Background

Yürümek

Öznur Özkaya

Yürümenin bedensel tarihi, iki ayak üzerinde duruşumuzun ve insan anatomisinin geçirdiği evrimin de tarihidir. Fakat yürümenin genel tarihi, kitaplarda, şarkılarda, sokaklarda bölük pörçük izine rastlanan, yazıya dökülmemiş örtük bir tarihtir. Yürümek basit anlamıyla dış mekânda, yani kamusal alanda bulunmak, bu alanda hareket halinde olmak demekse de başka insanlarla birlikte yapıldığında benzersiz bir sivil itaatsizlik ya da sivil direniş eylemine dönüşebilir. Yürümek dünyayı değiştirmiş değildir fakat birlikte yürümek şiddete, korkuya ve baskıya karşı durabilen sivil toplumun bir aracı ve güdüleyicisi haline gelmiştir. Esasen yürümeyle birlikte düşünülen alana dair bilgiler olmadan direnebilecek bir sivil toplum düşünmek zor. Zira izole edilmiş ya da edilgen bir nüfustan pek de yurttaş olmaz.

İster Thoreau gibi doğada, ister flanör / flanöz misali kentin içinde, ister bir hac yolculuğunda, isterse bir protesto yürüyüşünde olsun, yürümek ne anlama gelir? diye soruyor Rebecca Solnit Yol Aşkı – Yürümenin Tarihi adlı kitabında. Yürümenin tarihini irdeleyerek pek çok hikâyeyi, düşünceyi, eylemi bir araya getirip insanlığın en etkileyici devinimine farklı bir bakış açısı getiriyor. Yürümenin keyif verici özelliğinden başlasa da politik, estetik ve sosyal anlamlar taşıdığını savunan yazar, Antik Yunan filozoflarından Transandantalistlere, Romantik dönem şairlerinden sürrealistlere, dağcıların tırmanışlarından kadınların ve annelerin yürüyüşlerine dek sıra dışı eylemlerin kültürümüzü ve tarihimizi nasıl biçimlendirdiğine odaklanıyor.

Doğa severleri, flanörleri bir kenara bırakalım bu yazıda. Yürüyen kadınlar denince akla ilk gelenlerden biri Emma Rowena Gatewood, nam-ı diğer Grandma Gatewood. 1887’de Ohio’da doğan Emma, 19 yaşında evlenir. Kocası, evlilikleri boyunca Emma’ya sürekli şiddet uygular. 1954 yılında bir gün National Geographic dergisinin Appalachian Yolu’ndan bahseden sayısı eline geçince hayatının en önemli kararını alır. Bu yolu daha önce hiçbir kadının yürümediğini öğrenen, 11 çocuk, 24 torun, 30 torun çocuğu sahibi olan Emma, 3518 kilometrelik yolu hiçbir deneyimi ve ekipmanı olmamasına rağmen tek başına yürümeye karar verir. Birtakım engellemeler sebebiyle yürüyüşüne bir sene sonra başlar ve 146. günün sonunda bitiş noktasına varır. Daha önce hiçbir erkeğin cesaret edip tek başına çıkamadığı yolu kendisi yalnız ve ayağında bez ayakkabılarla tamamlar.

Kadınların Birleşik Yürüyüşü veya bilinen adıyla Çamur Yürüyüşü, 9 Şubat 1907’de Londra’da Ulusal Kadın Oy Hakları Derneği Birliği (NUWSS) tarafından düzenlenen barışçıl bir gösteridir. Üç binden fazla kadın, kadınların oy hakkını desteklemek için Hyde Park Corner’dan Strand’a yürür. Her sınıftan kadın, o tarihe kadar görülen kadınların oy hakkını destekleyen en büyük kamu gösterisine katılır. “Çamur Yürüyüşü”, adını, aralıksız yağan şiddetli yağmurun yürüyüşçüleri sırılsıklam etmesi ve çamurlu bırakması nedeniyle günün hava durumundan alır. Etkinlik kamuoyunun büyük ilgisini çeker ve basında sempatiyle karşılanır. Yürüyüş, parlamento sürecini doğrudan etkilemede başarısız olsa da, kamuoyunun farkındalığı ve hareketin gelecekteki taktikleri üzerinde önemli bir etki yaratır. Daha önce hiç denenmemiş olan yürüyüş, oy hakkı kampanyasının destekleyicileri haline gelir. Yine 21 Haziran 1908’de yarım milyon kadar insan Hyde Park’ta düzenlenen bir yürüyüşe katılır. Yürüyüşler, kadınların oy hakkı mücadelesinin toplumun her kesiminden kadınların desteğine sahip olduğunu, toplumsal farklılıklarına rağmen birleşip ortak bir amaç için birlikte çalışabildiklerini göstermiştir.

1977’de Leeds’de Kadın Kurtuluş Hareketi’nin bir parçası olarak başlayan Reclaim the Night’ı (Geceyi geri al!) anımsayalım. Reclaim the Night; tecavüzü, cinsel tacizleri, kadın cinayetlerini protesto etmek ve doğrudan eyleme geçmek amacıyla her yıl otuz ülkede düzenlenen uluslararası bir gösteri yürüyüşüdür. Yürüyüşler, ‘Yorkshire Ripper’ cinayetlerine ve polisin kadınlara hava karardıktan sonra halka açık alanlardan uzak durmaları talimatını vermesine bir tepki olarak doğar. 1990’larda Thatcherizm baskısıyla ara verilse de, hareket 2000’lerin başında canlanır ve küresel bir eylem halini alır, dahası Me Too hareketine de ilham olur.

1976’da iktidarı ele geçiren askeri cunta ajanlarının elinde ‘kayıplara’ karışan çocukları için karakollarda ve kamu dairelerinde aynı sonuçsuz başvuruları yapan kadınlar birbirlerini fark etmeye başladığında, Plaza de Mayo Anneleri’nin destanı da başlar. Çoğunlukla az eğitimli ve politik tecrübeden yoksun 14 anne 30 Nisan 1977’de Buenos Aires’in merkezindeki Plaza de Mayo’da bir araya gelir. Bir perşembe diğerini izlemeye ve meydanın etrafında toplu yürüyüş yapanların sayısı artmaya başlayınca polis meydana gelip annelerin isimlerini almaya başlar ve onları meydanı terk etmeye zorlar. 1983’te cunta devrildiğinde anneler yeni seçilen başkanın onur konuğu olmuşlardır ama zaman zaman coplanan, tutuklanan, sorguya çekilen anneler yıllardır yürümeye devam ediyor.

Feminist Dergisi’nin çağrısıyla 17 Mayıs 1987’de İstanbul’da Kadıköy İskelesi’nden başlayan ‘Dayağa Karşı Kadın Yürüyüşü’ ise Yoğurtçu Parkı’nda bir mitingle taçlanır. 80’den sonra kadınların sokakta yaptığı ilk kitlesel kadın eylemi olan “Dayağa Karşı Kadın Yürüyüşü”, 4 Nisan 1987’de 10yıllık evli ve üç çocuk annesi, hamile bir kadının eşinden boşanmak üzere açtığı davada Çankırı Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimi Mustafa Durmuş’un, bu koşullardaki bir kadının kocasından yediği dayağın boşanmak için yeterli olmayacağı gerekçisiyle davayı reddetmesi ile ateşlenen feminist hareketin sonucu olur. Şirin Tekeli, Ayşe Düzkan, Özden Dilber, Zehra Başer ve o yıllarda güvenlik nedeniyle adı belirtilmeyen bir trans kadının konuşmacı olduğu mitinge yaklaşık 2500 kadın katılır. Bu yürüyüşün ve kampanyanın en önemli kazanımlarından biri olan Mor Çatı Kadın Sığınağı erkek şiddetine karşı direnişin sembolü haline gelir.

“Kayıplarımız nerede?” diyerek 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Lisesi’nin önüne yürüyüp oturma eylemine başlayan Cumartesi Anneleri de, o günden bu yana gözaltında kaybedilen insanların akıbetlerinin açıklanması ve faillerin yargılanması için toplanıyor. Arjantin’in Plaza de Mayo Anneleri’nden esinlenerek bu oturmayı gerçekleştiren Cumartesi Anneleri, Türkiye’de 90’lı yıllarda devlet politikası haline gelen gözaltında kaybetmeyi protesto ediyor. Gözaltında yakınlarını kaybeden Cumartesi Anneleri, otuz yıldır sevdiklerini arıyor. Türkiye’nin en uzun süreli sivil itaatsizlik eylemini gerçekleştiren Cumartesi Anneleri, kayıplarının bulunmasını, faillerin yargılanmasını ve adaletin sağlanmasını istiyor.

Nerede başarılı olmuş bir çevre koruma, ekoloji mücadelesi varsa orada kesinlikle kadınlar mücadelenin öncülüğünü yapmışlardır. 1990’ların başında altın madenine karşı mücadele süreci başlamadan Bergama köylülerinin kadınları “kıvrak”larını gözlerine kadar çekip, başlarını eğerek erkeklerin oturduğu kahvehanenin önünden hızlı hızlı yürürler. Mücadele sürecinde ise kadınların ve erkeklerin, madene ve kolluk güçlerine karşı birlikte yürüyüp, omuz omuza direndikleri görülür. Hatta kadınlar yürüyüşlerin başını çeker, mücadelenin önüne geçerler. Öyle ki, “uçkur grevi” diye bilinen (cinsel ilişkiyi reddetme) kadın direnişi sonrası, kahve köşesinde oturup altın madeni direnişine ayak sürüyen erkekleri bile mücadele saflarına çekmeyi başarırlar. Türkiye’nin her yanında olduğu gibi Kaz Dağları’ndaki mücadelede de kadınlar en önde yürüdüler. Çünkü doğa, yaşam alanları kadınların yaşamını doğrudan ilgilendiriyor, hayatlarına daha çok dokunuyor. Kadınların, özellikle de köylerde, kırsal alanda üretimle doğrudan bağları var. O üretimin sona erecek olması, zarar görecek olması kadınları kaygılandırıyor. Ayrıca çocuklarına ve geleceğe karşı da kendilerini daha sorumlu hissediyorlar. Ve esasen erkeklere göre daha cesurlar. Herhangi bir saldırının karşısında durmaktan hiç çekinmiyor, aksine en önde yer alıyorlar.

Dünya Kadın Yürüyüşü’nün başlangıcı ise 17 Ekim 2000 tarihinde dünya kadınlarının taleplerini içeren beş milyon imzayı Genel Merkezi’ne vermek için New York’ta yapılan yürüyüştür. Kadınlar bu başlangıçtan sonra tüm talepleri yerine getirilinceye kadar beş yılda bir dünyayı dolaşmaya karar verirler.2005 yılında Barış, Eşitlik, Özgürlük, Adalet, Dayanışma başlıkları altında belirledikleri isteklerini tüm dünyaya duyurmak için 2005 yılı boyunca dünyayı dolaşırlar. Kıtadan kıtaya ve ülkeden ülkeye “kırkyama yorgan ”adını verdikleri ve dolaştıkları ülkelerden kadınların ekledikleri parçadan oluşan bir yorgan yaparlar. Yürüyüş; 8 Mart 2005 tarihinde Brezilya’nın Sao Paulo kentinde başlar ve Uluslararası Yoksullukla Mücadele Günü olan 17 Ekim’de yürüyüşün son durağı olarak belirlenen Burkina Faso’ya (dünyadaki en yoksul ülkelerden birisine) ulaşır. 17 Ekim 2005’teöğlen saatinde gezegenin her meridyeninde 24 saat feminist dayanışma gerçekleştirilir. Bu yıl, 61 ülkenin katılacağı, 8 Mart’ta Batı Sahra’dan başlayarak, 17 Ekim’de Nepal’de bitecek olan, Dünya Kadın Yürüyüşü hakkında, Ankara’da 17-19 Ocak 2025 tarihleri arasında üç gün süreyle toplantılar yapılmıştır. 2025’te Dünya Kadın Yürüyüşü’nün dört eylem alanı olacaktır: Ulusötesi şirketlere karşı müşterekleri savunmak, yaşamın sürdürülebilirliği ve gıda egemenliğine dayalı feminist ekonomi, kadına yönelik şiddetin sona ermesi, beden ve cinsellik üzerinde özerklik, barış ve sivilleşme.

Bugün pek çok şehirde kadınlar 8 Mart’larda gece yürüyüşleri düzenleseler de, ilk 8 Mart Gece Yürüyüşü 2003 yılında feministlerin çağrısıyla Taksim’de gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten beri, feministler her 8 Mart’ta bu yürüyüşü gerçekleştiriyor. Bu yürüyüşle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde feminist talepleri dile getirmek, kadınların geceleri ve sokakları terk etmediğini göstermek hedefleniyor. Yürüyüş, aynı zamanda Türkiye’de düzenlenen en yüksek katılımlı feminist eylem olma özelliğini taşıyor. Her yıl daha fazla kadını bir araya getiren Feminist Gece Yürüyüşü, Türkiye ve dünyada yükselen kadın düşmanı politikalara güçlü bir itiraz oluşturduğu gibi, eyleme gelen kadınları coşku, direniş ve umut ile dolduruyor. Feminist dayanışmanın gücünü bir kez daha anımsatıyor.

Her yıl Uluslararası Kadınlar Günü’nü kutlamak amacıyla düzenlenen Vital Voices Küresel Kadın Mentorluk Yürüyüşleri’nde de kadınlar birlikte yan yana yürürken sivil toplum, kariyer yolculuğu, akademik gelişim, siyaset, medya, sanat, liderlik, girişimcilik, start-up, iş hayatına hazırlık, toplumsal cinsiyet eşitliği, iş-özel hayat dengesi, kişisel gelişim gibi farklı alanlarda kişisel ve mesleki zorluklarını ve başarılarını paylaşarak, birbirlerinin deneyimlerinden öğrenerek mentorluk ilişkisi kuruyorlar. Vital Voices Derneği’nin dünyanın 165 şehrinde uyguladığı Küresel Kadın Mentorluk Yürüyüşü2020 yılından bu yana deneyim paylaşımıyla kadın dayanışmasının inşa edilmesinde simgesel bir örnek oluşturuyor. Mentorluk Yürüyüşü’ne mentor ve menti olarak katılanlar, böylesi bir etkinliğin deneyim paylaşımıyla kadın dayanışmasının sağlanmasında önemli bir eksiği kapattığını düşünüyor. Kadın Mentorluk Yürüyüşü’ne mentor ya da menti olarak katılanlardan gelen dönütler, kadınların birbirlerinin deneyimlerinden öğrenmesinin ve deneyimlerini birbirleri yararına kullanmasının önemli bir ihtiyaca cevap verdiğine işaret ediyor.

Ne demiştik başlarken? Yürümek basit anlamıyla dış mekânda hareket halinde olmak demekse de başka insanlarla birlikte yapıldığında benzersiz bir sivil itaatsizlik ya da sivil direniş eylemine dönüşebilir. Yürümek dünyayı değiştirmiş değildir fakat birlikte yürümek şiddete, korkuya ve baskıya karşı durabilen sivil toplumun bir aracı ve güdüleyicisi haline gelmiştir. Evet, yürümeliyiz ısrarla “ta ki bir gün güneş hiç olmadığı kadar parlak ışıyana, belki de akıllarımızın ve kalplerimizin içine ışıyana ve sonbaharda bir derenin kenarına vurduğu gibi sıcak ve dingin ve altın sarısı ve büyük bir uyanış ışığı ile hayatlarımızı aydınlatana kadar.”*

*Yürümek, Henry David Thoreau, Çev.: İlknur Urkun, Kafekültür Yayınları, 2013.

Künye:
Yol Aşkı – Yürümenin Tarihi, Rebecca Solnit, Çev.: Elvan Kıvılcım, Minotor Kitap, 2025.

Editör: Sabâ Esin
Düzelti: Sabâ Esin
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme
Hale Çağlayan

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation