğunu biliyordum. Ve bu çok ağır basıyor, çünkü oyuna daha başında burda olmayı hak ettiğinizi kanıtlamak zorunda kalacağınız hissiyle geliyorsunuz.” Aslında, küçük yaştan itibaren itfaiyeci olmak istediğini açıkça belirtmiş ancak kadın rol modellerinin eksikliği onu bundan alıkoymuş.

Kaynak: https://www.elperiodico.cat/ca/societat/20250512/sempre-punt-mira-117282726

Çeviren ve Derleyen: Ege Ekin Özer


Hollanda’da Siyasal Cinsiyet Eşitsizliğinin Kurumsal Yüzü: SGP’nin Kadın Karşıtı Tavrı Sürdürülüyor

Mayıs 2025’te Hollanda’nın en muhafazakâr ve erkek egemen partisi olan Staatkundig Gereformeerde Partij (SGP), kadınların parti içinde siyasal görevlere gelmesini engelleyen geleneksel tutumunu bir kez daha teyit etti. Yeni yapılan parti kongresinde, kadınların siyasi ve yönetsel görevlerde yer almasını mümkün kılacak tüzük değişikliği önerisi büyük çoğunlukla reddedildi. Bu karar, yalnızca bir parti içi tercih değil; aynı zamanda kadınların siyasi hayatta varlığını sistematik olarak engelleyen kurumsal bir cinsiyet ayrımcılığıdır.

Kadının “Tanrısal Görevi” ve Erkek Oligarşisinin İtaati

SGP’nin resmi ilke programı, kadınların siyasi organlarda görev almasının “kadının Tanrı tarafından verilen rolüne aykırı” olduğunu savunuyor. Parti tüzüğünün 10. maddesinde, kadınların siyasi katılımının, “devrimci bir emancipatie (özgürleşme) arzusunun ürünü” olduğu yazıyor ve “karşı konulması gereken bir tehdit” olarak tanımlanıyor. Bu anlayış yalnızca arkaik değil, aynı zamanda anayasa ve uluslararası sözleşmelerle açıkça çelişiyor.

2010 yılında Hollanda Yüksek Mahkemesi, SGP’nin kadınları pasif seçilme hakkından men etmesinin Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW) aykırı olduğuna hükmetmişti. Bu karar sonrası, parti tüzüğünden kadın adaylığına dair doğrudan yasak kaldırıldı. Ancak partinin beginselprogramma (ilke programı) değişmediği için, kadınların fiilen siyaset yapması hâlâ parti içinde büyük ölçüde engelleniyor. Çünkü aday listeleri ve karar mekanizmaları, yalnızca erkeklerin hâkimiyetinde şekilleniyor.

Bir Kadının Yalnız Direnişi: Lilian Janse’nin Simgesel Mücadelesi

Lilian Janse, 2014 yılında Vlissingen kentinde SGP adına seçilmiş ilk kadın belediye meclis üyesi. Bugün, 11 yıllık deneyimine rağmen, milletvekili adayı olma isteği yine parti tarafından “kadının çağrısıyla bağdaşmıyor” gerekçesiyle reddedildi. Janse, parti tüzüğünde kadınların konumuna dair maddeyi yumuşatacak bir değişiklik teklif etti. Teklif, kadınların siyasi göreve gelip gelmemesi kararını kendi vicdanlarıyla değerlendirmesi gerektiğini öngörüyordu. Ancak bu dahi kabul görmedi.

Janse’nin teklifine sadece 53 üye destek verirken, 299 üye karşı çıktı. Parti yönetimi bu öneriye baştan beri karşıydı. Erkeklerin egemen olduğu bu yapılarda “birlik” kavramı, her zaman erkek çıkarlarının korunması lehine işliyor. Janse, bu sonucu öngörse de, “SGP henüz buna hazır değil,” diyerek mücadeleyi sürdüreceğini belirtiyor.

“Kadının Yeri Elde Bulaşık Fırçası” Mesajı: Gençlerin Komik(?) Müdahalesi

SGP Gençlik Kolu, bu erkek egemen yapıya tepki olarak kongre günü katılımcılara “Elde işe yarar, makamda değil mi?” yazılı bulaşık fırçaları dağıttı. Bu eylem, partinin kadınlara biçtiği rolü keskin biçimde teşhir eden yaratıcı bir karşı çıkıştı. Kadının yalnızca mutfakta ve evde “Tanrı vergisi görevini” yerine getirmesi gerektiği fikri, hâlâ SGP’nin resmi öğretisi konumunda.

Kurum İçi “Gerginlik”, Toplumsal Gerçeklik ve Hukuki Sınırlar

Parti yönetimi dahi bugün, ilke programıyla yasal gerçeklik arasında “bir gerilim” olduğunu kabul ediyor. SGP’nin belediye düzeyindeki bazı kadın politikacılarla “istisnai durumlarda” yoluna devam etmesi, yalnızca erkek aday olmadığında kadına şans verilmesi gibi cinsiyetçi bir arka plana dayanıyor. Kadınların parti içindeki ilerleyişi, hâlâ erkeklerin yokluğuna ve lütfuna bağlı.

Bu çelişki, kadınların yurttaşlık haklarını lütuf gibi gören ve her kazanımı mücadeleye bağlayan ataerkil yapının tipik bir tezahürü.

Feminist Kurumlar ve Sivil Toplumdan Tepki

Kadın temsiliyeti üzerine çalışan sivil toplum kuruluşları ve feminist yorumcular da sessiz kalmadı. Stem op een Vrouw direktörü Devika Partiman, çıkan sonucu “tahmin edilebilir ama utanç verici” olarak nitelendirdi. Erkeklerin çoğunlukta olduğu karar verici mekanizmalarda değişimin imkânsızlaştığını söyleyen Partiman, bu yapının ancak içeriden sarsılabileceğini savundu. Ona göre, değişim isteyen erkeklerin kamusal olarak söz alması, “görünür rol modeller” yaratmak adına hayati.

Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine araştırmalar yapan Atria Enstitüsü ise daha net konuştu: “Bu karar sadece çağ dışı değil, aynı zamanda anayasanın 1. maddesine de aykırı, yani açıkça ayrımcılık içeriyor.” Kurum, siyasi partilerin toplumda öncü rol oynaması gerektiğini vurgularken, bu tür cinsiyetçi direncin anayasal eşitlik ilkesini zedelediğine dikkat çekti.

Çevirmenin Notu:

SGP’nin bu tutumu, kadınların siyasete ancak erkeklerin onayıyla girebildiği gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. 2025 yılında, “eşitlikçi” ve “demokratik” olduğunu iddia eden Hollanda’da, kadınların temel siyasi hakları hâlâ “Tanrı’nın kadına biçtiği rol” bahanesiyle gasp edilebiliyor. Bu sadece SGP’nin değil, bu çürümüş zihniyeti tolere eden sistemin de utancıdır.

Kadınlar hâlâ yurttaş değil, itaatkâr varlıklar olarak görülüyor. Yasal eşitlik kâğıt üstünde var ama uygulamada erkeklerin lütfuna bağlı. Hollanda’nın cilalanmış demokrasisi, feminist mücadele olmadan içi boş bir vitrinden ibaret. Lilian Janse’nin yalnız bırakılan direnişi, bu çürük düzene karşı daha örgütlü ve sert bir karşı koyuşun ne kadar gerekli olduğunu gösteriyor. Makul kadın düzleminden çıkamayan bu siyaset anlayışı feminizmin kazanımlarını sekteye uğratmaktadır.

Kaynaklar:

Çeviren ve derleyen: Seher Cemre Bilgin

Editör: Telli Kayalar
Düzelti: Telli Kayalar
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation