Söyleşi Şilan Geçgel 1 Aralık 2024
Geçtiğimiz günlerde Eksik Parça Yayınları tarafından basılan Aile Cinayetleri, aile ilişkilerini tersyüz eden bir polisiye romanı. Aileyi göklerden alıp; yere, yakınımıza indiren sevgili yazar Ayşe Erbulak’la; romanını, aileyi ve susmayı hayatta kalma biçimine dönüştürenleri konuştuk.
AİLE CİNAYETLERİ GERÇEK BİR HİKAYE
Ayşe Hanım merhaba, öncelikle sizi Kadın Vardiyası’nda ağırlamaktan büyük mutluluk duyduğumuzu söylemek isterim. İlk sorum, son romanınız olan Aile Cinayetleri’nin yolculuğu hakkında olacak. Bu hikâye nasıl filizlendi, yazmaya nasıl karar verdiniz?
Ben de bu platformda ağırlanmaktan büyük mutluluk duydum. “Aile cinayetleri” ne yazık ki gerçek bir hikaye. Bu hikayeyi, “normal roman” olarak yazmayı yaklaşık 10 yıldır düşünüyordum fakat sonunda cinayet romanı olarak yazmaya karar verdim. Tabii isimleri minik harf değişikliği ile farklı kullandım.
Polisiye edebiyatın geleneksel olarak erkek yazar- erkek kahraman yoğunluklu olarak hayat bulduğu bir tablodan söz etmek mümkün. Bugün geldiğimiz noktada, kadın polisiye yazarı- kadın kahramanlar yaratmanın önemli olduğunu söyleyebilir miyiz?
Polisiye denince illa bir kahraman yaratmak gerekmiyor diye düşünüyorum. Bunu yurt dışındakiler çok ustaca yapıyorlar ama inanın belli bir zaman sonra onların kahramanlarından da sıkılıyorum; çünkü kısır bir döngüye giriyor. Ben kadın kahraman yaratan yazarların samimiyetle kadın mücadelesi yaptığına inanmıyorum. Ayrıca illa kahraman da yaratmak gerekmiyor diye düşünüyorum.
ANNE SUSARSA ETRAFI DA SUSAR
Romanınızda sıcak, huzurlu ve güvenli bir ailenin aksine; şiddetin, tecavüzün ve zorbalığın hüküm sürdüğü, tabiri caizse babanın/erkeğin cennetine dönüşen bir aile anlatıyorsunuz okura. Bugün kelimenin tam anlamıyla erkek devletin ilan ettiği kutsal aileye itiraz etmek; aile ile yüzleşmek neden önemli?
Ben romandaki ailenin evine girmiş çıkmış biriyim, hatta çok küçükken de girdim. O zaman olanlara anlam verememiştim. Vedat evden kaçtıktan sonra sebebini sorgularken parçaları birleştirip olayı algıladım ama ne yazık ki hiçbir şey yapamadım çünkü anne susuyordu; o sustuğu için etrafı da sustu. Kutsal aile derken hangi kutsaldan bahsediyoruz? Anne ve babanın eşit olduğu, asgari geçimin sağlandığı, çocukların okuduğu bir aileden mi yoksa terazinin dengesinin bozulduğu, erkek egemen aileden mi!
Yaşlıların bakımı için çalışması gereken bir huzurevinde, usulsüz işlemler yapan, kendilerine başvuran yaşlı insanların mülkiyet ve parasına sahip olmak için onları öldürmekten geri durmayan bir suç örgütünü işliyorsunuz Aile Cinayetleri’nde. Yakın zamanda kamuoyunun gündemine oturan Yenidoğan Çetesi haberleri hala sıcakken sormak isterim… Romanınızdan taşıp gerçek hayatlarımıza sızan çeteleşme ve suç; aile ve devlet arasındaki bu bağ bir tesadüf olabilir mi?
Romandaki o bakım evi de gerçek, buna bizzat kendim şahit oldum. Kurdukları “itibarlı meslek sahibi” vitrini olan çete de gerçek. 9 aylık bebeğe üvey babası tecavüz edip, ölümüne sebep oluyor sonra serbest kalıyor. Bu kadar korkunç bir şeyi insan romana bile yazamaz. Ne yazık ki bunların içinde burun buruna yaşıyoruz.
BİLGE’LER KAPIYI ÇARPIP GİDEBİLMELİ
Bugün birçok kız çocuğu ve kadın, romanlarınızda işlediğiniz kadın karakterler gibi bazen onlardan daha fazla zorbalığa maruz kalıyor. Kadınların en çok aynı haneyi paylaştıkları erkekler tarafından öldürüldüğü coğrafyamızda, romanınızın başkahramanı Bilge’nin başka bir hayat seçmesi mümkün olur muydu? Bilge’ler boyun eğmesin, kapıyı çarpıp gitsinler diye düş kurarak okumak mümkün mü Aile Cinayetleri’ni?
Bilge başka bir hayat seçebilirdi, abisi ve annesi ona ve çocuklarına kucak açmıştı ama o “kutsal aile birliğini” bozmak istemedi; evlatlarının ölümü pahasına istemedi. Evet, Bilge’ler kapıyı çarpıp gidebilmeli.
ERKEK YAZARLAR BİRBİRİNİ DAHA FAZLA KOLLUYOR
Özel olarak polisiye edebiyatın genel olarak yayıncılığın zor dönemlerden geçtiğini biliyoruz. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bence okur oranı aşırı düştü, dikkat edin “okur-yazar” oranı demiyorum; çünkü herkes yazmak istiyor ama kimse okumuyor, zaten giderek konuşan ama dinlemeyen bir toplum olduk. Okur oranı düşünce yayıncılık zor dönemin içinden geçişi de doğru orantıda ilerliyor. Öncelikle biz birbirimizi kollamıyoruz. Ben genelde “kadın yazar” veya “erkek yazar” diye ayırım ya da genelleme yapmak istemiyorum ama dikkat ettiğim bir konu var; erkek yazarlar birbirlerini daha fazla kolluyor, aynı kollama kadın yazarlarda pek olmuyor. Böyle diyorum ama mesela beni en çok “Dark İstanbul” ekibindeki bazı kadın yazarların ve en önemlisi Ahmet Ümit’in, suçüstü erkek yazarlarının kolladığını söyleyebilirim.
Yayım tarihleri birbirine epey yakın birçok roman, çeviri kitaplar, tiyatro oyunları… Çok üretken, çok çalışkan bir kadın yazar olduğunuzu biliyoruz. Önümüzdeki dönem için üzerinde çalıştığınız yeni bir kitap sürpriziniz olur mu?
Genel olarak çalışkan biriyim. Hayatımın hiçbir döneminde boş duramamış bir insanım. Totosunda kurt var denenlerdenim. Ama bugün geriye dönüp baktığımda boşa kürek çektiğim zamanlar olduğunu görüyorum. Şimdilerde biraz frene bastım, kendi kitabım yeni çıktı ve ben şimdiden yenisini planlamaya başladım. Norveçce çeviri yapıyorum; bu yıl Afife Yapı Kredi Tiyatro Ödülleri nedeniyle hemen her akşam bir oyun seyrediyorum. Erbulak evi oyunculuk okulumuz var. Bir de hobilerim var; örgü örüyorum, muhteşem bir terapi. Kimseye sinirlenmiyorsun, öfke sorununu çözüyorsun, herkese tavsiye ediyorum.
KÜNYE: Aile Cinayetleri, Ayşe Erbulak, Eksik Parça Yayınları, 208 Sayfa.
Editör : Melike Çınar
Düzelti : Melike Çınar
Tasarım ve Sosyal Medya: Sinem Yıldız, Melike Çınar, Sabâ Esin
Yazar Hakkında Bilgi
Okumaya, yazmaya, düşünmeye müptela. 2018'den beri İleri Haber sitesinde kitap eleştiri yazıları yazıyor. Yürüyerek kitap okumayı çok seviyor ve polisiye romanlarda katili hiçbir zaman bulamıyor.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖