Kitap / Film / Dizi Şilan Geçgel 7 Mart 2024
Kadın işçilerin mesai sonrası evlerine döndüklerinde başlayan kayıt dışı eşlik ve annelik mesailerine dair önemli tespitler yapan Kollontay, o dönem için erken kabul edilecek ancak bugünün önemli mücadele başlıklarını oluşturan bir dizi sorunu tespit eder.
1879 yılında yayımlanan Kadın ve Sosyalizm kitabında August Bebel, kadının özgürlüğünü işçi sınıfının sorunlarıyla ilişkilendirmekle kalmamış, aynı zamanda kadın sorununa ve sosyalizm tasavvuruna dair -Marksizm açısından- en özgün ve değerli katkıyı da yapmıştır.
Kadın sorununu, birçok karmaşık süreci göz ardı etmeden üretim tarzı ile ilişkilendiren ve onu tarihsel bir bütünlük içerisinde kavrayan Bebel, kısa sürede kıtalararası yayımlanan bir kitaba imza atmış, yazıldığı dönemden bugüne devrolan bazı mücadele başlıklarına da kapı aralamıştır.
Yıllardır var olan ezen ezilen ilişkisi, kadın ve erkek arasında süregelen bir gerçeklik olarak karşımızda dururken, Bebel işaret fişeğini yakmıştır: Kadın kurtuluşu mücadelesi, evvela kapitalizmi yenmekle mümkündür. Sınıf savaşımında her cephede birlikte savaşan kadınlar ve erkeklerin toplumun yeniden inşası söz konusu olduğunda da birlikte mücadele edecekleri bir zemin oluşturmak Bebel için elzemdi. Tam da bu nedenle Kadın ve Sosyalizm yapıtı, kendi dönemi içinde başta kadın devrimciler olmak üzere, birçok insan için “yeniyi” aramaya ve yeniyi inşa etmeye yürürken önemli bir pusula görevi gördü. Bebel’in yapıtından çok etkilenen ve onunla aynı fikirleri paylaşan Aleksandra Kollontay başta olmak üzere, dönemin birçok kadın devrimcisi kadının kurtuluşunun Marksizmi takip ederek mümkün olacağını savundu.
Birçok tarih kitabının iddia ettiğinin aksine kendini hiç Marksist feminist olarak tanımlamamış olan Kollontay, kadının kurtuluşunu Marksist bir bakışla ele alan ilk kadın devrimcilerden biri; Sovyetler Birliği’nin ilk kadın bakanı, militanı ve dünyanın ilk kadın diplomatlarındandır.
Evliliğe Adım Adım
Henüz genç bir kadınken yeni şeyler öğrenmeye ve araştırmaya olan merakı, onu evliliğe karşı bir pozisyon almaya iter. Kendi ailesi başta olmak üzere, soylu ailelerin kızlarına biçtikleri evlilik ve kutsal aile anlatısına itirazlar geliştirir. Ancak daha sonra, annesinin ısrarıyla mühendis kuzeni ile evlenen Kollontay’ın bu evliliğinden bir çocuğu olur.
Evli olduğu süreçte mühendis eşinin gittiği bir fabrika ziyaretine eşlik eden Kollontay, birkaç gün kalabildiği bu fabrikada işçilerin insanlık dışı çalışma koşullarına tanık olur. On iki bin işçinin yaşadığı, asgari hijyen koşullarından bile mahrum bırakılan fabrika lojmanlarını gördüğünde, işe giren işçilerin neden en fazla 3-4 yıl içinde hayatını kaybettiğini daha iyi anlar… Gördüğü, duyduğu her şey Kollontay’da derin izler bırakır. Tekstil liflerinin havada uçuşarak akciğere dolduğu ve bir işçinin günde 18 saat çalıştığı bu fabrikayı uzun süre unutmaz. Hatta yıllar sonra vereceği bir röportajda, fabrikayı kastederek, “ Rus işçilerin durumunu değiştirmek için bir şey yapmadan yaşayamayacağımı düşündüm.”
Kadın işçilerin mesai sonrası evlerine döndüklerinde başlayan kayıt dışı eşlik ve annelik mesailerine dair önemli tespitler yapan Kollontay, o dönem için erken kabul edilecek ancak bugünün önemli mücadele başlıklarını oluşturan bir dizi sorunu tespit eder. Soylu bir ailede yetişen bir kadın olmasına rağmen, ev içinde kendisinden beklenenlerle işçi kadınlardan beklenenlerin ne kadar aynı olduğunu keşfeder. Kadın cinsinin maruz kaldığı çoklu sömürüyü, kendisinin ve işçi kadınların hayatı üzerinde kıyaslar yaparak irdelemeye başlayan Kollontay, önce Marks ve Engels yapıtlarına, oradan da sosyalizm mücadelesine doğru yol alır: Nihayetinde evli olduğu erkeği ardında bırakarak, örgütlü mücadeleye katılır.
Kadın Emeği ve Kadının Kurtuluşu
Kollontay, Toplumsal Gelişmede Kadının Konumu isimli kitabında, kapitalist büyük sanayinin gelişmesinde kadın emeğini mercek altına alır: “Kırda bugün bile, yalnızca ‘evin beyi’nin emeği hesaba katılırken, tek tek aile üyelerinin emeği tamamen görmezden gelinir. Bu ise, tüm ailenin bölünmez bir ekonomik birim olarak görülmesinden başka bir anlama gelmez. Kadın emeği tüm halkın serveti açısından önemsiz görüldüğünden, kadının yazgısı, eskiden olduğu gibi yine vesayet altındaki bir hizmetçinin yazgısıydı.”
Bir erkekle evlenmenin “kadının tek kurtuluşu” olarak kabul edildiği; evli olmayan kadınların toplumsal dışlanma mekanizmalarının tümüne maruz kaldığı bir düzende evlilikle anneliği eleştirel olarak değerlendirmek ve kadının özgürleşmesini “evden çıkmasına” indirgemek kuşkusuz kolay iş değil.
Kadınların içinde bulundukları mevcut durumu tarihsel bir süreklilik içerisinde kavrayan Kollontay, meselenin özünde ne sadece duygusal emeği, ne de eşit işe eşit ücret talebini görür. Kollontay için kadının gerçekten özgürleşebileceği düzen kapitalizmin yenildiği ve yeni toplumsal ilişkilerin, yeni ahlakın yaratılacağı yeni bir toplumsal düzenle mümkündür.
Hayatı boyunca savaş karşıtı bir tutum alan Kollontay, söz konusu savaş çığırtkanlığı olduğunda ortaya çıkan burjuva siyasetinin ikiyüzlülüğünün altını çizerken “Kadının esas yerinin evde ocağın başı olduğunda direten burjuva toplumu, ‘cephe gerisindeki asker’ olmaya hazır olan ve ekonominin ve devletin çıkarına bir iş yapan kadınların ‘yurtseverliğini’ övmeye başladı. Kadını ‘vatandaşlık görevlerini yerine getirmeye’ Çağırmak,. anavatana daha iyi hizmet edebilmek için ‘mutfaktaki ve ‘çocuklarına karşı’ görevlerini şimdi biraz ihmal etmesi gerektiği konusunda onu gayretle uyarmak için egemen sınıfın üyeleriyle ortaklaşa koro içinde aynı tondan konuşan bilginler, politikacılar ve uyanık gazeteciler vardı; bu ise, kadınların iş güçlerini ucuz ucuz silah tekellerine satması demekti” diye kayda düşmekten geri durmuyor.
Parti içerisinde aldığı birçok görev ve sorumlulukta, kadın özgürleşmesini ikincil gören ve kadınları parti içerisinde karar alma süreçlerinden ve yönetici kurullardan azade tutmaya çalışan tüm olay ve tutumlarda kadınların yanında saf tutar. Ona göre; sosyalizm mücadelesi kuşkusuz en çok kadın sorununu konuşacaktır.
Kollontay’ın Aşkı
Yüzlerce makalesi, söylevi olan, bunlar dışında birçok roman yazan Kollontay neredeyse tüm eserlerinde kendi hayatından otobiyografik alıntılar yapar. Başta Kızıl Aşk olmak üzere ana karakteri olan tüm kadınlar, aşkının önüne devrimciliğini alır. Yine aynı kadınlar çok sevdikleri erkekleri, ilkelerine ters düştükleri her durumda ardında bırakır. Kollontay’ın kaleminin yazdığı kadınlar inatçı, fedakâr ve cesurdur. Onlar bir sendika örgütlenmesinin ya da işçi grevinin yarattığı heyecanı, aşık olunan erkekle yan yana yürürken hissettikleri mutlulukla eş tutar. Aşka biçilen paye, sevilen erkeğin mücadeleye olan bağlılığı ve devrimciliği ile eşdeğerdir.
Marksizm ve Cinsel Devrim kitabında işçi sınıfı ideolojisinde aşkı ele alan Kollontay, aşkın bireyin değil, kolektifin yararına kullanılabilecek önemli bir faktör olduğunu savunur. Kollontay’a göre; madde temeline sıkışan ve düzen içi taleplerle etrafı örülen nihayetinde de burjuva düzeninin boyunduruğuna giren bir aşk, sadece külfettir. Ebeveynlik ve evlilik kurumunu ortadan kaldırması beklenen özgür aşk savunusu, Kollontay’ın en önemli tartışma başlıklarındandı.
“Aşkın ‘özel’ bir olay, sadece birbirini seven iki gönülün işi olmadığına, kolektiflik için değerli bir bağlanma ilkesi’ni kapsadığına şu olgu tanıklık eder ki, tarihsel gelişiminin her evresinde insanlık onun, ne zaman ve hangi koşullarda “yasaya uygun” (yani o anın kolektiflik çıkarlarına yanıt veren) ve ne zaman ‘suçlu’, yasaya aykırı (yani toplumun amaçlarına ters düşen) olduğunu belirleyen kuralları yasal olarak koymuştur.”
Sahi, birlikte yürümek her anlamda ne kıymetli bir eylem olarak yer alır Kollontay’ın romanlarında. Mücadelede, kavgada ve hatta sokakta birlikte yürümek… Ondan olsa gerek ki Vladimir’in kuş sütü eksik zengin masası, tavan arasında yedikleri yulaftan daha bayağı görünür gözüne Vasya’nın. Kollontay’ın belki de içten içe ana karakter olarak kendini yazdığı Kızıl Aşk’ta, devrimin hemen ertesinde ülkesi kuruluş sancıları çekerken küçük burjuvaziye göz kırpan Vladimir, bir sevgiliden çok düşmanıdır biricik Vasya’mızın.
Devrimci Vasya, tüm yokluğa rağmen mücadele arkadaşlığı ile yüceltilen bir aşkı; lüks otomobillerin konforu yerine yan yana adımlanan bir yolun güzelliğini düşler roman boyunca.
Yazar Hakkında Bilgi
Okumaya, yazmaya, düşünmeye müptela. 2018'den beri İleri Haber sitesinde kitap eleştiri yazıları yazıyor. Yürüyerek kitap okumayı çok seviyor ve polisiye romanlarda katili hiçbir zaman bulamıyor.
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖