Köşe Yazıları Şöhret Baltaş 12 Şubat 2025
Önce Kızılcık Şerbeti’ni gördük ekranlarda. AKP iktidarının tam ortadan ikiye ayırdığı toplumsal resmi yansıtmak üzere, muhafazakâr bir aile ile laik bir aile arasındaki ilişkileri anlatmaya başladı. Başta iki tarafa eşit mesafede görünen, hatta muhafazakâr ailenin kızının evlendirilmeye isyanı ve damat tarafından balkondan atılması bölümlerinde, kadın özgürleşmesine göz kırpan dizi, gitgide
magazinleşti ve adeta iki ailenin dış dünyaya kapalı bir biçimde kendi aralarındaki aşk-meşk
hikayelerine evrildi. Bu magazinin içi de, daha çok “laiklik eleştirisi” şeklinde dolduruldu. Laik karakter Kıvılcım desteği, yardımı, mutluluğu daima karşı kesimin erkeklerinde buldu; hamileyken kocasının ihanetine uğrayan Doğa da her nedense laik ve “kötü” bir erkekle karşılaştı, aldatan adam ise pamuklara sarılıp ideal koca olarak yeniden seyircinin önüne sunuldu. Artık dizide yer almayan Kıvılcım’ın diğer kızının aşk için başını kapatmasına, iki yaşam biçimi arasında arafta duran Görkem’in
tam bir “vamp kadın” olmasına değinmiyorum bile. Kısacası Kızılcık Şerbeti, kadınların kan kussa da kızılcık şerbeti içtim demesini onaylayan bir düzen parodisine dönüştü.
Sonra Kızıl Goncalar geldi ekrana. Bu toplumsal yarılmayı bir başka cepheden anlatmayı vadediyordu.
İlk bölümler fena da gitmedi: Okumak isteyen bir kız çocuğu (evet çocuk, çünkü 16 yaşında),
korkularına rağmen ona destek olmaya çalışan mücadeleci bir anne, her ikisini de gerisin geri kafese tıkmaya çalışan bir tekkenin aktörleri; koca, hoca, şeyh, amca. Kadınları aşağıya çeken bu erkekler topluluğunda bir istisna vardı; çocukluğundan yaralanmış Cüneyd Efendi. Diğerleri gibi davranıyor,
yaşıyor ama travmatik geçmişi nedeniyle kadınlarla acıda ortaklık kurabiliyor, zihninde beliren sorulara cevap arıyordu.
Öte tarafta ise laik cephenin erkekleri vardı. 28 Şubatçı Suavi bey, oğlu Levent ve kankası Seçkin.
Onlar da büyük siyasetin içinde görmezden geldikleri kız çocuklarıyla yüzleşmek zorunda kalıyorlar, Suavi bey ile Zeynep arasındaki diyaloglar iki yaşam biçiminin felsefi düzeydeki ifadeleri olarak hayli ilgi çekiyordu. Ancak ufak ufak hikayenin ekseni kaymaya başladı; Zeynep okumak için mücadele eden bir kız çocuğundan âşık bir genç kıza, hatta tekkenin “hanımanne”sine dönüştü. Tekkede “kötü”
İslamcıyı temsilen bir Vahid icat edildi, karşısına “iyi” dindarların örneği olarak Sadi Hüdai konuldu.
Cüneyd Efendi zaten her daim iyiydi ve sosyal medya hikayenin yozlaşmasıyla birlikte Cün-Zey etiketleriyle aşk sahnelerine kilitlendi. İkinci sezonda dizi iyice yolundan saptı ve kim olduğu belirsiz bir “derin güç” bu ayrışmanın başlıca sorumlusu ilan edildi. İki tarafın da masumları, kendi yollarında samimiyetle yürürken, ortada herhangi bir sorun yokken bu derin güç topluma fitne sokuyor, düşmanlık yaratıyordu. Hele son haftalarda icat ediliveren Aziz efendinin Cüneyd’i robot gibi yönetmesi filan, iyice absürd bir fantazyaya çevirdi hikâyeyi.
Yani sözün özü, her iki dizi de hayatı yankılamak iddiasıyla çıktıkları yolda, adeta hikayenin gerçeklikle bağını tamamen koparmaya, kurgusal bir macera havasına bürünmeye doğru evrildi. Oysa bu hikayelerde gördüğümüz her şey gerçek. Ve anlatılan bizim hikayemiz.
Afganistan Uzak Değil
7 Şubat Cuma günü, yani biz televizyonun karşısında oturup Kızılcık Şerbeti izlerken Taliban Afganistan’ın tek kadın radyosunu kapattı.1 Taliban güçleri, başkent Kabil’de yayın yapan ve ülkenin tek kadın radyosu olan Radio Begum’e baskın düzenleyerek çalışanların bir kısmını gözaltına aldı, radyonun bilgisayarlarına, hard disklerine, dosyalarına ve telefonlarına el koydu. Hiç de yabancısı
olmadığımız gibi önce yaptı, sonra açıkladı: Radyo yayın politikası ihlalleri ve lisans kullanım hatası gerekçesiyle kapatılmıştır!
Sanmayın ki radyo, Taliban’a muhalif yayın yapıyordu. Hayır, Radio Begum’un bütün yaptığı günde 6 saat eğitim dersleri yayınlamak; sağlık ve psikoloji içerikli programlarla Afgan kadınlara ve kız çocuklarına ulaşmaktı. Zaten Taliban’ın istemediği de bu. İktidarı ele geçirdiği 2021 yılından beri, Taliban kadınların yaşam alanlarını sistematik olarak işgal ediyor, onun işgal ettiği her alanda kadına yaşam alanı kalmıyor.
Kadınların adım adım nasıl zindana kapatıldığını sıralarsak:
Geçen yılın son ayında, kadınlardan başka kimsenin gündem yapmadığı, akıldışı bir yasak daha geldi.
Kadınların bulunduğu odalara pencere yapılması yasaklandı! Kararın gerekçesi ise “Erkeklerin ev içi alanlardaki kadınları pencereden görmesinden kaynaklanabilecek müstehcen eylemlerden duyulan endişe” idi.2
Afganistan’da kız çocuklarının ilköğretim sonrası eğitim hakkı yok; kadınların üniversitede okuması da yasak.
Kadınların hepsi kamu dairelerinden kovuldu, çalışmaları yasaklandı.
Başörtüsü kurallarını ihlal ettiği gerekçesiyle 16 yaşındaki kız çocukları alışveriş merkezlerinde,
sınıflarda ve pazarlarda gözaltına alındı. Gerekçe: “Kötü başörtüsü takmak, başkalarını kötü başörtüsü takmaya teşvik etmek ve makyaj yapmak.”
Kadınlar sadece gözlerini açıkta bırakacak şekilde tepeden tırnağa örtünmek zorundalar.
Yakın zamanda kadınların spor salonlarına, Milli Parklara girmesi de yasaklandı. Fazilet Yayma ve Ahlaksızlığı Önleme Bakanı Muhammed Halid Hanefi, “Kadınların gezmeye gitmesi şart değil” dedi.
Ahlak ve Fazilet Bakanlığı Sözcüsü Molvi Muhammed Sadık Akif ise, “Kadınların değeri olduğunu ve bu değerin erkeklerin kendilerine bakmasıyla azaldığını” söylüyor. 3
Tanıdık geldi mi? Gelsin. Ve hiç aklımızdan çıkarmayalım. Afganistan’da kadınlar bir magazin dizisi yaşamıyor, yaşadıkları gerçeğin ta kendisi. Tıpkı okutulmayan Zeynep’lerin, esir gibi muamele edilen Meryem’lerin, Birgül’lerin, balkondan itilen Nursema’ların, kocasının her yaptığını sineye çeken Pembe’lerin, arafta kalıp deliren Görkem’lerin gerçeğin ta kendisi olduğu gibi.
İzlediğiniz dizi tamamen gerçeğe dayanmaktadır. Dikkatle izleyiniz.
Kaynaklar:
Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Ebru Pektaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne
Yazar Hakkında Bilgi
İzmirli. 1986’da Ege Üni. Basın Yayın Yüksekokulu’ndan mezun oldu, İstanbul’a yerleşti. Yayıncılık alanında çalıştı. Gündem gazetesi, Kadınlara Mahsus Gazete Pazartesi, Kahverenkli, Mesele, Feminist Politika dergilerinde yazdı. 2007’de Koşarken Yavaşlar Gibi, 2014’te Annemle Konuşmalar kitapları yayınlandı. Okumaya, yazmaya, düşünmeye devam ediyor...
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖