Kitap / Film / Dizi Şilan Geçgel 23 Nisan 2024
Kendine Ait Bir Oda, kadın özgürleşmesi için bir metafordur. Oda’nın reçetesi ise erkeklerin ne düşüneceğini umursamadan yaşayan ve yazan bir cüret ile ekonomik özgürlüktür. Günün sonunda Kendine Ait Bir Oda, elbette kendine ait bir isyanla taçlanacaktır.
Yakın zamanda İran’da yapılan parlamento seçimlerinin akabinde “Başörtü ve İffet Yasası” yürürlüğe girdi. 1 Böylece “kudretli şeriat devletinin” potansiyel tehditleri olarak İranlı kadınlar, yine hedef tahtasının tam ortasında yerini aldı. Öyle ya, kudretli ataerki, kudretli devlet isterdi.
Ahlak devriyeleri ve polisler başörtüsü olmayan ya da kurallara uygun başörtüsü bağlamayan kadınları birer birer gözaltına alırken İranlı kadınların şahsında, Mahsa’nın çığlığı kulaklarımızda çınlıyor. Sokaklar, meydanlar, evler… Başımızda İffet Yasası olsun olmasın, ne kadınları hizaya çekmeye çalışan ataerki, ne de kadınların direnişi bitiyor.
Kadınların sırf erkeklerin istediği gibi örtünmediği veyahut giyinmediği için sokaklarda rahat rahat yürüyemediği İran, aklıma Virginia Woolf’u getirdi.
Kendine Ait Bir Oda’yı yazarken ne düşündü acaba Virginia Woolf?
Kadınların kütüphaneye giremedikleri bir tarihsel dönemden geleceğe uzun bir mektup yazarken insan, en azından geleceğin bugünden daha iyi olacağı hayaline sarılır. Biz de şimdi yazarken, örneğin 20 yıl sonrayı düşlerken; bize bahşedilen ortak oturma odasından çıkıp, “kendimize ait o odayı” kazandığımız günü hayal etmiyor muyuz?
Ataerki ve kapitalizm sarmalında yaşayan ve kelimenin tam anlamıyla her cephede savaşan kadınlar için gelecek, bugün hâlâ “ortak oturma odasına” sığmamaya devam ediyor. Kadınlara nefes alacak, kendine ait bir odayı dahi çok görenlerin; sokaklarını, meydanlarını, yasaları yazdıkları kalemlerini ellerinden almaktan başka çare yok.
Artık kadınlara kurtuluş için bir odadan da fazlası gerek!
İngiliz edebiyatının önemli yazarlarından ve feminist akımın öncülerinden biri olan Virginia Woolf, çeşitli üniversitelere “kadın ve kurmaca” hakkında konuşma yapması için çağırıldıktan sonra edebiyat ve kadın ilişkisine dair düşünmeye başlıyor. Bu düşünsel yolculuk onu edebiyatı aşarak toplumsal alanda kadının yerini sorgulamaya kadar götürüyor.
1929 yılında yayımlanan Kendine Ait Bir Oda’nın edebiyat dünyasının feminist bir makalesine dönüşmesi ve bugün hâlâ kadın hareketinin başucu kitaplarından biri olması elbette tesadüf değil. Yazar, “kadın yazarlardan neden bir Shakespeare çıkmadığı” sorusuna yanıt ararken; bu soru kendisini toplumsal alanda kadın temsiliyetine ve dolayısıyla ataerkiye götürüyor.
“Kadınlar yüzyıllardır erkeklerin görüntüsünü, doğal boyutlarının iki katı büyüklüğünde yansıtmanın sihirli ve enfes gücüne sahip bir ayna işlevi görmüşlerdi. Bu güç olmasaydı dünya muhtemelen hala bataklıklar ve sık ormanlardan ibaret olurdu.” 2
Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’yı kaleme aldığı Victoria Dönemi sosyal adaletin zayıflığı, her türden eşitsizliklerin yükselişi ve ailenin en kutsal toplumsal birim olarak yaldızlı bir düşe dönüştüğü bir dönem olarak bilinir. Bu dönemin gölgesinde toplumsal hayatın her alanında olduğu gibi edebiyat dünyasında da erkeğin yüceltilmesi için kadının küçümsenmesi su götürmez bir gerçektir.
Kadınların en basit yurttaşlık haklarının tartışmaya açılabilir hale gelmesi ve dahası hakkı olanın kadınlara bir lütuf gibi sunuluyor olması Woolf’un düşünsel dünyasından taşıp, kelimelere dökülüyor. Woolf’un Oda’sında, kadınların ikincil sınıf insan muamelesi görmesinin önündeki en önemli direnç kadınların dışarıda ve görünür olmaları ile ilişkilendirilmiştir. Örneğin Woolf’un hayali kadın karakterinin, yanında erkek refakatçi olmadan kütüphaneye girememesi bir varlık yokluk kavgasıdır. Erkeksiz kadınların mahrum edildiği kütüphane kapısı, kadınlar için geçilmesi zorunlu bir eşiktir.
Kitabın kendine ait bir oda diye sembolleştirdiği şey, kadın ve erkek arasındaki eşitsizliklerdir. Kendine ait bir oda; nefes alınacak, özerk ve kadının olandır. Woolf, dışarıda kadınlara verilmeyen ve verilmeyecek olan özgürlüğü ve özerkliği, kadınların kendilerine ayırması gerektiğinden hareketli, kendine ait bir odayı görünmezlik savaşında güvenli bir mevzi, ataerkiyle kavgada bir sığınak ve kızkardeşlik yaptığı kadınlarla bir omuzdaşlık olarak tasavvur etmiştir. Bundan olsa gerek ki Woolf, sadece kendisinin odasını değil; tüm kadınlar için, tüm kadınlara ait bir odayı istemiştir.
Kendine Ait Bir Oda, kadın özgürleşmesi için bir metafordur. Oda’nın reçetesi erkeklerin ne düşüneceğini umursamadan yaşayan ve yazan bir cüret ile ekonomik özgürlüktür.
Bu nedenle “oda” bir zafer çizgisi olarak değil; eşitlik ve özgürlük mücadelesine giden ilk adım, kadın emeğinin cinsiyetli görünümü için mücadelede de kolları sıvayan bir meydan okuma olarak görülebilir.
Günün sonunda Kendine Ait Bir Oda, elbette kendine ait bir isyanla taçlanacaktır.3
Dipnotlar:
Yazar Hakkında Bilgi
Okumaya, yazmaya, düşünmeye müptela. 2018'den beri İleri Haber sitesinde kitap eleştiri yazıları yazıyor. Yürüyerek kitap okumayı çok seviyor ve polisiye romanlarda katili hiçbir zaman bulamıyor.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖