Köşe Yazıları Ebru Pektaş 31 Mayıs 2024
“Yaz geliyor. Evet, yaz geliyor, geldi bile farkında mısınız? Peki yaza hazır mısınız?”
Bu soruları çok duymuşuzdur. Kozmetik endüstrisinin, moda ve tekstilin, reklam şirketleri ve estetik cerrahinin aç kurtlar gibi üstümüze saldığı sorulardır bunlar. Ritüel gibi şaşmaz biçimde mevsim geçişlerinde peyda olurlar.
Efen’im neymiş, yaza hazır mıymışız? Misal cildimiz, saçımız, tırnağımız, kaz ayaklarımız, portakal kabuğu görünümündeki selülitlerimiz, çatlaklarımız, oramız ve buramız ne alemdeymiş? Peki “istenmeyen tüyler, lekeler, sorunlu bölgeler” gibi kırıcı ifadelerle(!) piyasayı canlandırmaya çalışanlara ne demeli? “Pardon ama siz biraz krem satacaksınız diye niye benim ba(ğ)zı yerlerim ‘sorunlu’ oluyormuş?”
Şaka kısmı bir tarafa, piyasanın mottosu pek korkunç: Her şeyimiz pürüzsüz olacakmış!
E tabi, pürüzsüzlüğümüze dönük arzuların çoğaltılması ile kimi hisse senetlerinin yükselişi arasında açık bir bağlantı var. Pürüzsüz bir ten demek realize olmuş artı-değerler demek; renklendirilmiş, nemlendirilmiş, düzleştirilmiş bir cilt demek, kar maksimizasyonu demek.
Olivier Roy, kültürel bağlamda “dünyanın düzleşmesinden” bahsediyor.1 Buna, kadınlar için “bedenlerin, tenlerin ve ifadelerin düzleşmesini” de dahil etmekte sakınca görünmüyor.
Kuşkusuz kimsenin bakımlı olmaya itirazı yok. Ayrıca dilersek sürüp sürüştürecek, takıp takıştıracağız da. Ama cinsimize özel sergilenen takıntılı “düzeltme” iştahlarına karşı da “ayık olmak” durumundayız.
Zira çoğunlukla kadınların yüz ifadelerinin silinmesini ve düzeltilmesini hedefleyen bir aşırılıkla karşı karşıyayız. Bu aşırılık, dünyamızdaki erkek üstünlükçülüğünün ve tezgahını tam buraya açarak fantastik karlar sağlayan azgın sermayenin doğrudan semptomu elbette. 20’li yaşlara düşen botokslar, kredi kartına 8 taksitle şişirilen ördek gagası dudaklar, sivriltilen çeneler, mandalla tutturulmuş gibi yukarıda duran kaşlar ve tüm bunlar yapıldığı için aynı biçimde düzleşen suratlar ve ifadeler…
Düşündüğü için alnını kırıştıran, şüphelendiği için gözlerini kısan, sinirlendiği ya da itiraz edeceği için kaşını kaldıran, az ya da çok güldüğü için dudak kenarları çizgilenen; tüm bunları yıllarca yaptığı için kendine özgü biçimde buruşan ve kırışan “kadın yüz parçaları”, mevcut estetik piyasasına göre bir zombidir.
Erkekte olgun ve seksi bulunabilecek hafif beyaz saçlar, gülüşü dolduran kaz ayakları, asabiliğe ama harbiliğe delalet sayılacak çatık kaşlar, düşünme izleri olarak kırışık şakaklar sanki bambaşka bir estetik sunar. Tatlı paralar ve kabarık fallusların dünyasında, kadını tinsel yaşamının tüm izlerinden silip, neredeyse plastik bir mankene çeviren çift değerli bir estetik vardır.
Günümüzde bu çift değerli estetik tavrın dipsiz bir kuyuya dönüştüğünü görüyoruz. Bir kere burnunuzu yaptırmakla kurtulamıyorsunuz.
Zira “kozmetik cerrahi kültürü ile (…) güzelliğin gitgide artan bir biçimde farklı, çeşitli, heterojen bir görünüm arz ettiği bu sistemde, güzel olmak imkânsız hale gelmekteydi. Kişinin fiziksel görünümü ne olursa olsun sonunda yetersiz kalmaya mahkûm hale gelmekte, birey bedenini yeniden değiştirme ihtiyacı duymaktaydı. Estetik cerrahiye bir kez başvuran kadın bu çevrime kapılıyor, sonu gelmez bir süreç boyunca beden parçalara indirgeniyor ve yeniden oluşturuluyordu. Sistem ideal güzel kadının yaratılmasını bir grup kadının bedenlerinin değişik parçalarının bir araya getirilmesine indirgemişti. Tüketim kapitalizmi mali fırsatları çoğaltmak için bedeni parçalara ayırmaktaydı.”2
Estetik cerrahiye başvurmayanların da “düzleşmeden” kaçma şansı yok. Zira sanal alemin imdadına koşan on binlerce fotoğraf filtresi uygulaması, takıntılı-zorlayıcı dinsel ayinler gibi gündelik yaşamın önemli bir parçası haline gelmiş durumdadır. Daha fenası, estetik yaptırın ya da yaptırmayın, fotoğraf filtresi basın ya da basmayın, hemen her kadın eril sinizmin günlük hakaretlerine ya da makaralarına maruz kalmaktadır.
Elbette “yaza hazır mısın?” talimleri burada kalmıyor.
Naomi Wolf, Güzellik Miti’nde, 1950’li yıllardan sonra sürekli biçimde kadınları incelmeye zorlayan “güzellik mitini” patriyarkanın yeni bir biçimi olarak tanımlamaktadır. Bunlar eski hikayeler sanılmasın. Artan anoreksiya meselelerine girmeyeceğim ama mesela son yıllarda sizin de her yerde karşınıza bir “aralıklı oruç” propagandası çıkmıyor mu?
Cinsimize özel propaganda edilen bu açlık talimlerinin muazzam popülerliğini görmemek mümkün mü? Evet aç kalmanın artık erotik bir yanı var. Hayır erotik bir yan taşımaktan çok “erotik olan” açlığın kendisi sanki. Yeterince aç kalmamış bir bedeni artık erotik bulamıyoruz.
Yaklaşık 20 yıl önce Terry Eagleton Kuramdan Sonra’yı yazdığında şunları diyordu: “Kültür kuramı okuyan öğrenciler arasında, beden çok moda bir konu başlığına dönüştü; ama üzerinde fikir üretilen genellikle erotik beden oluyor, açlık çeken beden değil” 3 İşte şimdi oldukça ironik bir noktadayız, zira açlık çeken bedenler ataerkil magmanın erotik kaynakları haline geldi.
Sonuç yerine diyebiliriz ki bugünün patriarkal, erkek üstünlükçü, otoriter kapitalizmleri için kadını hizalama, düzeltme, ifadesizleştirme, kişiliksizleştirme, aç bırakma, küçültme, inceltme ve biraz daha inceltme ama tüm bu olanları erotize etme, bir norm halini almıştır.
Kaynaklar
Yazar Hakkında Bilgi
Sosyalist feminist yazar. 2001 Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji mezunu. İleri Haber portalında toplumsal cinsiyet odaklı köşe yazarlığı yaptı.(2014-2023) Toplumsal Cinsiyetin Anahtar kavramları: Cinsellik, Şiddet, Emek adlı kitabı 2017 yılında İleri Kitaplığı Yayınevinden çıkmıştır. İleri Kitaplığı Yayınevi'nden çıkan ve makaleleriyle katkıda bulunduğu kitaplar şunlardır: Türkiye'nin Laiklik Kavgası, Sosyalizmin Yön Arayışı, Lenin Okuma Kılavuzu, Engels Okuma Kılavuzu, Marx Okuma Kılavuzu, Direngen Komüniste Yazılar. Kadın Kurtuluş Hareketi, Ütopyalar ve Devrimler adlı kitabı ise 2021 yılında Yordam Kitap'tan yayınlanmıştır.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖