Background

Eril Dil: Kadını Susturan ve Kendi Ellerine Zincirleten Bir Ezgi

Bazı diller, sözcüklerinden çok sessizlikleriyle hükmeder. Ataerki, işte böyle bir dildir. Yalnızca erkeğin sesini çoğaltan, kadının nefesini kısan, yankılanması gereken sesleri bir perde gibi örten kadim bir ağ. Bu dil, kadınları anlatmaktan ziyade onları susturmayı seçmiştir. Harfleri keskindir; kimisi yaralar, kimisi zincirler, kimisi ise bir kafese kapatır ve anahtarını sonsuz bir karanlığa bırakır.

Bu dilin bir grameri vardır, ama kuralları kadını özne yapmayı unutmuş, onu hep cümlenin nesnesi yapmıştır. “Kadın dediğin uysal olur,” diye başlar bu dilin kuralları ve sonuna bir umut bırakmaz. Boşluklar vardır cümlelerin sonunda ama o boşluklara sığacak hiçbir özgürlük yoktur. Bu dil, dünyayı yalnızca erkeğin gözünden tanımlar. Erkek yazar, erkek konuşur, erkek karar verir. Kadın ise bir noktadır bu dilde: Kısa bir durak, sonra devam eden başka bir erkek cümlesi.

Kelime dağarcığı da sınırlıdır. Onun gücü, kadını hem yücelten hem de sınırlandıran kavramlarında gizlidir. “Namus,” der bu dil ve o kelimenin ardında binlerce zincir sesi yankılanır. “Hanımefendi,” der ama o kibarlık bir kafesin altın işlemeli parmaklıklarından ibarettir. “Evin kraliçesi,” der ama krallığın sınırlarını çizen eller hep erkektir. Ve kadın ne zaman kendi ismini haykırsa, bu dil onu yeniden yazar: Uysal, itaatkâr, uygun.

Ve işte bazen kadınlar, bu dili konuşmaya başlar. Bu, yalnızca bir alışkanlık değildir, bazen bir hayatta kalma stratejisidir. Eril dile sarılmak, onu benimsemek, bazı kadınlara güçlü görünmenin yolu gibi gelir. Ama bu dil, asla gerçek bir güç armağan etmez; kadınları, güçsüzlüğün başka bir aracına dönüştürür.

Eril dili konuşan kadınlar, çoğu zaman bunun farkında değildir. “Kadın kadının kurdudur,” derken, ataerkinin zehrini kendi elleriyle yayarlar. “Bir kadın namusuyla yaşamalıdır,” derken, kendilerini de bu prangalara mahkûm ederler. “Kadın narin ve zarif olmalı, erkek ise sert ve kararlı,” dediklerinde, eski kalıpları süsler, ama onları yıkmayı akıllarına getirmezler. Böylece, kendi sesleriyle başka kadınları da sustururlar; kendi dillerinden dökülen kelimelerle diğerlerinin alanlarını daraltırlar.

Ama bu kadınlar da bu dilin kurbanıdır. Ataerki yalnızca erkeklerin değil, kadınların da zihnine kök salmıştır. Küçüklüklerinden beri aynı masalları dinlemiş, aynı sözlerle terbiye edilmiş, aynı hikâyelerle uyutulmuşlardır. Bu yüzden bu dili konuşmaları, bir tercihten ziyade bir alışkanlıktır; aynada kendi suretlerini görmek yerine, başkalarının gözlerinden yansıyan bir hayale inanmışlardır.

Eril dili konuşan kadınları iyileştirmek, bu eski ve çürümüş gramerin köklerine inmek demektir. Çünkü onların sesi değiştiğinde, ataerki ilk çatlaklarını verir. Kadınların birbirine şefkatle yaklaşan, yargılamaktan ziyade kucaklayan bir dil geliştirmesi, bu eski dili yavaş yavaş tarihe gömecek olan büyük dönüşümün başlangıcıdır. Kadın, başka bir kadını susturmamayı öğrendiğinde, bir devrim başlamış demektir.

Bu dilin suskunluğu bile bir iktidar taşır. Söylenmeyenler, konuşulmayanlar, hep bu dilin bir parçasıdır. Kapalı kapılar ardında kalan kadınların hikâyeleri, “bunlar konuşulmaz” diyerek susturulan acılar, ataerkinin sessizlikteki gücüdür. Ama bu sessizlik, karanlık bir ormandır; kökleri sarsılmadıkça, o karanlıktan çıkmak mümkün değildir.

Fakat kadınlar, susturuldukça kendi dillerini yaratmayı öğrenirler. Ataerkinin gramerini tersyüz eden bir cümle kurar, en keskin kelimelerini şefkatle ehlileştiren şiirler yazar, sessizliklerini yankılanan şarkılara dönüştürürler. Ellerindeki kalem, dudaklarındaki ses, bu eski ve zalim dili yeniden yazmaya cesaret eder.

Bu dilin eski olduğunu söylemiştim, ama kırılgan olduğunu da eklemeliyim. Onun derin çatlakları vardır; her isyan, her özgür kadın sesi, o çatlakları biraz daha genişletir. Kadınlar, bu dilin üzerinde yürürken tökezlese de, kanasa da, susturulmuş her sesin yeniden yankılandığını bilirler. Ve bir gün, bu dilin kendisi bir dipnot olarak tarihe karışacak.

Kadınlar kendi hikâyelerini yazmaya başladığında, başka kadınları da bu eski dilden kurtarırlar. Eril dili konuşan kadınlar bile, bir gün içlerinden yükselen başka bir sese uyanırlar. O ses, içlerine ekilmiş zincirlerin değil, özgürlüğün yankısıdır. Ve belki bir gün, bu eski dilin son kelimesi söylenecek, son kitabı kapanacaktır. Ve o gün, kadınların hikâyelerinde bir başka kadının sesini boğan tek şey, yalnızca rüzgârın ve dalgaların sesi olacaktır.

Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation