Background

Düş Bizim: Tekrar Yeşereceğiz

Yoksul emekçi mahallelerdeki duvarlarda, Angelina Jolie posteri yanına Ahmet Kaya ararsanız, o da var bu öykülerde. Kimsenin kimseyi kısa mesajla terk edemeyeceği, kısa mesajla birini terk etmenin mertlikten sayılmadığı mahallelerden geçiyor öyküler.

Sonu gelmeyen savaşların, patlayan bombaların ve işgal edilen toprakların ardı arkası kesilmezken; bazen bir radyo kanalından, bazen bir haber spikerinin kamera önünde yaptığı konuşmadan, bazen ise dakikalar içerisinde başka bir son dakika gelişmesinin paylaşıldığı sosyal medya hesaplarımızdan usulca akıp geçiyor insanlar. 

Savaşta ölmüşler, ayağa kalkıp direnmişler veya göç yollarına düşmüşler.

İrili ufaklı, kadınlı çocuklu siluetler. Bazen üstü açık bir kamyon kasasında, varını yoğunu yüklenmiş; bazen Akdeniz açıklarına vurmuş botlarıyla, varını yoğunu üstüne giyinmiş halde…

Neden bilmem, evini ardında bırakıp başka bir ev bulmaya yola düşen kimi görsem; ilk aklıma gelen şey, gittiği yerde bulacağı ev olur. Gittiği yerde kendini güvende, mutlu ve ait hissedecek midir? Olduğu gibi, kendi rengiyle kabul görecek midir göçen?

Savaşların, yakılan, yıkılan köylerin, kendi toprağından sürgün edilip uzaklara yeni bir hayat kurmaya gönderilenlerin ağıtı, sanırım dünyanın en uzun ağıtlarından biridir. Belki de geç kalmış bir ağıta, Sevtap Ayyıldız’ın öykülerinde, Mizgin’de denk geldim.

Geçtiğimiz aylarda SRC Kitap Yayınları tarafından basılan Aylak Adamın Düşleri, Sevtap Ayyıldız imzası taşıyor. Mizgin ise kitapta yer alan Armudun Faydaları isimli öykünün kahramanı. 

Mizgin, on iki yıldır evli olduğu Sabri’nin, bir armut ağacını taşlamasına tanık olunca anlıyor evde olmadığını. Evli olduğu erkeğin annesi, yani kayınvalidesi, pek sevmiyor Mizgin’i.

“Beceriksiz bu kız demişti annesi ilk defa evlerine geldiğinde. Kendini idare edemiyor, evi nasıl çekip çevirsin? Ne pişirdiği yemekten ne ütülediği gömlekten hayır gelir bunun. En çok da gelininin adını beğenmemişti. Ben ona Müjde diyeyim diye ısrar etmişti. Gör bak, çok sürmez bu evlilik, cümlesi ara ara kulaklarında yankılanırdı Sabri’nin.”1

Görünüşü iştah kabartan, yalnız ve ıssız armut ağacını taşlıyor Sabri. Mizgin, usulca kapadığı gözlerine rağmen içinde, derininde bir yerde duyumsuyor ağacın feryadını. Çocukluğunu, yakılan köyünü ve annesine karşı onu savunan Sabri’nin, “o da bizden anne” deyişini hatırlıyor. Onlardan değil Mizgin, anlıyor.

Onlara hoş görünmek, onlar tarafından sevilmek için onlardanmış gibi davranarak başarılı olamadığını anlıyor. Sabri, armut ağacını taşlıyor, yere düşen armutları bir bir topluyor, bazılarını iştahla midesine indiriyor. Ağacın az ilerisinde Mizgin, taşlanan bir ağaç gibi, fark ediyor yaralı olduğunu. İsmi Mizgin değil de Müjde olsaydı belki sevecekti kayınvalidesi. İsmi Müjde olmayan Mizgin’i, “onlardan olma” beyanı da sevdirmeye yetmiyor. 

‌Kitabın ilk öyküsü olan Aynadaki Ev’de ise “Doğurmak istemiyorum. Anne olmaya hazır değilim”2 diyen kadın kahramanımızın çok düşünmesinden şikayetçi olan erkek, yüksek lisans tezi yaparken ısrarla nikah masasına oturttuğu kadından bebek yapmasını istiyor. Tıpkı tezi rafa kaldıran evliliklerinde olduğu gibi, söz konusu bebekse Kant yine bekleyebilir. Aynadaki Ev öyküsü, arabanın dikiz aynasından bir ev gördüğünü anlatmasıyla başlıyor kadın karakterin. Arabadan inince ise ev yok oluyor. Evden bebeğe konu fazla hızla değiştiğinden belki de, evli olduğu erkeğe dikiz aynasında gördüğü hayali evden bahsetmek içinden gelmiyor. Keşke beni almadan eve gitse diye içinden söylenen kadın karakterimiz soruyor kendi kendine: “hangi ev beni bekler?” 3

Ve Nehrin Şarkısı…

Naciye, güzel ve alımlı genç bir kadın, Ankara’da üniversite öğrencisi. Üniversitenin üçüncü sınıfının ortalarında bir gün annesinin yanına geliyor ve bir daha okula geri dönmüyor. 

Ağzını bıçak açmayan, yemeden içmeden kesilen, sürekli gözleri kederle uzaklara bakan Naciye’nin derdini ne annesi ne de mahalleli çözemiyor. Günlerce yıkanmayan saçları, kirli kıyafetleri ve dalgın halleriyle mahallede yürümeye başlayınca; mahalleli kol kanat gerecek değil ya! Hemen adını deliye çıkarıyorlar: Deli Naciye, sokaklarda yürürken mahallenin evli barklı, “namus timsali” kimi insanlarının da türlü tacizlerine ve cinsel şiddetine maruz kalıyor.

Nasılsa tepki gösteremez, bağırıp çağıramaz; bir yaşlı anacığı var karşılarına çıkıp hesap soracak değil, mahalledeki erkekler mutlu durumdan. Yıllar evvel evlenme teklifini reddettiği Cevat’ın da içi kin dolu Naciye’ye. Evli olduğu kadına akşam yemeğine yetişemeyeceğini söyledikten sonra Naciye’yi ıssız bir yere götürmeyi ve üstünde gidip gelirken yıllar evvel kendinden esirgenen bedene, hırsla sahip olmayı kendinde hak görüyor!

Naciye’nin annesi, bir gün kızının odasında Ankara’dan kalma bir mektup buluyor. Sevgilisi mektup yazmış bizim Naciye’ye. 

“Sevdiceğim” demiş, “Gençtik, umutluyduk. İnsana olan inancımız tamdı.”4

“İşkence odasında saatlerce ellerim bağlı, savunmasız ve üşürken hep seni düşündüm…”,

“Unut beni, evine dön.”5

Naciye’nin sessizliğinin ardındaki büyük sır, Ankara’nın işkencehanelerine çarpıp annesinin kalbine değiyor.

Sevtap Ayyıldız’ın öykülerinde okur aylak adamı aramıyor, o hep yanı başımızda. Birbirine bağlı, birbirine bağımlı karakterler ve hikayeler iç içe geçmiş. Politik olmaktan, okuru fazla düşündürme suçunu işlemekten de korkmuyorlar üstelik.

Her bir öyküde kendimizden, içinde yaşadığımız dünyadan izler var. Kimi zaman kızıl saçlı bir kadının hayalini kuran rüyada, çiçekçide, çorbacıda ve hatta ıssız sokaklardayız.

Yoksul emekçi mahallelerdeki duvarlarda Angelina Jolie posteri yanına Ahmet Kaya ararsanız, o da var bu öykülerde. Kimsenin kimseyi kısa mesajla terk edemeyeceği, kısa mesajla birini terk etmenin mertlikten sayılmadığı mahallelerden geçiyor öyküler. Gitmek, kalmak, ait olmak; gülmek, sevmek ve hayal kurmak. Hepsi bizimle. Bir duyguyu çek çıkar denseydi bu öykülerden, umudu çıkarırdım.

Yazarın da kayda düştüğü gibi, “Ülkeyi yakanlar gidecek, tekrar yeşerecek içimiz dışımız…”6

Öyle ya, düş bizim.

KÜNYE: Sevtap Ayyıldız, Aylak Adamın Düşleri, SRC Kitap, İstanbul 2024, 109 Sayfa.

Kaynakça:

  1. Sayfa: 54 ↩︎
  2. Sayfa: 12 ↩︎
  3. Sayfa: 14 ↩︎
  4. Sayfa: 29 ↩︎
  5. Sayfa: 40 ↩︎
  6. Sayfa: 11 ↩︎

Editör: Ebru Pektaş
Düzelti: Sabâ Esin
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegane
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation