Background

Şiddet Her Yerde

Son günlerde hiçbirimiz iyi değiliz. Aslında son yıllarda iyi değiliz demek daha doğru. Freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor ülke ve çarpıp ezdiği ilk kesimler, kadınlar ve çocuklar. AKP iktidarı ve başkanlık sistemi, her gün çıkardığı keyfi yasalar, kararnameler ve düzenlemelerle kadınların ve çocukların yaşam hakkına saldırıyor. Yaşam hakkı dediğimde, sadece “hayatta olma”yı kastetmiyorum; kadın cinayetlerinde, aile cinayetlerinde, iş cinayetlerinde “henüz” öldürülmemiş milyonlarca kadın ve çocuğun, insani standartlara uygun, hakları olan yaşama hakkından söz ediyorum. Çünkü onlar ne yazık ki, ancak “ölü” olduklarında kamuoyunun ilgisine mazhar oluyorlar.


İnfial


Geçen ay art arda toplumu infiale sürükleyen olaylar yaşadık. Önce Narin çocuğu öldürdü ailesi. Küçücük çocuğu hala ortaya çıkarılmayan karanlık işlerini gizlemek için boğdular, bütün köy sustu, suç ortaklığı yaptı. Aile yukarılardan “hami” bulduğu belli olan bir cüretle olayın üzerine gidenleri suçluyor, suç duyurusu yapıyor, vatan-millet klişeleriyle hamilerine mesaj yolluyor.


Devlete “50 günü geçti, açıklayın” diye seslenirken bir sabah iki kadının feci bir şekilde öldürüldüğü haberiyle sarsıldık bu kez. Katil Semih Çelik, ilk gün “cani, şerefsiz, asın-kesin” sözleriyle tanımlandı; ikinci gün madde bağımlısı olduğu ve tuhaf resimler çizdiği söylenerek uyuşturucu tacirleri ile satanizm lanetlemesine geçildi. Daha sonra babasının anlattıkları (namazını kılardı, sonra bozuldu, psikolojik sorunları vardı) ve annesinin söyledikleri (kızınızı uzaklaştırın, taşının dedim, dinlemediler) ile beraber Semih hafiften satanizmin, uyuşturucunun, psikolojik sorunların “kurbanı” sıfatına evrilirken Ayşenur’un neden o eve gittiği sorgulanmaya başladı.


Hiç şaşmaz. Ataerkil zihniyet önce lanetler cinayeti, hele şeklen olağandışı bir kıyıcılık içeriyorsa infiale kapılır. İdamdan hadıma türlü çeşit öneriler dolaşıma sokulur. Sonra ikinci perdeye sıra gelir: İyi de kardeşim, bu kızlar da biraz akıllı olsalar ya… Ne işleri var bu tip erkeklerle?


Günümüzdeki yeşil renkli ataerki daha da ileriye gider: İslama uygun bir düzen olsa yapamazlar, kızını oraya buraya gönderirsen olacağı bu, ahlakı kalmamış bu topluma manevi-milli değerler lazım.


Sonra bir de bakarız ki, katili değil mağduru sorgulayan bir söylem ve zihniyete atlayıvermişiz.


Bu yüzden “infial” denen kavrama biraz temkinli yaklaşmak gerekiyor. Bir anda ayağa kalkmak iyidir, öfkelenmek iyidir, ama sorunu çözen şey mücadelenin karınca gibi sürekli olmasıdır. Bu yüzden, bu şiddet yazısını yazarken, infial’e mesafe koyarak, kadına ve çocuğa yönelik şiddetin tüm hücrelerimize kadar yayılmış hallerini ele almak istiyorum.


Şiddet Piramidi
Son olaydan sonra gazeteci Melis Alphan, kime ait olduğunu bilmediği (benim de araştırıp bulamadığım) bir görsel yayınladı.1

Görsel, aslında kadın mücadelesinde var olan kadınların bilmediği bir şey değildi, hatta parça parça da olsa her fırsatta anlatmaya çalıştığımız şeylerdi ama görsel, tartışmaya yer bırakmayan çok net bir ifade olarak etkileyiciydi. Bu anlamda, bu şiddet yazısını görseli adım adım takip ederek yazmaya karar verdim.

Zirvedeki Erkeklik:


Geçen hafta her yerde cinayetler konuşulurken en güzel tespiti, hastanede kan alma birimindeki hemşireden duydum. İçeri girdiğimde İkbal ve Ayşenur’u konuşuyorlardı, ben de katıldım. Bir anda yüzüme bakıp, “Aslında kadınlarla başa çıkamıyorlar” dedi hemşire. Yüzündeki sıkıntı dağılmış, muzır bir öfke gelmişti gözlerine. Baktım kaldım.
Evet, hakikat bu kadar sade aslında. Geçen yüzyıldan bu yana dünyayı kaplayan bir erkeklik krizi var. Erkek egemen düzen, ibreyi durmadan geriye çevirmeye çalışıyor, ama kadınlar pusulayı çoktan bulmuş durumdalar. Kafesleri, cam tavanları, loş evlerin duvarlarını çoktan kırdılar ve ileriye, hep ileriye yürüyorlar inatla. Bakmayın ortalığı kaplayan “mutlu ev kadını” akımlarına, kadınlar aslında bütün dünyada tozu dumana katmış, eski eril düzenin sınırlarına saldırıyorlar.


Mahsa Amini boşuna ölmedi. İranlı, Suudi, Afgan kadınlar ilk başta kendi kendilerine, sonra yan yana gelerek, sonunda sokaklara çıkarak özgürlüklerinin peşinden gidiyorlar.
Güldünya Tören, evli teyze oğlu tarafından tecavüze uğradığında susmadı; aşiret tecavüzcüye kuma gitmesini istedi, kabul etmedi. İstanbul’a kaçtı, bir akrabasının yanına sığındı. Abisi vurdu, yaralandı; hastanedeyken diğer kardeşi gelip cinayeti yollandı, aşiret hakkında ölüm fermanı çıkardı. Abisinin silahından polise sığınarak kurtuldu. Refakatçi olarak yanına gelen diğer kardeşi tarafından başına iki kurşun sıkılarak öldürüldü. Güldünya unutulmadı, kadınların mücadele tarihinde inadın sembolü olarak yerini aldı.


Çilem Doğan, kendisine şiddet uygulayan ve fuhuş yaptırmak isteyen kocası Hasan Karabulut’u özsavunma hakkını kullanarak öldürdü. 15 yıllık hapis cezasının onandığı duruşmada şöyle dedi: Başka bir seçeneğim kalmamıştı. O ölmese ben ölecektim. Çilem’in “Kirpiğiniz yere düşmesin kadın arkadaşlarım” cümlesi, pişman değil haklı olmanın sloganı oldu.


Medine Memi, daha 16 yaşında, Menzil tarikatı üyesi dedesini, kendisini dövdüğü ve ruhsatsız silahını kafasına dayadığı için polise şikayet etti. Defalarca devlete sığındı, geri gönderildi. Babası ve dedesi tarafından evin arkasındaki kümese diri diri gömüldü.


Ayşe Paşalı, evliliği boyunca şiddet gördü, 2009’da şiddet ve cinsel saldırı şikayetiyle kocasından davacı oldu. Tutuksuz yargılanan koca, boşandıktan sonra da taciz etmeye devam etti. Defalarca koruma talebinde bulunan Ayşe Paşalı, boşandıktan 1,5 yıl sonra eski kocası tarafından öldürüldü.


Kadına yönelik şiddetin simgesi haline gelen Ayşe Paşalı davası, 2011 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de taşındı. Devletin, Paşalı’nın yaşam hakkını koruyamadığı gerekçesi ile açılan davada suçlu bulundu ve tazminata mahkum edildi. Bu davadan sonra, bugün bir gecede çıkılan İstanbul Sözleşmesine göre hazırlanan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun yürürlüğe girdi.


Ayşe Tuba Arslan, boşandığı eşinin satırlı saldırısı sonucunda hayatını kaybetti. Emniyete iki yıl içinde tam 23 kez suç duyurusunda bulunduğu ölümünden sonra ortaya çıktı. Son dilekçesinde, “Benim ölümüm gerçekleşince mi bana yardım edeceksiniz?” diye yazmıştı.


Ve daha niceleri…. İsmini bildiğimiz bilmediğimiz sayısız kadın, koca-sevgili-eski koca-eski sevgili-baba-kayınpeder tarafından öldürülüyor. Yani cinayet mahalli AİLE.
Neden peki? Baş eğdiremiyorlar çünkü. Erkek düzene isyan eden; babayı-abiyi-kocayı dinlemeyi reddeden; kendilerini esir eden zincirlerden kurtulmaya kalkışan kadınları öldürmekten başka yol bulamıyorlar!
Piramidin zirvesinde, kadınları çıktıkları hapislere geri tıkmaya çalışan erkeklik can alırken “Devlet ne yapıyor” diyerek devam edeceğim…

  1. 6 Ekim 2024, https://www.instagram.com/p/DAxYMi8o1Vi/
    ↩︎

Editör: Ebru Pektaş
Redaksiyon: Ebru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation