Background

Reclaim The Night!*

Öznur Özkaya

Ülkemizde ve dünyada kadına karşı şiddet olayları günbegün artmaya devam ediyor. İstanbul’da Hasret’e 43 kez tornavida saplayan Y. K. serbest bırakılıyor, kız çocukları zorla evlendiriliyor, tecavüze uğruyor, katlediliyor, evine gitmek için tenha bir yerden geçmek zorunda kalan bir kadına “yollu” gözüyle bakılıyor, evli bir kadının eşinin tecavüz ettiğini belirtip polise başvurması durumunda ise böyle bir “iddiaya” gülünüp geçiliyor, kayıtlara erkekler mağdur sıfatıyla kaydediliyor, tecavüze uğrayan bakire değilse, kadının kaybının anlaşılır yanı olmuyor. 

İçinde yaşadığımız toplum namuslu eş isteyip bacılarını namus uğruna gözünü kırpmadan öldüren, ancak her fırsatta başka bir kadının eteğinin altındakini düşleyen erkeklerle dolup taşıyor, 10 yaşındaki kıza tecavüz edenler ‘rızası vardı’ deyince, serbest bırakılıyor. Kadınları suçlarken kullandıkları çok basit bir koz var erkeklerin ellerinde: Tahrik. Daha da ilginci mahkemeler bunu doğrudan hafifletici neden olarak görüyor. Bu yüzden güvenlik güçlerine ve adalete ne kadar güvenebiliriz sorusu akla geliyor. 

The Accused (Sanık) da Sarah’ın savaşı…

Takıntılı bir erkekten kaçmaya çalışan, Clarissa’nın yaşadığı psikolojik gerilimin öyküsünü anlatan Claire Kendal’in enfes romanı Senin Kitabın okura 1988 yapımı The Accused (Sanık) filmini anımsatıyor. Filmin başrol oyuncusu Sarah Tobias (Jodie Foster) eğlenmek için gittiği bir barda toplu tecavüze uğrayınca polise başvuruyor, yapılan tespitler sonunda Sarah’ın savunulması için Kathryn Murphy adlı bir avukat atanıyor. Murphy, ilk etapta tecavüze uğrayan kadının “pek de matah olmayan” geçmişi sebebiyle davayı önemsemiyor ve tecavüzcüler en hafif cezayı alarak bu işten sıyrılıyor, ancak Sarah durumu kabullenmeyip Murphy’ye öfkesini kusarak yeni bir dava açtırıyor.

Amerika’da her 6 dakikada bir kadın tecavüze ya da tacize uğruyor, İngiltere’de her ay 8 kadın evdeki şiddet nedeniyle ölüyor. Bizdeki istatistiklere bakmaya ise artık korkuyoruz. The Accused (Sanık) adlı filmde, gerçeğin ortaya çıkması için uğraşan kadın karakterler erkek hegemonyasına karşı savaşırken, Sarah’ın, ailesi tarafından bir köşeye atılmış, karavandan çatma bir evde yaşayan alkol ve uyuşturucu bağımlısı bir kadın olması, dava sürecinde onun aleyhine işletiliyor, lakin hayatın acı çemberi içinde sıkışıp kalmış bu kadın erkeklerin seks oyuncağı olmadığını kanıtlıyor. 

Claire Kendal’ın kahramanı: Polise, adalete güvenmeyen Clarissa…

Gelelim romanımızın kahramanı Clarissa’ya. Clarissa kendisiyle aynı üniversitede görevli akademisyen ve çocuk kitapları yazarı (bu da oldukça irdelenmesi gereken bir noktadır aslında) Rafe’in bitmek tükenmek bilmeyen tacizleri karşısında korku dolu günler geçirir ve tüm olan biteni kaydeder. Rafe’in yolladığı paket ve mektupları kanıt toplama amacıyla saklar; çünkü 999’u arayan Clarissa’ya görevli polis “999 sadece ölüm kalım durumlarıyla ilgilenir.(…) Belki stres içindesiniz. Doktorunuza danışmayı düşündünüz mü? (…) Hayatınız tehlikede değil, bu şartlar altında oraya polisi gönderemem.” (s. 37 – 38) diye yanıt verir. 

Bu arada bir dava jürisine seçilen Clarissa, mahkeme salonunun güvenilir bir yer olacağını düşündüğünden rahat bir nefes alır, fakat dava konusunun kaçırma ve taciz olduğunu öğrenince tanık sandalyesinde oturan ve tecavüze uğrayan bir fahişe olan Carlotta Lockyer ile kendi durumu arasında benzeşim kurar. Bir kitap tanıtım kokteylinde tacizci Rafe’in ikram ettiği ve içine ilaç karıştırdığı şarabı içen Clarissa “hatırlamak istemediği bir kâbustan silik imgelerle” hayatına devam etmeye çalışır. 

Polis tarafından gerekli görülen tüm delilleri toplayıp, bu korkunç kâbusa son vermek ve Rafe’in yargılanmasını sağlayabilmek için tekrar polise başvurur. Fakat polise, adalete güvenmemektedir. Bu kez polis ilgili görünse ve Clarissa’ya koruma polisi atasa da, Clarissa “İçimden bir ses, polisin, şayet beni öldürecek olursan, gereken her şeyi yaptıklarını söyleyerek suçlanmaktan kurtulmak için, bütün bunları yaptığını söylüyor.”  (s.274) diyerek kuşkularını dile getirir. Sonuçta düşündüğü gibi olur: “Nazik ve yardımsever polisler ona yalan söylemişti, ona güvende olmadığı halde güvende olduğunu söyleyerek boş yere ölümcül bir umut vermişlerdi, oysa güvende olmaktan çok uzaktaydı. Polisin yaptıkları bir işe yaramamıştı.” (s.331)  Derin acılar hissetse de, Clarissa sonunda zafere ulaşır.

Mücadeleye devam…

Sarahlar ve Clarissalar yeryüzünün her köşesinde nefes almaya çalışıyor. Kadının bedenine, yeteneklerine, cinsiyetine, duygusal bütünlüğüne ve dokunulmaz saydığı tüm bireysel alanlarına istemediği kişilerce yapılan sözel, görsel, fiziksel, cinsel müdahalelerin hepsi tacizdir. Onarımı olmayan yahut çok zor olan cinsel taciz, hoşlanmasak da üzerinde çok konuşmamız gereken bir konu. Sarah’ın savaşı mutlaka izlenmeli, Clarissa’nın öyküsü okunmalı, anlatılmalı. Öncelikle kadınların ve erkeklerin eşit şartlarda yargılandığı bir hukuk sisteminin ve kadına gerçek anlamda değer veren bir dünyanın elbet bir gün geleceğine inananlara ve yıkılmadan bu uğurda mücadele edenlere gelsin bu film ve roman.

Künye:

– Senin Kitabın, Claire Kendal, Çev: Esra Birkan, Can Yayınları, Temmuz 2014.

– The Accused (Sanık), Senarist: Tom Topor, Yönetmen: Jonathan Kaplan, ABD, 1988.

*Reclaim The Night! (Geceyi Geri Al!) Tecavüzü ve diğer cinsel tacizleri protesto etmek ve doğrudan eyleme geçmek amacıyla her yıl otuz ülkede düzenlenen uluslararası bir gösteri yürüyüşüdür. 

Editör ve Redaksiyon: Ebru Pektaş, Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation