Köşe Yazıları Ebru Pektaş 22 Mart 2024
İşe gitmek için evden çıktığımızda, belki yarım kalmış uykunun mahmurluğuyla, belki geç kaldım telaşıyla, belki köşedeki simitçiden bir simit ve üçgen peynir almayı düşünürken, işte tam o anda, vurulup oracıkta kanlar içinde yatarken de sınıfı yine biz mi bölüyoruz?
Yakın tarihli iki olay…
Migros deposunda kötü çalışma koşulları ve işten atmalara karşı DGD-SEN’de örgütlenip insanca çalışma koşulları için mücadele eden işçilerden Gülhan Albayrak, işe gitmek için evden çıktığında tabancayla vuruldu. Onlarca kez şikayette bulunduğu bir tacizci erkek tarafından öldürüldü.
Sevilay Karlı da bir sabah işe giderken daha önce şikayetçi olduğu eski eşi tarafından 11 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Karlı’nın şikayetini delillere rağmen reddedenler, o öldükten 18 gün sonra evine “kovuşturmaya yer yoktur” tebligatı yolladı. Yani devlet, katledildikten 18 gün sonra bir kadına “seni korumaya gerek yok” yazısı yolladı. 1
Böyle açık, perdesiz kendini ele veren olaylarda daha da sarsılıyoruz. Zira başka bir bilinç biçimini de davet ediyor bu tür olaylar. Misal, sınıf ve cinsiyet ilişkisi üzerine kamyonla laf döksek böyle olmuyor. “Emeğin cinsiyetli yüzü” mü diyelim? Sınıf oluşumundan ya da toplumsal proletarya olarak kadınlardan mı bahsedelim? Toplumsal, tarihsel, sınıfsal “ilişkilerin” iç içe geçtiği bir bütünden cinsiyete bakmanın kuramsal gerekçelerini mi sıralayalım? Koruma sağlamayan devletin yalnızca bir sınıfın devleti olmadığını ama aynı zamanda ataerkil diktatörlüğün aparatı olarak davrandığını mı vurgulayalım?
Yok olmuyor. Hiçbiri gerçeğin bu acımasız yıkıcılığını, bunu yaparken ilişkileri tanımlamaktaki yüksek maharetini sergileyemiyor…
Aslında içi büyük büyük laflardan tıka basa dolmuş kimilerine bakarsanız, “sınıfın cinsiyeti falan olmaz…ha ille de cinsiyetten bakılacaksa Sabancı yada Koç ailesinin kadınlarına bakılmalıdır.” Konunun jet hızıyla burjuva kadınlara gelmesi de kuşkusuz kafalardaki ataerkiye dahil.
Oysaki sömürülenlerin, ezilenlerin toplumun çoğunluğunu oluşturduğunu biliyoruz. Bu “çoğunluğun” yarısını oluşturan kadınlardan bahsetmemek için en tepedeki bir avuç kadına gözünü dikmek de evet kafalardaki ataerkiye dahil.
İki kadın işçi evinin önünde katledildi. Kadın oldukları için öldürüldüler, kadın oldukları için korunmadılar.
Yine o büyük lafların mühim erkekleri için, kadınlar işçi sınıfının bir kısmını oluştursalar da hatta Gülhan ve Sevilay gibi direnişçi işçiler içinde yer alsalar da cinsiyetleri, kadın oluşları politik bir konu değildir. Bunu hatırlatmaya çalışanların “sınıfı bölmekle” suçlanması işten bile değil.
Peki sınıfı gerçekten biz mi bölüyoruz?
“Eşit işe eşit ücret” alamadığımızda sınıfı kim bölüyor?
Fabrikada, ofiste, tezgahın arkasında tacize uğradığımızda sınıfı kim bölüyor?
İş başvurusunda üstümüze abanan bakışlarla cebelleştiğimizde, türlü teklifleri def etmeye çalıştığımızda sınıfı kim bölüyor?
Ağrılı ve kanamalı çalışırken izin alamadığımızda, fabrikada tuvalet sürelerimize bile karışıldığında sınıfı kim bölüyor?“
Kadın eli değsin” diyerek her türlü angarya iş bizlere kilitlendiğinde, “gebe kalmama” sözleşmeleri imzalatıldığında, süt izni kullanırken mobbinge maruz kaldığımızda sınıfı kim bölüyor? Biz mi bölüyoruz?
Çocuk, hasta, yaşlı bakımından birincil sorumlu tutulmaktan kurtulamadığımızda ve tüm bu cendereden sıyrılıp iş bile arayamadığımızda yine sınıfı biz mi bölüyoruz?İşten eve telaşla koşmalarımızı, mutfaktan yatak odasına uzanan bitmez vardiya içinde sürüklenen bedenimizi “emek bu” diyerek gösterdiğimizde sınıfı yine biz mi bölüyoruz? Sahiden bu sınıfı kim bölüyor?
İşe gitmek için evden çıktığımızda, belki yarım kalmış uykunun mahmurluğuyla, belki geç kaldım telaşıyla, belki köşedeki simitçiden bir simit ve üçgen peynir almayı düşünürken, işte tam o anda, vurulup oracıkta kanlar içinde yatarken de sınıfı yine biz mi bölüyoruz?
İşte yine işe giderken, yine bir sabah vakti, yarım uykuların aç karınların vakti, rüyaların, telaşların korkuların vakti bir köprüde sıkıştırılıp 11 yerimizden bıçaklandığımızda da kesikler içindeki kanlı bedenimizle sınıfı yine biz mi bölüyoruz?
Sahiden bu sınıfı kim bölüyor?
Yazar Hakkında Bilgi
Sosyalist feminist yazar. 2001 Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji mezunu. İleri Haber portalında toplumsal cinsiyet odaklı köşe yazarlığı yaptı.(2014-2023) Toplumsal Cinsiyetin Anahtar kavramları: Cinsellik, Şiddet, Emek adlı kitabı 2017 yılında İleri Kitaplığı Yayınevinden çıkmıştır. İleri Kitaplığı Yayınevi'nden çıkan ve makaleleriyle katkıda bulunduğu kitaplar şunlardır: Türkiye'nin Laiklik Kavgası, Sosyalizmin Yön Arayışı, Lenin Okuma Kılavuzu, Engels Okuma Kılavuzu, Marx Okuma Kılavuzu, Direngen Komüniste Yazılar. Kadın Kurtuluş Hareketi, Ütopyalar ve Devrimler adlı kitabı ise 2021 yılında Yordam Kitap'tan yayınlanmıştır.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖