Gündem Kadın Vardiyası 24 Haziran 2024
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin (UN Women) raporu, Gazze ve Batı Şeria’da insani yardım çabalarının ön saflarında Filistinli kadınların liderliğindeki organizasyonların yer almasının önemini vurgulamaktadır. Raporda Filistinli kadınların önderliğindeki organizasyonların en tehlikeli ve zor bölgelerde faaliyet gösterdiğine değinilmektedir. UN Women, son sekiz ay savaş boyunca kadın ve kız çocuklarının hayatlarının gıda güvenliği, barınma, sağlık ve güvenlik gibi alanlarda nasıl kötüleştiğini belgeleyen bir dizi cinsiyet uyarısı yayımlamıştır. Nisan 2024’te toplanan yeni UN Women verileri, kadınların temel hayatta kalma koşullarının sürekli olarak kötüleştiğini göstermektedir; Gazze’de görüşülen kadınların %80’inden fazlası gıda yardımına bağımlı olduğunu, %83,5’i ise aldıkları yardımın temel aile ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz olduğunu bildirmiştir.
Tüm bu şartlar altında bölgede 25 Filistinli Kadın liderliğindeki organizasyon, %89’unun ofisleri yok olduğu halde çalışmalarını sürdürmektedir. %60’ı her şeye rağmen tam kapasite, geri kalanı da yine yüksek oranlarda faaliyetlerine devam ediyor. UN Women İcra Direktörü Sima Bahous, “Gazze ve Batı Şeria’daki kadın liderliğindeki organizasyonların çalışmaları, kadınların ve çocukların hayatta kalması kadar umut, onur ve destek oldukları insanlar için daha iyi bir gelecek olasılığını sürdürmekle ilgilidir. Onların dayanıklılığına yatırım yapmak sadece önemli değil, aynı zamanda hiç kimsenin geride bırakılmadığı kapsayıcı bir yanıtın anahtarıdır.” şeklinde bir açıklamada bulundu.
UN Women ve kadın liderliğindeki organizasyonlar, kriz ve toparlanma süreçlerindeki hayati rollerini tanıyarak, uluslararası toplumu ve paydaşları kararlı eylemler yapmaya çağırıyor: Kadın liderliğindeki organizasyonları aktif olarak finanse etmeye, bu organizasyonların hayat kurtarıcı yanıtlarını genişletebilmeleri için insani erişimi artırmaya ve kadın liderliğindeki organizasyonları tüm insani yardım koordinasyon yapılarında dahil etmeye, böylece gerçekten etkili ve kapsayıcı bir insani yanıt sağlanmasına destek olmaya çağırıyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda geride bıraktığımız Avrupa Parlamentosu seçimleri için Avrupa Kadın Lobisi, aşırı sağ partilerin Avrupa Parlamentosu’nda daha fazla güç kazanması durumunda kadın temsilinin azalacağı ve erkeklerin egemenliğinin artacağı endişesi yükseliyordu. Bu durum, kadın haklarının ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin zarar görebileceği anlamına geliyor. Kadın hakları savunucuları, aşırı sağ partilerin genellikle toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın hakları konularında olumsuz bir tutum sergilediğini belirtiyordu. Avrupa Kadın Lobisi seçimden önce, siyasi partilere toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik taahhütlerde bulunmaları çağrısında bulunuyor ve kadınların siyasi arenada daha fazla temsil edilmesi gerektiğini savunuyordu.
Sayılardan bağımsız olarak aşırı sağın bayrağını taşıdığı ucu mizojini, homofobi, azınlık karşıtlığı ve benzeri birçok nefret kanalına çıkan fikirlerin önümüzdeki dönemde halihazırda olduğundan daha da fazla üzerimize boca edileceği gibi somut bir endişe seçim sonuçlarından sonra da hepimize hakim oldu.
Bir çok farklı konuda hepimizi alarma geçirecek durumda olan bu gelişme sonucu doğal olarak ilk hedefin son kazanımlar olması yönünde bir beklenti mevcut. Seçimden sonra özellikle yükselen endişe kadınların uzun yıllar süren çalışmalar sonucu kazanmaya yaklaştığı kürtajın anayasal hak olarak tanınması konusu üzerine. Kürtaja erişim dahil cinsel ve üreme sağlığını, Avrupa Temel Hakları’na dahil etme çabaları, sözde “geleneksel” aile değerlerini savunan daha muhafazakar güçlerden muhalefete uğrayabilir. Nisan ayında, görev süresi dolmak üzere olan parlamento, Komisyon’a kürtaj hakkını AB’nin Temel Hakları’na dahil etme çağrısında bulundu ve talepte bulunanlar, kadınların nerede yaşarlarsa yaşasınlar kürtaj bakımına erişmelerine yardımcı olacak bir AB fonu oluşturulması için bir dilekçe başlattılar.
Bu konunun öncülerinden olan Fransa’da kürtajı anayasal bir hak haline getiren yasa tasarısının arkasındaki önemli isimlerden biri olan Fransız senatör Melanie Vogel, muhafazakarların hakim olduğu bir senatodan ilerici bir tasarıyı geçirme deneyiminin değerli bir deneyim sunduğunu söyledi.
Vogel, Context’e verdiği demeçte, “Kadınlar organize olup bir araya geldiklerinde her şeyi mümkün kılabilirler,” dedi.”Eğer Fransız senatosu bu (kadınlardan gelen baskıya) direnemediyse, Avrupa Birliği için de büyük bir umut var demektir.”
Çin’de önde gelen bir #MeToo aktivisti, Sophia Huang Xueqin, devleti devirmeye yönelik eylemlerde bulunduğu suçlamalarıyla beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kendisiyle birlikte 2021 yılında tutuklanan Emek hareketi aktivisti Wang Jianbing ise 3 yıl 6 ayla cezalandırıldı.
36 yaşındaki Sophia Huang, Çin’in #MeToo kampanyası alanında en önemli seslerden biri olmuştu, cinsel saldırı mağdurları hakkında çığır açan haberler yapmıştı. Ayrıca, Çin haber odalarında karşılaştığı mizojini ve cinsiyetçiliğe karşı da sesini yükseltmişti. Çin makamları, ikilinin ne ile suçlandığını netleştirmemişti. Duruşma kapalı kapılar ardında gerçekleşmişti. Ancak destekçileri, ikilinin sosyal konuları tartıştığı düzenli toplantılar ve forumlar düzenledikleri için tutuklandıklarını söylüyordu.
Huang, 2021’de Guangzhou şehrindeki havaalanında tutuklandığında, Birleşik Krallık hükümeti sponsorluğundaki Sussex Üniversitesi’nde yüksek lisans bursunu almaya gitmek üzereydi. O zaman 40 yaşındaki Wang da yanındaydı. Destekçilere göre, her ikisi de neredeyse 1,000 gün süren gözaltı sürecinde aylarca hücre hapsinde kaldı. Duruşmaları ancak Eylül 2023’te başladı.
Amnesty International (AF Örgütü), mahkumiyetleri “kötü niyetli ve tamamen temelsiz” olarak nitelendirdi. “Bu, Çin hükümetinin diğerlerinin haklarını korumak için seslerini yükselten yükselen aktivist dalgasından ne kadar korktuğunu gösteriyor,” dedi Amnesty International’ın Çin Direktörü Sarah Brooks. “#MeToo aktivizmi dünya genelinde cinsel şiddet mağdurlarını güçlendirirken, bu durumda Çin makamları bunu tam tersine çevirmeye çalıştı.”
Çin’de cinsiyet hakları ve sosyal konular için mücadele eden birçok savunucu internet ortamında anonim kalmayı tercih ediyor. Bize de tanıdık gelebilecek şekilde sıklıkla, devlet medyası ve internetteki milliyetçiler tarafından “düşman batılı güçlerin ajanları” olmakla suçlanıyorlar.
Tayland Senatosu, eşcinsel evliliği yasallaştıran bir yasa tasarısını onayladı ve Tayland’ı Güneydoğu Asya’da bunu yapan ilk ülke haline getirdi. Yasa, 130-4 oyla 18 çekimser oyla kabul edildi ve eşcinsel çiftlere heteroseksüel çiftlerle aynı hakları, yani evlat edinme ve miras hakkı tanıyor. Kral onayı gerektiren bu yasa, kraliyet gazetesinde yayımlandıktan 120 gün sonra yürürlüğe girecek. Ülkede tarihi anı kutlayan çeşitli etkinlikler düzenlendi.
Tayland halihazırda LGBTIQ destekleyici kültürüyle biliniyor ve yasa tasarısıyla ilgili genel anketlerde kamuoyu desteğinin bütün bu konularda eşitlikten yana olduğunu gösteriyordu. Dünyada bugüne kadar 30’dan fazla ülke bu hakkı yurttaşlarına sağlamıştı. Asya’da ise sadece Tayvan ve Nepal bu eşitliği yasalar karşısında tanımış vaziyetteydi. Tayland ile alakalı akıllarda kalan en önemli konu ise bu eşitliğin kimlik belgelerinde cinsiyet belgesini değiştirme izni olmayan transseksüel ve non-binary bireylere tanınmamış olması.
30 Haziran’da Doha’da uluslararası toplumun Afganistan’a yaklaşımını değerlendirmek için yapılacak olan Birleşmiş Milletler toplantısı için Taliban hiçbir Afgan kadınının toplantıya katılmasına izin verilmemesi ve kadın hakları ile alakalı herhangi bir maddenin toplantı konuları arasına alınmamasını talep ettikleri bildirildi.
Human Rights Watch İcra Direktörü Tirana Hassan, “Kadınları dışlamak, Taliban’ın suistimallerini meşrulaştırma riskini taşır ve Birleşmiş Milletler’in kadın hakları ve kadınların anlamlı katılımı savunucusu olarak itibarına onarılamaz zararlar verebilir” dedi.
Human Rights Watch’tan bir diğer temsilci Heather Barr, “Afganistan’da olanlar, dünyadaki en ciddi kadın hakları krizidir ve BM’nin böyle bir toplantı düzenleyip kadın haklarını tartışmaması ve Afgan kadınlarının toplantıda bulunmaması inanılmaz bir durum” dedi.
“Tek mantıklı açıklama, Taliban’ı masaya getirmek için bunu yaptıkları, ama ne için? Zaten üç yıllık diplomatik çabalar hiçbir sonuç vermedi ve bu sadece korkunç bir emsal oluşturur, Taliban’ı cesaretlendirir ve meşrulaştırır ve onlara büyük bir siyasi zafer kazandırır. Bu, sadece Afgan kadınlarına değil, dünyadaki tüm kadınlara bir ihanettir.”
Bugüne kadar kendi varlığını ve ajandasını, ülkedeki kendileri gibi olmayan herkesin hak ve özgürlüklerinin üzerinde tutarak ilerleyen Taliban’ın bu talebine karşılık Birleşmiş Milletler’den yorum istendi, ancak Afgan sivil toplum temsilcilerinin katılımına ilişkin sorulara yanıt olarak konferans düzenlemelerinin devam ettiğini söylediği bildirildi.
Araştırmalar gösteriyor ki gençler arasında yaşıtlarını onlarla veya onlarla ilgiligörseller paylaşarak taciz etmek artık alışılmadık değil. Avusturalya’daki bir okul topluluğu, kız öğrencilerin sahte, müstehcen görüntülerinin yapay zeka kullanılarak oluşturulduğu ve daha sonra sosyal medyada paylaşıldığı iddiasıyla sarsılıyor.
Bir okulda yaklaşık 50 lise öğrencisi görsellerinin değiştirildiğini bildirdi. Genç bir çocuk tutuklandı ve daha fazla soruşturma yapılıncaya kadar herhangi bir suçlama olmaksızın serbest bırakıldı. Ebeveynler iddia edilen görüntüleri “mide bulandırıcı” olarak nitelendirdi. Ne yazık ki bu münferit bir durum değil. Geçen ay, Başka bir okuldaki bir lise öğrencisinin, bir öğretmenin müstehcen görüntülerini oluşturmak için yapay zekayı kullandığı iddiası ortaya çıktı. Bu, yapay zekanın cinsel şantaj raporlarında artışa yol açtığı yönündeki tartışmalarının ortasına denk geldi. Erkek öğrencilerin kadın akranları hakkında kadın düşmanı ve aşağılayıcı bir dil kullanmasının yaygınlaştığı ve bununla alakalı da bir çok dosyanın oluştuğu biliniyor.
Çocukların (18 yaşın altındakiler) cinsel içerikli görüntülerini paylaşmak ve bunları rızası olmadan paylaşmak (kişi kaç yaşında olursa olsun), yapay zeka kullanılmış veya görüntüler bir şekilde değiştirilmiş olsa bile görüntüye dayalı istismardır. E-Güvenlik yetkilisinin açıkladığı gibi, görselin veya videonun şu şekilde olması yine de kötüye kullanımdır:
“Sizin gibi görünecek şekilde değiştirilmiş veya sahte hale getirilmiş [veya] insanların sizin siz olduğunuzu düşünmesini sağlayacak şekilde paylaşılmış, öyle olmasa bile (başka birinin sizin adınızla etiketlenmiş çıplak fotoğrafı gibi).”
Yetkilinin de açıkladığı gibi, bu istismarı kapsayan ceza kanunları var ve polis bununla alakalı soruşturma yapabilir. Geçtiğimiz hafta federal hükümet, “derin sahtekarlıklara” (gerçek bir kişinin sahte bir tasfirini oluşturmak için yapay zekayı kullanma) karşı korumaları güçlendirmek için parlamentoya yeni yasalar da sundu.
Kaynaklar:
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖