Köşe Yazıları M. Hazal Çakmak 22 Mart 2024
Koşulları anlamadan, mağdur suçlayıcılık yaparak ya da gençleri “rahatına düşkün” olmakla yargılayarak bir yere varamayız. Ancak o kapkaranlık ve yarına dair umut üretme yeteneğimizi sakatlayan yolu daha aydınlık bir hale getirerek; önce birbirimizi duyarak, anlamaya çalışarak, sonra dayanışarak, mücadeleyi birlikte örerek bu yolu daha yürünebilir bir hale getirmek mümkün.
Bu bir haber metni değil. Bu dünyaya bakınca ne gördüğünüzle ilgili. Önce bir paragraf paylaşacağım, sonra üzerine konuşalım:
“M2 Yenikapı-Hacıosman metro hattında bulunan Şişli-Mecidiyeköy istasyonunda 25 yaşındaki M.E.E. intihar ederek yaşamına son verdi. Yaşamına son veren gencin cep telefonundan intihar notu çıktığı öğrenildi...”
İHA’nın aktardığına göre notta “Ailemin sırtında bir kambur olup asalak gibi yaşamaya çalıştım. Hayallerimden vazgeçmeye zorladım. Ailemden özür dilerim” şeklinde ifadeler yer aldığı öğrenildi.”1
Ben bu ifadeye bakınca, o kadar büyük bir kaos, öylesine bir karmaşa görüyorum ki; o bozbulanıklık zihnimi yutacak gibi oluyor. Buna izin vermek yerine tek tek çözmek gerekiyor tüm düğümleri, başka türlüsü mümkün değil. O yüzden bugün biraz dertleşeceğiz.
Yaşamanın Değil, Hayatta Kalmanın Maliyeti
İstanbul’un en yoğun aktarma merkezlerinden birinde, gündüz vakti hayatının ortasına bile ulaşmamış gencecik bir kadın nokta koyuyor hikayesine. Önce bu cüret rahatsız ediyor insanı, sonra merak ettiriyor.
İstanbul Planlama Ajansı’nın Şubat 2024’te yayınladığı İstanbul’da Yaşam Maliyeti verilerine bakıldığında dört kişilik bir aile için İstanbul’da minimum yaşam maliyetinin 55.321 lira olduğunu görüyoruz. Öncelikle İstanbul’da yaşamını sürdürmesi gereken bir ailenin ihtiyacı olan bu miktarın, asgari ücretin 2,76 katına denk düştüğünü belirtmek gerekiyor. Demek istediğim, her iki ebeveyninin de hayatta olduğu, çalıştığı ve çocuğunun okuması için maddi destek sağladığı ön kabulüyle hareket edersek, emekçi bir ailenin çocuğunu başka bir şehre üniversite okumak için gönderdiğinde üstlenmesi gereken asgari maliyet (yani yalnızca öğrencinin hayatta kalmasına yetecek miktar) aşağı yukarı 10.000 lira civarındadır. Sürekli artan fiyatlar da göz önüne alındığında bunun sürdürülmesi imkansıza yakın bir senaryo olduğu aşikâr. Bu durumda ya öğrenci kendi geçimi için çalışacak ya da okumaktan vazgeçecek. Çünkü genel çerçeve artık emekçi ailelerin, çocukları için bir süre dişini sıkıp okuttuktan sonra düzgün bir işe yerleşip kendini kurtarabileceğine dair umut taşımalarına da izin vermez halde. Dolayısıyla hayatının başında, yalnızca okumak değil hayatı deneyimlemek için de yaşanması gerekli olan üniversite hayatı ve 20’li yaşların ilk yarısı, derin bir umutsuzluk hissine saplanmış ve hayatta kalma telaşı içinde geçiyor gençler için. Yarına dair hayal kurmayı da onu gerçekleştirecek adımlar atmayı da hem imkânsız kılıyor hem de bunun için gereken motivasyonu üretemiyor. Yarına bakınca ucu belirsiz, kapkaranlık ve her an her yerden çıkabilecek türlü engebelerle dolu bir yol gören genç insanların yaşamlarını sonlandırması bu gerçeklik içinde anlam kazanıyor.
Tüm bu denkleme bir de kadın olmak eklendiğinde, eşitsizlik bir katman daha derinleşiyor. Eğitime erişimden istihdama katılıma, toplumsal yaşamda var olmaktan siyasi temsile mevcut dezavantajlı pozisyon itibariyle bu coğrafyada kadın olmak, birçok başka mücadele cephesi daha açıyor.
“Bir Kadın Cinayetinin Anatomisi”
Elif Turgut’un 19 Mart 2024 tarihinde Evrensel Gazetesi’nde haberleştirdiği kadın cinayeti, bu ülkede kadın olmaya ilişkin çok çarpıcı bir gerçekliği bir kez daha gözler önüne serdi. Eski eşi Ümit Karlı hakkında uzaklaştırma kararı olmasına, takip ve tehdit edildiğine dair suç duyurusunda bulunmasına rağmen Sevilay Karlı, 11 kez bıçaklanarak vahşice katledildi. Üstelik savcılığın “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı, kendisine öldükten sonra tebliğ edildi. 2
Bu tekil bir örnek değil. Bu ülkede canı dahil sahip olduğu maddi ve manevi her şey tehlikede olan kadınlar, hukuk sistemi ve siyasi tutum eliyle korunmasız hale getiriliyor ve katilleriyle baş başa bırakılıyor. Ülkede artık liyakatsizlik, yolsuzluk, haksız kazanç, kamusal değerler üzerinden rant elde etme yeni “normal” olarak kabul ediliyor. İnsanların piyasadaki değerlerine göre hayattaki pozisyonlarının şekillendiği ve insani değerlerin para uğruna hızla terk edildiği bir çağda yaşama halini yaratan kapitalist toplumsal (de)formasyonu yadırgamıyoruz artık, ama böyle yaşamanın acısını hissediyoruz farkında olmasak da. Bir de tüm bunlara kadın olmaktan kaynaklanan mücadele mevzileri eklenince yaşama tutunmak git gide güçleşiyor. Yarına dair bugünden bakarak hiçbir umut üretemeyen genç insanlar, yaşamlarına son vermekten başka çıkış yolu bulamıyor. İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi’nin Aralık 2023’te yayınladığı Türkiye’de Genç İntiharları araştırması, bir yandan yıllar ve yaş grupları bazında intihar oranlarını değerlendirirken diğer yandan bunun sebeplerini serimliyor. Genç intiharlarının son 10 yıldaki artışına dikkat çeken araştırma, 2022 yılı verilerine göre 15-39 yaş arası intihar vakalarının neredeyse iki katına çıktığını ve bunun sınıf, etnisite, dini parametreler, akran zorbalığı, cinsel yönelim gibi koşullarla pekiştiğini gösteriyor. 3
Bahsi geçen her şeyin oldukça karamsar olduğunun ve bir çıkış yolu vaat etmediğinin farkındayım. Ancak tam da bu koşullarda ve her şeye rağmen yaşamakta, insanca yaşamakta inat etmek, oldukça değerli ve anlamlı bir hale bürünüyor. Koşulları anlamadan, mağdur suçlayıcılık yaparak ya da gençleri “rahatına düşkün” olmakla yargılayarak bir yere varamayız. Ancak o kapkaranlık ve yarına dair umut üretme yeteneğimizi sakatlayan yolu daha aydınlık bir hale getirerek; önce birbirimizi duyarak, anlamaya çalışarak, sonra dayanışarak, mücadeleyi birlikte örerek bu yolu daha yürünebilir bir hale getirmek mümkün. Tıpkı bu yazıda kesişen kadın ve genç olmaya dair halleri birlikte okuduğumuz gibi, hayatın her alanına ilişkin sömürü ve direniş biçimlerini birlikte düşünmek ve kurmak bu karanlığı yırtmak için “hayati” önem taşıyor.
Yazar Hakkında Bilgi
Okur, düşünür, tartışır, bazen yazar. İçinde hissettiği yangının adını feminizm koyduğu ilk yer olan Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünden 2015 yılında mezun oldu. 2017 yılında hocaları KHK silsilesiyle akademiden uzaklaştırılınca arkadaşlarıyla birlikte “alternatif bir akademi tahayyülü” yaratmak üzere Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi’ni kurdu, çeşitli pozisyonlarda görevler aldı ve burada araştırmalar yürüttü. 2019 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisansını tamamladı. 2021 yılından bu yana İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde doktorasına devam ediyor. Özne, kültür, toplumsal kırılma, değişim gibi ucu bucağı olmayan konulara kafa yoruyor, bunları makro siyaset içinde konuşmayı dert ediyor. En sevdiği özelliği, kendisini rahatsız eden her konuda fikir beyan etme isteği.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖