Background

Erkek Şiddeti Adli Değil Hayati Vakadır

Yeni bir şey söylemeyeceğim belki ama daha sık, daha yüksek tondan dillendirmemiz gerektiğini düşündüğümden bir kez de ben söylemek istiyorum: Kadına yönelik şiddet toplumsal bir sorundur, bir kamu güvenliği sorunudur; sebepleri sosyolojik bağlamda ele alınmalı, çözümü için eşgüdümlü, kapsamlı bir çalışma yürütülmelidir.

Bakın ben toplumbilimci, antropolog, toplum sağlığı çalışanı, psikolog, kriminolog, hukukçu, gazeteci kısacası ilgili herhangi bir alanın profesyoneli değilim. Ve hayır, haddini bilmez, yetkin olmadığı konular hakkında kendinde konuşma ehliyeti gören bir kimse de değilim. Sadece muhakeme yetisi belli bir seviyede olan, politik bilinç sahibi sıradan bir insanım ve bu ülkede kadına yönelik şiddetin bu denli artmasının kök nedenini görebilmem için sadece bu kadarı yeterli. Neden? Çünkü her şey ortada. Her şey, apaçık ortada.

İster kabul edin ister etmeyin ister bu kadar da olamaz canım deyin, gerçek gün gibi açık: Türkiye’de kadınlar, engelliler, çocuklar, hayvanlar yani yetişkin bir erkekle mücadele etmek konusunda belirli fiziksel sınırlılıklara sahip olanlar, her an her saniye karşı karşıya kalabilecekleri ve sadece zarar görebilecekleri değil, öldürülebilecekleri kadar büyük bir tehlike altında yaşamaya çalışıyorlar artık. Ve bu tehlike her geçen gün katlanarak artıyor.

Türkiye’de şiddete yönelimin korkutucu seviyeye ulaşmış olduğu tespitini yapmak için somut verilere bakmak yeterli. 1 Bu tehdidin en doğrudan, en doğal muhatabı da elbette ki kutsal erkekliğin zehirli, zararlı, aşağı gördüğü kadınlar oluyor…

Erkekler Üstündür!
Kadına yönelik şiddetin bu denli artmasına zemin yaratan çok bariz bir kabul var: Erkekler üstündür! Bu erkeğe, erkekliğe tapınma hali histerisine sadece erkekler değil kadınların da büyük bir kısmının kapılmış olduğunu söylemek hiç zor değil. Tam buradan yaratılıyor kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik, dijital şiddet. Erkeklik tam buradan kadına karşı işlediği suçları yarım suç, haklı suç, meşru suç olarak görmeye başlıyor. Eril düzen dünyanın tümünde hüküm sürüyor ve gündelik yaşam içinde her yerde başka şekillerle başka pratiklerle karşımıza çıkıyor olsa da batı toplumlarına nazaran doğu toplumlarında daha sert pratiklerle kadının fiziksel sağlık bütünlüğünü, varlık hakkını tehdit ediyor. Elbette buna iktidarların otoriterleşme ve muhafazakarlaşma hamleleri ile toplumdaki geleneksel yapıları ve dinsel statükoyu sürdürme ısrarının da büyük katkısı var.

Hal böyle olunca Türkiye’de de erkeğin üstünlüğü, heteronormatif kutsal aile yapısı içinde oldukça dirençsiz bir şekilde kabul görüyor. Siyasi iktidar, kadını ezen bu yapıyı korumayı öncelikli hale getirdiğinde, erkeğin egemenliğini de facto bir kabulle içselleştirmiş olan Türkiye toplamı yekpare halde bu delüzyonu pohpohlamaya başlıyor ve erkekler sadece ebeveyn düzeyinde değil dinsel, eğitsel, ilişkisel, politik etkileşimlerde de üstünlüklerini onaylayacak yaşanmışlıklar biriktirerek yetişiyor. Buna karşı çıkan herkes ve her şeyden ölesiye nefret ederek (en iyi ihtimalle itici bularak) yaşamaya alışıyorlar; daha doğrusu ataerkil yapı onları buna alıştırıyor. Bunu normal, doğal, olması gereken şeklinde görmeleri için uygun zemin siyaset eliyle yaratılmış oluyor.

Kadınlar için de başka bir dünya yok elbette. Kadınlar da “Kadınla erkek bir mi canım, belli farklar var yani, şimdi eğri oturup doğru konuşalım, bu kadını aşağılamak değil ki” düşüncesinin pençesinde kıvranan o aynı dünyada yaşıyorlar erkeklerle beraber. Böyle bir düşüncenin hüküm sürdüğü düzlemde erkekliği tanımlarken kullanılan her nevi üstünlük vurgulu cümle, bu savı güçlendirmek için verilen her örnek, kadının günün sonunda toplum içinde erkekten aşağı bir yerde konumlandırılmasına, algılanmasına sebep oluyor. Bunun karşısında söylem üretmek, mücadele vermek, oluşturulmuş o algıyı, zihinlerimizin -evet hepimizin- en derinliklerine zerk olmuş o zehri akıtıp sistemlerimizden çıkarmak için en gerekli şart iken bundan imtina etmek, gereksiz görmek kendimize çelme takmak oluyor. Çok masum, çok basit gibi görünen o şakalar, bazen bilerek, bazen bilmeyerek yapılan toplumsal cinsiyet rollerine dair göndermeler, özellikle kadın-erkek ilişkilerinde karşımıza çıkan ve en “ideal” erkeklerin bile sergilemekte beis görmediği o maço tavırlar, kadınların kendini pasif, edilgen bir konuma çekip, sadece partnerleri tarafından mutlu ya da mutsuz edilebilecek narin yaratıklar olarak görmeleri…

Sayısız örnek verilebilir “annelerinin paşa oğulları”nın kendilerini kadınlardan üstün görmelerinin sebepleri sıralanırken. Verildi, verilmeye de devam edecek. Ama çözüm nerede? Bunu hop diye, bugünden yarına nasıl değiştireceğiz, bu düzeni nasıl yıkacağız?

Saygı…
“ Ne olur ki erkek kendisini senden üstün görürse? Görsüünn, o öyle dedi diye öyle mi olacak sanki. Erkekler basit yaratıklar, egoları baskın, yüksek bir kere, bırak o öyle düşünsün, bir şey eksilmez senden. Tersi için uğraşırsan onun tabiatına aykırı davranmış olursun, tehdit olarak görür seni kendisine, o zaman zarar vermeye çalışır asıl sana, sonunda üzülen sen olursun kızım, benden söylemesi.”

“Erkekler basit yaratıklar”, “kadınlar tehlikeli canlılar”, “erkekler ellerinden oyuncakları alınınca üzülürler”, “kadınlar ustalıkla yalan söyler” … Toplumun kabul ettiği basit, zararsız görünen milyonlarca kadınlık/erkeklik rolü var. Evet kadın şoförlerle ilgili tespite dair yeterince çok cümle kurduk belki ama ya diğerleri? Her biri için başka açıklamalar, başka argümanlar üretsek, başka tartışmalar versek ne fayda? Kadın erkekten daha az saygı duyulan bir cinsiyet olarak milyonlarca farklı konunun milyarlarca başka şekilde kurulmuş cümlesiyle ele alınmaya devam ettiği sürece hem de hem kadınlar hem erkekler tarafından pejoratif söylemlere konu edilirken sistematik olarak neyi, nasıl değiştirebiliriz? Saygı bireyler arasındaki ilişkileri ve insan dışı varlıklarla kurulan etkileşimi belirleyen en önemli faktörlerden biri. Kadını, hayvanı, ağacı, doğayı, denizi, kuşu… Kutsal erkeklik herkes ve her şeyi kendinden aşağı gören, zayıf gördüğü kim varsa gücünü bunlar üzerinden tahakküm eden kurumsal bir yapı. Kadına yönelen şiddetin daha makul, daha sebebi aranan, bulunduğunda veya uydurulduğunda da “hah tamam işte bundan olmuş” denilerek meşrulaştırılan bir suç oluşunun, temelde kadına saygı duyulmamasından, eşit görülmemesinden kaynaklandığını daha nasıl anlatabiliriz? Söyledim ya, çok basit, inanılmaz basit aslında, hiçbir uzmanlığa sahip olmaya gerek yok bunun kök nedenini bulmak için; ama çözüm nerede?

Suç Erkekliği
Türkiye’de de dünyada da ezici bir çoğunlukla erkekler kadınlardan daha fazla suç işliyorlar. Son açıklanan TÜİK verilerine göre 2 Türkiye cezaevlerinde bulunan suçluların %95,93’ü erkek. Yetişen nesilde de korkunç bir suça sürüklenen çocuk gerçekliği var. 2020 yılında 12-17 yaş arasında 10234 çocuk cezaevine girdi. Bu, suça karışan, hakkında işlem yapılan çocuk sayısı değil, cezaevine giren çocuk sayısı. Bu çocukların 9902’si erkek. Bu 100 bin çocuk nüfusta 135 çocuk demek. 2007 yılında bu sayı sadece 11’di. Suç işleyen hatta mükerrer suç işleyip cezaevine giren çocuk sayısı 14 kat artarken nüfus yalnızca %18 büyüdü.3 Hemen bu noktada “göçmen sorunu” akıllara gelebilir diye hazır TÜİK istatistiklerinin açıklanan son verilerinden cinsiyet ve yaş demografisini çekmişken uyruk parametresine de bakalım dedim; sonuç göçmen düşmanlığına yeni argümanlar arayanlar için hayal kırıcı olabilir; yabancı uyruklu mahkûmlar T.C. uyruklu mahkûmların yalnızca %1,19’u…

Not: Suç Türü ve Uyruğuna Göre Ceza İnfaz Kurumuna Giren Hükümlüler

https://data.tuik.gov.tr/Kategori/GetKategori?p=adalet-ve-secim-110

Şimdi soruyorum, erkekler doğaları gereği suç işlemeye daha mı meyilliler? Annelerinden doğan bir günlük erkek çocuklar, yeni doğan kız çocuklara göre daha mı düşük ahlaklı, zayıf karakterli, suçlu olarak mı dünyaya geliyorlar? Fizyolojik bazı farklılıkları sebebiyle erkekler kadınlara göre daha mı psikopat arkadaşlar? Hem bu bir aşağılama değil ki, bir durum tespiti, bir tanımlama. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Ya da konuşmayalım mı?

Hepimiz cevabın ne olduğunu biliyoruz. Biliyoruz bilmesine de soruları tersten sorduğumuzda ya da daha kolay anlaşılsınlar diye egzajere ettiğimizde bazılarımızın hoşuna gitmiyor. Erkekler suç işleyebildikleri için suç işliyorlar. Toplum değil suç işleyen, kavga eden, hakkını arayan bir kadını bile cadaloz, aile terbiyesi almamış, dengesiz, az/düşük/sorunlu kadın olarak tanımlamak için fırsat kollarken, erkeğin hele de somut bir bağ ile ilişkili olduğu kadına yönelttiği şiddeti normal, tahrikli, olağan kabul ediyor. Erkek sistem erkeği suç işlemeye ehil, erkek adaletse erkeği suç işlediğinde babacan bir tavırla kucaklanacak bir kader mahkûmu olarak görüyor. Gücün iktidarı erkekler tarafından erkekler için kollanıyor.

Kadınlar Birlikte, Birlikte Güçlü!
Kadın mücadelesinin ne kadar büyük zorluklarla verildiğini en iyi bilenler yine kadın mücadelesinin içinde olanlar. Düşüyoruz, kalkıyoruz, yoruluyoruz zaman zaman ama birbirimizin elini yine de bırakmıyoruz. Bazen sadece toplumun değil birbirimizin ve/dahi aklımızın şeytanlarıyla da savaşmamız gerekiyor doğru. Suçun suçu doğurduğu, kadına yönelik suçun kadının en yakınlarından geldiği, suçun, işlenmeden önce de işlenirken de tespit edilir ve cezalandırılırken de erkekler üzerinden ve dolayısıyla erkekliğin üstünlüğünden tanımlandığı, kadının sadece sevilen, sevildiği için kıskanılan, kıskanıldığı için öldürülen olarak yani maruz bırakıldığı şiddetin bile öznesi değil nesnesi olarak ele alındığı bu düzende işimiz zor evet biliyoruz, ama hayır asla vazgeçmiyoruz, yılmıyoruz!

Neresinden tutacağımızı bazen bilemediğimiz, bizi çarkları içinde ezmeye çalışan, nicel olarak belki eşit ama uzay/zamanda gölgelerimiz, anıt sayaçlardaki isimlerimiz kadar alan kaplamamıza izin verilmeye çalışılan bu düzenle kavgamız, mücadelemiz sürüyor; sürecek de!

“Proleterin proleteri” kadınlar olarak yaşamın her alanından ötelenmeyi, ötekileştirilmeyi kabul etmiyoruz! Çünkü mecburuz! Çünkü böyle yaşayamıyoruz! Bunun yaşamak demek olmadığını çok acıyarak ama derin yerimizden biliyoruz!

Kaynakça:

  1. https://www.dw.com/tr/adalet-bakanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1ndan-kayg%C4%B1-verici-su%C3%A7- istatistikleri/a-63027213
    ↩︎
  2. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Ceza-Infaz-Kurumu-Istatistikleri-2020-37202
    ↩︎
  3. https://tr.wikipedia.org/wiki/2020_T%C3%BCrkiye_adrese_dayal%C4%B1_n%C3%BCfus_kay%C4%B1t_sistemi_ sonu%C3%A7lar%C4%B1 ↩︎

Editör: M. Hazal Çakmak
Redaksiyon: M. Hazal Çakmak
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation