Köşe Yazıları Ebru Pektaş 1 Kasım 2024
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ilerlerken bugünün kimi avantajları olduğunu kabul etmek gerekir. Evet, bugünün dünya ve ülke dinamikleri Cumhuriyet’i tartışmaya da onunla ilgili doğru bir tutum almaya da hiç olmadığı kadar kolaylık sağlamaktadır.
Nedir bu kolaylıklar, avantajlar?
Öncelikle, tüm dünyada Aydınlanma’yı hırsla lanetlemeler, Cumhuriyet’e dönük olarak postmodernizmle harmanlanmış alerjiler, “Jakoben vandallıktan” dem vuran akademik keşifler ve nihayet 1989’da 2. yüzyılını tamamlayan büyük Fransız Devrimi’nin unutturulmak istenmesi, vadesini çeyrek yüzyıl doldurmuş olgulardır. Aradan geçen zamanda “başka alternatif yok” diyenlerin, her fırsatta “kamu” denilen şeyi tarumar edenlerin neoliberal rejimleri, tüm bu “romantik başkaldırıları” trajikomik hale getirmiştir. Hukuk dışılığı kutsayan, eşitlik fikrini safsataya indirgeyen alt-right hareketler, inceller, konspirasyoncu “aşırı sağ”, romantik köklerini arayan neo-naziler ve IŞID gibi yapılar onların eseridir!
Sonuçta global bütünde, eşitlik talebine dönük aşağılamanın ve kahkahalar içindeki sinik karamsarlığın pek de “cool” olmadığı bugün daha net görülmektedir.
Ülkemize bakıldığında ise kimi özgüllükleri barındıran başka avantajlar vardır. 12 Eylül faşist zorbalığının tüm faturasını köklere, “resmi ideolojiden doğan” Cumhuriyet fikrine yıkma furyası AKP rejimine katık olmuş, vesayetçilik diye diye ölü üstünde tepinen kimilerini bu kez reisçilikle tanıştırmıştır. Nihayet 20 yılın sonunda bu eleştirilerin de pek alıcısı kalmamıştır.
Anlaşılan o ki hikaye burada düğümlenmemiştir. Bir mücadele konusu olarak ele alınırsa, bugün başka avantajlar da vardır. Malumunuz, Cumhuriyet fikrine, yurttaşlığa, eşitlik ve adalet talebine rahmet okutanlara, önce helalleşme, sonra normalleşme denilmiştir. Zaman zaman da “beka sorunundan” dem vurulmuştur. Bu tutar mı bilemeyiz tabii. (Bu yazıyı yazdığım sırada CHP’li Esenyurt belediye başkanı tutuklanmak üzereydi.)
Kuşkusuz, yıllar yılı Cumhuriyeti, “egemen sınıfların” kültürel oyuncağına dönüştürenler için, Cumhuriyeti marşlara, fener alaylarına, rakıya ve yaşam tarzına indirgeyenler için, onu holdinglerin, bankaların reklam malzemesine çevirenler için “normalleşme” tutarlı bir yoldur.
Ne var ki Cumhuriyet, egemenliğin kaynağına ilişkin bir çerçevedir. Ve burada işler pek de “normalleşmemektedir”. Çünkü bu egemenliğin kaynağı, sabahları yollara dökülen milyonlarca uykusuz emekçiden, açlıkla boğuşan okul çocuklarından, bir bir yaşamdan koparılan kadınlardan, özgürlük isteyen gençlerden, temel yurttaşlık haklarını talep eden halklardan başkası değildir.
O halde bugün, öznesini daha fazla çağıran bir Cumhuriyetin, mücadele alanı olarak belirdiğini görüyoruz. Bu noktada hala kimi çekincelerden bahsedenlerin ihtiyacı olan şey, söz, söylem, sembol analizi değil, tarihselleştirmedir. Cumhuriyet denildiğinde eli titreyenin, gözü seğirenin ihtiyacı olan şey tarih bilincidir, soyutlamadır.
Evrensel düzlemden bakıldığında Cumhuriyet, bir “öznelik” vaadidir. Onu “aşağıdanın”, şimdiye dek hiç hesaba katılmamışın, paryanın, baldırı çıplağın, “insandan sayılmayan” kadının mücadele konusu haline getiren budur. Modern anlamıyla sınıf mücadelelerinin, bu mücadelelere karşılık gelen çeşitli ideolojilerin her biri için bir tür “mayalanma alanı” oluşturan Cumhuriyet fikri, cinsiyetler savaşını da başından beri içinde taşımıştır: “Kadının giyotine gitmesi mümkünse, kürsüyü kullanma hakkı da vardır!”. Cumhuriyetse konu, tüm kadınlar adına eşitlik için öne çıkanlar arasında Olympe de Gouges ve Mary Wollstonecraft’ı biliyoruz.
Cumhuriyetin “egemenlik alanını” erkek yurttaşa daraltmak isteyenlere karşı kimimiz giyotine gitmiştir, kimimiz protesto için yarış atının altında ezilmiştir. Evet bu uğurda bazılarımız açlık grevine başlamıştır, bazılarımız ise yaşamını akıl hastanesinde noktalamıştır. Haklar tepeden verilmemiş ama mücadele ile alınmışsa, Cumhuriyet için(de) verilen kavgada olmuştur hepsi! Öyledir. İstanbul işgal altındayken Sultanahmet’ten haykıran da kadınlar için parti kuran da ayağını aynı tarihsel ölçeğe, aynı egemenlik alanına yani Cumhuriyete basmıştır. Kendi rejimlerine “kadınlardan vitrin” yapmak isteyenlere inat kadınlar özneliklerini yine aynı Cumhuriyet içinde kurmuşlardır.
Cumhuriyet bir tebaanın, bir hanedanın, bir cinsiyetin değil tüm “ulusun” devleti olarak kurulacaksa egemenlik alanı üzerinde kıran kırana mücadele yürüyecektir. Öyle de olmuştur. Bu noktada zaman zaman Cumhuriyet’e doğum lekesi gibi yapıştırılan liberalizm ve sınıf-üstülük iddiaları da tarihselleştirilmek zorundadır.
Kalıtsal ayrıcalığa, teokratik yönetime, soyluların ilahi haklarına karşı çıkan ilk dönem liberal fikirlerin reddedilmesini kimse önermiyorsa yahut kadın hareketinin kazanımı olan pek çok hukuksal metindeki liberal ilke bizi hak savunuculuğundan geri çekmiyorsa “tarihselleştirme” nedeniyledir. Tarihsel olarak ileri olanın gerisine düşemezsiniz.
Peki ya sınıfsızlık denilecekse…
Cumhuriyetin elindeki “ortak iyi” ya da “kamu yararı” ilkesinin sınıfları örten bir söylem materyaline mi yoksa egemenleri zorlayan yasalara ya da pratiklere mi dönüşeceği mücadele konusudur. Kaldı ki bugünün dünyasında “ortak iyi” söylemi ile rabıtalanabilecek bir liberalizm de pek mümkün görünmemektedir.
Sonuç yerine şu sorulara kulak verelim…“Eğer cumhuriyet belirli tahakküm ilişkilerinden özgürleşme perspektifiyle içeriklendirilmiş bir eşit yurttaşlık anlayışına, kamu yararı ilkesine, halk egemenliği fikrine ve ortak yararı temsil eden devlet kurgusuna dayanıyorsa bugün Türkiye’de siyasal ve toplumsal yaşamın bu ilkeler uyarınca sınırlandırıldığından söz edebilir miyiz? Bugün Türkiye’de cumhuriyeti ifade eden değerlerin şu ya da bu sınıfsal içerikle toplumsal düzen açısından bir referans noktası olduğundan bahsedebilir miyiz? Eğer bunların cevabı hayırsa, soyut olarak ‘cumhuriyetin’ değerleri bugün toplumun ezilen kesimleri için yeniden tanımlanmayı bekleyen bir mücadele sahası değil midir?”1
Kaynak:
Redaksiyon: Özgür Genç
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Yazar Hakkında Bilgi
Sosyalist feminist yazar. 2001 Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji mezunu. İleri Haber portalında toplumsal cinsiyet odaklı köşe yazarlığı yaptı.(2014-2023) Toplumsal Cinsiyetin Anahtar kavramları: Cinsellik, Şiddet, Emek adlı kitabı 2017 yılında İleri Kitaplığı Yayınevinden çıkmıştır. İleri Kitaplığı Yayınevi'nden çıkan ve makaleleriyle katkıda bulunduğu kitaplar şunlardır: Türkiye'nin Laiklik Kavgası, Sosyalizmin Yön Arayışı, Lenin Okuma Kılavuzu, Engels Okuma Kılavuzu, Marx Okuma Kılavuzu, Direngen Komüniste Yazılar. Kadın Kurtuluş Hareketi, Ütopyalar ve Devrimler adlı kitabı ise 2021 yılında Yordam Kitap'tan yayınlanmıştır.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖