Serbest Kürsü Feyza Demir 15 Ağustos 2025
Ben ne diyecektim? O kelime neydi? Bir türlü aklıma gelmiyor ve gelmedikçe daha fazla strese giriyorum. Hem konuşmayı ilerletememe hem derdimi anlatamama stresi sarıyor zihnimi. Karşımdaki anlayışlı gözükse de ben kendime anlayış gösteremiyorum. Sadece kelime unutmakla kalmıyor ki…
Çok basit bir işte bile dağılıyorum. Pazar kahvaltı masasını topluyordum. Bir an durdum ve mutfağa şöyle bir baktım. Her şey yarım, tıpkı ruhum gibi. Masayı toplarken peynirleri dolaba koydum, sonra dolabın yanında duran su şişesi yarım diye buzluklara o şişeden su doldurup çöpe attım. Çöp dolmuş diye çöp poşetini değiştirdim. Çöp poşetini koyduğum dolabın rafı dağınık gözüktü gözüme, onu düzelttim. Sonra hiçbir bağlantısı yokken ocağı sildim. Sonra bulaşık makinasındaki temizleri çıkarıp yerleştirmeye başladım. Dönüp bir baktım ki kahvaltı masası hâlâ duruyor. Ben önce masayı toplayacaktım ne ara bu kadar dağıldım?..
Bir iş yaparken herkesin bir tarzı vardır. Ben işleri zihnimde sıraya koyar, sonra sırayla hepsini tamamlardım, tıpkı bir kontrol listesini işaretler gibi ilerlemek iyi gelirdi. Biten her iş yolunda mesajıydı zihnime. Masayı topla, buzluğu doldur, ocağı sil, tezgahı masayı sil, tüm çöpleri topla, çöp poşetini değiştir, dağınık dolap içlerini düzenle. Şimdi her yer düzgün ve işler tamam.
Şu an ise mutfağa baktığımda sakin bir pazar sabahı yarım saattir dolanıp duruyorum ama biten hiçbir iş yok. Her şey yarım, tıpkı ruhum gibi. Ne var canım, karışık da olsa yavaş yavaş devam edince bitecek her şey diye düşünebilirsiniz. Ama sorun kahvaltı masası değil ki. Kendimi bildim bileli sürdürdüğüm, işleri yapma şeklimin değiştiğini fark ediyorum.
Elimde bir yazı var. Onu tamamlamam gerekirken aklımdaki cümlenin aslını kontrol etmek için kalkıp kitaplığa yöneliyorum. Okuduğum kitabı hatta çizdiğim sayfayı çok net hatırlarken ve kitaplıkta o kitabı ararken, okumadığım bir kitabı görüp bunu niye okumadım diye onu elime alıp karıştırıyorum, derken okuduğum bir cümlede bilmediğim bir kavram zihnimi kurcalıyor ve kelimeyi chatgpt’de araştırıyorum. Sonra çorap söküğü gibi geliyor devamı, konudan konuya, daldan dala geçmeye başlıyorum. Odaklanmakta ve başladığım bir işi bitirmekte zorlanıyorum. Her işim yarım, her şey yarım gibi geliyor.
Bir de terlemeler yok mu?.. Önce havaların sıcaklığına yordum, sonra elimde minik havlularla dolaştığımı fark ettim. Çünkü peçete falan hak getire. Ama asıl bombayı ateş basmasını deneyimleyince yaşadım. Bir kere bu yaşanan şeyi ateş basması diye tarif etmek eksik ve çooook yetersiz. Çünkü ateş var ateş var. Ateş basması denilince benim aklıma içinde bir ateş yanıyor fikri geliyor. Ama yaşadığım o değil ki, bambaşka.
Karanlık bir odada rahat koltuğunda oturmuş, sakin ve huzurlu müzik dinlediğini düşün. Bir anda odaya kapıyı sert bir şekilde açan kaba biri giriyor ve elektirik düğmesini açıyor. Oda berbat bir beyaz ışıkla aydınlanıyor, müzik bir anda kesiliyor, seni kolundan tuttuğu gibi rahat koltuğundan kaldırıyor.
Şimdi bunu ısı ile hayal edin. Konuşuyor ya da bir iş yapıyorsunuz. Hiçbir ön belirti ya da his olmadan bir anda şalter sizin kontrolünüz olmadan açılıyor ve bir elektirikli soba çalışıyor, bir anda tüm vücudunuz aynı anda içeriden yanıyor. Ansızın ve yüksek bir ısı vücudunuzun her zerresine hakim olunca hızlıca terlemeye başlıyorsunuz. Cümleye mi odaklanayım, elimdeki işe mi deme şansınız kalmadan ansızın tüm kontrolü bilmediğiniz bir güç, ele geçiriyor ve siz sadece durumu idare etme çabası içinde terinizi silecek mendil arıyorsunuz.
Bu elektirikli soba bir de uykuda ansızın açılıyor. Tatlı tatlı uyurken şalterin açılması ile yüksek ısı tüm vucudunuzu içeriden iğneliyor. Karıncalanma gibi bir yüksek sıcaklık dalgası uykunuzu bölüyor. Uyanıp ne yapacağınızı bilmez bir şekilde saate bakıyor, terinizi siliyor ve yeniden uyumaya çalışıyorsunuz. Şansınız varsa bir ya da iki atak ile geceyi atlatıyorsunuz. Ya da yatağa veda edip evin içinde dolaşmaya başlamak da bir olasılık.
Tüm bu zihinsel ve bedensel değişimleri anlamaya ve yönetmeye çalışırken duygular durur mu hiç? Sakin ve toleranslı biri olarak tanımlasanız da kendinizi, normalde idare edebileceğiniz bir olay, konu ya da söz karşısında içinizde yanardağ patlaması yaşıyorsunuz. Bizim elektirikli soba bu patlamaların getir götürünü yapar ancak. İçinizdeki yangını anlatamıyor, anlatsanız da anlaşılmadığını görüp bir koltuğa çöküyorsunuz. Bana ne oluyor? Ben şimdi ne yapacağım sorusu ile baş başa. Yoksa yaşlanmak böyle bir şey mi?
Kolay olanı seçmiş insan evladı. Ateş basan asabi menopozlu karılar diyerek etiketlemiş, yoluna devam etmiş. Yok arkadaş, o iş o kadar kolay ve basit değil. İnsanın kadın cinsi olarak sahip olduğum üreme yetimin, kişiye göre değişmekle beraber 30-40 yıl sonra bana veda edişinin etkisini iliklerime kadar hissederken ve hâlâ önümde yaşayacak çok uzun ve güzel yıllar varken, cehaletiniz ve tembelliğiniz ile benim üzerimi çizemezsiniz.
Doğurganlığımla var olmadım. Varlığımın özü cinselliğim değil ruhum. Kaldı ki üremeden vazgeçen vücudumun cinsel yaşamından vazgeçtiğini kim söyledi? Hayatım daha da güzelleşerek devam ediyor, edecek. Üretmeye, değer katmaya, iz bırakmaya başka alanlarda ve tarzlarda devam edeceğim. Yaşamaktan zevk alarak.
Biraz zamana ihtiyacım var. Şu şuursuz, benden izin almadan sürekli şalterlerle oynayan hınzır patronun kim olduğunu öğretmek, belki de öğrenmek için. Hormonları dengeleyince ya da yeni dengeye alışınca kaldığım yerden daha da mutlu devam edeceğim. Ama alışma süreci için etiketlere değil empatiye ihtiyacım var ve biraz zamana…
Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Sündüs Cebecioğlu
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖