Genel Şöhret Baltaş 26 Nisan 2025
#HesapVerin
23 Nisan günü saat 12.49’da yaşanan 6.2 büyüklüğündeki depremle İstanbul depremi bir kez daha hatırladı. Can kaybı olmadı ancak binlerce insan can havliyle sokağa fırladı, en yakın parklara, meydanlara koştu. Soygun düzeninin kusursuz bir parçası olan GSM operatörleri her zamanki gibi çalışmadı, her ay yüzlerce liralık faturaları alıp hizmet vermeyen utanmazlık bu defa da şaşırtmadı. Yakınlarını arayıp ulaşamayan insanlar yollara düştü, trafik şehrin her tarafında kilitlendi.
“Bu fragman” diyenler haklı, 6.2 değil de 6.5-7 aralığındaki bir depremde yaşanacak felaketin çok küçük bir kısmını yaşadık.
Depremin ardından sosyal medyada çok yerinde sorular soruldu, İstanbul’un sözde “kentsel dönüşüm” adı altında cehenneme çevrilen bölgelerinin fotoğrafları paylaşıldı, çaresizce parklarda bekleşen insanlara mikrofon uzatıldı ve ne kadar sahipsiz kaldıkları bir kere daha ortaya çıktı.
İhmal Değil Kasıt
Dünyada yaşanan örneklerden çok iyi biliyoruz ki, depremden ölüm yazgı değildir; hâlâ rant düzenine karşı çıkmayı görev bilen namuslu bilim insanlarının da dediği gibi “deprem öldürmez ihmal öldürür.” Artık bu cümledeki “ihmal” sözcüğü, yaşadığımız durumu anlatmıyor kuşkusuz; ihmalden değil kasıttan söz etmek gerekiyor. Halen, kasıtlı olarak, bile isteye yaratılan bir rant düzeninin mağdurudur İstanbul halkı. Kentsel dönüşüm alanı ilan edilen her yerde, halkın yararına değil yapsat ve ihale düzeninin çıkarına olan cehennemler inşa edildi. İnsanlar 90 metrekare evlerini boşaltıp, devede kulak kira yardımının üstüne koyarak kiraya çıkıyorlar, bu da yetmiyor, binlerce liralık kredi çekip 70 metrekarelik “yeni ev”e sahip olabiliyorlar.
Adına da “kentsel dönüşüm” denen bu kara düzeni eşelediğiniz her yerde karşınıza birilerinin çöktüğü rant ve ihaleler çıkıyor. Sırf bu nedenle halk, güvenemediği binasını yetkili kurumlara denetime vermeye korkuyor. Çünkü devletin bu süreçte en ufak bir yardımı olmadığı gibi “çürük raporu” yazıldığı anda binayı boşaltmanız gerekiyor. Devlet, bu insanlar nereye çıkar, hali vakti var mı, kiralar kaç para, hiçbiriyle ilgilenmiyor. Sonuç yine “neoliberal” denilen kara düzene çıkıyor; devletin vatandaşının hiçbir ihtiyacını karşılamadığı, bütün sosyal görevlerinden çekildiği, sadece “zor” görevini yerine getirdiği bu düzenin, yıllardır kasıtlı olarak yaratıldığını hepimiz biliyoruz.
Deprem Vergileri Nerde?
1999’daki büyük depremden sonra “deprem vergisi” olarak bilinen “özel iletişim vergisi” depreme karşı önlem geliştirmek amacıyla konuldu. Şimdiye kadar bu vergiden toplanan miktarın 145 milyar TL olduğu biliniyor. Bu vergiyi hepimiz veriyoruz; kablo TV, cep telefonu, taşıt, emlak gibi araçları kullanmak için verdiğimiz binlerce liranın bir bölümü “deprem vergisi”ne gidiyor. Peki neyin karşılığında?
Deprem vergisinin vadettiği tedbirler şöyleydi: Binaların ve telekomünikasyon ağlarının depreme dayanıklı hale getirilmesi. Fakat AKP için bu, “bütçe” işlevi gördü ve bizzat Maliye Bakanı Şimşek’in açıkladığı gibi duble yol yapımına, havalimanına ve bütçedeki sağlık, tarım vb giderlere harcandı.
Muhalefet partileri yıllardır çeşitli zamanlarda deprem vergisinin nereye harcandığına dair soru önergeleri verdiler. Her defasında iktidar partisi bu soruları geçiştirdi ve hesap vermedi.
2023 yılında Kahramanmaraş ve Hatay merkezli büyük depremde bu sorular bir kez daha gündeme geldi. 2023 yılındaki verilere göre AKP döneminde toplanan para 86 milyar TL, yani 38 milyar dolar.1 Bu rakam esas alınarak, geçen 20 yılda, yani 2003-2023 arasında 1,3 milyon konut yapılabileceği ama yapılmadığı hesaplandı.
Bu matematik açıkça gösteriyor ki, ortada ihmal değil kasıtlı bir tercih var: Halkın yararına kentsel dönüşümü değil, bir avuç yandaşın çıkarına rantsal işgali tarcih ettiler, ediyorlar.
Toplanma Alanlarına Çöktüler
İstanbul’da şu anda bir kısmı hâlâ hapiste olan kent plancılarının halkın “toplanma alanı” olarak belirlediği yerlerin neredeyse hepsi yandaş inşaat şirketlerine peşkeş çekildi. Binlerce insanın yaşadığı/çalıştığı Şişli’de insanların koştuğu toplanma alanının yerinde rezidans inşaatı sürüyor! Resmen “Afet ve Acil Toplanma Alanı” olarak tescillenmiş yeri Saray Rejimi bir gecede “rezerv yapı alanı” ilan etti ve 72 katlı rezidans ve AVM yapımına onay verildi.
Aynı yerde ikinci bir toplanma yeri olan Ali Sami Yen stadının yerinde ise gökdelenler yükseliyor!
Türkiye’de bulunan 455 AVM’nin 133’ünün İstanbul’da olması nasıl bir doyumsuz rant iştahına maruz kaldığımızı gösteriyor ama iş bununla da kalmıyor; bu 133 AVM’nin 95’i deprem toplanma alanı üzerinde! Yani buna izin veren yetkili kurumlarla sermayenin korkunç işbirliği sayesinde İstanbul halkına karşı, “cana ve mala kast” suçu işleniyor!
Kanal İstanbul: Rant İçin Felaket
İlk olarak 2011’de kamuoyuna duyurdukları Kanal İstanbul denen garabet projenin kılıfı 2012 yılında “rezerv yapı alanı” içine alınarak hazırlandı, 2013’te de Yüksek Planlama Kurulu projeye onay verdi. 2016’da İmar Kanunu’na sırf bu proje için “su yolu” tanımı eklendi ve rezerv yapı alanındaki tarım arazilerinin “tarım dışı” kullanılmasna karar verildi. Projenin yolunun temizlenmesi için defalarca ÇED raporu süreciyle oynandı, 2020’de “tertemiz” bir olumlu ÇED raporu elde edildi. Artık imara açık araziler, inşaat ihalelerine hazırdı!
Depremden önceki hafta hapisteki İBB Başkanı İmamoğlu duyurdu: “Kanal İstanbul projesi kapsamında, Avrupa yakasının en önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere Barajı etrafında 24 bin konut inşaatına başladılar.” Bu bağlamda İBB ve İSKİ’nin uyarıları dikkate alınmadan Sazlıdere Barajı içme suyu kullanım oranı %100’den %0’a indirilmişti!
İletişim Başkanlığı hemen yalanladı; konut projesi değil, sosyal konut projesiymiş ve dar gelirli vatandaşlar için yapılıyormuş!
Fakat dar gelirli vatandaşlar için yapılan konutların reklamının neden Arap TV kanallarında yayınlandığı bir muamma tabii!
Kanal İstanbul, TMMOB’un raporuna göre şehri geri döndürülemez şekilde tahribata uğratacak. Sadece şehrin en önemli su kaynaklarından biri olan Sazlıdere’yi yok etmekle kalmayacak, Kuzey Ormanlarını, tarım alanlarını, ekosistemi mahvedecek.
Deprem açısından da İstanbul için büyük bir tehlike oluşturacağı bütün uzmanlar tarafından ısrarla söylenen bu projeyi kimler savunuyor? Sadece buna bakarak, yani meşhur sözdeki gibi “parayı takip ederek” bu talan düzeninden kimlerin yararlanacağını anlamak mümkün.
Hesap Soruyoruz
İstanbul depreminin öncülünü yaşadık. Olanlar, olacakların işareti. “Şimdi değilse ne zaman” diyor ve ve bu talan düzeninden hesap soruyoruz:
Hiçbir iktidar kalıcı değildir. Siz de değilsiniz.
Ve her iktidar, kendi döneminde yapıp ettiklerinin hesabını vermek zorundadır.
Siz de vereceksiniz.
Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Selen Küçükseller
Yazar Hakkında Bilgi
İzmirli. 1986’da Ege Üni. Basın Yayın Yüksekokulu’ndan mezun oldu, İstanbul’a yerleşti. Yayıncılık alanında çalıştı. Gündem gazetesi, Kadınlara Mahsus Gazete Pazartesi, Kahverenkli, Mesele, Feminist Politika dergilerinde yazdı. 2007’de Koşarken Yavaşlar Gibi, 2014’te Annemle Konuşmalar kitapları yayınlandı. Okumaya, yazmaya, düşünmeye devam ediyor...
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖