DosyaKasım 2025Söyleşi Kadın Vardiyası 20 Kasım 2025
Sanatta kadınların temsili, erkeğin “kanatsız melekleri”ydi asırlar boyunca. “Kanatsız melekler” resimde, şiirde, romanda; anneydi, eşti, evin işlerini yapan dişilerdi. Asırlar boyunca sanatta kadın; erkeğe hizmet eden, çocukları ve ev işleri ile ilgilenen bir “melek” olarak sembolize edilmişti. Kadına biçilen erkeği mutlu etme, çocuk bakma, ev işlerini gerçekleştirme, güzel olma vazifeleri, sanat aracılığıyla da geniş kitlelere ulaştırılmış, sanat ataerkinin kadına biçtiği rolü pekiştirmek için bir araç olarak kullanılmıştı. Özellikle resim sanatı aracılığıyla “kadından beklenen toplumsal görevler” erkek sanatçıların eserleri aracılığıyla çok geniş kitlelere ulaştırılmıştı. Buna dair onlarca örnek resim tarihinin koridor duvarlarında asılı. O koridorlardan yürünürse sağlı sollu bu tablolar ile göz göze gelmeniz kaçınılmaz.
Kadının toplumdaki misyonu yüzyıllar boyunca gücün sahibi iktidarlarca sanat aracılığıyla “kanatsız melek”ler olarak sunulmaya devam etti, elbette ki sınıflı toplumların devamı için onlara ihtiyaç vardı. Sanat da bu ihtiyacın devamlılığı için güçlü bir araçtı. Geleneksel kadın rolleri yeniden üretilmeliydi. O formun dışına çıkan kadınlar ise “şeytan” ilan ediliyordu.
Yüzyıllık mücadeleler sonucunda sanatta kadının toplumsal yerinin iyileştirilmesi açısından büyük kazanımlar elde edildi. Bu kazanımların elde edilmesinde ve sanatın erkek egemen öğretilerden arınmasında laiklik önemli bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bugün ülkemizde, kadınların laiklik ile birlikte elde ettikleri, yürürlükteki hak ve özgürlüklerine yönelik kısıtlamalar ve saldırılar süreç içinde adım adım ilerleyerek sürdürülüyor. Din araçsallaştırılarak kadının bedeni ve varlığı üzerinde kurulan ataerkil tahakküm meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Sadece son iki yıl içinde kültür sanat alanına yapılan baskıları kısaca analım: Sansür, hukuksal engeller, etkinlik iptalleri/yasakları, hedef gösterme ve saldırı, cinsiyetçilik ve toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırılık, vize engelleri, ekonomik/siyasi baskılar ve iş güvenliği ihlalleri.
Bütün bu baskılar hem kişilere hem de etkinliklere yönelik uygulanıyor. Örneğin 2024’ün ilk altı ayında raporlanan 21 sansür haberinin 7’si yayıncılık, 4’ü dizi ve TV şovları, 2’si sinema, 2’si tiyatro, 2’si müzik, 2’si sergi, 1’i festival/şenlik ve 1’i de komedi alanında gerçekleşti.
YouTube platformunda yayınlanan programlar “dini hassasiyetlerle” soruşturmaya uğradı, sunucu ve konuğu bir ayı aşkın süre tutuklu kaldı. Şafak gözaltılarıyla yapılan operasyonda, dizi oyuncuları ve müzisyenler hedef gösterildi; sahnedeki giyimleri “hayasız” bulunan müzisyenlere yurt dışına çıkış yasağı verildi; birçok sanatçının Gezi Parkı’na gidip gitmediği sorgulandı, ifadeye çağrıldı, menajerleri Ayşe Barım ise sağlık durumuna rağmen bir yıla yakın süre cezaevinde kaldı; belediyelerin düzenlediği konserler “kamu zararı ve ahlaka aykırılık” gerekçesiyle iptal edildi; üniversitelerin geleneksel bahar şenliklerine izin verilmedi; İBB soruşturmaları bağlamında tüketim boykotuna destek veren sanatçılar hedef gösterildi ve soruşturmaya uğradı, TRT bu gerekçeyle bazı oyuncuları dizilerden çıkardı; kayyum atanan belediyeler “beğenmedikleri” tiyatro oyunlarını iptal ettiler.
Sadece son iki yılın “baskı” dökümü buyken, sanat farklı disiplinlerinde yer alan kadınlar ve LGBTİ+lar bu baskılardan paylarına düşeni fazlasıyla alıyorlar. Sanatsal üretim ile bu müdahaleyi ortaya koyabilmek, şiddetle mücadelede ve kadınların günlük yaşamlarında karşılaştıkları eşitsizlik ve baskıları ifade etme açısından şimdi daha da önemli bir yerde duruyor. Biz de Kadın Vardiyası olarak sanatsal üretim gerçekleştiren kadınlara “Laiklik sizin için ne anlam ifade ediyor?” diye sorduk.

Nur Sürer (Oyuncu): Laiklik, sadece sanat yapan kadınlar için değil hepimiz için yaşamsal derecede mühim, vazgeçilmez. Aynı zamanda sınıfsal bir mevzu laiklik. Bütçeden en büyük payın nereye gittiği ile ilgili bir mevzu laiklik. O yüzden sadece devlet ve din ilişkileri diye açıklanabilecek bir mevzu değil. Özellikle kadınlar açısından, laiklikten faydalanma imkânı sınıfsal ve bölgesel farklılıklarla sınırlanıyor. Bu sınırları da ortadan kaldırıp her kadının, her kız çocuğunun laikliğin somut kazanımlarından faydalanmasını sağlamalıyız. Düşünün, kadınların sadece kadın oldukları için öldürüldüğü bir dünyadan bahsediyoruz. Geçen yıl 394 kadın öldürülmüş. Erkek dünyası ile ortaklığımız hala net değil. Ben sinemaya başladığımda sektörde oyunculardan başka kadın göremezdik. Şimdi kadın çalışan sayısı elbette arttı ama henüz gidilecek çok yol var. Kadınların kendini yeniden inşası için sinema önemli bir araç. Bunu bazen bir kadın hikâyesi üstünden yapabilirsiniz bazen bir kadın yönetmenin ya da kadın oyuncunun kendini sektöre kabul ettirme mücadelesinde de görebilirsiniz.
Kadın bir sanatçının sanat üretimini sürdürebilme özgürlüğünün de temelinde laiklik var. Her krizden, her karışıklıktan güç devşirerek kadınları baskılamayı kendine görev edinen gerici bir yapı var ve bu yapı sanat alanında da kadının üretimine sınırlama getirme gayretinde. Böyle bir süreçte de kadın hikâyesi anlatmak daha da zor. Kız çocuklarına miras payı verilsin verilmesin mi diye konuşulurken, sanat üreten bir kadının sanatını üretebilmesi için, o ürettiği sanatın toplumun ezilen ve sömürülen kesimlerine ulaşabilmesi için laiklik olmalı, laiklikle birlikte umut olmalı.

Eren Danışman (Yönetmen): Laiklik, sıklıkla yanlış bir biçimde “tek tip modernleşme” projesiyle özdeşleştirilmiştir. Türkiye’de Kemalist modernleşme, laikliği Batılılaşmayla eşitlemiş ve Anadolu’nun farklı etnik, kültürel ve dinsel kimliklerini homojenleştirmeye çalışmıştır. Bu politika, laikliğin özüyle çelişmektedir. Çünkü gerçek anlamda laiklik, çoğulculuğu, farklılıkları ve yaşam biçimlerinin çeşitliliğini koruma iddiasındadır.
Günümüzde ise iktidarın dinselleşme politikaları ile, “Kutsal aile”, Sünni-İslami referanslar ve muhafazakâr yaşam biçimi, topluma dayatılan tek model haline gelmektedir. Bu dayatma, kadınları, LGBTİ+ bireyleri, farklı inanç ve etnik kimlikleri baskı altına almaktadır. Bu da laikliğin, yanlış bir biçimde “tek tip modernleşme” projesiyle özdeşleştirilmesinin sonucudur.
Laiklik mücadelesi günümüzde çok katmanlı bir mücadele alanıdır. Toplumsal yaşamın tüm alanlarında özgürlük, eşitlik ve çoğulculuk taleplerini içerir. Sanat ve sinema, bu mücadelenin görünür kılınmasında, alternatif anlatıların üretilmesinde ve kolektif hafızanın korunmasında kritik roller oynar. Ben de sinema yapan bir yönetmen olarak filmlerimde bu mücadeleyi “kişisel olan politiktir”den yola çıkarak kadın karakterlerim ile vermeye çalışıyorum. Turna Misali filmimde Gülsüm Ana karakterim ile laiklik mücadelesine sanatsal bir katkı sunmaya çalıştım. Gülsüm Ana, kadınların ekonomik ve toplumsal özerkliklerini savunma mücadelesini simgeler. Bu mücadele, laiklikle doğrudan ilişkilidir. Çünkü laiklik, kadınların dinsel ve kültürel normlara indirgenmeden, kendi yaşamlarını kurabilmeleri için gerekli özgürlük alanını yaratır. Laiklik, yalnızca geçmişle hesaplaşma değil, geleceği kurma iddiasıdır. Dinsel tahakkümün, ataerkil şiddetin ve kapitalist sömürünün olmadığı bir dünya tahayyülüdür. Sanat ve sinema, bu tahayyülü somutlaştıran araçlardır. Başka dünyalar mümkündür ve bu dünyaları kurmak için mücadele etmeye değer.

Feza Sınar (Senarist/ Yönetmen): Sanat ve laiklik deyince, sinemamızda ataerkil ve gerici düzene başkaldıran kadın karakterini temsil eden “Vurun kahpeye”, “Şöför Nebahat” gibi filmlerle belleğimizde yer alan Sezer Sezin’i saygı ile anmak isterim. Yönetmen Lütfi Akad filmlerinde, sinemada bir çağdaşlaşma akımı başlattı diyebiliriz. Laikliği vurgulayan, gerektiğinde silaha davranan ve erkek işi diye bilinen işleri kadının da yapabileceğini anlatan filmlerin başrolü oldu. Bilge Olgaç’tan da bahsetmeli, o bir sosyalistti. Gerici ataerkil düzeni eleştiren filmler yönetti. Erkek egemen bir Yeşilçam’da uzun soluklu bir yönetmen olma başarısını gösterdi. Bu bir laiklik mücadelesi değil de nedir? Emeğin, laikliğin ve kadın mücadelesinin savunucusu oldu. Kaşık Düşmanı, Gülüşan, İpekçe önemli filmlerindendir. Sanat ve laiklik deyince sinemada hem çektiği filmlerle hem kendine yer edinme mücadelesi ile Bilge Olgaç’ı mutlaka hatırlamalı.

Sabahat Adalar (Oyuncu): Laiklik yasal olarak var olmasına rağmen, hala Türkiye’de pek çok şehrimizde kadın yok sayılan bir nesne olarak görünüyor. Kadınlar miras payı, eğitim, sosyal hayat gibi pek çok haktan mahrum. Turne yaptığım zamanlarda, birebir dertlerini dinlediğim, gücümün yettiğince çare olmaya çalıştığım o kadar çok kadınla tanıştım ki… Ayrıca ben çok eğitimli ve aristokrat bir ailede yetişmeme rağmen, eğitim hakkı elinden alınıp, çocuk gelin ve çocuk anne olan biriyim. Laikliğin bilincinde olduğum için haklarımı söke söke yıllar içinde alıp özgürlüğümü ilan edip, çocukluk hayalim olan oyunculuğun okulunu da okuyup var olma savaşını kazandım… Bütün bunları laiklik sayesinde yapabildim. Laiklik kadının sesi, ressamın fırçası, özgürlüğün anahtarı bana göre. Laik bir devlet olmadan önce, erkekler kadın kılığında sahne alırdı, bugün biz laik rejim sayesinde birey olduğumuzu, eşit haklara varlığımızı sürdürüyoruz ve bunun için de Aziz Atatürk’e minnet ve şükran borçluyuz…

Yeliz Vurgun (Sine- Sen MYK üyesi): Laikliği, devletin din ile ilişkisini düzenleyen bir hukuk düzenlemesi olarak ele almak yanlış olur. Kadınlar açısından patriyarkanın ve kapitalizmin yarattığı sınıf, cinsiyet ve ideolojik baskılardan kurtulmanın bir koşuludur. Feminist laiklik ise, kadınların bedenleri, emekleri, yaşam biçimleri ve sanatsal üretimleri üzerinde erkek devletin, dinin ve sermayenin ortak denetimini reddeden bir özgürlük alanıdır. Sanat, kadınların özgürce sesini yükseltme, üretme alanlarından biridir. Sanat alanında kadınlar, erkek akıl tarafından sansürle çokça susturulmaya çalışılır. Bu yüzden laiklik, özellikle feminist laiklik, kadın sanatçının politik, estetik ifade özgürlüğünün temeli sayılır. Kadınların emeği, isyanı, arzusu vb. konular üzerine sanat üretmesi için laiklik doğrudan yaşam hakkı diyebilirim.
Editör: Müjgan Tekin
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Seda Bedestenci Yegâne, Sinem Yıldız
Seslendirme: Ekin Yıldıran, Filiz Kılıç, Seda Bedestenci Yegâne, Seher Yıldırım
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖