Background

Anlamsızlık Duygusu ve Bağlar Üzerine

Epeydir anlamsızlık duygusuyla boğuşuyorum. Sanırım 6 Şubat depreminin ardından içimi daha çok kaplamaya başladı bu duygu. Yaşadığımız ülkede insan hayatının hiçbir değeri olmadığını biliyordum bilmesine ama insanların kitlesel olarak ölüme terk edilmelerini hazmedemedim. O zamandan beridir kulağıma bir ses ara ara “Ne anlamı var ki?” diye fısıldıyor. Hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Yine de tutunacak bir dal arıyorum; sevdiğim şeylere sığınmaya çalışıyorum. Bunlar beni bir süreliğine oyalıyor ama anlamsızlığın kesif varlığını dağıtamıyor. Bu duygu içimde bir yerlere çöreklenmiş bir kere.

Beni yoklayıp duran düşüncelerin bana özgü olmadığını biliyorum aslında. Dünyanın derdiyle dertlenenler, doğaya, hayvanlara ve insanlara yönelik yıkıcı politikalara karşı kayıtsız kalmıyor, kalamıyor. Andreas Chatzidakis, Jamie Hakim, Jo Littler, Catherine Rottenberg ve Lynne Segal’in kaleme aldığı Bakım Manifestosu: Karşılıklı Bağımlılık Politikası’nda neoliberalizmin kasıtlı olarak umursamaz olduğundan söz ediliyor. “İçinde bulunduğumuz dünya, umursamazlığın hüküm sürdüğü bir dünyadır.” Bu ifadeler “Al evinde besle”cileri getiriyor aklıma. Sığınmacılar ve göçmenlerle ilgili bir tartışma mı kopuyor? Bu insanlara insan onuruna yaraşır şartlar sunulmasını, ayrımcılık ve nefretle bir yere varılamayacağını söyleyenlere “Çok seviyorsan al evinde besle,” diye hep bir ağızdan bağırmaya başlıyorlar. Katliam yasasıyla sokak hayvanlarının katledilmesine karşı mücadele mi ediliyor? Yine aynı güruh, yine aynı kayıtsızlık ve nefretle kelimesi kelimesine aynı şeyi tekrar ediyor. Çözüm bulunmayı bekleyen sorunlar, politik ve yapısal değil de bireysel meselelermiş ve evlerin içinde halledilebilirmiş gibi bir yanılsama hali.

Yükselen sağ ve otoriter rejimlerin aileci politikalarının gelip dayandığı yer de burası. “Kapınızı bacanızı, sınırlarınızı sıkı sıkıya kapatın. Evinize ve ailenize sarılın. Çünkü dışarısı tehlikelerle dolu,” mesajı pompalanıyor habire. O evler kadınlara mezar olmuyormuş gibi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2024’te öldürülen kadınların %57’sinin evlerinde, %71’inin de evli olduğu erkekler, boşanma aşamasında olduğu veya boşandığı erkekler, oğulları, kardeşleri, babaları, akrabaları tarafından hayattan koparıldığını ortaya koyuyor. Hukuksuzluk ve cezasızlık en çok kadınları vuruyor. Biz, kadınların insandan sayılmadığı bir ülkenin vatandaşlarıyız.

Konuyu hızla genişletip biriktirdiğim her şeyi bir avazda döktüğümün farkındayım. İçimdeki anlamsızlık duygusunun kaynağını politik ve toplumsal bağlamına oturtup duygusal yükümü hafifletmek ve paylaşmak niyetiyle yazıyorum galiba.

Peki kolektif mücadelenin gücüne ve feminist hareketin daha iyi bir gelecek tahayyülüne yürekten inanamama rağmen neden anlamsızlık duygusu içimi kemiriyor? Valeria Luiselli’nin Kayıp Çocuklar Arşivi romanında, “Dünyada bir şey değişti. (…) Zamanı farklı algılıyoruz. Henüz kimse ne olup bittiğini ya da nedenini söyleyebilmiş değil. Belki de sadece geleceğin yokluğunu hissediyoruzdur, zira şu an fazla baskın hale geldi, dolayısıyla da gelecek tasavvur edilemez bir şeye dönüştü. Ve gelecek olmadan zaman sadece bir yığıntı gibi geliyor insana. Ay, gün, doğal afet, televizyon dizisi, terör saldırısı, boşanma, toplu göç, doğum günü, fotoğraf, gün doğumu yığıntısı. Şu an zamanı tam nasıl deneyimlediğimizi anlamış değiliz,” cümlelerinde bir ipucu yakalıyorum. Her şeyin insanı öğütürcesine hızla aktığı bu çağda birbirimize her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Toplumsal ağlara, bizi birbirimize teyelleyen bağlara… Pandemi döneminde kurduğumuz Okuyan Güzel Kitap Kulübü’nde, sadece kadın yazarları okuyup tartışarak birbirimizi nasıl yeşerttiğimizi hatırlıyorum. Depremin ardından devlet kurumlarının işlevsizliği ve iflasından ötürü bir çırpıda kurulan dayanışma ağlarını düşünüyorum. Luiselli’nin sözünü ettiği yığıntıyı iteklemeye, birbirimizi gözeterek başlayabiliriz belki de. 

Bakım Manifestosu’nda bu gözetme meselesi uzun uzadıya tartışılırken şu pasaj dikkatimi çekti: “Bakım verme ve bakım almaya dayalı topluluklarda yaşayanlar birbirlerine çeşitli biçimlerde karşılıklı destek sunarlar. Bu, iyi komşu olma, yakınında oturanları gözetme fikrinde elle tutulur hale gelir. İster hastalananlarla ilgilenmek biçiminde olsun, isterse de getir götür işleri yapmak, ya da kenarda yedek bir takım anahtar tutmak, bitkileri sulamak veya hayvanları beslemek biçiminde, ‘komşuluk’ topluluk içinde güçlü ve yaygın olarak uygulanan enformel bir yerel ve karşılıklı bakım biçimidir.” Okuduklarımın bana dokunmasının sebebi, bir süredir aynı mahallede yaşadığım komşularla birlikte sokaktaki kedilerin iyiliği için çalışmamız. Zamanında Harun Kolçak’ın kediler için yaptırdığı, atıl durumda olan bir alanı elbirliğiyle düzenleyip kedilere özel bir yaşam alanına dönüştürdük. Başlarda burayla uğraşmaya ayıracak vakit bulamayacağımı düşünmüştüm. Sonra bir gün, üç kadın el ele verip burayı foşur foşur yıkayıp, temizleyip paklayınca fikrim değişmeye başladı. Hasta olan kedileri kafeslere alıp ilaçlarla tedavi etmekten, mamaları, suları ve kumlarıyla her gün ilgilenmeye kadar pek çok şey yapıyoruz. Hep birlikte kedilere ve yaşam alanlarına verdiğimiz emek, gösterdiğimiz özen bir şekilde bizi birbirimize bağlıyor. Kendi adıma içimdeki anlamsızlık duygusuyla baş etmenin yolunu böyle bulmaya başladım. Çünkü kedi evindeyken her şeyimle kedi evinde oluyorum.

Neoliberalizmin hiper-bireyciliğine kafa tutan, yardımlaşmayı, özeni ve dayanışmayı insan ilişkilerinin merkezine koyan çevreler gerçek anlamda hayati. Zorlukları olsa da müşterek yaşam biçimlerinin toplumsal hayatın boğuculuğuna çare olabileceğine inanıyorum. Sosyalist feminist akademisyen Lynne Segal’in dediği gibi, “Genel olarak daha mutlu yaşamlar hayal etmek, dünyadaki acıları inkâr etmekle değil onlara büyük bir itina göstermekle başlar; bu ilginin yarattığı öfke, sevgi ve işleri değiştirmek için ortak sorumluluk üstlenme birleşimi hangi biçimi alırsa alsın.”

Editör: Ebru Pektaş
DüzeltiEbru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation