Background

Dayanışmanın Tarifi; Bir Mutfak, Birkaç Kadın ve Bolca Sohbet

Erkeğin “mutfak hobisinin” arkasını toplayan, bulaşıklarını yıkayan genelde kadındır zaten. Yine de ayda bir, sağ olsun,  evde “et pişiren erkek”, ev işi yapan erkek kabul edilir. Ziyade olsun. 

1

mutfak oda yatak arasında
yatakla beşik
nice nice yol döşendi
2

Akşama misafirler var, ne yemek yapmalı? Bir ana yemek, yanına da herkes doysun diye bolca pirinç pilavı. 1 bardak pirince kaç kişilik pilav çıkar. Peki, bir bardak pirince ne kadar su katmalı. Pirincin bardağı 5 paradan 10 kişilik pirince kaç para gerek? Neyse, tüm hesaplar yapıldı, yemekler, içine bolca sevgi katarak hazırlandı, büyük bir özveriyle servis edildi, herkesin de karnı doydu, afiyet olsun. Sofrayı kadınlar kurdu, erkekler de kaldırsın, keşke! Şimdi kadınlar yeniden mutfağa çekilsinler bakalım. Zaten yemek yap, servis et derken evin kamusal alanı “salon”da geçirdikleri vakit onlara çok bile! Özel / kamusal ayrımına detaylıca girme niyetim yoksa da, domatesin kilosunun artışı özel bir konu, kadınların bunu tartıştığı mutfak, yalnızca “özel alan” olur mu hiç?

Kadınların mutfağa çekildiği onlarca hikayeden yalnızca biri bu tabii. Yemeğin dibiyle beraber sohbetin dibinin de tuttuğu çok olmuştur mutfakta. Kadın öğrenci evlerinin gönlü zengin, bitmek bilmeyen Pazar kahvaltıları unutulur mu? Ya da akşama yemek yetiştirmeye çalışırken çocuğu sabahçı olduğu için işlerini erkenden bitirip gelen komşu ile bi’ mutfağa çekiliverme yok mu? Var da var örneği. Kadınlar için mutfağın anlamı bambaşka biçimlerde ortaya çıkabilir çünkü. Şahinde Yavuz mutfağın metaforik olarak evin kalbine benzetildiğini, “ocağın tütmesi”nin ise “yuva” ile eş anlamlı olarak kullanıldığını aktarır. 3 Göçmen kadınların mutfak deneyimi de bir “dayanışma” potansiyeli barındırmaktadır. Özellikle dil sorunu, toplumda var olan ayrımcı söylem ve nefret dili, kamusal alana çıkma korkusu gibi çeşitlendirilebilecek sebeplerden eve kapanmak zorunda kalan göçmen kadınlar, evin özellikle mutfağında bir araya geldikleri buluşma biçimleri inşa etmiş, bunu bazen ekonomik gelir elde etmek üzere biçimlendirmişlerdir. Bunun yanında göç edilen ülkede kimliğin ve kültürün sürdürülmesinde, aileyi bir araya getirmede yemeğin, doğal olarak kadının rol oynadığı söylenebilir. Bu anlamda da bu rolleri üstlenen aile bireyi olarak kadın, mutfağı sağaltıcı bir yer olarak kullanır. 

Bir yandan “ev ekonomisinin” yaratıldığı yer olarak kamusal alan varmış ve bunun öznesi erkekmiş gibi görünürken bir yandan da “ev ekonomisinin” dönmesini, mutfaktan sağlayan kadınların özel-kamusal ikiliğini kıran ekonomi “programından” söz edilmez. Haneyi doyuracak onca matematik hesabını alt alta dizen, mutfağa ne gireceğine karar veren, haftalık pazar – market alışverişini yapan kadındır. Yine “mutfak” sohbetlerinde kadınlar, hangi marketlerde indirim olduğunu, evde var olan malzemeleri ziyan etmeden yapılabilecek yemek tariflerini birbirleriyle paylaşırlar. Seyhan Kurt “Haneden Ev Haline” 4 kitabında, evin diğer alanlarındaki mobilyaların yenilenmesini sağlayacak şeyin, kadınların mutfak pratiklerinin bir sonucu olduğunu, hazırlanan “”kışlık” kavanozların, yiyeceklerin orta ve uzun vadeli mutfak düzenlemelerinden elde edilen “artı değerin” “ocağın tütmesini” ve “kazanın kaynamasını” sağladığını söyler. 5 Kurt, burada bir gerçeğin etrafında dolanır durur ama bir türlü söyleyemez. Mutfağın bilgisi, elde olan malzemenin değerlendirilme yetisi kadındadır. Buna rağmen yalnızca “yeniden üretim” alanına sıkıştırılıp ev içi ücretsiz emeğe mahkum edilen de kadındır. Bu arada “lezzetli yemeğin” kadınların uzun yıllar süren bilgi ve deneyim birikiminin sonucu olduğunu, karşılığı ödenmeyen bir emekle günümüze kadar aktarıldığını da kimse dile getirmez. Yıllarca ocağı tüttüren kadınlara “ödenen ücret” de “yemeğin beğenilmesidir”. Bazen bu beğeni ile doyar kadınlar, kendi yaptığı yemeği yemeye fırsat kalmadığından. Ha bir de “yemeğe sevgini kat” kültürü var tabii, “sevdiğin işi yap” safsatasının kardeşi.

Tabii kadınların mutfak sohbetlerinin sağaltıcı taraflarıyla beraber, “bağlayıcı” taraflarını da görmek zorundayız. Her şeyden önce mutfak bir iktidar alanı. Özellikle yaşça büyük kadınlar, bu mutfak sohbetlerinde özellikle kendinden küçük ya da bekar kadınlara kadınlık görevlerini hatırlatan konumdadırlar. Bu bazen kayınvalidenin “gelin” üzerindeki baskısı olarak zuhur eder, bazen de çocuklu kadınların çocuk sahibi olmayan kadınlar üzerindeki baskısı şeklinde. Bunun yanında, kadınlar sunulan “ikramlar”ın çeşitliliği ve malzemelerin zenginliği ile diğer kadınlar üzerinde “iktidar” kurar. Malzemenin yokluğu da sınıfsal konumun “ortaya çıkmasına” neden olarak kadınların stres duymasına sebep olur. Bir diğer stres kaynağı ise “kocanın beğenisi için hazırlanan yemek”tir. Bir taraftan mutfak becerisi erkeğe sunulur, “kadınlık” teste tabii tutulurken bir taraftan “deyyus dolapta ne varsa onu yesin, akşama yemek yapmadım” deyip çaya gelen komşudan öğrenme alanıdır da mutfak. Yani mutfaktaki “el becerisi” kocasını kadına bağlarken mutfaktaki “dil becerisi” kadını kocasından ve ev işlerinden özgürleştirir. Toplum tarafından bir keyif sigarası “ayıp” görülen kadının da “yak bi’ tane, kimse yok” diye dumana buyur edildiği alandır bir de mutfak, zehri az olsun.

Mutfağın bilgisi ve deneyimi kadında iken, dünyanın en ünlü aşçıları neden hep erkektir, sorusunun cevabı da, mutfağın “bağlayıcı” taraflarını görebildiğimizde ortaya çıkacaktır. Şefler ve aşçılara bakalım. O ünlü restoranların ünlü şefleri, babaannelerinin geleneksel tariflerini geliştirdikleri ile nasıl da övünürler.  Her ne kadar özel-kamusal alan ikiliğinin yıkılması feminist mücadelenin temel saiklerinden de olsa, henüz ataerkil bir düzende kadının kamusal alana dahili yalnızca kendi evi içinde açtığı gediklerle sınırlı kaldığında tam anlamıyla bir “özgürleşmeden” söz edemeyiz. Gün sonunda dünyanın en çok para kazanan şefleri erkekler olurlar. Ya da en basit haliyle erkeklerin mutfağa girmesi “mangalı yapmak için” gibi “hobi” ve stres atma pratiği çevresinde şekillenirken evin “yokluğunun” stresini, yaptığı yemeği kocasına beğendirme gerginliğini kadın çeker. Ve “evi çekip çeviren” mutfaktan çıkan ekonomik modeldir. Erkeğin “mutfak hobisinin” arkasını toplayan, bulaşıklarını yıkayan genelde kadındır zaten. Yine de ayda bir, sağ olsun,  evde “et pişiren erkek”, ev işi yapan erkek kabul edilir. Ziyade olsun. 

Kısaca bir de “yeniden bakım krizine” göz atalım. Yani aslında “barınma krizi” olarak kentsel dönüşümle somutlaşan krize. 6 Yeni inşa edilen yapılarda “mutfak” alanlarının giderek küçüldüğünü görüyoruz. En ufak bir üretim sürecinin bile yeniden üretim sürecine ihtiyaç duyduğu günümüz kapitalist sisteminde artık yeniden üretimi sağlayacak zaman da mekan da elimizden kayıp gidiyor. Zamanın değil ancak en azından mekanın varlığı durumunun da kadınlar barındırdığı “endişeler” ve dayanışma potansiyelleri de ortada. Tabii mutfağın küçülüyor olması, “evin yıkılması” elbette kadınların tercihi de olabilir. Mutfağı bir dayanışma mekanı olarak kurgulama “şansı” hiç olmayan kadınların da “evi yıkma” hakkını görmemiz gerek. Ataerkil düzenin iç mimarlığını yapıp kadınları hapsettikleri mutfaklarda ne kadar da mutlular, deyip var olan sorunlara da göz yumacak halimiz yok. “Mutfakları tamamen ortadan kaldırsak ne olur” diye soran Amerikalı feminist mimar ve şehir plancısı Alice Constance Austin, tam olarak hayata geçmese de evlerin tasarımının “feminist” olduğu bir proje ortaya çıkardı. Kadınların saatlerini harcadığı ev içi bakım emeğini azaltmak isteyen Austin, mutfaksız evler ve kolektif günüz bakım birimleri tasarladı. 7

Bir de neredeyse yaşamımızı çevreleyen her mekanın ve tabii mutfağın “modernleşmesi”nden söz edebiliriz. Bugün mutfağın göründüğü haliyle görünmesinin bazı nedenleri var. Çok detaya girmeden Neufort’ın 1932 yılında hazırlamış olduğu yapı standartlarında 8  “mutfağın” temsilini paylaşmak istiyorum. Bir mekanın verimini maksimum düzeye çıkarmak, orada harcanılan vakti minimuma indirmek için çevremizde gördüğümüz neredeyse her şeyin standardını belirleyen Alman mimar Neufert, bu kitabında mutfak gibi ev içinde ve yeniden üretim alanında bulunan figürlerin hepsini “kadın” olarak resmetmiştir.  

Görselde de görüldüğü gibi “verimlilik” için tüm hareketlerin santim santim hesaplandığı bu yapı rehberinde, verimliliği düşürecek “sohbet”e alan yoktur. 

Feminist yöntem, şeyleri sorun ederken şeylerin içinde kadınlar için potansiyel ne var, onu arar. Kadınların kamusal alana çıkması için amasız fakatsız mücadele etmeye devam etmeli ama bunu kadınların çoğu zaman bir sığınak olarak da tanımladığı evleri “yıkarak” yapmak yapmadan önce, oradaki sohbetlerin sağaltıcı etkisine, dayanışma pratiklerini ortaya çıkarma potansiyellerine ve kadınların deneyimlerine bakmalıyız. Bu hafta da dayanışmanın gizli formülü bir mutfak, birkaç kadın ve bolca sohbet olsun o zaman. Tadından yenmez!

 

 

Kaynaklar:

  1. Eserin sahibine erişemediğim bu görsel aslında kadınların toplumdaki cinsiyetli rollerini “sağlamlaştıran” reklam örneklerinden biridir. Bununla beraber kadınların mutfakta bir araya gelişlerinin de temsil edilmesi dolayısıyla kullanmak istedim. Günümüzde de hala “temizlik”, “yemek”, “çamaşır”, bulaşık” ile ilgili ürün reklamlarında kadınların başrolde olduğunu görüyoruz. Erkekler ise “dışarısı” ile ilişkilenen her türlü ürün reklamında ön planda.
    ↩︎
  2. Gülten Akın (1991), Evdeki Kadının Şiiri, Sessiz Arka Bahçeler, Yapı Kredi Yayınları ↩︎
  3. https://sendika.org/2014/01/mutfak-ve-kadinlar-sahinde-yavuz-amargi-163111 ↩︎
  4. Seyhan Kurt (2021), Haneden Ev Haline, “Türk Evi”nde Mimari, Düzenleme, Pratik, İletişim Yayınları, syf:152
    ↩︎
  5. Kurt’un bu kitabı için bir dipnot düşmekte fayda var. Özel/kamusal alan ikiliğine sıkışan bu kitap, bize mekan hakkında çok şey söylerken “yeniden üretim” alanı ile kadınların ilişkisini neredeyse hiç ele almamasıyla büyük bir körlük içerisindedir. Bunun ötesinde yer yer “kadının yerinin ev olması” ile ilgili yaklaşımları, tek taraflı bir biçimde ortaya attığı gözlenir.
    ↩︎
  6. Toplumsal yeniden üretim krizi ile barınma krizi ilişkisini ele alan ayrıntılı bir değerlendirme için; https://textumdergi.net/barinma-ve-toplumsal-yeniden-uretim-krizi/
    ↩︎
  7. https://catlakzemin.com/24-mart-1862-feminist-tasarimci-alice-constance-austin/
    ↩︎
  8. Ernst Neufert (1962), Yapı Tasarım Bilgisi, Kelaynak Yayınevi. Aslı Alman mimar tarafından 1936 yılında basılan bu kitap aslında günümüzde “mimarların ve içmimarların kutsal kitabı” olarak bilinir. Ancak…bir yaşam biçimi öneren kitap elbette cinsiyetçidir, farkı ırk ve etnisiteden insanların “vücut ölçülerini” görmez ve tüm standartları “beyaz, Avrupalı, erkek” bir bedenin boyutlarına göre belirlemiştir.
    ↩︎

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation