Background

Gine-Bissau’da Kadınlar Direndi: Çinli Maden Şirketine Karşı Toprak Savunması

Fotoğraftaki pankartta “Madene Hayır” sloganı yer alıyor. 

Gine-Bissau’nun kuzeybatısındaki Nhiquin köyünde yüzlerce kadın, Çinli şirketlerin işlettiği zirkon madenine karşı ayağa kalktı. Tarım alanlarının yok edilmesine ve çevre felaketine karşı yıllardır uyarıda bulunan kadınlar, seslerinin duyulmaması üzerine madeni ateşe vererek seslerini daha da yükselttiler.

Çanak çömlek ve inşaat sektöründe kullanılan zirkon mineralinin çıkarıldığı bu maden, yerel halk tarafından geçim kaynaklarını tehdit ettiği gerekçesiyle 2022’den beri bir direniş sahası durumuna gelmiş durumda. Devlet yetkilileri, kadınların geçim kaynaklarını koruma çabasını vandalizm olarak nitelendirip baskı politikasıyla karşılık verdi. İçişleri Bakanı Botche Cande, şirketleri savunarak kadınların yakalanıp cezalandırılacağını açıkladı. Protestoya katılanlardan Aissato Cadjaf, kadınların uzun zamandır endişelerini dile getirdiğini ancak sürekli göz ardı edildiklerini belirtti. “Onlara, rızamız olmadan kum çıkarılmasını istemediğimizi söyledik. Tüm pirinç tarlalarımız yok oldu. Madenin yakınındaki nehirde artık balık da kalmadı.” Zirkon madeni, yalnızca doğal varlıkları değil, kadınların geleceğini ve temel yaşam haklarını da tehdit ediyor. Afrika’nın en yoksul ülkelerinden biri olan Gine-Bissau’da, yoksulluk ve siyasi istikrarsızlık içinde yaşam mücadelesi veren kadınlar, yaşam alanlarını korumak için büyük bir bedel ödemek zorunda bırakılıyor.

Kaynak:https://nigerianmining.com/women-protesters-set-fire-to-chinese-run-zircon-mine-in-guinea-bissau/

Çeviren ve Derleyen: Helin Nur Güler

    Her Dört Ülkeden Biri 2024’te Kadın Haklarında Gerileme Bildirdi

    Fotoğraftaki pankartlarda “Kadın haklarını herkes için bir gerçeklik haline getirin, sadece birileri için değil. Kadınların yükselişi erkeklerin düşüşü değildir! Okyanuslar yükseliyor ve biz de yükseliyoruz!” sloganları yer alıyor.

    Kadınların ve kız çocuklarının hakları, dünya genelinde eşi benzeri görülmemiş şekilde büyüyen tehditlerle karşı karşıya. Bu tehditler; artan ayrımcılıktan, yasal korumaların zayıflamasına ve kadınları destekleyen programlar ile kurumlara ayrılan fonların azalmasına kadar uzanıyor.

    UN Women’ın 8 Mart’taki 50. Uluslararası Kadınlar Günü öncesinde yayımladığı “Pekin’den 30 Yıl Sonra Kadın Haklarının Gözden Geçirilmesi” (Pekin+30) başlıklı son raporu, 2024 yılında dünya genelindeki hükümetlerin neredeyse dörtte birinin kadın haklarında gerileme yaşadığını bildirdiğini ortaya koyuyor.

    Önemli ilerlemelere rağmen, bugüne kadar yalnızca 87 ülke bir kadın tarafından yönetildi. Diğer yandan, her 10 dakikada bir kadın ya da kız çocuğu, partneri ya da ailesinden biri tarafından öldürülüyor. Dijital teknoloji ve yapay zekâ, zararlı toplumsal cinsiyet kalıplarını yayarken, dijital cinsiyet uçurumu kadınların fırsatlarını kısıtlıyor. Son on yılda, çatışma bölgelerinde yaşayan kadın ve kız çocuklarının sayısında %50 oranında endişe verici bir artış yaşandı. Kadın hakları savunucuları ise her gün taciz, kişisel saldırılar ve hatta ölümle yüz yüze kalıyor. COVID-19, iklim krizi ve artan gıda ile yakıt fiyatları gibi küresel krizler, acil müdahale ihtiyacını daha da artırıyor.

    “Kadınlar ve kız çocukları gelişirse, hepimiz gelişiriz. Ancak dünya genelinde kadınların insan hakları saldırı altında. Eşit hakları yaygınlaştırmak yerine, kadın düşmanlığının ana akımlaştığını görüyoruz. Hep birlikte, insan haklarını, eşitliği ve güçlenmeyi tüm kadınlar ve kız çocukları için, her yerde ve herkes için gerçeğe dönüştürmek konusunda kararlı durmalıyız,” dedi Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres.

    2025 yılı, kadın haklarına dair en ileri görüşlü yol haritası olan “Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu”nun kabul edilişinin 30. yılını temsil ediyor. UN Women’ın yayımladığı “Pekin’den 30 Yıl Sonra Kadın Haklarının Gözden Geçirilmesi” raporu, 159 hükümetin BM Genel Sekreteri’ne sunduğu geri bildirimlere dayanıyor.

    Bu rapor kaydedilen ilerlemeleri ortaya koyuyor: 1995’ten bu yana kız çocuklarının eğitimde erkeklerle eşitliği sağlandı, anne ölümleri üçte bir oranında azaldı. Parlamentolarda kadın temsili iki katından fazla arttı. Ayrıca 1995-2024 yılları arasında 189 ülke ve bölgede 1.531 ayrımcı yasa reforme edildi. Bu veriler gösteriyor ki, kadın haklarının tam olarak korunduğu yerlerde, aileler, topluluklar ve ekonomiler gelişiyor.

    Yine de, toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmak ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’ne yaklaşmak için hâlâ ciddi çabalar gerekiyor. Bu nedenle bugünkü rapor, eksik kalanları tamamlamayı hedefleyen cesur bir yol haritası olan yeni Pekin+30 Eylem Gündemi’ni de sunuyor. Raporda şu başlıklara odaklanılıyor:

    1. Tüm kadınlar ve kız çocukları için dijital bir devrim:  Kadınların ve kız çocuklarının teknolojiye eşit erişimini sağlamalı, onları yapay zekâ ve dijital yenilik alanlarında liderlik edecek şekilde donatmalı ve çevrimiçi güvenlikleri ile gizliliklerini garanti altına almalıyız.

    2.  Yoksulluktan kurtuluş: Kadınların ve kız çocuklarının gelişebilmesi için kapsamlı sosyal koruma, evrensel sağlık hizmetleri, eğitim ve güçlü bakım hizmetlerine yatırım yapılması gerekiyor. Bu yatırımlar aynı zamanda milyonlarca insana yakışır iş yaratabilir.

    3.  Sıfır şiddet: Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü şiddeti sona erdirmek için ülkelerin gerekli yasaları kabul edip uygulaması şart. Bu yasalar, yanıt ve önleme çalışmalarının ön saflarında yer alan topluluk temelli kuruluşlara destek sağlayan, iyi finanse edilmiş planları da içermelidir.

    4. Tam ve eşit karar alma gücü: Toplumsal cinsiyet kotaları gibi geçici özel önlemler, kadınların katılımını hızla artırmada etkili olduklarını kanıtlamıştır.

    5.  Barış ve güvenlik: Kadınların barış ve güvenlik konularında hazırlanan ulusal planlara tam finansman sağlanmalı ve cinsiyete duyarlı insani yardım önceliklendirilmelidir. Krizlere ilk müdahale eden kadın örgütleri, kalıcı barış inşa edebilmeleri için sürekli ve özel bir finansmana ihtiyaç duymaktadır.

    6. İklim adaleti: Kadınların ve kız çocuklarının iklim adaptasyonundaki hakları önceliklendirilmelidir. Onların liderliği ve bilgeliği merkeze alınmalı, yeni çevreci işlerden faydalanmaları sağlanmalıdır.

    Bu altı eylem başlığı boyunca genç kadınları ve kız çocuklarını çabaların merkezine koymak, hem bugün hem de yarın başarıyı garanti altına almanın en etkili yoludur. Bu altı eylem, kadın haklarında ilerlemeyi tetikleme ve uluslararası camiayı 2030 hedeflerine yeniden yönlendirme potansiyeline sahiptir.

    Pekin+30 anması ve yakında gerçekleşecek olan BM Kadının Statüsü Komisyonu’nun 69. Oturumu (CSW69), bu Eylem Gündemi’ni ulusal politikalara, bölgesel stratejilere ve küresel anlaşmalara dahil etmek için net fırsatlar sunmaktadır.

    Kadınlar ve kız çocukları için bu kadar belirleyici bir yılda —ve aynı zamanda bu denli gerilemelerin ve krizlerin yaşandığı bir yılda— kadın hakları daha da ileriye taşınmalı ve tüm kadınların ve kız çocuklarının eşit haklara ve fırsatlara sahip olduğu bir dünya kurulmalıdır. Biz, eşit bir dünyada yaşayabilecek ilk nesil olabiliriz.

    Not: Yazıda bahsi geçen “Pekin Deklarasyonu”, 1995 yılında Çin’in Pekin kentinde düzenlenen Dördüncü Dünya Kadın Konferansı’nda kabul edildi. Bu konferans, Birleşmiş Milletler öncülüğünde yapıldı ve dünya genelinde kadın haklarını güçlendirmek için bugüne kadar ortaya konmuş en kapsamlı yol haritası olarak kabul edilir. 189 ülke bir araya geldi. “Pekin Deklarasyonu ve Pekin Eylem Platformu” adı verilen belgeler kabul edildi. Bu belgeler, kadınların her alanda — eğitim, sağlık, ekonomi, siyaset, şiddetten korunma, insan hakları — eşit haklara sahip olmasını sağlamak için atılması gereken adımları belirledi.

    Kaynaklar:

    Çeviren ve Derleyen: Ezgi Gürsu

      Yemen’deki Savaş, Kadınların Ve Kız Çocuklarının Sağlığını Yerle Bir Ediyor.

      Doktorlar, çatışmaların ortasında “yeni normal”i inşa etmeye çalışırken, yerel organizasyonlar kadınlar ve kız çocukları için kanser taramaları da dahil olmak üzere çeşitli sağlık hizmetlerini sunabilmek adına büyük bir mücadele veriyorlar.

      Yemen’deki iç savaş on birinci yılını doldururken, doktorlar ve ebeler, hemen hemen her gün, henüz dokuz-on yaşlarında evlendirilmiş, bakıma muhtaç ve hamile kız çocuklarıyla karşılaşmaktalar.

      MedGlobal adlı sivil toplum kuruluşunun Yemen Direktörü Dr. Wafa Al-Shaibani, savaş öncesinde bile Yemenli ailelerin 12 yaşındaki kızlarını evlendirdiğini belirtiyor. Güncel verilere ulaşmak zor olsa da, savaş başlamadan önce yapılan evliliklerin yaklaşık %30’unun 18 yaşın altındaki kız çocuklarını kapsadığı biliniyor.

      “İnsanları, kızlarının henüz çocuk olduğunu ve erken yaşta gebeliklerin ciddi sağlık komplikasyonlarına yol açabileceğini anlatmaya çalışıyoruz.” Ancak yıllardır süren savaşın şiddetlendirdiği yoksulluk, ne yazık ki aileleri bu tür kararlar almaya zorlayabiliyor. “İnsanlar aç.” diyen Dr. Al-Shaibani’ye göre, kızını besleyemeyen bir aile, onun ve diğer çocuklarının hayatta kalabilmesi için erken evliliği bir çıkış yolu olarak görebiliyor.

      MedGlobal Yemen’in ebeleri, çoğu sağlık hizmetine erişimin oldukça kısıtlı olduğu kırsal bölgelerdeki yerel kliniklerde, hamile kadınlara ve kız çocuklarına temel sağlık hizmetleri sunmaya çalışıyorlar. Dr. Al-Shaibani, bu hastalara üreme sağlığı ve çocuk yaşta evliliğin riskleri hakkında eğitim de verildiğini anlatıyor. Ayrıca, ebelerin müdahaleleri sayesinde çoğu zaman gebeliğe ilişkin ölümlerin önüne geçilebiliyor.

      “Bir çocuk hamile olarak sağlık tesisimize geldiğinde, özel bir bakım süreci gerekmektedir.” diyor Dr. Al-Shaibani. “En azından bu şekilde, hayatta kalma şansını artırabiliyoruz.”

      Kadın Sağlığı Uğruna Verilen Savaş

      Savaş, nerede ve ne zaman yaşanırsa yaşansın, kadınların ve kız çocuklarının sağlığı için ağır bir yıkım anlamına gelir. Yemen’de ise, belirsiz bir sükûnet döneminin ardından ülke genelinde yeniden başlayan ABD hava saldırıları ve tırmanan çatışmalar, bu yıkımı daha da derinleştirdi. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’na göre, Yemen’de her iki saatte bir kadın, çoğunlukla önlenebilir sebeplerle doğum sırasında hayatını kaybediyor ve yaklaşık 5,5 milyon kadın ise üreme ve anne sağlığı hizmetlerine erişemiyor.

      Dr. Wafa Al-Shaibani, Yemen’de yerinden edilenlerin %77’sini kadınlar ve çocukların oluşturduğunu, giderek artan sayıda hanenin ise yalnızca kadınlar tarafından yönetildiğinin altını çizdi. Buna göre birçok kadın, aile geçimini sağlama yükünü omuzlamak zorunda.

      Öte yandan, dünya genelinde kadınlar arasında en yaygın kanser türü olan meme kanseri de Yemen’de büyüyen bir tehdit haline geldi. Savaş nedeniyle birçok kanser tedavi merkezinin kapandığı, faaliyet gösteren az sayıdaki merkezin ise aşırı yoğunluk altında olduğu ülkede; doktorlar ülkeden kaçıyor, finansmana erişim kısıtlanıyor ve kanser ilaçlarına ulaşmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Yemen’in Lahj vilayetindeki Pembe Klinik’te görev yapan onkolog Dr. Amani Hussein Saleh Shehab, meme kanseri teşhisi konulan kadınların çoğunda hastalığın ileri evrelere ulaştığını, dolayısıyla tedavi şanslarının ciddi şekilde azaldığını ifade ediyor.

      “Kadınların Kendi Aileleri ve Kabileleri”

      Dr. Al-Shaibani, kadınların hareket özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların, sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan eksikliklerin ve erkeklerin aile içi karar alma süreçlerindeki baskın rollerinin, anne ve bebek sağlığı üzerinde kalıcı tehditler oluşturduğunu ifade etti. Çünkü bahsedilen sebeplerden ötürü kadınlara uzman bir doğum görevlisinin desteğiyle doğum yapma imkânı tanınmayabiliyor ya da ev dışında doğum yapmalarına izin verilmiyor. Bu durum da, tetanos gibi enfeksiyonların yanı sıra rahim ağzı yırtılması gibi ciddi komplikasyonların görülme riskini önemli ölçüde artırıyor.

      “Hiçbir sağlık tesisinin bulunmadığı, sağlık hizmetlerine erişimin tamamen imkânsız olduğu çok uzak bölgeler var.” diye açıkladı Dr. Al-Shaibani. Ailelerin bu uzak bölgelerdeki sağlık kliniklerine ulaşacak maddi imkânları yok ve genellikle kendi topluluklarına daha fazla güven duyuyorlar.

      Ancak tüm bunlara karşılık MedGlobal, “Kadın Dostu Toplum Klinikleri” fikrini geliştirmeyi başardı. Bu modelde, zaten uzak toplulukların bir parçası olan ancak ağırlıklı olarak hastaların evlerinde çalışan, hizmetleri karşılığında para ya da yiyecek alan ebelerle iş birliği yapılıyor.

      Dr. Al-Shaibani, bu ebeler için şöyle diyor: “Onlar toplumun bir parçası; hizmet verdikleri kişiler de aynı zamanda kendi aileleri, kendi kabileleri. Dolayısıyla ellerinden geleni yapıyorlar, fakat organize değiller; işte bu noktada biz devreye giriyoruz ve onları organize ederek daha etkili bir sağlık hizmeti ağı kuruyoruz.”

      “Yeni Normal”

      Savaş insanları doğrudan öldürmekle kalmaz, aynı zamanda sağlıklarını da ciddi şekilde tehdit eder. Dolayısıyla savaş süresince yalnızca hayatta kalmak, aslında son derece düşük bir kriterdir.

      “Bir anne hayatta kalabilir,” diyor Dr. Al-Shaibani, “ancak çatışmalar nedeniyle sağlık hizmetleri kesintiye uğradığında, rahim ağzı yırtılmış bir şekilde yaşamını sürdürmek zorunda da kalabilir.”

      Bu noktada MedGlobal Yemen’in amacı, yalnızca en acil ihtiyaçları karşılamakla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda çatışmalar sürerken bile Yemen halkının iyi bir yaşam sürebilmesi için ihtiyaç duyduğu sağlık sistemini yeniden inşa etmeyi hedefliyor. Dr. Al-Shaibani ise bu çabalarını “yeni normal”i yaratmak olarak tanımlıyor.

      “Gelecekte topluma faydalı olacak nitelikli sağlık hizmetleri inşa ediyoruz.” diyor Dr. Al-Shaibani. “Yani bu sadece hayatta kalmakla ilgili değil; bilakis asıl mesele, yaşam kalitesini yükseltmektir.”

      Kaynak: Talya Meyers, Direct Relief

      https://reliefweb.int/report/yemen/yemens-war-has-devastated-health-women-and-girls-midwives-and-doctors-are-building-new-normal

      Çeviren ve Derleyen: Nazlıcan Karaali


      “Balık karşılığında cinsel ilişki talep ediyorlar”: Trump’ın USAID Kesintilerinin Etkilediği Kadınlar Sömürü Riskiyle Karşı Karşıya

      Özel Haber: Zambia’da yaşanan şiddetli kuraklıklar, kadınları cinsel sömürüye itti – Trump yönetiminin USAID kesintileri, onları korumaya yönelik programların durmasına neden oldu. Alicja Hagopian yazdı.

      Yoksulluk ve kuraklığın vurduğu Zambiya’nın uzak balıkçı köylerinde, kadınlar ve kız çocukları, balık karşılığında seks yapmaya zorlandıkları istismar uygulamalarının kurbanı oluyorlar. “Para istemiyorlar,” diyor Zambiyalı bir balık tüccarı olan Martha*: “Cinsel ilişki talep ediyorlar.”

      Uluslararası yardım kuruluşu ActionAid, 2023’ten beri Zambiya’nın batı eyaletleri ve diğer bölgelerde bu tür sömürü uygulamalarıyla mücadele eden bir program yürütüyordu. Ancak Trump yönetiminin ABD dış yardımlarını topluca kesmesi, dünya genelinde kadınları ve kız çocuklarını cinsiyete dayalı şiddetten koruyan bu gibi hayati projeleri sekteye uğrattı. 

      Aralık ayında, Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) aracılığıyla USAID’den 400.000 dolar (£309.000) fon alan RISE (Dirençli Kapsayıcı Sürdürülebilir Çevre) adlı program, iki yıl daha uzatılacak ve Zambiya’nın uzak köylerinde genişletilecekti. Ancak Ocak ayında Donald Trump başkanlık görevine başladığında ve küresel yardımları dondurduğunda, sahadaki projeler panik haline girdi. Kadınları ve kızları korumak için önleyici ve doğrudan tedbirler sunan RISE programı anında kapatıldı.

      Balıkçılık, bölgedeki en değerli kaynak olduğundan, 38 yaşındaki Martha* balık karşılığında cinsel ilişki baskısına maruz kaldı. Şimdi, kadınları korumak için kurulan bir toplum izleme grubunda gönüllü olarak çalışıyor. (ActionAid) Bu programın kaybı, dünya çapında kadınların ve kız çocuklarının aniden kesilen yardımlardan nasıl etkileneceğinin sadece bir örneği. Zaten milyonlarca kişi doğum kontrolü, HIV tedavisi ve ebelik hizmetlerine erişimini kaybetmiş durumda.

      ActionAid Zambiya’nın ülke direktörü Faides TembaTemba, operasyonların aniden durmasının güveni zedelediğini ve gelecekte yeni programlar uygulama yeteneklerini büyük ölçüde etkilediğini söylüyor. “Bu bizim için çok özgün bir projeydi ve büyük bir olumlu değişim yaratmayı umuyorduk. Özellikle bu bölgelerin ne kadar zor ulaşılan yerler olduğunu düşündüğümüzde.” diyor TembaTemba, The Independent’a verdiği demeçte.

      Kadınların güvenliği için anonim tutulan Zambiya’nın Batı Eyaleti’ndeki bu köyde, aileler gelir ve gıda güvenliği için tamamen balığa bağımlı. Aşırı kuraklık gibi çevresel krizler tarımı sürdürülemez hale getirirken, balık ticareti hayatta kalmak için daha da hayati bir kaynak haline geldi. Bu arada, kuraklıklar balık stoklarını da azalttı.

      “Kadınların satın alma gücü yok ve cinsel ilişkiyi reddedenlerin ise balık ticareti kısıtlanıyor.” diye açıklıyor TembaTemba. Balığa çıkan erkekler günü teknelerde geçirirken, kadınlar pazarda balık satın alıp satmaktan sorumlu. Balıkçı teknelerinin sabah erken saatlerde döneceği yerlere gece boyunca kamp kurmak zorunda kalıyorlar.

      Uzak balıkçı köylerinde kaynaklar ve güç erkeklerin elinde. Kadınlar ise sık sık sömürü ilişkilerine zorlanıyor. “Balıkçıların elinde güç var. Bu da kadınları şiddet, cinsel yolla bulaşan hastalık riski ve hamilelik açısından sürekli bir savunmasızlığa itiyor.” diyor TembaTemba.

      Balığın değeri, kuraklığın gıda güvenliğini tehlikeye soktuğu köylerde daha da arttı. (ActionAid) Bazı durumlarda erkekler, balığın fiyatını kadınların karşılayamayacağı kadar artırıyor ve bu şekilde kadınları cinsel ilişkiye zorluyor. Bazen ise daha düşük fiyat teklif ediyorlar. Hatta kimi zaman para kabul etmeyip doğrudan cinsellik talep ediyorlar. Balıkçılar, kadınları “işlemi halletmek” için pazar alanının dışına çağırıyor, diyor TembaTemba.

      Tarımı sürdüremediği için balık ticaretine yönelen Palekelo*, ActionAid’in desteklediği kadınlardan biri. “Balıkçı bana, paramla gelsem bile evine uğrayıp geceyi geçirmezsem balık alamayacağımı söyledi.” diyor Palekelo. Şimdi, kendisi gibi kadınları sömürüden korumak için oluşturulan bir izleme grubunun üyesi. “Balık ticaretinde korku ve zorluklar yaşadım. Kadın olarak bu iş benim için kolay değil.” diyor. Sömürüye uğrayan Palekelo*, yaşadıklarının kamuoyuna duyurulmasını ve RISE programını, bu sorunları görünür kıldığı için takdir ediyor. (ActionAid)

      Cinsel ilişki için zorlanan kadınlar, fiziksel ve duygusal zararların ötesinde, çok katmanlı sonuçlarla yüzleşiyor. Uzak köylerde, cinsel saldırı ve tecavüz hakkında utanma kültürü hüküm sürüyor; bu da birçok kadının yaşadıklarını yetkililere bildirmekten kaçınmasına yol açıyor. 

      “Toplum içinde alay konusu oluyorsun.” diye ekliyor TembaTemba. Üstelik bu utanç kadınların kocalarına da yansıyor; çünkü olayların ortaya çıkması durumunda çoğu erkek eşlerini boşuyor. “Bu kadınlar her zaman çifte trajedi yaşıyor. Kocaları, balık kamplarında neler döndüğünü çok iyi biliyor. Kadının eve getirdiği geliri kullanıyorlar ama aynı zamanda onları itibarsızlaştırıyorlar.” diyor TembaTemba.

      Böyle toplumlarda boşanmak yıkıcı olabiliyor; boşanmış kadınlar diğer kadınlar tarafından “fahişe” olarak damgalanıyor ve erkekler toprak ve ekonomik fırsatlar üzerinde tekel sahibi oluyor. “Öncelikle erkekler çoğunlukla geçim kaynağını sağlıyor. Bu uzak bölgelerde toprakların çoğu erkeklerin elinde.” diyor TembaTemba. “Boşanırsanız, toprağa erişiminiz olmaz ve gıda güvenliğiniz tehlikeye girer.”

      Cinsel Sömürüye Karşı Mücadele

      38 yaşındaki Martha*, balıkçı ve tüccarlar arasında bu yırtıcı uygulamalara dair farkındalık yaratmaya çalışıyor; bu sömürünün herkes tarafından bilindiğini ama açıkça konuşulmadığını söylüyor. “Balık karşılığı seks alışverişi yaygın. Hepimiz biliyoruz, ama açıkça tartışılmıyor.” diyor Martha. Böylesine kökleşmiş sömürü uygulamalarını hedef almak, özellikle uzak bölgelerde oldukça zor.

      ActionAid’in projesi, cinsel sömürüyü tanımayı ve önlemeyi öğretmek için çok sayıda topluluk grubunu bir araya getirdi ve kadınları korumak için toplum izleme grupları oluşturdu. Proje, kadınlara manipülatör taktiklere karşı nasıl pazarlık yapılacağı konusunda eğitim verdiği gibi, balıkçılar arasında da farkındalık yaratarak olumlu erkeklik kültürünü teşvik etmeye çalıştı. “Genel olarak Güney Afrika’da sosyal normlar, kadınlara birer cinsel obje gibi bakılmasına yol açıyor. Biz, erkekler ve oğlan çocuklarıyla çalışarak zararlı toplumsal cinsiyet normlarına karşı durmak istedik.” diyor TembaTemba.

      Ayrıca, cinsel sömürü ya da tecavüz vakalarının bildirilmesini teşvik etmek, cinsiyete dayalı şiddeti hedef alan yetkililerle çalışmak ve tehlike anında güvenli evler sunmak amacıyla yerel Hristiyan gruplarla işbirliği yapıldı.

      Sadece 2024 yılında Zambiya’da 42.000’den fazla cinsiyete dayalı şiddet vakası bildirildi ki; ActionAid bu rakamın sadece “buzdağının görünen kısmı” olduğunu söylüyor. Ancak şimdi, RISE gibi birçok proje aniden durduruldu ve dünya genelinde kadınların ve kızların geleceği belirsizliğe sürüklendi.

      “USAID fonlarının düşüncesizce kesilmesi, dünyanın en savunmasız insanları üzerinde doğrudan ve ciddi bir etki yaratıyor.” dedi ActionAid USA’nın icra direktörü Niranjali Amerasinghe. “Bu bir verimlilik meselesi değil; bu, ihtiyaç içindekilere karşı umursamaz bir kayıtsızlık. Politik manevralar ve atanmış milyarderlerin etkisiyle alınmış bir karar. Yardımlar derhal yeniden sağlanmalı.”

      * İsimler güvenlik gerekçesiyle değiştirilmiştir.

      Çevirmen Notu: Bu haberde bahsi geçen uluslararası yardımlar, çoğu zaman bir "bağış" veya "lütuf" gibi sunulsa da, gerçekte küresel ekonomik ve politik sistemlerin adaletsiz yapısının mağdur ettiği gruplara yönelik bir hak iadesi niteliğindedir. Yardımlar, tarihsel sömürü düzenlerinin ve eşitsiz güç ilişkilerinin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.

      Kaynak: https://www.independent.co.uk/news/world/africa/sex-exploitation-trafficking-zambia-usaid-aid-cuts-b2712269.html

      Çeviren ve Derleyen: Ecem Kavaz
      Editör: Telli Kayalar
      Düzelti: Telli Kayalar
      Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
      Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne

      Kadın Vardiyası – 2023
      Bize Ulaşın: [email protected]

      Login to enjoy full advantages

      Please login or subscribe to continue.

      Go Premium!

      Enjoy the full advantage of the premium access.

      Takipten Çık:

      Takipten Çık Vazgeç

      Cancel subscription

      Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

      Go back Confirm cancellation