Background

Turizm Sektöründe Çalışan Kadınların Vardiyasındayız: Hafta Tatili Hakkının Gaspı

Nalan Ermiş

30.06.2025 tarihinde AKP milletvekilleri Meclise “Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” sundu. Yine torba yasa. “Bazı Kanunlar” diye geçiştirilmiş kanunlardan biri de çalışma yaşamına ilişkin en temel yasa olan 4857 sayılı İş Kanunu. Teklifin 10. maddesi, İş Kanunu’nun 46. maddesinde düzenlenen hafta tatili hakkına bir istisna getirilmesini öngörüyordu ki bu teklif metni, 14.07.2025 tarihinde Resmî Gazete’de de yürürlüğe girerek yasalaştı.

Önce İş Kanunu’nun ilgili maddesine bakalım. “Bu Kanun kapsamına giren işyerlerinde, işçilere tatil gününden önce 63üncü maddeye göre belirlenen iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az yirmi dört saat dinlenme (hafta tatili) verilir.” Yasa metninin atıfta bulunduğu 63. maddeye hiç girmeyeceğim. 46. madde işverene diyor ki yedi gün yani bir hafta içinde işçiye kesintisiz ve en az yirmi dört saat yani bir gün tatil vermek zorundasın. Peki teklif ile gelen ve yasalaşmış olan metin patrona ne diyor? Kültür ve Turizm Bakanlığından turizm işletme belgeli konaklama tesislerinde çalışan işçiden yazılı talep ve onay alarak, işçinin hafta tatilini on günlük süre içinde kullandırabileceğini.

Peki ne oldu da bir anda AKP milletvekilleri bu teklifi Meclise sundu ve bu teklif bir çırpıda kabul edilerek yasalaştı? Teklifin gerekçesi şu:

“(…) Böylece işçi yönünden hak edilen hafta tatillerinin birleştirilerek kullanılmasına ve daha verimli bir serbest zaman yaratılmasına, özel yaşamlarına ayırdıkları zamanı daha verimli kullanmalarına imkân sağlanmakta aynı zamanda değişen sosyal yaşam ve ekonomik koşullar dikkate alınarak işçi ve işveren yönünden çalışma barışının sağlanmasına da büyük ölçüde katkı sağlanması amaçlanmaktadır. ILO raporlarında da iş-özel yaşam uyumu politikalarının, işletmelere önemli yararlar sağladığı, politikaların hem çalışanlar hem de işverenler için faydalı olduğuna dair tespitlere yer verilmektedir.”

Özetleyelim; hafta tatilini on günde bire çıkarırsak uygulama ile işçinin serbest zamanı ve özel yaşamına ayırdığı zaman daha verimli olacak ve aynı uygulama işçi-işveren barışına katkı sağlayacak, öyle ki bu neticeler ILO raporlarında da var, demişler. Daha da özetleyelim; yerseniz, demişler. Yemedik.

Sermaye yine istemiş. AKP durur mu? AKP de yine ne istenirse vermenin peşine düşmüş. Teklif olarak Meclise sunulması ile yasalaşması arasında sadece 2 hafta olan metnin bu ısmarlama halini, apar topar Meclisten geçirilişine bakınca bile anlamak mümkün. Gerekçesi ise baştan sona kurgu. Ne işçi lehine bir düzenleme var ortada ne de bunu destekleyen ILO raporları.

O zaman sormak gerekir: Bu düzenlemeyle getirilen şimdilik istisnai olan yasa kime hizmet ediyor, ilk istisna neden turizm sektörüne ilişkin oldu, bu düzenleme turizm sektöründeki kadın işçiler için ne anlama geliyor?

Yasa kime hizmet ediyor?

Anayasanın 50. maddesinde dinlenmenin çalışanların hakkı olduğu, haftalık izin hakkının kanunla düzenleneceği yer alır. Yapılan değişiklikle işçinin anayasal güvence altında olan haftalık izin hakkı yani dinlenme hakkı açıkça gasp edilmektedir.  

Fakat bir virgül. Bir haftanın yedi gün olduğu, herkesçe bilinen, son derece tartışmasız, evrensel ve bilimsel nitelikte gerçeklik olduğuna göre hafta tatilini düzenleyen yasa metninde değişiklik yapmak hangi aklın ürünü? Hakikaten apayrı bir cüret. Yasa değişikliğine bu açıdan bakıldığında, sermayenin işine geldiğinde en genelgeçer kavramların dahi üzerinde tepindiğini görmek işten değil.

Ajandalarımız epey farklı biliyoruz da adına hafta denilen yedi günlük zaman diliminden bile sermayenin anladığı farklı mı? Elbette hayır. Peki sermayeye özgü ve sınırları alabildiğine geniş bu esnekliğin amacı ne? Emeğin toplumsal alandaki konumu yeniden dizayn ediliyor zira. Çalışma yaşamında değişiklik/düzen değil bu, işçinin yararına bir adım hiç değil. Sömürü rejiminin bizzat kendisi.

Tarihsel olarak hafta tatili, işçi sınıfının önemli bir kazanımıdır. Çünkü dinlenme derken sadece fiziksel bir dinlenmeden söz etmeyiz aslında. İşçinin zihinsel olarak dinlenmesi, yaşamı yeniden üretmesi, toplumsal yaşama katılması bir bütün olarak dinlenme hakkının gerekliliği ve tezahürüdür. Tam da bu sebeple ki düzenleme anayasal güvence altındaki bir hakkın ihlalinden de öte bir yerde duruyor. Sermaye lehine işletilen bu esneklik insan onuruna yaraşır şekilde çalışmanın ve dahi yaşamanın imkân ve koşullarının fiilen ortadan kaldırılmasının ilanıdır.

Şu koşullar altında mı “işçi ve işveren yönünden çalışma barışının sağlanmasına da büyük ölçüde katkı sağlanacak?”  Bugün işçiler yoksulluk hatta açlık sınırının altında çalışıyor ve dahası emek sahasının gerçekliği haline getirildi bu. Güvencesizlik, kayıt dışılık, toplu işten çıkarmalar, ücret almadan aylarca iş görme sistematikleşmiş durumda. Sendikal alan ve sendikal mücadele kriminalize ediliyor, engelleniyor. Toplu iş sözleşmeleri imzalanamamalarıyla meşhur. Ama işkolu sebebiyle yasaklanan grevler ama genel sağlığı veya milli güvenliği bozması sebebiyle yasaklanan grevler. İşçiler grev kararı almayagörsün, işçinin karşısına sermayeyi korumak maksadıyla koyulmuş devletin polisi. Hakkını aradığı için işçiye karşı uygulanan polis şiddeti. İşçi-işveren arasındaki barış mı diyorsunuz bir de?

Öyle değil ama hadi öyle olsun, yani gerekçede izah edildiği gibi bu yasa değişikliğinin sebeplerinden biri de işçinin “serbest zamanını” verimli geçirmesi olsun. Serbest zamana dair vurgunun sebebini az ilerde dile getireceğim. Devam edeyim, serbest zamanı verimli kılmanın yolu Anayasaya aykırı şekilde hafta tatili hakkını kaldırıp dinlenme hakkını on günde bir izne indirgemek mi? Artan enflasyon sebebiyle temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığı bir yerde ara zam yapmak aklınıza gelmedi mi örneğin? Sermayenin eline oyuncak ettiğiniz barınma hakkı yüzünden oluşan konut ve kira krizine dair çözüm üretmek misal? Bir bir kapattığınız kamusal kreşler yüzünden serbest zamanında çocuk bakmak zorunda olan kadınlar aklınıza düşmedi mi ya da bakım evleri yokluğundan hane üyesi yaşlı/engelli/hasta bakımını üstlenen kadınlar?

Gelelim en neşeli yere: yasa metninde geçen “işçinin talebi ve onayı” ifadesine.
Öncelikle hafta tatili bile işçinin keyfî biçimde feragat edebileceği bir hak değildir. Çünkü insan zihninin ve bedeninin — icra edilen işe göre daha kısa süreler dahi olabilir — bir sınırı vardır. Bu sınırın ötesine geçen her çalışma, yalnızca işçinin sağlığı ve yaşamı için değil, toplumun genel sağlığı ve güvenliği açısından ciddi riskler yaratır. Bu yönüyle hafta tatili hakkının kamusal bir güvence alanı olduğunu görmek elzem. Bu sebeptendir ki daha ilk elden şunu dile getirmek şart, on günde bir izin uygulamasında talep ya da onay mekanizmasının en ufak yeri yoktur. 

İşçi, geçinebilmek, borcunu ödeyebilmek, temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek, aylarca işsiz kalmamak vb. sebepler için hafta tatilinden vazgeçiyor gibi görünebilir. Esasında bu durum, mevcut toplumsal ve ekonomik düzende yoksulluğun ve yoksunluğun işçiyi sürüklediği zorunluluktur. Talepten, onaydan bahsedeceksek önce işçinin bu talebi ya da onayı ortaya koyarken ne denli özgür (!) olduğuna bakmak gerekiyor. Elde ne var oysa? Geçim kaygısı, borç yükü, işsizlik tehdidi. Bu tabloyu yaratan devlet, koruması gereken işçiyi korumayan devlet, bu eşitsizliği hukuk yoluyla meşrulaştıran devlet.

Madde gerekçesinde, ILO’nun iş-özel yaşam uyumu politikalarının işverene sağladığı yararlardan söz edilmiş. Oysa ILO’nun hiçbir raporundan, işçinin dinlenme hakkını gaspa varacak bir yorum çıkarılamaz, öncelikle bunu netleştirelim. Esnek çalışma biçimlerine ve bunların sermaye lehine eğilip bükülmesine dair eleştirilerim baki. Ancak ILO’nun iş-özel yaşam uyumu başlığı altında tariflediği modeller arasında, örneğin haftada 35 saat çalışılan sistemler vardır. Türkiye’de ise fiilen yaygın olan model, günde 11 saati aşan, haftalık 66 saati bulan çalışma pratikleridir, hem de bahse konu yasal düzenlemeden önce. Bugün artık düzenlemeyle birlikte 110 saate kadar çıkan bir çalışmadan söz ediyoruz. En iyi ihtimalle 110 saat çalışacak, ardından bir günlük iznini kullanacak bir işçi var karşımızda. Bu mudur ILO’nun önerdiği uyum? Elbette hayır. ILO, uyum dediğinde işçinin hem çalışabildiği hem de gerçekten yaşayabildiği bir dengeyi tarif eder. Ama gelinen noktada soralım: İşçinin elinde bir “yaşam” mı kaldı ki iş ve özel yaşam ayrımı yapsın, sonra da bu iki yorgunluk arasında bir uyum kursun?

Neden turizm sektörü?

Düzenlemenin pek çok açıdan Anayasaya aykırılığına değinmeye çalıştım. Bunun yanı sıra uygulamanın sadece turizm sektöründeki işçilere yönelik olması bu işçiler yönünden eşitlik ilkesini de ihlal ediyor.

Neden turizm sektörü sorusuna gelecek olursak; turizm sektörü güvencesizliğin kural olduğu bir alan. Mevsimlik çalışmanın yaygınlaştığı, hatta bunun dışında bir düzenin akla dahi getirilmediği bir alan. Sigortasızlık, düşük ücret, insan haysiyetine aykırı fazla mesailer; turizm bölgelerine çalışmak için gelen işçilere patronlarca sağlanması gereken barınmanın insanlık dışı koşullarda sunulması, yine benzer şekilde beslenme koşullarının yokluğu… Turizm sektöründe çalışan işçilerin yıllardır değişmeyen yakıcı gerçekliği bu sorunların tamamı, hatta fazlası. Sendikalaşma ise yok denecek kadar az. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının geçen yılın temmuz ayında yayınlamış olduğu verilere göre sektörde 1.351.230 kayıtlı işçi var, bu işçilerin sadece 53.568’i sendikalı.1 Yani sendikalaşma oranı yok denecek kadar az. Turizm sektöründe işverenin karşısında sürekliliği ve gücü olan bir işçi sınıfı değil, geçici ve örgütlü olmayan işçiler var. Tam da bu yüzden istisnaya konu edilen sektör, turizm sektörü. Kölelik düzeninin patrona en tasasız olacak şekilde uygulamaya geçirileceği bir saha. Fakat az evvel de dile getirmiştim; bu değişiklik sadece turizm işçilerini ilgilendirmiyor. Düzenleme ile emeğin toplumsal alandaki konumu yeniden dizayn ediliyor. Bunun karşısında güçlü bir duruş sergilemezsek ateşin diğer sektörlere sıçrayacağı çok açık.

Hafta tatilinin gaspı turizm sektöründeki kadın işçiler için ne anlama geliyor?

Serbest zamanı neden vurguladığım ile başlayayım. Kadınların serbest zamanı diye bir şey ya yok ya da yok denecek kadar az. Kadınlar, iş gördükleri çalışma günlerinde de serbest denilen zaman diliminde de ne yapıyor? Evin temizliğini ve düzenini sağlamakla, yemek pişirmekle meşgul oluyor. Çocukların bakımıyla, hasta, engelli, yaşlı aile üyelerinin bakımıyla uğraşıyor. Serbest zaman potasında eritilen kadının evinin içi, görünmez emeği esasında.

Yazının içeriğini uzatmamak maksadıyla Kadın İşçi’de yer alan İlkay Üremiş Kiril’in Turizm Sektöründe Kadın İstihdamı başlığını taşıyan yazısını buraya bırakarak yetineceğim.2 Yazıda turizm sektöründeki kadınların sömürü biçimlerinin özgül yanları sağlam bir çerçeveye oturtularak izah edilmiş durumda. Hiç azımsanmayacak oranda kadın istihdamının olduğu turizm sektöründe hafta tatiline uzanan elin, kadınların üretim ve yeniden üretim alanlarındaki sömürüsünü katmerli bir hale getirdiği de üzerine ayrıca tartışılması ve mücadele yollarını döşerken gözetilmesi gereken çarpıcı bir gerçeklik.

Bitirirken

Basit ve tabii kabaca bir matematikle bitireyim:

Haftada bir gün izin yapan işçi ayda dört gün dinleniyor.

On günde bir izin yapan işçi ise ayda yalnızca üç gün.

Yeni düzenleme ile eski düzenleme arasındaki fark ayda bir günden ibaret.

Bu bir günlük fark, sermayenin kar denkleminde neyi değiştiriyor da buna bile göz dikiliyor dersiniz?

İşte bu denklemi sil baştan kurmanın sırası şimdi.

Her zamankinden daha da güçlü:

“Dünyanın tüm işçileri birleşin.”

Dipnotlar:

  1. https://www.csgb.gov.tr/Media/ziwhryya/2024-temmuz-iskollari-bulteni.pdf ↩︎
  2. https://www.kadinisci.org/turizm-sektorunde-kadin-istihdami/ ↩︎
Editör: Sabâ Esin
Düzelti: Sabâ Esin
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation