Background

Kapalı Kapılar Ardındaki Müfredat Modeli

İktidarın yeni nesiller üzerinde ideolojik, kültürel, ahlaki ve bilgisel hegemonya kurabilmesinin en etkili alanlarından biri eğitimdir. Bu nedenle AKP iktidarı da her alanda yaptığı gibi bilimi, işlevi, toplumsal mutabakatı, evrensel etik değerleri neredeyse hiçe sayarak 22 yıldır eğitimi kendi rejimine uyumlu hale getirmeye çabalıyor. Bu çaba, bu yıl uygulamaya konacağı açıklanan yeni müfredatla devam ediyor. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla topluma sunulan; yenilenme kararının alınmasından adına, hazırlanış biçimine, içeriğine, uygulama yöntemine kadar her açıdan eleştirilerin hedefi haline gelen yeni müfredatı Eğitim Bilimleri Uzmanı Dr. Sanem Bülbül’le konuştuk.   

  1. AKP iktidara geldiğinden beri birçok kez müfredatı değiştirdi. Henüz 2017’de köklü bir şekilde değiştirilen müfredatla bu müfredat arasında temel bir farklılık var mı?

AKP iktidara geldiği 22 yıl boyunca ilki 2005, ikincisi 2017, sonuncusu da 2024’te olmak üzere toplam üç köklü müfredat değişikliği yaptı. Bugün bu üç değişikliğe birlikte baktığımızda her bir değişikliğin kendinden sonrakinin ön hazırlığı ya da tamamlayıcısı niteliğinde olduğunu görüyoruz. İktidara geldiklerinden bu yana müfredata ve tabi eğitime dair yapılan her bir düzenleme “kindar ve dindar nesiller yetiştirme” gayesinin ya da projesinin birer aracı oldu. Dolayısıyla 2017 müfredat değişikliği 2024 müfredat değişikliğine dair bir hazırlık, bir ön gösterimdir.

Belki de aralarındaki en önemli fark, 2024 müfredatının 2017 müfredatından daha cüretkar bir şekilde “dindar nesiller yetiştirme” gayesine hizmet ediyor olmasıdır. Aslında bütün tartışmaların ortasında adım adım hedeflerine ilerlediler. 

2017’de “çağın gerekleri, kalkınma planlarındaki hedefler, AKP’nin 64 ve 65. Parti eylem planları ve Türkiye’nin PISA gibi uluslararası sınavlardaki başarısızlığı” gerekçe gösterilerek müfredat değişikliğine gidildi. 

2017 müfredat değişikliği bugün olduğu gibi en çok sürecin şeffaf yürütülmemesi nedeniyle eleştirildi.  Yine kapalı kapılar arkasında hangi ihtiyaca ve hangi bilimsel çalışmaya dayandırıldığını ve kimler tarafından hazırlandığını bilmediğimiz bir program, 2017/2018 öğretim yılında uygulandı. Üstelik bugün olduğu gibi yine uygulanmadan önce pilotlaması yapılmadı. 

Hazırlanan müfredata dikkatli bakıldığında bu telaşın nedeni kolayca anlaşılabiliyordu.  2017 müfredatı, dini ve milli öğelerin belirgin bir şekilde vurgulandığı, evrim teorisinin hem biyoloji müfredatından hem de doğa ve insan bilimlerinden çıkarıldığı, dinle ilgili seçmeli ders sayısının çoğaltıldığı, ders içeriklerine İslam medeniyeti ve İslam tarihi içeriklerinin eklendiği, başta sosyal bilgiler dersi olmak üzere ders içeriklerinde iktidarın sosyal ve ideolojik söylemlerinin yoğun olduğu bir müfredattır.

  1. Tam adıyla Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli olan yeni müfredat neleri içerdiği için hem eğitimciler hem veliler nezdinde tepkiyle karşılandı? 

Aslında içeriğinden önce programın hazırlanma ve sonrasında kamuoyuyla paylaşılma süreci tepki aldı. Çünkü program hazırlama ve paylaşılma süreci şeffaf, katılımcı ve demokratik yürütülmedi. Çok kısa bir sürede görüş alındı. Ondan daha kısa bir sürede alınan görüşlerin “değerlendirildiği” söylenerek program “aynen” kabul edildi.  Bunun açıklaması şu: “Bildiğimizi okuduk, okumaya da devam ediyoruz”.

Müfredat hazırlama sürecine baktığımızda müfredat hazırlama sürecinin en temel basamağı ihtiyaç analizi yapılmadı. Eğer ihtiyaç analizi yapılmış ve paylaşılmış olsaydı biz de en doğal sorumuz olan “Müfredat neden değiştiriliyor, gerekçesi nedir?” sorularına yanıt bulurduk. Gerekçe neden önemli?  

Her şeyden önce her gün çocukların, günün yarısından fazlasını geçirdiği bir sistemde bir değişiklik yapılıyorsa bunun gerekçelerini sunmanız gerekir. Çünkü eğitim aynı zamanda iktidar ile ideolojinin içi içe geçtiği bir arena, mücadele ve uzlaşı alanıdır. Daha da önemlisi bireylerin düşüncelerini şekillendirmede ideolojik bir role sahiptir.  Bireylerin düşüncelerini şekillendirme görevini de müfredat aracılığıyla sağlar. Sınıfa astığınız bir posterden okudukları bir şiire, öğretmenin verdiği bir örneğe kadar sınıfa, dolayısıyla çocuğun hayatına giren bilgidir müfredat.  Hangi bilgi sınıfa girsin sorusunun yanıtının referansının egemen ideoloji olması durumunda bu, “öteki”nin olmadığı anti demokratik bir metne dönüşebilir. Bu bakımdan iktidarın kendi iktidarını meşrulaştırmak ve devamlılığını sağlamak için çok elverişli bir alandır eğitim. Bunun için başta sivil toplum kuruluşları, eğitimciler, anne babalar bütün şeffaflığı ile bu sürece dahil olmalılar. Takipçisi ve denetçisi olmak zorundalar. 

Mesela 2017 müfredatında neler “işe yaramadı” ya da “çalışmadı” da yenilenme ihtiyacı duyuldu, bunu bilmiyoruz. Bunun için veriye dayalı araştırma raporlarına ihtiyaç var. Ancak bugüne kadar böyle bir rapor MEB tarafından sunulmadı. Program geliştirme süreci, bilimsel yöntemlerle yapılan bir bilim alanıdır. Bir program değerlendirme modeli belirlenir ve mevcut program güvenilir ve geçerli ölçme araçları ile yapılan ölçümlerle ve sistematik gözlemlerle değerlendirilir. 

Düşünün, çocuk için müfredat geliştiriyorsunuz ama “çocuğun neye ihtiyacı var?” sorusunun yanıtı sizde yok. O zaman başka bir soru, bu müfredatı kimin için yaptınız? Kimin/kimlerin ihtiyaçlarını karşılaması için yapıldı?

Yaklaşık 18 milyon öğrenciyi ve 1 milyondan fazla öğretmeni ilgilendiren bir değişiklik söz konusu ise hem değişiklik gerekçelerini hem de değişiklik süreçlerini katılımcı ve şeffaf bir şekilde yönetmek zorundasınız, eğer toplumu ikna etmek, kapsayıcı bir müfredat hazırlamak gibi bir derdiniz varsa. Daha geniş katılımlı bir görüş alışverişi olması gerekirdi. Ama bunun yerine kim olduklarını, hangi düzeyde katkı sunduklarını, görüşlerini hangi rapor hangi çalışma ile desteklediklerini bilmediğimiz bakanlığın tanımlaması ile “çeşitli kesimlerden” görüş alındı. 

Dahası pilot uygulaması yapılmadı. Bu durum hazırlanan bu müfredatın tartışmaya, geliştirilmeye, değerlendirilmeye sonunda kadar kapalı olduğunun başka bir kanıtıdır. Oysa geniş bir örneklem grubu ile en az üç yıllık bir pilotlama sonucunda yapılan raporlamalar, gözlemler, görüşmelerle müfredatın geliştirilmesi gereken yönleri daha net görülebilirdir. Bunun yerine 2024 Eylül ayında okul öncesi 5 yaş, 1.sınıf, 5.sınıf ve 9. Sınıf öğrencilerini denek olarak kullanılmak tercih edildi. Bir sonraki yılda diğer üst sınıflar kullanılacak. Çocuğun nesnesi olduğu bir sistemde çocuğun üstün yararından nasıl bahsedebiliriz? Şöyle düşünün, velisiniz ve çocuğunuz, deneme yanılma yoluyla program geliştirme sürecine alet edilecek. 

Müfredat değişikliğinin neden ve nasıl yapıldığına dair bu kritik noktalar, ardında çok daha ciddi bir kaygıyı barındırıyor. Toplumun tüm kesimlerinden kabul görmeyen bir uygulama, sistemin içindeki tüm “ötekiler” için mevcut okulu, öğretmeni, eğitimi güvensiz bir alana taşıyor. O zaman insanlar kendilerine daha güvenli alanlar bulmaya, kamusal alanın içinde bulamayınca da bu güvenli alanları satın almaya çalışıyorlar. Bu da kamusal bir hizmet olması gereken eğitimin özelleşmesine katkı sunuyor. İnsanlar kendi güvenli alanlarını güçleri yettiği ölçüde satın almaya çalışıyorlar. 

Peki çocuğun sosyal, fiziksel, duygusal, bilişsel olarak güvenli bir öğrenme ortamında daha iyi bir öğrenme deneyimi yaşaması için neden geniş katılımlı ve kapsayıcı bir süreç yönetimi izlenmedi?

Bu sorunun yanıtını da müfredatın içeriğini incelediğimiz de bulabiliyoruz.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kendi içerisinde eylem ve söylem birliği olmayan, ahlaki ve milli değerler üzerine inşa edilen, baskın olarak “maneviyat” vurgusu yapılan,  “yetkin ve erdemli insan yetiştirme”yi hedefleyen bir içeriğe sahip. İçerisinde insan hakları ve demokrasi, eleştirel düşünme, ifade özgürlüğü, hak ve özgürlükler, temel insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği olmayan bir müfredattan söz ediyoruz. 

Bu içeriğin Türkiye gibi içerisinde pek çok farklı yaşam biçimi ve dünya görüşü barındıran bir ülkede kabul görmesi elbette ki olanaksız.  O zaman daha kolay olan, “oldu bittiye” getirmek. 

Ahlaki ve milli değerler üzerine kurgulanan “Eylem Değer Eylem” modeli içinde yer alan değeler, temel akıl yürütme ilkeleri ile sorgulanamayan, toplumsal yaşamda karşılığı olmayan, çocuğun telkin yoluyla kabul etmesi beklenen öğelerdir. 

  1. Sizce bir müfredat nasıl hazırlanmalı ve neleri içermeli?

Öncelikle merkezi çocuk olan bir müfredat oluşturmak için, çocuğun daha iyi bir öğrenme deneyimi için neye ihtiyacı var sorusu sorulmalı. Bunun için de ihtiyaç analizi yapılmalı. Belirlenen bir program değerlendirme modeli ışığında mevcut program çocukların ihtiyaçlarını ne kadar karşılıyor? Çocukların günün koşullarında değişen, çeşitlenen ihtiyaçları nelerdir? Bunlar gözleme, veriye dayalı tespit edilmeli.

Daha sonra bir programın diğer odak noktası olan öğretmenler merkeze alınmalı ve öğretmenlerin daha iyi bir öğrenme deneyimi için neye ihtiyacı var? sorusu sorularak görüşleri alınmalı ve ihtiyaçları tespit edilmeli.

Toplumun tüm kesimlerinden geniş katılımlı görüş, öneri ve değerlendirme alınmalı.

Mutlaka geniş ölçekli bir örneklem üzerinde bir pilotlama yapılmalı.

Her bir aşaması şeffaf ve hesap verilebilir düzeyde kamuoyuyla paylaşılmalı. 

Bilimsel, demokratik, laik ilkelere ışığında kapsayıcı içeriklere sahip olmalı.

Çocukları sistemin mantığı ile bütünleştirmek yerine onların sistemin tüm gerçekliği ile eleştirel ve yaratıcı düşünerek ilişkilenmelerini ve kendi dünyalarını dönüştürmeleri için keşif olanakları sunmalıdır. Freire bu olanakları “özgürleşme pratiği” olarak tanımlar.  Bu pratik öğrencinin ve öğretmenin teori ile pratik, eleştirel analiz ile sağduyu, öğrenme ile toplumsal dönüşüm arasındaki ilişkiyi sorgulayabilmesini, tartışabilmesini sağlar.

Aynı zamanda müfredat disiplinler arası ve makro bir yaklaşımla hazırlanmalı. Çocuğun içinde bulunduğu toplumun gerçekliğinde hem bireysel ve hem de kolektif bir farkındalık geliştirebilmeli.

Hâkim kültürel, sınıfsal ve etnik grupların ya da neoliberal görüşlerin şekillendirmediği, çocuğa itaat ya da biat etmesinin telkin edilmediği, öznesi çocuk olan ve çocuğun özgürleşmesine katkı sunan bir müfredat modeli.

Kendine ve içinde yaşadığı topluma karşı sorumluluğu olan, kendi iradesine güvenen;   ırk, cinsiyet, sınıf temelli farklılıkların farkında olarak her türlü eşitliği ve sosyal adaleti savunan çocuklar yetiştirmeyi hedefleyen bir müfredat tasarlanmalı.

4. Eleştirenleri ideolojik olmakla suçlayan ve “İdeolojiler üstünde milli bir şahsiyetin yetişmesi” gibi bir yaklaşımla hazırlandığı iddia edilen bu müfredat gerçekten ideolojiler üstü mü?

  1.  

Marx’a göre ideoloji, topluma hükmeden ve devleti denetleyen egemen sınıfın, kolektif olarak ifade edilen biçimlenmiş düşünceleridir.  Bu biçimlenmiş düşüncelerin, değer ve inançların üretilmesinde ve hayata geçirilmesinde eğitim ve tabi ki müfredat iyi bir aparattır. 

Öncelikle müfredatın hem içeriği hem hazırlanma süreci anti demokratiktir ve “tektipçlik” ve “homojenleştiricilik” dayatması içermektedir. 

İnsanı değil hükümetin din esaslı bugünkü rejimini temel alan bir aktarma ve yayma aracıdır.  Evrensel ve yerel dinamikleri sentezleme ve çeşitlilikleri kucaklama gibi bir potansiyeli yoktur.  

“Milli bilince sahip şahsiyetlerden oluşan bir toplum oluşturma” hedefi olan bir müfredatın ideolojik olmaması mümkün mü? Ya da “ahlaklı, erdemli nesiller yetiştirme” hedefi olan bir müfredat ideolojiler üstü olabilir mi? Bunun yanı sıra dersin amaç ve içeriği ile hiç örtüşmemesine rağmen İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin eklenmesi, zorunlu iki saat din kültürü ve ahlak bilgisi dersi zaten varken, “Peygamberimizin Hayatı ve Kur’an-ı Kerim “gibi derslerin de sayısı artırılarak seçmeli olarak sunulması, dinle alakalı derslerin haftada 6 saate çıkartılması, ek olarak din dersi içeriklerinin farklı derslerle ilişkilendirilerek dahil edilmesi bu müfredatı ideolojiler üstü yapar mı? Olsa olsa ideolojik dozu çok yüksek bir müfredat olabilir.

Üstelik “Keşke Şeriatı övecek kadar bilgim olsaydı da yazsaydım” ya da “cemaat ve tarikatlar sivil toplum kuruluşudur” açıklamalarını yapanın, bu müfredatın hazırlandığı dönemin milli eğitim bakanı olduğu düşünüldüğünde, bu tartışmanın ekseninde “bu müfredat ideolojik mi” sorusu değil de okullarda çocukların zihinlerine giden yolda hangi ideolojik izler bırakılmaya çalışıldığı olmalıdır.

 

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation