Background

Feminizm Düşmanlığı ve “Sosyalist Eleştiri”   

Ebru Pektaş

En son yazımızda sosyalist harekete içselleşmiş kimi antifeminist argümanlardan bahsettik. “Feminizm erkek nefretidir”, “feminizm sınıfı bölüyor” “feminizm bir sapmadır, komplodur” ya da “hakim sınıfların oyunudur” gibi argümanlardı bunlar.1 Bu yazıda ise hepsi “feminizm düşmanlığı” ya da antifeminizm olarak nitelenemeyecek olsa da ideolojik örüntü haline gelen kimi feminizm eleştirilerine değinmeye çalışacağım. Öncelikle antifeminizm ile feminizme dönük eleştirinin bambaşka iki şey olduğunun altını çizerek başlamak gerekli görünmektedir. Zira eleştiri, ayrımları berraklaştırır; son derece meşru, mümkün ve iyi bir şeydir. Oysaki antifeminizm yıkıcıdır, eşitlik fikrini ihlal eder, kadın düşmanlığına kapı aralar hatta bizzat kadın düşmanlığını yeniden üretir. Eşitlik fikrinin reddi olarak antifeminizm düpedüz sağcılıktır. 

Buradan mottolarla devam edelim.

“Feminizm düzen içidir, onunla bütünleşir”

Önceki yazımızda, feminizme ilişkin klişeleşmiş bir “sapma” iddiasından bahsetmiştik. Hatta tam adıyla “feminist sapma” denilen şeyin 1923 tarihli Bolşevik Parti Kongresine kadar uzanan bir geçmişi olduğunu anlatmıştık. 2

Benzer şekilde bir de “düzenle bütünleşme” iddiası vardır.  Aslında feminist hareket, ‘68’in Yeni Sol dalgasından ‘90’ların “kimlik siyasetlerine” uzanan geniş bir hattın içinde, çoğunlukla düzen dışı bir yerde olmuştur. Kuşkusuz bu konum, düzen karşıtlığı ile çakışmayabileceği gibi, bütünleşmenin önünde garantili bir engel de sağlamamaktadır. Ne ki ironik olan, programlarında komünizmden bahseden Avrupa’nın resmi Komünist Partilerinin pek çok örnekte “düzenle bütünleşmesidir”. 

Feminizm denildiğinde otomatik olarak “düzenle bütünleşme” butonuna basanlar, bi’ sakin olmalı, mitolojik kahramanlarını işe koşmadan önce biraz tarih okumayı denemelidirler.

Bu söylediklerim kuşkusuz, feminist hareketin zinhar düzenle bütünleşmeyeceği ya da böyle bir eleştiri yapılamayacağı anlamına gelmez. Sorun özellikle toptancı iddialardadır. Yoksa pekala feminizm ya da feminist hareket liberalizmle, postmodernizmle, radikal demokrasicilikle, reformist olmakla, düzenle bütünleşmekle vs. eleştirilebilir. Feminizme dönük  eleştirilerdeki toptancılık, kuramsal bir çerçeveye başvurmadan tanımlayamadığı her şeye “liberal” demek; tarihselleştirmeden, yöntemsel kılmadan, bahsi “postmodernizm eleştirisiyle” açmak, özgül bir sorun olarak kavramadan “reformizmden” bahsetmek şeklinde işlemektedir. Bu türden tutumlar “eleştirinin imkanlarını” da ortadan kaldırmaktadır.

 “Feminizm yatak odası siyasetidir.”

‘80’li, ‘90’lı yılların biraz “kudurgan polemikçi” ortamlarında, feministlerde “cinsellik takıntısı” olduğunu söyleyen, feminizmi “yatak odası siyaseti” olarak gören, bunları yazan solcular, sosyalistler olmuştur.3 Bugün artık zaman aşımı kapsamına alınması gereken kimi ithamlarla ve ilkel iddialarla uğraşmak gerekli değildir kuşkusuz. Ne var ki aradan geçen 40 yıla rağmen benzer türden “ahlaki panikler ve edep yahular” etrafımızda dolanmaya devam etmektedir. 

Ne gibi denilecekse, en başta Feminist Gece Yürüyüşü gibi kadın eylemleri sonrası ortaya atılan iddialar hatırlanabilir. Buna göre “Haftada en az 3 orgazm”, “Lilith’in sürtükleriyiz”, “Namus mu? Kirletmeden duramam” ya da “Tam iffetli olcaz, bi’ gülme geliyor” gibi pankartlarla “emekçi kadının hiç de derdi olmayan” şeylerden bahsediliyor, böyle böyle mücadele sulandırılıyordu. 4

Kuşkusuz ne evde ne örgütte ne sendikada ne de yaşamın diğer alanlarında, kadınların emeği lehine bir bardak çaylarından bile feragat etmeyecek kimi “adamların”,  konuyu “emekçi kadınlarımız” ve edeplerimize bağlaması şaşırtıcı değildir.  

Yoldaşlara haksızlık ettiğimi düşünüyorsanız, Lenin’e ait şu sözlere bakınız: 

“Yoldaşlarımızdan birçoğu hakkında ne yazık ki ‘şu komünistin üstünü biraz kazıyın, altından odun gibi bir adam çıkar’ denilebilir… Bunun en açık kanıtı da kadınların, zamanlarını ve güçlerini tüketen, tekdüze ve bitap düşürücü işlerin, yani ev işlerinin yüküyle yıpranmalarını, kıllarını bile kıpırdatmadan izlemeleridir.”5

“Bunlar emekçi kadınların derdi değil”

Dolayısıyla polemiğe “emekçi kadın” kalkanı ile katılan “erkek yoldaşların”, en azından konunun öznesini tanıması gerekir. 

Kimdir bu “emekçi kadın”? 

Emekçi kadın, bildirinize ajitasyon olsun diye ekleyeceğiniz makbul bir söz öbeği değildir. Emekçi kadın, aç bir mide ile nasırlı ellerden oluşan iki boyutlu söylemsel bir varlık da değildir. Kimilerine kalsa anamız ve bacımız olarak karakterize olur bu emekçi kadın. Bu nedenle onun cinselliği yoktur; onun alanı cinsel içerikli sözle kirletilemez!

Oysaki emekçi kadın, neredeyse çeyrek yüzyıldır rejim niteliği kazanmış bir partinin “kutsal aile” diye diye üstünde tepindiği bir varlıktır. Bu varlık, biyopolitikadan yaşam tarzına, asgari ücretten sosyal yardıma patriyarkal, sınıflı ve rejim olmuş devletin biricik konusudur. “Cinsel söz” tepeden tırnağa faşist, mizojin, siyasal islamcı bu rejimin karakteristiğidir!

Bu nedenle emekçi kadın, ustabaşının taciziyle cebelleşen fabrika işçisidir, iş çıkışı eğlenmeye gittiğinde güvenle evine dönmek isteyen AVM çalışanıdır, “çalışan kadın fuhuşa hazırlıktır” diyenlerin pohpohlandığı koşullarda aile baskısına inat evlere çalışmaya giden temizlik işçisidir; kıyafeti, makyajı, ruju, kaşı ve başı her gün kriminalize edilen plaza çalışanı kadındır, öğretmendir, sağlık emekçisidir. 

Yine bu nedenle kadınlar, kaş almanın caiz olup olmadığından makbul cinsel ilişki pozisyonuna, ne giyinip nerede görüneceğimize bizim adımıza karar vermeye kalkan; bedenimize müdahale eden, fetvalardan genelgelere ayrıntılı düzenlemelerle kadınları kapatmaya çalışan düzene karşı isyan ediyorlar. Bunları erkeklerden daha yoksul bırakıldıkları, daha az ücret aldıkları, eğitime daha az erişebildikleri, sadaka politikalarına daha fazla maruz kaldıkları koşullarda yapıyorlar.

Dolayısıyla kadın yürüyüşlerine damgasını vuran, kimilerine göre “yatak odası siyaseti” sayılan bazı sözlerin bu çerçeveden anlaşılması gerekir. 

“Şimdi sırası mı?” 

Kendine feminist desin demesin kadın mücadelesi içinde yer alanlar siyasal mücadele verirken, memleket gündemlerinin yakıcılığına işaret eden, “şimdi sırası mı?” türünden bir basıncı daima hissederler. Burada yine “sosyalist eleştirinin” sınırlarını tartışmamız gerekiyor.

Kadınların regl durumlarını, pede erişimini, tabuya dönüştürülmüş cinsel özgürlüğü, fetişleştirilmiş güzellik standartlarını, patriyarkal düzenin atomize ve prekarize olmuş ilişkilerde kadınlara biçtiği “aşk işçiliğini”, “aile işçiliğini”, ilişkiler içindeki “şiddet biçimlerini” konuşmamız gerekiyor. Çoğunlukla derli toplu biçimde yazılı haliyle karşımıza çıkmasa da bu türden gündemlerde bir tür “sırası mı şimdi?” basıncı etrafımızda peydah oluyor!

“Şimdi sırası mı?” sorusu yanlış bir sorudur, yanlış bir vaat de barındırır. Mesela bunu diyen, “şimdi sırası değil ama beş yıl sonra bunları konuşabiliriz” demiyor tabi ki. Zira bu sıralama tümüyle “varsayımsaldır”! Dürüst bir tercüme şudur, bunları hiçbir zaman konuşamayız!

Kuşkusuz siyasette zamanlama da güç ilişkileri de önemlidir, bunu reddetmiyoruz ama konu kadınlar olunca tümüyle “varsayılan” bir gündem sıralamasını da kabul etmek durumunda değiliz. Soru “şimdi sırası mı?” ise, cevabımız “evet şimdi sırası” olmalıdır!

Evet şimdi sırası! Bu ülkede kadınlar, pembe tayt giydi diye, yabancı birine saat sordu diye, tuzluğu uzatmadı diye, facebook hesabı açtı diye öldürülüyorsa; yol ortasında kadın boğazlamak, benzinle kadın yakmak normalleşmişse, güzellik standartları gencecik kızları ölüme sürüklüyorsa, diri diri betona kadın gömenler kadının “ahlaksız yaşamını” işaret edebiliyorsa, evet şimdi sırasıdır! 

Evet şimdi sırasıdır!

Yazı yine uzadı. Devam eden yazıda, ısrarlı biçimde tekrarlanan “ataerkiye karşı kadınlar ve erkekler birlikte mücadele etmelidir” ya da “kadın sorunu kadınlara bırakılamaz” gibi iddiaları ve bu arada  “ataerki feodal bir kalıntıdır” tezlerini de ele alacağız.

Kaynakça:

  1. https://kadinvardiyasi.org/kose-yazilari/erkek-nefretinden-sinif-boluculugune-antifeminist-argumanlar/ ↩︎
  2. https://kadinvardiyasi.org/kose-yazilari/erkek-nefretinden-sinif-boluculugune-antifeminist-argumanlar/ ↩︎
  3. Bu ifade Aksu Bora’dan, https://birikimdergisi.com/guncel/692/cirkin-bir-nefret-ideolojisi-olarak-feminizm ↩︎
  4. https://sendika.org/2016/03/orgazm-hakki-lilithin-surtukleri-ve-makbul-isyan-ebru-pektas-ilerihaber-org-335421 ↩︎
  5. Aktaran George St. George, Sovyetler Birliği’nde Kadın(1987), çev: S.Özbudun-O. Yener, El Yayınları s.131 ↩︎

Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation