Köşe Yazıları Sinem Yıldız 4 Nisan 2024
Çünkü erkeklerin görevi güldürmek, kadınların görevi ise eliyle ağzına kapatarak kibar kibar karşılık vermek. Bu ve bunun gibi örnekleri şüphesiz çoğaltabiliriz.
Peki, nasıl anlamlandıracağız kadın neşemizi, kahkahamızı; ya da bu pratiklerin engellenmesini?
“O zamana dek dünyada bu denli çok kahkaha olduğundan habersizdi.3”
Gülmesi ve güldürmesi engellenen, makul hale getirilen ya da eleştirilen kadınlar için bir tebessüm bile direniş repertuarının en bozguncu eylemine dönüşebilir. Biraz gülme ve güldürme seceremizi, geçmişten bir iki anıyı çağırarak çıkaralım. Bunların bazıları ucundan kişisel anılarıma değmekle birlikte, biliyoruz ki hepimizi kesen bir ip hep orada.
İlkokul yılları ilk durağımız olsun. Sıra arkadaşımız Ali, haylazlıklarıyla sınıfı güldürmüştür. Zaten bu yaşlarda kayıp düşmediğimiz, çorabımızı yırtmadığımız, regl olup oramıza buramıza bulaştırmadığımız, yani “edepli bir kız çocuğuna yakıştırılanların” dışına çıkmadığımız sürece bizim sınıf arkadaşlarımızı güldürme ihtimalimiz pek de yoktur. Daha sonradan kendileriyle bir gelecek inşa edeceğimiz ellerimizle ağzımızı kapatarak sessizce kıkırdarız biz de, Ali’ye. “Öyle herkesin önünde ağzını yaya yaya gülünmez” denmiştir bize çünkü. Neyse, liseye geçelim. Kendimizi bulmaya çalıştığımız bu yıllarda “okulun en havalı kızı”, kimseyle konuşmayan, gülmeyen, soğuk hareketleriyle ilgiyi çeken biri olarak belirlenmiş, Aliler tarafından. Üniversiteyi mi kazandık, şimdi de “bizi güldüren bir erkek arkadaş” bulma zamanı işte. Çünkü erkeklerin görevi güldürmek, kadınların görevi ise eliyle ağzına kapatarak kibar kibar karşılık vermek. Bu ve bunun gibi örnekleri şüphesiz çoğaltabiliriz. Peki, nasıl anlamlandıracağız kadın neşemizi, kahkahamızı; ya da bu pratiklerin engellenmesini?
Gülme eyleminin pek çok anlamı vardır. Baskıcı ve erkek egemen toplumlarda denetim altına alınan mizah ve gülmenin, özellikle kadın gülmesinin ve mizahının incelenmesi, toplumsal ilişkileri ve güç dengelerini de ortaya çıkaracaktır. Mizah ile “gülme” arasındaki ilişki uzun yıllardır hem filozofların hem sosyal bilimcilerin ilgi alanına girmiştir. “Şaka yapmaya yeteneği olmak”tan yapılan şakayı anlamaya, şakaya güldürebilmekten herhangi bir durumda gülebilme ve kahkaha atabilmeye kadar geniş başlıkta incelenebilecek bir konu belki. Mizahın günlük yaşamda üretilme, paylaşılma ve tüketilme biçimlerinin yanında kadınların bir de “gülme, mizah yapma ve neşeli olma” pratiklerinin özellikle kamusal alanda nasıl zuhur ettiğine bakmak zorundayız. “Eril aklın sözlüğü ve ağlama duvarı” olan malum sitede4 “Türk kadınlarının çok soğuk olması”na benzer sayısız başlık açıldı, pek çoğumuz görmüşüzdür. Sitedeki sayıklamalarda sıkça “Türk kadını çok neşesiz, çatık kaşlı, kapısını açınca teşekkür edip tebessüm bile etmiyor” gibi cümlelerle karşılaştık. Bu cümlelerde “sorun” olan birden fazla durum var elbette, bunların her birine girmeyip ana konumuzdan devam edeceğim. Hep beraber bir düşünelim mi kamusal alanda neden “bir tebessümden mahrum bırakıyoruz”, Alileri? Gülme, neşeli olma ihtimalimizin belirdiği her an bizim de kafamızda “bakkala gülmeyeyim, sonra benim adımı fişten bulur, sosyal medyadan ekler, iş yerinde ciddi olayım, bunca erkeğin yanında sözlerim ciddiye alınmaz yoksa, sokakta sert görüneyim ki kimse peşime takılmasın” gibi sayıklamalar dönüyor da ondan. Bir de kadın gülmesi ve kahkahasının “seksileştirilmesi” var elbette. Bir ortamda bir kadının gülmesi, sadece gülme olarak algılanabilir mi hiç! Muhakkak sekse davet ediyordur. Zamanının başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın “Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak, iffetli olacak” ifadelerinde kadın kahkahasının seksi olmakla bir tutulması, kahkaha atan kadının ise makbul bir kadın olarak kabul görmeyeceği salık veriliyor adeta. “Hanımlar Dikkat! Gülüşünüz Sizi Ele Veriyor” başlıklı, 1971 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin haberinde ise kadınların gülüşünün erkekçe sırıtışlarla açıklandığı karşımıza çıkıyor.5 Öyle ki bize gülüşlerden gülüş, kahkahalardan kahkahalar yakıştırılıyor. Erkeklere de “karı gibi gülme” deniyor, ki erkeklikleri düşmesin.
Kamusal alana bakarken, “komik kadın”ın diziler, filmler, karikatür, stand-up gösterileri gibi kültürel üretim alanında nasıl temsil edildiğini analiz etmek, kadının kamusal alanda gülme pratiklerini anlamak adına uğraklardan biri olmalı. Örneğin bu alanlarda “ar damarını çatlatan kadınlar” da yok mu, var elbet olmaz mı! “Neşeli kadın ve kahkahası” dediğimizde ilk aklımıza gelen Adile Naşit, “domates güzeli” olarak bilinen bir diğer oyuncu da Ayşen Gruda var örneğin. Ancak bu komik ve neşeli kadınlar da tıpkı hayatla zekice, kendi bildiği şekilde dalga geçen “Sıdıka”6 gibi “evde kalmış, bir erkek tarafından beğenilmeyen, kadınsı özellikler barındırmayan” kadınlar olarak temsil edilir.
Stand-up alanında da son yıllarda epey kadın komedyen görünür olmaya başladı. “Hayatla dalga geçemezsek vallahi çatlarız7” diyen “Çok da Fifi Hatunlar” stand-up grubu bunun en iyi örneklerinden biri. Yine komedyen Pınar Fidan ve Seda Yüz’ün “Pes” isimli Youtube kanalı akla geliyor. Tabii onlar da en “dahiyane” eleştirilere mazhar oluyorlar, Aliler tarafından. Hep “kadın hikayeleri” anlatmakla suçlanıyorlar örneğin. Bu “müthiş” tespitin iki yönü var; birincisi “normal” olanın “erkeklik hikayeleri” olarak kabul edilmesinden dolayı dışında kalan her şeyin “kadın” hikayesi olarak değerlendiriliyor olması bir diğeri de şüphesiz, kadınların kamusal alana katılımı önündeki pek çok engelden ötürü yaşam pratiklerinin özel alanla sınırlandırılmasından gelen “kadınca bilemeyişler”dir. Belki “mizahtan” biraz uzaklaşacağım burada ama Nurhan Suerdem’in öykülerinde sayısız, çoğumuzun “o ne ki” diye düşünmesine sebep olan çok çeşitli ev eşyalarının adlarına yer vermesi, bunun kurgu edebiyata yansımış “kadınca bilemeyiş” örneklerindendir.8 Edebiyata atlamışken, yazılı ürünlerde güldürü öğelerinin kullanılmasının çok zor olmasını akılda tutarak son zamanlarda kadın yazarların eserlerinde bunun pek çok örneğine rastlıyoruz. Bolca ironi barındıran Gamze Arslan’ın “Çerçialan” ve Kanayak”ı9 , Nermin Yıldırım’ın “Ev”i benim açımdan bunun en iyi güncel örneklerindendir.
Tabii kadının “komik” tarihi bununla sınırlı değil. Diziler, filmler, tiyatrolar, karikatürler derken epeyce bir eskiye de dayanıyor. Fatma Zehra, 1914 yılında “Leylak” adıyla yayın hayatına başlayan ve yalnızca 3 sayı çıkarabilen kadın mizah dergisinin ilk kadın karikatüristi olarak karşımıza çıkmaktadır. 2011’den bu yana “Bayan Yanı” karikatür dergisi de bizlerle. Her hafta aldığım Penguen dergisinin kapağından sonra ilk okuduğum bölümün Semra Can’ın yazdığı “Böyleyken Böyle” olduğunu hatırlıyorum. Daha çok güldüğüm yazarlar vardı elbette, ama hayran olduğum Semra’ydı. Onca erkeğin arasında ne cüret, derdim. Beğendiğim karikatürleri işaretler, bazılarını keser saklardım. Üstelik bunların ulaşması ne zor kaynaklar olduğunun da farkındayım. En ulaşılabilir alan olan televizyondan yayımlanan komik kadınların da nasıl temsil edildiğini artık biliyoruz. Zar zor biriktirdiğimiz bu mizah anlayışı, çoğu zaman ya küçümsenmiş ya da yakın erkek arkadaşlarınızın bir yansıması olarak kabul görmüştür. Yani komik bir kadının varlığının önkoşulu, çevresindeki komik erkeklerdir.
Kadın kadına kahkahanın, gülmenin ise binlerce anlamı olabilir. Sokakta bir kadının minik bir tebessümü “bir şey olursa ben buradayım” demeye yeter. Hepimiz, büyük aile sofralarının kurulduğu o akşamlarda, yemek yapma, servis etme, sofrayı toplama gibi işler bitince mutfağa sessizce çekilip tuttuğu kahkahasını salıveren kadınların “edepsiz sohbetler” olarak nitelendirdiği, utangaç kadın gülmelerinin gırla olduğu o buluşmalarda duyduk “sevişmek” ne demek. O zaman öğrendik “komşum geldi” ile “regl oldum” aynı şey. “Müstehcen kahkaha” çoğu zaman kadınların “deneyimlerini kahkaha attığı” bir araç oldu. Kadınlar bir konuyu açmak, dertlerini hafifletmek ve paylaşmak için cinselliği, cinsellik içeren hikâyeleri kullandı ve bunları ilk duyduğunda önce utanarak güldü, sonra basıverdi kahkahayı. Sonuçta Demeter’in kaybolan kızı Proserpina’yı arama motivasyonunu yeniden oluşturan şey; karın tanrıçası Baubo’nun vulvasında bulunan ağzından attığı kahkahadır.10 Yine 8 Martlarda, Feminist Gece Yürüyüşlerinde, 25 Kasımlarda ince mizah anlayışıyla bezeli, “bu düzenle dalga geçmeden olmaz” diyen kadınların dövizlere yansıyan sloganları da kadın kadına kahkahanın, eğlenmenin en zeki örneklerini barındırıyor.
Tabii ki “neşeli bir feminist olmaya çalışıyoruz ama çok öfkeliyiz”.11 Ancak biz aslında neşenin, öfkenin ve diğer tüm duyguların toplamıyız. Nancy Walker’ın da ifade ettiği gibi kadınların mizah “yapamamasının” sebebi, “öfkeli” olmaları değil, toplumdaki kadınların komik olamayacağına dair “erkek şaka yapar kadın güler” anlayışıdır.12 Sonuçta erkekler, toplumda var olan pek çok eşitsizlik, erkekleri öfkelendirmediği için mi mizah yapabilmektedirler? Biz de mizahı, kadın kahkahamızı ve neşemizi “ciddiye” almalıyız. Yalnızca güldürebilme yeteneği ve gülme pratiği olarak değil, kadınlar arası bir iletişim biçimi olarak mizah, dayanışma pratiklerinin ortaya çıkışının anlaşılmasında ve inşasında önemli bir araç. Sara Ahmed’in oyunbozan hayatta kalma kitinin de asli unsurlarındandır neşe.13 Neşemiz ve kahkahamız bol olsun!
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖