Söyleşi Kadın Vardiyası 17 Nisan 2025
Sivasspor-Fenerbahçe maçında 11 futbolcunun sahaya, “Doğal olan normal doğum” yazılı pankartla çıkması, kadın örgütleri ve feministler başta olmak üzere yaygın bir tepkiyle karşılandı. Nitekim daha önce de 3 Ekim 2024 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan “Normal Doğum Eylem Planı” adlı kamu spotu da oldukça tepki çekmişti.
Peki doğum söz konusu olduğunda “normal” kavramı kullanılmalı mı? Doğuma kim karar verir ya da Bakanlığın bu spotları neyi hedeflemektedir? Tüm bunları Kadın Vardiyası olarak Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Müjdegül Zayıfoğlu Karaca ile konuştuk.
İsterseniz önce sizi tanıyalım.
Ben 20 yıldır kadın doğum alanındayım. Zorunlu olarak da, gönüllü olarak da kadınların tarafındayım. Kadının bebek doğurması, istenmeyen gebelik ya da cinsel şiddeti ancak alanda yakından tanıyabiliyorsunuz. Dolayısıyla kadın çalışmalarının içinde de yer alıyorum. Altınbaş Üniversitesi Toplumsal Kadın Çalışmaları Merkezi’nde çalıştım. Orada bir kitap hazırladım, “50 Soruda Menopoz” diye. Toplum sağlığına umarım faydalı olur. Bu minvalde psikodrama eğitimi de alıyorum. Yaşamımda çok yönlü olmaya çalışıyorum. Meslekte, hem eğitimde hem devlette, mecburi hizmette ve kırsalda doğru bildiğimi söylemeye çalışıyorum.
Konuya “Doğal olan normal doğum” yazan pankartla başlayalım isterseniz. Buradaki “normal” ne anlatıyor?
Sağlık Bakanlığı’nda da çalıştım ve bu politikaların hazırlandığı yerleri de biliyorum. Emine Erdoğan’ın himayesinde yapılan “Doğal olan normal doğumdur” videosunu görünce dehşete kapıldım. Yapmaya çalıştıkları şeyi görüyorum ama ortaya çıkan ürün çok korkunç olmuş. Bütün izleyenler tetiklendi.
Hamilelik ve doğum her kadın için özel bir yolculuk oluyor. Çoğu zaman da planlandığı gibi olmuyor. Bir şekilde sezaryene gitmek zorunda kalan, planlamadığı bir şekilde hatta acil olarak doğum yapan pek çok kadın bu video nedeniyle travmatize oldu. O videodan sonra o kadar çok hastam mesaj attı ki bana; “vajinamızdan çıkaramadık diye bizim anneliğimiz eksik mi, sayılmıyor mu” gibi mesajlar bunlar. Belli ki burada kaş yaparken göz çıkarma var.
Evet, sezaryenle olan doğumlar son 20-30 yılda çok arttı. Ben kendim de bir sezaryen bebeğiyim. 45 yaşındayım. Ama 45 yıl önce sezaryen bugün olduğu gibi yaygın değildi. Mesela annem doğum hikayesinin çok zorlu olduğunu anlatır, çok travmatiktir. Çünkü o zamanlar batının içine konacak dikiş materyali bile yoktu. Doğumdan yıllar sonra bile annemin karnından dikişler çıkmış. O zamanlar ölümlü kalımlı bir şeydi. Çok mecbur kalınmadıkça yapılmazdı. Ama o zaman bile sezaryen doğum oranı yüzde 15’lerdeydi. Şimdi artık sezaryen oranı yüzde 100 olan özel hastaneler var. Sanki artık kural gibi; “12. haftada şu test, 16. haftada şu, 24’te bu, işte 38. haftada da geliyorsun, sezaryen oluyorsun.” Daha önce sancı başlasa da acil sezaryen şeklinde oluyor artık.
“Sezaryen aslında büyük bir cerrahi müdahaledir. Kalp ameliyatı ile eştir zorluğu”
Çünkü günümüzde sezaryenle doğum riski, vajinal olana çok yaklaştı. Geçmişte bu ikisi arasında astronomik bir fark vardı. İlki ölümlü kalımlı bir işlemdi. Bu riskler birbirine yaklaşınca bu bir seçenek olarak ortaya çıkmaya başladı. Özellikle de doğumdan korkan kadınların tercihi gibi oldu. Aslında sezaryen bir doğum şekli değildir. Tercihe açık değildir. Doğumun bir yoludur, cerrahi bir yoldur. Tıbbi ve psiko-sosyal gereklilik durumunda yapılır. “Vajinal doğumdan korkuyorum, ödüm kopuyor” demek de bir sebeptir tabii. Buna biz “hastayla paylaşılmış karar” diyoruz. Çok endişeli bir kadına süreç anlatılır ama yine de korku çok ön planda ise sezaryenle doğumu tercih edebilir kadın. Yine bu durumlarda karşılıklı bir gereklilik oluşmalı, tıbbi olarak da.
Sezaryen aslında büyük bir cerrahi müdahaledir. Bütün batın boşluğu açılır. İyileşme süreci zorlu bir süreçtir. Kalp ameliyatı ile eştir zorluğu. Bu yüzden bilerek istenecek bir şey değil de bazen “kötünün iyisi” seçeneği olur.
Bunlar değişen sosyal politikalarla, sağlık politikalarıyla, ticarileşmeyle sanki bir seçenek gibi sunuluyor ve daha kalp atışı yeni duyulmuşken planlanmaya başlanıyor. Bu kadınlara üzülüyorum. Oysaki süreç ayrıntılı paylaşılırsa, pek çok kadın iş birliği yapıyor ve vajinal doğum yapılıyor. Vajinal doğum sabır işidir elbette.
Bu konudaki ironiyi ben stand-up’larımda da anlatıyorum. Kadınlar gebeliklerinin başında muayeneye, ultrasona hep gelmek isterler. Ama sonlara doğru “üç gün sonra gel “dediğinde gelmek istemezler, yorulmuş olurlar. Biz gebelerle sürekli diyalog halinde oluyoruz. Aslında “normal” lafına çok takılıyorlar da bu işin normu bu, doğum hekimliğinin saati zamanı olmaz. Gebe de istediği zaman hekimini arayıp ulaşabilir olmalıdır.
“Vajinal doğumda ısrar doğum korkusunu tetikliyor”
Peki sizce bu “normal doğum” propagandasının arkasında ne var? Ve sizce bu propaganda işliyor mu? Kadınlar bu söylemlerden etkileniyor mu?
Kadınlar bu söylemlerden olumsuz etkileniyor, olumlu etkilenen yok denecek kadar az. Bir pediatrist arkadaşımın ilk gebeliğiydi. Gebeliğin sonuna kadar heyecan ve umutla bekledi. Doğumun fizyolojisini, her şeyini bilen biri. Ama o son anda, bebek biraz iriydi ve vajinal doğum olamadı. Bazen çok kolay olabilir, bebek süzülür gibi doğar ama bazen de o kadar güzel olmaz, güzel anılarla hatırlanmaz. Biz tecrübeli hekimler hangi durumda sorun olabileceğini biliriz. Anne bebek ayrı kalabilir, yoğun bakım olabilir vb. Nitekim sezaryen teklif ederiz böyle durumlarda. Çünkü planlı olmasıyla acil olması farklı oluyor. Sezaryeni acil şartlarda yaptığınız zaman durum çok değişiyor ama planlanırsa çok daha iyi bir seçenek oluyor. Ama işte vajinal doğumda ısrar eden kadınlar olabiliyor, “vajinal doğurmalıyım” diyebiliyor, bu politikaların da etkisiyle. “Kadınlığım eksik olmasın, vajinamla çıkaracağım, mememle emzireceğim” vb.
Vajinal doğumda çok ısrar eden bir grubun oluşmasına yol açtı yaşananlar. Ama doğum korkusunu da tetikliyor bu ısrar. Vajinal doğumu teşvik edilecek şeyler yapılabilir Bakanlık tarafından. Öncelikle gebelik eğitimlerinin çoğaltılmasından başlanmalı. En temelde cinsel eğitim verilmeli. Örneğin filmlerde vajinal doğumla ilgili olumsuz sahneler denetlenebilir. Biraz da hekimle hastayı buluşturan süreçler desteklenmeli, doğum öncesi güven ve tanışıp kaynaşma ortamı sağlanmalı. Ama öyle bir video çekip “başardık anneciğim, doğurdum” gibi bir video yapmak çok olumsuz etkiledi insanları.
Herkes, “ben başaramadım” düşüncesine sahip oldu. Biraz önce anlattığım doktor arkadaşım “doğuramadım işte” diye üzüldü. Ya niye üzülüyorsun, sezaryen de doğum. Her zaman vajinal doğum olmuyor. Bazen vajinadan bebeği çıkarmak için ısrar etmek bebekte kalıcı hasarlara yol açabiliyor ya da annede de çok travmatik bir duruma yol açabiliyor. Deneyimli hekimlerle birlikte karar vermek gerek.
Diğer taraftan öyle kadın doğum hekimleri var ki “yalnızca sezaryen istiyorsa yapıyorum” diyor. Vajinal doğum, hakikaten kolları sıvamayı gerektiriyor. O son haftada kadınla devamlı temas etmek, iyi misin, geliyor musun vs. diye sormak gerekiyor. Doğum olacak geceyi de hastanede geçirmek gerekiyor. Ama herkesin üzerinde farklı yükler var, devlette ya da özelde; maddi, etik, hukuk pek çok sıkıntı. Ben şahsen özel muayene hekimi olarak aynı anda 10’dan fazla gebe takip etmiyorum, 11’inciyi almıyorum. Çünkü ancak bu kadarını takip edebilirim.
Ama aynı anda 50 gebe, 100 gebe bakan meslektaşlarım var. Hepsine randevu da veriyor sezaryen için. Hatta sezaryen için İngiltere’den randevu alan var. Bir tür sağlık turizmi paketi içinde.
“Ticarileşme boyutu öne çıkıyor.”
“Normal doğum” pankartı taşıyan futbolcular olayında işin bir de öznesi meselesi var. Erkekler tarafından yapılan, erkekler tarafından taşınan, izleyicisinin çoğu erkek olan bir stadyumda erkeklere seslenen bir pankart var. Buna elbette tepki duyuyoruz. Siz kendi alanınızda erkeklerin bu şekilde kadın bedenine müdahalesini örnekleyen olaylara tanık oluyor musunuz?
Bir tane hastam yazdı, “Hocam bu beylere niçin sezaryen yapıyorsunuz, vajinal doğurtun” diye, olayın ironikliğini vurgulamak için. Bu son olay ülkemizde yaşananların tam bir göstergesi. Bu olayda da bir omurga yok. Bir kamu spotu var ellerinde; uzmanların hiç onaylamayacağı bir lafı, “doğal olan, normal doğumdur” lafını spot yapmışlar. Çeşitli bakanlıkların spotları var tabii. Sigarayı bırakmayla ilgili de var. Ama işte kamu spotunun gittiği yer ciddi bir sorun.
Bir de ben açıkçası bunun özellikle yapılmış olabileceğini de düşünüyorum, biraz Makyavelist bir yorumla. Bu hükümet ne zaman insanların aklını karıştırmak istese ya kürtajı çıkarıyor ortaya ya sezaryeni. “Her kürtaj bir Uludere” söylemini hatırlayın. İnsanlar bunu konuşsun istiyorlar. Bu hafta boykot gündemi pek konuşulmadı, 22 testosteronlu bireyin pankartı konuşuldu.
Kadınların bedenlerine yabancılaştığı baskıcı ortamlarda ne tür sorunlar olabiliyor? Siz kendi alanınızdan bakarak nasıl deneyimler biriktirdiniz?
Cinsel tıp eğitimi konularını araştırdığım için biliyorum; 1980 darbesinden sonra ülkemiz bu alanda özellikle cahil bırakılmış, bilinçli yapılmış bu. Çünkü 1960’larda, ‘70’lerde mecmualar var, dergiler var, eğitici materyaller var. ’80 darbesi sonrası bunların hepsi muzır neşriyat denilerek kapatılıyor. Ama bunlar olması gereken yerlerden de kaldırılıyor, tıp ve eğitim fakültelerinden de. Örneğin psikolojik danışmanların lisans dersi olarak cinsellik eğitimi almaları şart ama yok. Burası Türkiye çünkü.
Ben alanda çalışan bir uzman olarak bunun çok eksikliğini hissediyorum. Bu konuya gönül vermiş bir hekim olarak, en son çalıştığım eğitim ve araştırma hastanesinde bununla ilgili bir birim kurmak için çok uğraştım ama birçok aşamada farklı farklı engeller çıktı karşıma. Artık kendim muayenehanemde elimden geleni yapmaya çabalıyorum. Seksoloji, cinsellik bilimi diye bir bilim dalı var, bunun bir kürsüsü olmalı, YÖK’e bağlı bir birimi olmalı, interdisipliner bir alanı olmalı, eğitimi alınmalı ve verilmeli. Maalesef bunun eksikliğini çok çekiyoruz.
“Cinsel eğitim eksikliği, ilk gece korkusuna, cinsellik korkusuna ve doğum korkusuna dönüşüyor”
En başta cinsellik korkusu, ilk gece korkusu, vajinismusa yol açıyor. Bunların altında mitler var, bekaret mitleri, kızlık zarı mitleri vb. Fakat bir şekilde hamile kalındıktan sonra da bu doğum korkusuna dönüşüyor. İki kere iki dört kadar kesin bir ilişki var orada.
İlk gece ve cinsellik korkusu da doğum korkusuna dönüşüyor. Hatta doğum korkusu öyle oluyor ki kadın doğum hekimi korkusuna da dönüşüyor. Elbette bunun bir tarafı da jinekolojik şiddet. Jinekolojinin çok kadın düşmanı, mizojin ve brutal bir tarihi olduğunu yadsıyamayız. Öncelikle bunu tanımlamak ve doğru adrese yönlendirmek lazım. Ben bunu meslek yaşamımda 8-10 yıldır yapmadığımı söyleyebilirim. Ondan öncesinde büyüklerimden ne gördüysem onu yaptım. Evli misin, bekar mısın sorusunun aslında jinekolojik şiddet ve bir ahlaki dayatma olduğunu görmek gerekiyor. Bu jinekolojik şiddet doğuma kadar da sürebiliyor. Tabii ki doğuracaksın ya da tabii ki sezaryen olacaksın vb. dayatmaları. Her ikisi de kötü. Hasta ile hekim arasında alınması gereken kararlar konusunda üçüncü kişiler çok söz söyleyebiliyor.
Unutmadan bir şeyi daha ifade edeyim. Bu doğurma korkusu emzirme davranışını da etkiliyor. Burada çok ilginç bir korelasyon var. Cinselliğiyle barışık olmayan kadın emziremiyor da. Sütü de gelmiyor, emziremiyor da. Yani, ten tene temasla ilgili bir sorun oluyor. Yine cinsel eğitim karşımıza çıkıyor.
Belki o silsileye menopozu da ekleyebiliriz…
Evet eklememiz gerekir. En başta kadınlarla ilgili her şey ayıp sayılıyor. Her şey tabu. Mesleğim nedeniyle ben rahatça konuşuyorum, görüşlerimi ifade ediyorum ama kadınlar bunları konuşamıyorlar.
Peki son olarak siz kamu spotu yazacak olsaydınız neler çıkardı?
“Kızlık zarı diye bir şey yoktur”, “Bir kadının ilk cinsel ilişkisinde kanaması olmaz”, “Sevişmenin amacı orgazm olmak değildir”, “Vulva kıllı bir organdır”… Bunlar benim kamu spotlarım. “Doğum sosyal bir olaydır”, “Anne ile bebek arasındaki meseleye kimse karışamaz” diyebilirim doğumla ilgili olarak da.
Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne, Ekin Yıldıran
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖