Background

+18’lik Bir Yazı Değil Bu Yazı Aslında

Her sabah izlediğim haber kanalım olan Ünsal Ünlü, yayınını kapatırken hep vurguladığı şu cümleleri söyler. “Hepinize çok teşekkür ediyorum. Sağ olun var olun, iyi ki varsınız ve dünyanın bir yerinden üstelik aynı şeye inanmadığımızı bilmenize rağmen geliyorsunuz buraya… O kadar farklıyız ki etnik kökenler, cinsel yönelimler, inançlar, inançsızlıklar, engeller, engelsizlikler… Bizim hayata bakışlarımız da farklı ama bizi ortaklaştıran şey bunların çok üzerinde, hepsini kapsayacak kadar büyük. Büyük bir şey, bir vatan bir memleket bizim meselemiz ve biz burada birlikte iyi yaşamak için hem ısrarında hem de kararlılığındayız. Çünkü bunu yapmazsak faşizme karşı birleşmeyenlerin, faşizmin zindanında birleşeceğini ve bunun karşısında durabilmenin tek yolunun da aynı cümlenin altına toplanmak olduğunu biliyoruz. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz.”

Yine bu sabah da yayını dinlerken, bir izleyicinin yorumunu okudu Ünsal Ünlü: “Yayının sonunda söylediğiniz cinsel yönelim lafını kullanmasanız olur mu, çoluk çocuk izliyoruz.”.

Aynen böyle okudu evet, “çoluk çocuk izliyoruz”. Bu ifadeyi duyunca 6 sene önceye, yani 42 yaşımdayken çok acı bir şekilde tecrübe ettiğim anlara gittim. Ben 37 yaşında evlendim ve “evlenince çocuğum olmalı” düşüncesinde olan, sözde aydın bir kesimde büyütülmüş bir kadındım. Sevgilimle de çocuk sahibi olmak için, önce doğal yollarla ardından da tüp bebek çalışmalarıyla şansımızı denedik. Vücuduma ve benliğime, bugün baktığımda işkence olarak nitelendirebileceğim bir sürü şey yaptım. Çocuğumuz olması için epey çabaladık. Olmadı. Olmadığını veya olamayacağını 42 yaşında kocaman bir kadınken öğrendim. Aslında konuşmadığımız, konuşmamamız salık verilen, ayıp olarak görülen cinselliğin ne kadar önemli olduğunu da eş zamanlı olarak ve bir sürü acı çekerek öğrenmiş oldum. Bir erkek ve bir kadın sevişmeli ki kadının yumurtasıyla erkeğin spermiyle birleşsin ve bir insan oluşuversin. Yeni bir insan doğurabilmek için, toplum nazarında aile olabilmek için, soyumuzun devam edebilmesi (!) için; seks yapmamız yani sevişmemiz gerekiyor. Lakin ben büyütülürken seks yapmamam için doğrudan veya dolaylı yollarla hep korkutuldum, bu toplumda yaşayan pek çok kadın gibi. Sonra bir gün, ‘artık serbestsin, seks yapabilirsin’ dediler. Benim o noktadan itibaren korkmadan, rahatça sevişebilmeme izin verdiler! Sadece sevişmek de değil; ay dönümlerini, yani yumurtlama zamanlarımı takip etmem, bu konuda bilgi sahibi olmam gerekiyordu. Meğer hamile kalmak benim sandığım kadar kolay değilmiş, evlenince şıp diye çocuğun olmuyormuş. Çok şaşırmıştım çok.

Üçüncü tüp bebek deneyimimize dair aklımda kalan çok spesifik bir an var. Kısaca bahsedeyim; bu süreçte bedeniniz 9 aylık hamile kadınlar gibi oluyor, dışarıdan verilen hormonlarla. Bu hormon alımı da hiç basit değil, sayısı her geçen gün artan oranda her gün kendinize iğne yapıyorsunuz. Artık rahat rahat yürüyemez, oturamaz, duramaz oluyorsunuz; sinirleriniz çok yıpranıyor. Ben böyle bir haldeyken, üstüne bir de tüp bebek merkezinin gereksiz bekletmesi sinirlerimi iyice tepeme çıkardı. Gümüşsuyu’ndan Taksim’e doğru hınçla ve hızlıca yokuş yukarı çıkmaya başladım hem ağlıyor hem söyleniyordum. O sırada arayan teyzeme içimdekileri bağırarak söylediğimi hatırlıyorum. Muhtemelen herkesin doğal olarak garipseyen bakışları altında bağıra çağıra bolca seks, vajina, yumurta gibi kelimeleri kullanarak hınçla söyleniyordum. Neden bu yaşımda öğreniyorum bütün bunları, bu düzen neden böyleydi? Neden bu ülke bana seksin güzel bir şey olduğunu, cinsellik ve bedenimizle ilgili kavramların sağlık konusuna dahil olduğunu öğretmedi? Neden ben çocuk sahibi olmanın zorluklarını yaşım ilerledikçe öğrendim? Neden bu sistem kendi vajinamdan, sevgilimin penisinden bu kadar korkmamı sağladı. Neden, neden?

Bir kadın olduğumu fark etmem, kendime kadın demeye başlamam çok geç yaşlara denk düşüyor. Çünkü bu sabah yorum yapan adam gibi bir ailem ve çevrem vardı. Televizyonda öpüşme sahnesi olduğunda gözlerimizi kapatmamızı söyler ve “hopp burada aile var” derdi babam. Annem kadın olmaya dair sadece regl meselesini anlatıp, evlenmeden önce bekaretin korunması gerektiğini söylemişti. Yani çoluk çocukken cinsellik çağrıştıran hiçbir şey konuşulmaması ve gösterilmemesi gerekiyordu, bırak ki cinsel yönelimden konuşalım!

Üstelik ben kent merkezinde, görece aydın bir ailede büyüdüm. Ancak bundan daha çok ya da az aydın olmak, ataerkil toplumun kadınları kendi bedenine yabancılaştıran, cinselliği öcü gösteren, kendi bedensel ve ruhsal sağlıkları için bilgi almalarına engel olan yapısını değiştirmiyor. Türkiye’de ve dünyada pek çok kadın seksten haz almaya hakları olduğunu düşünmüyor, bunun işteş bir eylem olduğunu fark edemiyor. Cinsellik kadınlara bir görev gibi, salt evlilik içinde, erkek için gerçekleştirmesi gereken bir görev gibi öğretiliyor.

Oysa biliyoruz ki aşk aşktır! Kim, kiminle, ne zaman, nerede ve nasıl isterse sevişsin. Korktuğumuz her şey bize daha büyük sıkıntılarla dönüyor, bunu artık görmek zorundayız. Çocuklarımızın gelecekleri için daha sağlam, daha bilgili bireyler olmasını sağlamak bizim görevimiz. Artık toplumsal dışlanmanın nasıl tehlikeli bir olgu olduğunu ve farklılıkların, özgürlüklerin korkulacak şeyler olmadığını fark etmek zorundayız. Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!

Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Ebru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Selen Küçükseller

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation