Gündem Kadın Vardiyası 11 Kasım 2024
Irak’ta gerçekleşen yaygın protesto ve kınamalara rağmen, bazı Irak parlamento üyeleri ülkenin Medeni Kanunu’nu değiştirmeye yönelik bir düzenlemeyi getirmek istiyor. Bu değişiklik, 9 yaşındaki kızların ve 15 yaşındaki erkeklerin çocuk yaşta evlenmelerini yasallaşabilir, yasalar önünde eşitlik ilkesini baltalayabilir ve kadınların boşanma ve miras hakları üzerindeki güvenceleri ortadan kaldırabilir.
Bu yasa değişikliği teklifi, Irak’taki bazı siyasi liderlerin kadın haklarına ve toplumsal cinsiyet eşitliği konularına yönelik saldırılarının en son örneğidir. Bu liderler, daha önce de eşcinselliği suç sayan yasalar çıkarmayı, “toplumsal cinsiyet” teriminin kullanımını yasaklamayı ve ev içi şiddetle ilgili bir yasa tasarısının geçişini engellemeyi başardılar.
Irak parlamentosunda ilerleyen taslak değişikliği yalnızca bir sayfa uzunluğundadır. Bu değişikliğe göre çiftler evlenirken imzaladıkları sözleşmeyle Medeni Kanunun mu yoksa belirli İslami hukuk ekollerinin mi uygulanacağına karar verebilecek. Bu değişiklik yürürlüğe girdiği takdirde, Irak’ta bir kız çocuğu çocuk evliliğine karşı Medeni Kanunla korunurken diğer arkadaşı evliliğe zorlanabilir. Aynı zamanda bir kız çocuğu ebeveynlerinin ölümünden sonra mirastan hakkını alabilirken, diğeri bu haktan mahrum bırakılabilir. Bu saldırılar, Iraklı kadın hakları savunucularını daha fazla hak için mücadele etmek yerine mevcut sınırlı haklarını savunmak zorunda bırakıyor.
Bunun yanı sıra değişiklikte yer alan vatandaşlık yerine mezhep olması, Iraklıların kişisel yaşamlarında sahip olacakları hakları belirleyecek. Bu durum da farklı mezhepler için ayrı hukuk düzenlemeleri getirip Irak’ta mezhepçiliği daha da derinleştirecektir. Irak Anayasası’nın 14. maddesi ile uluslararası insan hakları hukuku, tüm Iraklıların hukuki eşitlik hakkını güvence altına almaktadır. Bu değişiklik bu hakkı yalnızca zayıflatmakla kalmayacak, onu tamamen yok edecektir.
Taslak yasa, hangi mezhebin hukukunun uygulanması gerektiği konusunda bir anlaşmazlık çıkması durumunda, kocanın mezhebinin öncelikli olacağını açıkça belirtmektedir. Iraklı kadınların kendilerini en iyi koruyan hukuk sistemini seçme hakkı da olmayacaktır. Bu hüküm, Irak’ın kadınlar için eşit hakları güvence altına alma konusundaki uluslararası yükümlülüklerini açıkça ihlal etmektedir.
Resmi olmayan evlilikler, halihazırda Irak’ta çocuk evliliğini mümkün kılan koca bir boşluk oluşturmaktadır. Resmi olmayan evlilikler, kadınların ve kız çocuklarının devlet hizmetlerine erişimini, çocuklarının doğumlarını kaydetmelerini ve hak iddia etmelerini de ciddi şekilde etkilemektedir. Resmi bir evlilik belgesi olmadan kadınlar hastanelerde doğum yapamaz; bu durum, sağlık hizmetlerine erişimi de ortadan kaldırmaktadır.
Bu kadar temel bir değişiklik, toplumun her seviyesinde kapsamlı tartışma, danışma ve katılım gerektirmektedir, ancak bu gerçekleşmemektedir. Aslında Iraklılar, parlamentonun oyladığı yasanın nihai halini bile bilmemektedir. Bu değişiklik, dini kurumlara “Medeni Hal konularında Şeriat hükümleri kanunu” geliştirmeleri için altı ay süre tanımakta ve ardından kamu incelemesini atlayarak parlamentoya onay için sunmalarını öngörmektedir. Bu arada, değişikliği destekleyen Iraklı milletvekilleri, yasayı seçmenlerine “seçme özgürlüğü” tanıyarak “en iyisini” sunduklarını iddia ederek, Irak’ı laik batı değerlerinin dayatılmasından koruduklarını öne sürmektedirler.
Değişikliğe karşı Iraklı kadınlar öncülüğünde tepki gösteriliyor. Siyasi yelpazenin her kesiminden Iraklı kadın parlamenterler de bu değişikliğin geçmesine karşı birleşmişlerdir. Kadınların örgütlenmesi sayesinde Irak parlamentosu, gerekli çoğunluğun bulunamaması nedeniyle 3 Eylül’de yapılması planlanan tasarının ikinci oturumunu da ertelemek zorunda kalmıştır. 1959’da Medeni Kanun’un geçişini sağlayanlar da yine Iraklı kadınlardı.
Iraklı siyasi liderler, 2003’te Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden bu yana bu yasayı geçirmeyi birçok kez denemiş, ancak başarısız olmuşlardır; bugün ise daha etkili bir konuma gelmiş durumdalar. Bu yasa şimdi geçerse, Irak’da demokrasinin, eşitliğin ve insan haklarına saygının durumunu gözler önüne serecek ve en ağır bedeli kadınlar ve kız çocukları ödeyecektir.
Uluslararası AF Örgütü de konuyla alakalı olarak Iraklı parlamenterlere çağrıda bulundu. AF Örgütü’nün Irak sorumlusu Razaw Salihy “Iraklı milletvekilleri, hem kız hem de erkek çocuklar için geçerli mevcut yasal evlenme yaşı olan 18’i ortadan kaldırarak çocuk evliliklerine zemin hazırlayacak ve kadınların boşanma ve miras konularında sahip oldukları güvenceleri ortadan kaldıracak olan bu değişikliklerin yıkıcı etkisi konusunda sivil toplum ve kadın hakları gruplarının uyarılarına kulak vermelidir. Irak parlamentosu, bu önerilen değişiklikleri reddetmeli ve bunun yerine, kadınların ve kızların öldürülmesinde “namus” gerekçesini hafifletici unsur olarak kabul edin, kocanın eşine ve çocuklarına fiziksel cezalar uygulamasına izin veren Ceza Kanunu’ndaki ciddi eksiklikleri ele almaya odaklanmalıdır. Bu değişiklikler, Irak’ın onayladığı uluslararası antlaşmalara, Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’ne (CEDAW) ve Çocuk Hakları Sözleşmesi (CRÇ) gibi sözleşmelere aykırıdır. ” şeklinde açıklamada bulundu.
Değerlendirme: Bölgede neredeyse her ülkede olduğu gibi Irak’ta da binbir güçlükle ve mücadeleyle elde edilen hakların gerici gruplar tarafından alaşağı edilmeye çalışıldığını görüyoruz. Daha önce defalarca deneyip başarısız oldukları bu yasa değişikliği için tekrar bir hamlede bulunmaları, bu gibi saldırılarla bizzat boğuşan bizleri şaşırtmıyor elbette. Üzücü olan; uluslararası arenada daha da azalmasını umut ettiğimiz bu gibi gerici saldırıların, hak ihlallerinin, çocuk ve kadın istismarının önünü açmak için gösterilen bu çabaların azalmak yerine artıyor olmasıdır. Fakat başka bir açıdan baktığımızda haklarımıza ve bedenlerimize yönelik saldırılar artsa da hem bireysel alanlarımızda hem yaşadığımız toplum içinde hem de uluslararası arenada bu gibi saldırılara yılmadan, usanmadan, her gün bir önceki günden daha fazla inanç ve dirayetle karşı duruyoruz. Dünyanın her yerinde kadınlar mücadeleyi sürdürüyor. Susmuyoruz. Korkmuyoruz. Bugün alamadığımız ya da elimizden alınan her hak ve özgürlüğü yarın elbet kazanacağız.
Çeviren / Derleyen: Ezgi Gürsu
Kaynaklar:
* * *
Bu konu üzerinde yapılan ilk küresel tahminlere göre bugün hayatta olan 370 milyondan fazla kadın ve kız çocuğu – yani neredeyse her sekiz kişiden biri – 18 yaşına gelmeden önce cinsel saldırıya uğramıştır.
Yeni bir UNICEF raporu, çocuklara yönelik cinsel şiddeti ağırbir insan hakları ihlali olarak tanımlıyor ve bu durumu yaşayanların, travmasını yetişkinliğe taşıdığını belirtiyor. Araştırmacılar, istenmeyen cinsel şakalar veya yorumlar, pornografiye maruz kalma veya cinsel organların açığa çıkması gibi fiziksel olmayan cinsel şiddet biçimlerinin de dahil edilmesi durumunda oranların beşte bire yükseldiğini tespit etti.
Rapor, bireysel vakaların anonimleştirilmiş hikayelerini içeriyor. Etiyopya’da bir köydeyaşayan15 yaşındaki çoban Xume, tecavüze uğradıktan sonra toplumu tarafından dışlanmış. “Sığırlar kuraklık nedeniyle ölüyor ama insanlar bunun benim suçum olduğunu söyledi çünkü ben kötü bir insanım. Çünkü tecavüze uğradım,utanç ve korkudan bunu hiç kimseye söylemedim. Fakat hamile kaldığım ortaya çıkınca, topluluktan dışlandım ve ineklerin ölümünden suçlandım.” dedi.
Birleşmiş Milletler, barış gücü birliklerinin veya büyük bir mülteci nüfusunun bulunduğu kırılgan ortamlardaki çocukların özellikle savunmasız olduğunu söylüyor. Bu bölgelerde, her dört kızdan biri tecavüz veya cinsel saldırıya uğruyor. Çatışma bölgelerinde, tecavüz ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin genellikle savaş silahı olarak kullanıldığı korkunç cinsel şiddet vakalarına tanık olunmaktadır.
UNICEF, cinsel şiddet mağdurlarının kimliğini gizli tutarak, cinsel şiddetin tüm dünyada gerçekleştiğini vurguladı. En yüksek oran Okyanusya’da olup, kadınların %34’u – 6 milyon kişi – mağdur olmuştur. En yüksek sayı ise Sahra Altı Afrika’da olup, burada 79 milyon kadın ve kız çocuğu yani kadınların %22’si etkilenmiştir.
2015 yılında, küresel topluluk, 2030 yılına kadar çocuklara yönelik tüm şiddet biçimlerini sona erdirmeyi taahhüt etti. UNICEF, ölçüm zorlukları ve veri toplama için sınırlı yatırımlar nedeniyle çocuklara yönelik cinsel şiddetin ölçeğini anlamanın zor olduğunu belirtiyor. Ancak, yüzyılın başından bu yana, internet erişiminin ve dijital ile mobil teknolojinin küresel ölçekte hızla yaygınlaşmasının yeni cinsel istismar ve sömürü biçimlerini de yarattığı belirtildi. Rapor, 2010 ile 2022 yılları arasında 120 ülkede ve bölgede yapılan anketlere dayanmaktadır.
Değerlendirme: Kadına ve çocuğa karşı bu insanlık dışı eylemler, hepimizin bildiği ve maalesef farklı ölçülerde ya yaşadığı ya şahit olduğu ya da yaşayıp şahit olmuş bir yakınımıza destek olmak durumunda kaldığımız küresel bir yara. UNICEF bu raporda ne kadar malumu ortaya koymuş olsa da aslında durumun belki de düşündüğümüzden de vahim olduğunu gösteriyor. Hemen şu an yeryüzünden silinebilse, silinmesi için her şeyi yapacağımız bu şiddet türü agresif bir kanser gibi saçaklanarak, çeşitlenerek çoğalıyor ve yayılıyor. Failler dururken mağdurlar, dünyanın farklı yerlerinde farklı şekillerde suçlanmaya devam ediyor. UNICEF gibi büyük çaplı kurumlar kağıt üstünde şu tarihte bitireceğiz ya da bitirmeyi planlıyoruz gibi taahhütlerde bulunadursun, mağdurun haklarının esas alındığı bir ceza sistemiyle cinsel şiddet faillerinin doğu, batı, kuzey, güney ülkesi farketmeksizin gerçekten cezalandırıldığı ve dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kadının bu korkuyu bir an bile duymadığı günler için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Çeviren ve Derleyen: Ezgi Gürsu
Kaynak: https://www.theguardian.com/global-development/2024/oct/10/one-in-eight-girls-sexually-assaulted-or-raped-before-turning-18-unicef
* * *
UNICEF verilerine göre çocuklara yönelik cinsel şiddet, coğrafi, kültürel ve ekonomik sınırları aşan durumda. Sahra Altı Afrika, 79 milyondan fazla kız çocuğu ve kadın (yanı her 5 kişiden 1’inden fazlası) mağdur sayısına sahipken, Doğu ve Güneydoğu Asya’da 75 milyon (yüzde 8), Orta ve Güney Asya’da 73 milyon (yüzde 9), Avrupa ve Kuzey Amerika’da 68 milyon (yüzde 14), Latin Amerika ve Karayıpler’de 45 milyon (yüzde 18), Kuzey Afrika ve Batı Asya’da 29 milyon (yüzde 15) ve Okyanusya’da 6 milyon (yüzde 34) mağdur bulunuyor.
BM barış gücü birliklerine sahip olan veya siyasi veya güvenlik krizleri nedeniyle büyük sayıda mültecinin kaçtığı kırılgan ortamlarda, kızlar daha da büyük bir riskle karşı karşıya kalıyor Çocuklukçağında maruz kalınan tecavüz ve cinsel saldırının yaygınlığı her 4 kişiden fazlasını etkiliyor.
Verilere göre, çocukluktaki cinsel şiddetin çoğu ergenlik döneminde meydana geliyor ve 14-17 yaşları arasında önemli bir artış görülüyor. Araştırmalar, cinsel şiddet yaşayan çocukların tekrar tacize uğrama olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Ergenlik döneminde, hedeflenen müdahaleleri uygulamak bu döngüyü kırmak ve travmanın uzun vadeli etkilerini hafifletmek için hayati önem taşıyor.
Hayatta kalanlar, çocuklukta yaşadıkları cinsel şiddetin travmasını yetişkinliğe taşımakta, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, madde bağımlılığı, sosyal izolasyon ve anksiyete ve depresyon gibi ruh sağlığı sorunları ile sağlıklı ilişkiler kurmada zorluk yaşama riski daha yüksek hale gelmektedir. Kanıtlar, çocukların deneyimlerini açıklamada gecikmeler yaşadığında veya istismarı tamamen gizli tuttuğunda etkinin daha da kötüleştiğini göstermektedir.
Daha fazla kız ve kadın etkilenmekle birlikte, deneyimleri daha iyi belgeleniyor olsa da, veriler erkeklerin ve erkek çocukların da etkilendiğini gösteriyor. Tahminlere göre, 240 ila 310 milyon erkek ve erkek çocuk – yani yaklaşık her 11 kişiden 1’i – çocuklukta tecavüz veya cinsel saldırıya maruz kaldı. Bu tahmin, temas içermeyen türler de dahil edildiğinde 410 ila 530 milyona yükseliyor. Özellikle erkeklerin deneyimleri ve temas içermeyen cinsel şiddet türleriyle ilgili devam edenveri eksikliği, çocuklara yönelik cinsel şiddetin tam ölçeğini yakalamak için veri toplamaya yönelik yatırımların artırılması gerektiğini vurguluyor.
Çeviren ve Derleyen: Ecem Kavaz
Kaynak: https://www.unicef.org/esa/press-releases/over-79-million-girls-and-women-sub-saharan-africa-subjected-rape-or-sexual-assault
* * *
Yuli Velázquez, Kuzey Kolombiya’daki Santander balıkçı topluluklarıyla çalışıyor. Bir hidrokarbon şirketinin 5 milyar Peso verdiği San Silvestre bataklığını temizleme sözleşmesindeki usulsüzlüklere karşı protestoda bulundu. Bu nedenle birileri tarafından üç kez canına kastedildi.
Velázquez, San Silvestre bataklığına bir kilometreden daha az mesafede, balık tutarak büyüdüğü Barrancabermeja’da yaşıyor. Topluluktaki diğer kişilerle birlikte bataklıklarda ve yakınlardaki nehirlerde balık tutuyorlar. Yetkililerin, su ve çamuru kirlilik açısından test etmesini istiyorlar. “Artık daha az balık tutuyoruz,” diyor Velázquez. “Bu yıl hayvanların, hatta ineklerin ve bufaloların, balıkların ve kuşların öldüğünü gördük. Batı Hint deniz inekleri yok olma yolunda.”
“Saldırılardan önce, her gün geceleri balık tutmaya giderdik, çünkü balık tutmak için en iyi zaman oydu,” diye paylaşıyor. Şimdi haftada üç kez ve sadece gündüzleri balık tutmaya gidiyorlar. Riskler çok yüksek.
2020’de Velázquez, ilk saldırıyı evinde yaşadı. Topluluktaki diğer kadınlar da erkekler tarafından çocuklarının önünde tehdit edildi ve saldırıya uğradı.
İklim Değişikliği ve Hak Savunucuları:
İklim değişikliği milyonlarca kadının ve toplumların hayatlarını, kültürlerini ve geçim kaynaklarını etkiliyor. 2050 yılına kadar iklim değişikliği 158 milyona kadar daha fazla kadını ve kız çocuğunu yoksulluğa itebilir.
Yine de insan hakları savunucuları, yerel feminist gruplar ve yerli kadınlar rutin olarak iklim müzakerelerinde ve karar alma süreçlerinde kenara itiliyor. Doğalarını savunduklarında zorbalık, taciz ve şiddetle karşı karşıya kalıyorlar.
Kadın hak savunucuları, Ocak 2022 itibarıyla dünya çapındaki tüm sosyo-çevresel çatışmaların en az dörtte birinde direnişleriyle görünür durumdaydı.
Global Witness tarafından hazırlanan yeni bir rapora göre, 2023 yılında tahmini 196 toprak ve doğa savunucusu öldürüldü. Kolombiya, 79 kişinin öldürülmüş olması itibariyle üst üste ikinci yıl doğa savunucuları için en tehlikeli yer olarak sıralandı. FEDEPESAN (Santander Departmanındaki Geleneksel Balıkçılık, Çevre Koruma ve Turizm Derneği) üyesi yaklaşık 100 kadın balıkçı için balıkçılık bir yaşam biçimi, geçim kaynağı ve gıda güvenliğidir. Aktivizmleri nedeniyle artan riskleri azaltmak için rotalarını ve zaman çizelgelerini sık sık değiştiriyorlar.
“Bizim için balıkçılık, geleneğimizi korumak anlamına geliyor, büyük anne ve büyük babalarımızın bize öğrettiği şey bu. Balıkçılığın yanında yaşıyorsak yiyeceğimiz var derlerdi, balıkçılıkla garantili bir işimiz var ve benim durumumda bu şekilde çocuklarıma eğitim verebildim. Ayrıca bu iş, doğaya bakmamızı sağlıyor.” diye açıklıyor Velázquez.
Velázquez, “Büyükannem bana çocukluğumdan beri Magdalena Nehri’ne iyi bakmayı öğretti,” diyor. “Nehre iyi bakarsak yiyeceğimiz olacağını, bu yüzden çöp atmamamız, trammel ağları kullanmamamız veya aşırı balık tutmamamız gerektiğini söyledi. Balık tutmaya gidersem ve yeterince balık yakalarsam eve giderim, ihtiyacımdan fazlasını tutmam.”
Velázquez ayrıca çocuklarına cinsiyet eşitliğini de öğretiyor: “Bir oğlum ve bir kızım var ve çok küçük yaşlardan itibaren onlara ev işlerinin herkesin sorumluluğu olduğunu ve balıkçılık gibi faaliyetlerin erkekler ve kadınlar tarafından eşit şekilde yapılabileceğini öğrettim.”
Değerlendirme: Kolombiya’da kadın doğa savunucularının verdiği mücadele, Türkiye’deki kadın hakları savunucularının ve ekolojik hareketlerin karşılaştığı baskılarla benzerlik gösteriyor. Her iki ülkede de kadınlar, doğalarını ve yaşam kaynaklarını korumak için mücadele ederken tehditler ve şiddetle yüz yüze geliyorlar. Kolombiya’da su kaynaklarının kirliliğine karşı direnen balıkçı kadınların yaşadığı baskılar, Türkiye’de HES’lere, madenlere ve kentsel dönüşüm projelerine karşı çıkan kadınların mücadelesi ile paralel. Her iki toplumda da sermayenin ve devletin doğa üzerindeki tahakküm politikaları, yerel toplulukların yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını yok ediyor. Bu sömürüye ve doğa tahribatına karşı kadınlar, yaşadıkları yerlere sahip çıkıyor ve sermayenin düzeninden arındırılmış bir yaşamın mümkün olduğunu gösteriyorlar. Nehirler halkları birleştiriyor ve doğayı koruyan kadınların mücadelesi, kapitalizmin doğa sömürüsü karşısında evrensel bir direniş biçimi olarak ortaya çıkıyor.
Çeviren ve Derleyen: Helin Güler
Kaynak: https://www.unwomen.org/en/news-stories/feature-story/2024/10/for-women-environmental-defenders-in-colombia-standing-down-is-not-an-option
Editör: Özgür Genç
Redaksiyon: Özgür Genç
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖