Background

Aylak Damla ile Söyleşi

Seni tanıyarak başlayalım mı? 

Ben Damla. Hacettepe Üniversitesi mütercim tercümanlık bölümünü bitirdim. Ardından aynı okulda Medya ve Kültürel Çalışmalar alanında yüksek lisans yaptım. YouTube’da “Aylak Damla” isimli kanalda feminist video makaleler üretiyorum.

Feminizmle nasıl tanıştın? Nasıl karar verdin böyle bir YouTube kanalı açmaya?

Aslında feminizmle tanışmam, akademideki okumalar sayesinde oldu. Dolayısıyla bu fikri geliştirebileceğim yerin sadece akademi olduğunu düşündüm. Yüksek lisansa başladım. Niyetim kadın çalışmaları bölümüne girmekti, ancak süreç içinde okumalar yaptıkça kültürel çalışmalar ve medya alanında yüksek lisans yapmanın, eleştirel teoriyi kullanarak feminizme odaklanmanın çok daha geniş bir çerçeve sunacağını fark ettim. Ama akademide beni sürekli rahatsız eden, tatmin etmeyen bir şeyler vardı. Örneğin ben feminist yayınları çok takip ederim. Akademiden ziyade gerçekten alandan, hareketin içinden gelen ya da gündelik hayattaki deneyimlerini paylaşan kadınların yazılarını okumayı, podcastlerini, videolarını dinlemeyi/izlemeyi çok daha fazla severim aslında. Buradan bakınca bana sokaktan kopmuş geliyordu akademi. Tez konumu düşünürken kafamda hep “sokakla akademiyi nasıl birleştirebilirim, nasıl bir köprü kurabilirim?” soruları vardı. O dönem “popüler feminizm” yükselişteydi; hatta MeToo hareketinin Türkiye’de de yansımalarıyla birçok üniversite kadın kolektifinin kurulduğu dönemlerdi. Sokakta ve medyada gördüğümüz yeni bir şeydi, beni çok heyecanlandırmıştı. Bu konu üzerine çalıştım 2 yıl boyunca. Daha sonra tezi yazarken, tam da pandemi dönemiydi, epey bir sağlık sorunlarıyla uğraştım; depresyon, anksiyete gibi. Birçok insanda olan şeyler bana da oldu o dönem, belki biraz fazla oldu. Bir noktada doktoraya devam etmeyeceğime karar verdim. Bir de ben tezi yazana kadar pandemi çıktı, popüler feminizm başka bir şeye evrildi, bütün dünya değişti, inanılmaz baskıcı bir sağ muhafazakâr yükseliş var, kadınlar olarak hevesimiz kursağımızda kaldı. Ve bu sırada ben eve tıkılmış bu tezi yazıyorum, çok saçma geldi yaptığım şey. Uzun süreli çalışmaların bana göre olmadığını fark ettim, daha güncel bir şeyler yapmak istedim. Akademiye girdiğimde buranın sürekli konuşmalara, konferanslara, tartışmalara katılacağım, kendimi geliştireceğim ve güncel tutacağım bir yer olacağını sanıyordum. Belli bir noktaya kadar, belki de doktorayı bitirene kadar, hiç de öyle olmadığını fark ettim. Akademiyi kötülüyorum gibi algılansın istemem; akademinin sokaktan kopukluğundan, iletişim eksikliğinden, derinleşmek için mecburen geriden gelmesinden bahsediyorum. Yazdığınız tezi, makaleyi kaç kişi okuyup anlıyor? “Sıradan insana” ulaşmıyor ya, benim derdim oralardaydı; bilimin, araştırmaların herkes için anlaşılır, ulaşılabilir versiyonlarının olmaması aslında problem. 

Pandemi öncesinde, Ankara’dayken akademisyenlerle söyleşiler yaptığımız, kendi aramızda yayın hayalleri kurduğumuz, bunun için toplandığımız bir feminist kolektifin içindeydim. 2017-18 yıllarında feminist meseleleri ele alan ve Türkçe konuşulan hiçbir podcast ya da Youtube kanalı yoktu bildiğim kadarıyla, yalnızca birkaç web sitesi vardı. Ve ben ısrarla bu doğrultuda bir şeyler yapmamız gerektiğini düşünüyor, paylaşıyordum. Orada bir araya geldiğim iki arkadaşımla bir podcast programı yapmaya başladık, ismi “Deli Asiye” idi. Bir seneye yakın, yaklaşık 15 bölüm devam ettik. Deneyim paylaşımı açısından çok besleyiciydi. Ancak daha çok kişiye ulaşmak için düzenli paylaşım gerekiyordu ve bir türlü ayarlayamadık onu. Hepimizin yoğun bir uğraşı vardı, tez yazmak gibi. Ancak ben bu işi meslek gibi görüp, düzenli olarak içerik üretmek istiyordum. Pandemi sonrası, çok uzun zamandır üstüne düşündüğüm YouTube kanalı için harekete geçtim. Yıllardır popüler kültür ve medyadaki feminizm temsilleri üzerine yaptığım çalışmalar, feminist teorinin daha ulaşılabilir olması gerektiği üzerine kafa yormam, podcast yapıp edit deneyimi edinmem ve yayıncılığı öğrenmem gibi bir sürü şey bir araya geldi. O sıralar kafamı dağıtmak için sürekli globalde yayınlanan, bilimsel dayanakları olan, güzel, derinlikli video-essayleri (video makaleleri) izliyorum ve izledikçe “nasıl olabilir” diye deliriyorum. Youtube’da akademik içerik yapmak beni çok heyecanlandırıyordu. Feminist birkaç kanala da denk geldim; örneğin Alice Cappelle, Contrapoints, Shanspeare, Mina Le gibi isimleri bayıla bayıla izliyorum. Youtube’a girdim. “Feminizm” yazıp arattım; Türkçe ne bir kanal var ne doğru düzgün bir video var feminizmi anlatan. Sadece “nedir, ne değildir” gibi giriş videoları ama devamı yok. “Ben bunu yapacağım o halde” deyip giriştim ama tabii ki bir anda izlenmeye başlamadı videolarım. Edit bilmiyorum, en basit şeylerden bile haberim yok. Hacettepe mütercim tercümanlık mezunuyum ben, üstüne kültürel çalışmalarda yüksek lisans yapmışım. Arada bir senelik bir çevirmenlik iş deneyimim var. Yazarlık, editörlük yaptım ve kadınlarla bir araya geldiğim topluluklarda bulundum. Benim montajdan anlayacak, bunu öğrenecek hiç zamanım olmamıştı, ta ki o zamana kadar. Kendi kendime videolar izleyerek program kullanmayı öğrendim, hala öğreniyorum. Bir yandan çok puslu çeken bir telefonum var, onunla en azından denemeye karar verdim. Çok iyi olmayacağını bilerek 2022’de başladım video çekmeye. Kendi evime çıkıp düzenimi kurduktan sonra bu işe biraz yatırım yaptım ve daha düzenli video yüklemeye başladım. Feminizm anlattığım için kanala kadın düşmanı erkek doluşacak diye düşünüyordum. Hiç öyle olmadı ve çok şaşkınım, iyi anlamda. O kadar feminizm öğrenmeye, bu konularda içeriğe o kadar aç bir kitle varmış ki… Eleştirenler de oluyor tabii içeriklerin ağır, tüketmesi zor karakterini. Ama “Bence böyle kalmalı, YouTube’da bu kadar derinlikli içerikler bulmak çok zor” diyenler de oluyor. Akademiyle popüler kültürü, medyayı bir araya getirdiğim çok ince bir çizgide yürüdüğümü hissediyorum. Bazen bir tarafa kayıyorum, öbür taraftakiler kızıyor; “çok akademik olmuş, anlamıyoruz” diye, bazen de çok popüler, kolay içerikler üretiyorum ve daha çok izleniyor. Ama bu kez de ben ondan o kadar tatmin olmuyorum. Kendi tarzını bulmak bir yandan zorlu ama çok da eğlenceli geliyor bana.

İçeriklerin herhangi bir zaman diliminde, örneğin bir yerden bir yere yürünürken hızlıca tüketilecek, basit içerikler değil. Üzerine emek verilmiş, çalışılmış, arka planı kuramsal bilgilerle desteklenmiş dolu dolu içerikler. Sen bunların kimlere ulaşmasını istiyorsun? Ayrıca ne hedefliyorsun bu insanlara ulaşarak?

Ben videolarımı belli bir eğitim seviyesinin üstünde olan insanlar ya da sosyal bilimciler izlesin gibi gaye ile çekmiyorum. Galiba bu konularda hiç bilgi birikimi olmayan insanlar da videolarımdan bir şeyler öğrenebilir. Hemen kapatıp gitmez, onu korkutmaz diye umuyorum. Videolarıma yorum yapan lise öğrencisi de çok mesela. Bazı videolar konuyla ilgili okuması olanların daha iyi anlayacağı şekilde olabiliyor ama hiç haberdar olmayan biri de videoların altındaki kaynakları merak edip kurcalayabilir. Amacım ders vermek değil; ancak bir şeyleri çok basite indirgeyince merak duygusu kaybolabiliyor, en azından benim için böyle. Dengeli bir biçimde, bu konulara ilgisi olan ya da ilgisi olduğunu fark etmemiş, feminizmle tanışmamış insanların birazcık merak duygusunu tetiklemek, ileri okuma yapmaya teşvik etmek amacım aslında. Biliyorum ki hap bilgileri cebine atıp hayatına devam etmek isteyen bir kitle de var. Dopamin bağımlısı olduğumuzun farkındayım tabii ki, ama bence bu döngüden, mesela telefon bağımlılığı gibi, çıkış yolumuzun biraz da kendini bir şeylere kaptırmaktan geçtiğini düşünüyorum. Ben de bundan azade değilim neticede.

Genel olarak kanalın içeriğini, kapitalizmin herhangi bir şeyi allayıp pullayıp satmasına yönelik bir eleştirel tutum üzerine kurduğun; bu eleştirel tavrı feminizmden doğru geliştirdiğin görülüyor. Sen hangi feminizme yaslanıyorsun?

Feminizmin anti-kapitalist bir içeriğe sahip olması, kadın emeği meselesine sırtını dayaması gerektiğini düşünenlerdenim. O gövde gösterileri, başarılı kadın imajları, o filmlerde gördüğümüz her şeyi yapabilen, her şeye sahip olabileceğini düşünen hem başarılı bir iş kadını hem çok iyi bir anne, çok iyi bir eş, aynı zamanda toplumda el üstünde tutulan, fedakâr kadın… Tüm bu rollere sahip kadının ön plana çıkarıldığının, parlatıldığının herkes farkında. Beni en çok rahatsız eden şeylerden biri bu. Popüler kültür, medya bunu gerçekten allayıp pullayıp önümüze feminist bir imaj gibi sunuyor. Burada “yetersiz”, “kendini yeterince geliştirememiş” kabul ediliyorsun örneğin, Amerika’da “yeterince feminist olmamak” olarak tezahür ediyor. “Tradwife”1 diye bir akım çıktı örneğin, feminizm yükseldikçe karşısına anti-feminist fikirlerin de kimi zaman kadınların liderliğinde yükseldiğini görüyoruz.

Feminizmin tarihi üzerine konuşmayı, bununla ilgili videolar çekmeyi her ne kadar sevsem de feminizmin güncel meseleleri üzerine konuşmaya daha meraklıyım. Yeni çıkan bu anti-feminist güncel akımların, bunun modaya yedirilmiş hallerinin ya da “kız neşesi” gibi söylemlerin dayandığı kaynakları sorgulamak, buradaki ataerkil kodları göstermek, sosyal medyada ya da popüler kültürde nasıl “şirin” gösterilerek sunulduğunu anlatmak gibi. Patriyarkal kapitalizm her şeyi kendi dişlisi haline dönüştürebiliyor; üstelik bunu “seçim” adı altında yaptığı zaman eğitimli, seküler kesimlerin bile bunlara kapılıp gittiğini görüyoruz. “Dişil enerji” meselesi bunlardan biri mesela. Bunun üstüne çektiğim videodan sonra çok ilginç mesajlar geldi. Feminist olsa dahi kendini bunlara kaptıran, eleştirel bir yaklaşım geliştirdiğini söyleyen kadınlar oldu. Burçlar, astroloji, dişil enerji ya da tradwife gibi daha sağ muhafazakâr değerlerin üzerinde yükselen akımların sadece seküler olmayan insanlar tarafından sahiplenildiğini sanıyorduk. Deniz Göktaş’ın stand-up gösterisinde söylediği bir söz vardı: “Kadıköy skolastik düşüncenin merkezi haline geldi” diye, o çok güzel özetliyor bu meseleyi. Gözümüzü çok açık zannediyoruz, ama zaman zaman baştan düşünmek, biraz uzaklaşıp bakmak lazım sanırım. Patriyarka ve kapitalizmi ayrı düşününce ikisinin de altı boş kalıyor. Bunları birlikte düşünmek; nerelerde ortaklaştıklarını, birleşip güçlendiklerini görmek gerekiyor.

Kadın mücadelesinin ilerleyen süreçte nasıl ilerleyeceğini düşünüyorsun? Bu kanal bu analizlerin neresinde duruyor?

Bir tweet bile feminist hareketin bir parçası olabilir, bunu hiç küçümsemiyorum. Küçümseyenler zamanında cevaplarını aldılar. Dijital aktivizmi uzun bir süre “Twitter feminizmi” diye değersizleştirmeye çalışanlar olmuştu. Klavye başından hiçbir şey olmayacağını, sokağa çıkmak gerektiğini söylediler. Sokaklar gerçekten korkutucu ve gerçeklik buyken sokak hareketinin bir parçası olamayanları nasıl yadırgayabiliriz ki? Dijital aktivizm de işte tam burada devreye girdi.

Öte yandan sağ muhafazakâr, anti-feminist değerler sosyal medyada yükseliyor. Redpillciler ya da inceller mesela. Dolayısıyla ben bununla savaşacağımız mecranın yine aynı yer olması gerektiğini düşünüyorum. Sosyal medyayı boş bıraktığınız zaman kadın düşmanı söylemler fırsatını bulup gündemi de platformları da ele geçiriyor adeta. Bu tartışmaların orada verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tüm engellere rağmen her yıl 8 Mart’ta alanları dolduran, dava takibi yapan, örgütlü mücadele veren kadınlar ya da sosyal medyada kadınların sorunlarını gündeme taşıyanlar; bugün bu ülkenin en büyük kitlesel hareketi olan feminist hareketi bu kadınlara borçluyuz. YouTube kanalım, Türkiye’deki alternatif feminist medyanın onlarca örneğinden yalnızca biri; tek yenilik, bunu video makale formatında yapıyor olmam. Sesimizi duyurmanın bin bir türlü yolunu buluruz biz, bu ülkenin kadınlarından asla umudu kesmem.

Sokağa çıkmaya engel olan o korku ortamı, senin içerik üretim sürecine etki ediyor mu? Bir otosansür mekanizması geliştirmene sebep oluyor mu örneğin?

Oluyor tabii ki, olmaz dersem yalan söylemiş olurum. Kendimi garanti altına almak zorundayım, bence içerik üreten herkes de bunu yapmalı. Ama bu aslında çok orijinal stratejiler de geliştirmemize sebep oluyor. Otosansürü düşünürken fark ettim ki, ben mesela kendi fikrimi, politik duruşumu akademiye yaslanarak meşrulaştırıyorum. Mesela adı sanı duyulmuş kişilerden alıntı yapma ihtiyacı hissediyorum netameli bir konu konuşurken. Ekrana da koyuyorum onu, “bak ben söylemiyorum şu hoca söylüyor” demiş oluyorum böylece. Devam edebilmek için daha yaratıcı stratejiler geliştiriyoruz. İfade özgürlüğü üzerindeki tüm bu baskıların bizi daha fazla okumaya, bilgilenmeye, sırtımızı daha sağlam kapılara yaslamaya zorladığını düşünüyorum. 

Son birkaç yılda yürütülen feminizm içi tartışmalar malumundur. Sen bunun neresinde duruyorsun?

Tek bir tip feminizm olmadığı gibi tek bir kadınlıktan da bahsedemeyiz; dünyanın yarısını oluşturan kesimden söz ediyoruz. Bu kadınların tamamının evrensel, tek bir bakış açısına ve aynı deneyimlere sahip kadınlar olduğunu varsayamayız. Feminizm içi tartışmalar hep oldu, olmaya da devam edecek. Çünkü burada LGBTİ hareketiyle, trans-feminizm ile gelen bir gerilim de var, bunu da anlamak lazım. Bu bir ortaklaşma çağrısı ve feminizmi genişletiyor. Ancak gerilimin çok yükseldiği noktalarda zaman zaman feminizmi durağanlaştıran, kendi içine döndüren, dışarıya verdiği tepkiyi azaltan ya da feminizm düşmanlığını arttıran bir şeye de dönüşebilir. Bu konuda dikkatli hareket etmek gerektiğini düşünüyorum.

Aynı zamanda feminizmle ilgili önyargıları bertaraf etmeye devam ettiğimiz bir dönemin önümüzde uzandığını da görüyorum. Geçtiğimiz on yıla baktığımızda en güçlü ses çıkaranların kadınlar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ben feminist hareketin bundan sonraki süreçte de güçlenerek devam edeceğini düşünüyorum. Herhangi bir baskıyla, bir sosyal medya akımıyla azalarak bitecek bir şey olduğunu asla düşünmüyorum. Özgürlük arzumuz artmaya devam edecek, bu hep böyle olmuştur zaten.

Devam eden süreçte kanal nasıl devam edecek?

Ben merak etmediğim bir konu hakkında çok uzun çalışamıyorum. Dolayısıyla merakımı cezbeden konulardan içerik çıkarabiliyorum. Medya analizlerim, sosyal medyada giderek güçlenen feminizm karşıtı akımları, güçlü kadın imajı ya da “seçim feminizmi” adı altında allanıp pullanan geleneksel kadın temsillerini incelediğim içerikler devam edecek. Bu konularda konuşmayı çok değerli buluyorum, daha çok konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Diğer yandan “Feminizmler Tarihi” adlı bir seri başlatmıştım, onu sürdürmek istiyorum. Çünkü bu konuyu kapsamlı bir şekilde ve video formatında ele alan Türkçe içerik yok ne yazık ki. Feminizmler tarihini anlatmak çok kolay bir iş değil. Bunun üzerine yazılmış onlarca kitap var, ancak hiçbiri tamamını anlatmayı başarabilmiş değil. Muhtemelen Batılı bir bakış açısından olacak fakat olabildiğince derinleştirdiğim videolardan oluşan bir feminizm arşivi, hedeflerimden biri bu. İstiyorum ki popüler bir mecrada feminizmi öğrenebileceğimiz bir kaynağımız olsun elimizde. Bunlar dışında başka planlarım da var, onlar da sürpriz olsun.

Popüler içerik üretme işine dair şunu söylemek isterim. Uzun zamandır çok sevdiğim yakın bir arkadaşım var, Tuğba Sivri. Hem TontisFeminist ismiyle Twitter’da biliniyor yıllardır, pek çok yerde yazıp çiziyor hem de Vardiya’ya ekibinde bir süredir. Tuğba popüler kültür, popüler medya üzerine çalışıyor. Benim de konuşmaktan, bir şeyler tartışmaktan çok keyif aldığım birisi. Vardiya’da Wattpad’in kapatılması üzerine yazdığı bir yazısında diyordu ki, HKG davasında çok erken yaşta evlendirilen çocuk başına ne geldiğini ne yaşadığını on beş yaşına geldiğinde radyodan, podcastlerden duymuş; buradan hareketle bunun normal olmadığını fark etmiş. Dolayısıyla popüler kültürün küçümsenen, değersiz görülen içeriklerinin genç kadınların bilinçlenmesinde, kendini daha güçlü kılmasında çok önemli, öyle hızlıca yabana atılmayacak enstrümanlar olduğuna dair orada altını çizdiği bir şey vardı. Çok çok önemli yani. Bu sekter olmayan tüm mücadele tarzları için geçerlidir ya, nereden nasıl bir imkân doğacağına dair o alanı açmak gerektiği fikrine inanıyorum ben kişisel olarak. Genç kadınların buraya baktığı, buradan bilinçlendiği, hatta beğenmeyip daha iyisini aradığı, daha iyisini yapmaya çalıştığı işlere de alan açması açısından senin kanalını çok kıymetli buluyorum. Ulusal kanallardaki dizilere senaryo çıkaracak nitelikte yazılan, arkası yarın hikâyelerden oluşuyor olabilir yüz de yetmişi. Öte yandan orada okudukları, yazdıkları hikâyeler, yorumlardaki tartışmalar üzerinden bilinçleniyorlar, bedenlerine ya da toplumsal cinsiyet normlarına dair bir şeyler öğreniyorlar, nasıl düşünebileceklerinin ya da talep edebileceklerinin imkânlarına dair sınırlılıkları görüyorlar mesela. 

Aslında ben Wattpad’i muhafazakâr genç kızların fantezilerini gerçekleştirdiği bir yer olarak düşünüyorum biraz daha. O açıdan bence değerli. Böyle mecraların, kanallarının, içeriklerin, web sitelerinin yani tıklanabilir, herkese ulaşabilecek paylaşımların artması, en az bireysel seviyede bile olsa, dönüşüm olasılığını kesinlikle arttırıyor. Çünkü karşılaşma olasılığı daha fazla. Bu insanlar Instagram’da da paylaşıyor yazılarını, videolarını. Ben de paylaşıyorum mesela, ne işim var Instagram’da diye düşünebiliriz hep birlikte. Bu meselenin Instagram’da konuşulmasına, Wattpad’de konuşulmasına ne gerek var diye düşünebiliriz. Ama biraz işte meseleye senin dediğin yerden bakmak lazım. Akademiden ya da örgütlerden çıkıp “sıradan genç kadınlar şu an en çok nerede geziniyor?” diye düşünelim biraz da. Boomer gibi konuşmak istemiyorum ama herkesin elinde telefon varsa, bu içeriklerle tabii ki telefonda daha çok karşılaşma imkânı var. Bence bu çok değerli bir şey. En azından benim için devam etme motivasyonu da biraz buradan geliyor. 

Konuştuğum genç arkadaşlar oluyor. Eğer ortam müsaitse sorduğum ilk sorulardan birisi “Feminizmle nerede tanıştın?” Aldığım cevapların %99’u “sosyal medya” oluyor. Feminizm kavramıyla tanışması zaten ya Instagram’da olmuş ya Twitter’da. “Peki sonra ne yaptın?” diyorum. Kimisi diyor ki, bir kolektife katıldım. Kimisi sosyal medyada şu içerikleri takip etmeye başladım. Kimisi diyor ki kitaplar aldım, onları okumaya başladım. Burada bireyin iradesini es geçmemek lazım. Bir yandan bireyin iradesini küçümseyecek derecede “kitleselci” bir bakış açısından kaçınmak, diğer yandan her şeyi bireyden ibaret de zannetmemek gerek çünkü o da bu kez neoliberal düzene götürüyor bizi. “Ben kendimi değiştirdim, bana yeterli” gibi bir şeyden bahsetmiyorum kesinlikle. Feminizm toplumsal bir hareket. Bireysel bir dönüşüm yaşarken başkalarına, başka alanlara tesir etmeden de duramayan bir yapısı var. Bunun için alanlar açmak, sosyal medya üzerinden bile olsa bence çok değerli. Her zaman sokağa çıkamayabilirsin, başka kadınlarla fiziksel olarak bir araya gelemeyebilirsin. Buna elverişli bir ailede yaşamıyor olabilirsin. Kapana kısılmış hissedebilirsin. O takdirde kaçabileceğin yer telefon, bilgisayar oluyor; oralarda nefes alma imkânı oluyorsa, kendini oralarda gerçekleştirme imkânı oluyorsa; bırakalım orada olsun. Kolay erişilebilirliğin gücünü hiç yabana atmamak lazım.

Kaynakça:

  1. Erkeğine hizmet etmeye, ev hanımı olmaya istekli ve bunu normatif bir biçimde sunan yeni bir video akımı.
    ↩︎

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation