Background

Rusya’da 8 Mart: SSCB, Savaş ve Kadın Hakları

“Direksiyonun arkasındaki kadın, sürücüdür” diyor Moskova bölgesine ait bir ulaşım kampanyası.

Afişte, direksiyonun arkasında eski moda dalgalı saçları ve sert bakışlarıyla bir kadın ileriye doğru bakıyor. Büyük ölçüde Sovyetler Birliği ile ilişkilendirilen nostaljik yazı tipi, Rodçenko’nun görsel tasviri, kullanılan dil… Her şey bizi hayali bir Sovyetler Birliği’ne götürüyor. 2023’ün karmaşasında, 1941 tarihli “Kızlar Cesurca Traktöre Biniyor” posterinin kahramanı Ruslara sesleniyor. Ancak, faşistlerle savaşmak üzere gönderilen adam afişten çıkarılmalıydı; sonuçta onunla yoldaşça el sıkışmak, “geleneksel değerlerin” hayali acılarından mustarip olan Putin rejimi için fazla radikal olurdu.

Kahraman Anne Nişanı’nın geri getirilmesi gibi, bu kampanya da Rus hükümetinin Büyük Vatanseverlik Savaşı yöntemlerini kullanarak Rus kadınlarını tüm cephelerde harekete geçirme girişimlerini iyi bir şekilde yansıtıyor. Ancak aynı zamanda, sosyalist toplumsal cinsiyet eşitliği projesinin özgürleştirici temeli, modern Rus propagandasından silinip gidiyor ve geriye yalnızca kadınların ücretli ve ücretsiz emeğini sömürme girişimi ve militarist bir ton kalıyor.

Sovyet Kadınları ve İkinci Dünya Savaşı

Sevgili Joseph Vissarionovich! 

Anavatan için yapılan savaşlarda kocam, Alay Komutanı Oktyabrsky İlya Fedotovich öldürüldü. O ve faşist barbarlar tarafından işkence edilerek öldürülen tüm Sovyet halkı için bu faşist köpeklerden intikam almak istiyorum. Bu dava uğruna tüm kişisel birikimlerimi bir tank yapımı için Devlet Bankası’na yatırdım; 50.000 ruble. Tankın adının “Savaş Kız Arkadaşı” olmasını ve cephenin ön saflarında onu kullanmama izin verilmesini rica ediyorum. Hâlihazırda araç ve makineli tüfek kullanabiliyorum. Ayrıca “Voroshilov” keskin nişancısı olarak eğitim aldım. Size en içten selamlarımı gönderiyor ve uzun, çok uzun yıllar yaşamanızı diliyorum. Düşmanlarımıza korku salmanız ve Sosyalist Anavatanımızın ebedi şanı için.

Oktyabrskaya Maria Vasilyevna.

Birçok Avrupa ülkesinde, İkinci Dünya Savaşı, savaş öncesinin toplumsal cinsiyet sözleşmesine ciddi bir darbe vurdu: Kadınların, cepheye giden erkeklerin yerini alarak yeni alanlara ve mesleklere dâhil edilmesi gerekiyordu. Ancak SSCB için farklılık bu kadar çarpıcı değildi, çünkü birçok kadın zaten sanayide çalışıyor, siyasette ve yerel yönetimlerde yer alıyordu. Dahası, araştırmacı Anna Krylova’nın yazdığı üzere toplumsal cinsiyet, erkek ve kadın ikili kategorilerinde kavramsallaştırılmış olsa da bunlar birbirine karşıt değildi; kadın ve erkek olmanın ne anlama geldiği konusunda birçok iç çatışma ve çelişki barındırıyordu. Kadınların kitlesel hareketi bile Stalinist SSCB’nin zaten son derece karışık olan toplumsal cinsiyet sözleşmesinde radikal bir kırılmaya neden olmadı.

“1930’lardaki Stalinist totaliter rejim, vatandaşlarına yönelik kendine özgü cezalandırıcı muamelelerine rağmen, daha liberal olan savaş sonrası ve Stalin sonrası Sovyet dönemine kıyasla, toplumsal cinsiyete bakış ve ifadenin daha çeşitli popüler yollarına olanak sağladı. Aslında, savaş öncesi resmi kültürün, kurumsal zeminin ve toplumsal cinsiyet politikalarının çeşitli, muğlak ve çoğu zaman bariz bir şekilde çelişkili toplumsal cinsiyet kavramlarını desteklediğini ve kullandığını iddia ediyorum. Stalinist kültürel üretimin temel araçları olan basın, edebiyat ve film ile Sovyet eğitimi ve paramiliter eğitim alanını birbirine bağlayan şey, kadın eşitliği, toplumsal cinsiyet ilişkileri ve burjuva önyargısı gibi Stalinist ideolojinin temel kavramlarının anlamı konusunda süregelen bir tartışma haliydi.

Bu tartışmanın parametreleri bizi toplumsal cinsiyet konusunda son derece bilinçli bir toplumla, hem kamusal alanda hem de profesyonel pedagoji dergilerinde toplumsal cinsiyet kategorisini benimseyerek ve anlamlarını tartışarak kendisini düzenli olarak ele alan bir toplumla tanıştırıyor.” 1

Savaşın kadınların konumunda yarattığı değişiklikler — seferberlikler, kadın taburları, yeni askeri mesleklerin gelişimi ve kadınların ücretli işlerde daha da fazla yer alması —Sovyetlerin tartışmalı toplumsal cinsiyet politikasına daha fazla karmaşa eklemiş oldu. Bu durum, 1944 tarihli “Hamile kadınlara, kalabalık ailelere ve bekâr annelere devlet yardımlarının artırılması” kararnamesinde olduğu gibi, yasal düzeyde de yansımasını buldu. Bu kararname, bir yandan çalışan kadınların haklarını önemli ölçüde iyileştirdi: doğum izni arttırıldı, hamile kadınların fazla mesaiye kalması ve bebeği olanların gece vardiyalarında çalışması yasaklandı. Öte yandan, aynı yasa “bekâr anne” kategorisini getirerek, anne ile babanın evliliği kayıtlı değilse, çocuğun doğum belgesine babanın adını yazdırmayı imkânsız hale getirdi — bu, evlilik dışı doğan çocukların resmi evlilikte doğan çocuklarla aynı haklara sahip olduğu önceki Sovyet yasalarına göre büyük bir gerilemeydi. Çelişkiler, genellikle birbiriyle çatışan grupların ve çıkarların ve büyük ölçüde de kadınların yasa yapım sürecine katılımının bir sonucuydu.

Sovyet Toplumsal Cinsiyet Politikasında Savaş Kuşağı

Sovyet kadınlarının askeri deneyimleri ve Nazi Almanyası’na karşı kazanılan zaferde gösterdikleri büyük meziyetleri kendi geleceklerini tayin etmelerinde ve siyasi katılımlarında önemli bir rol oynamıştır. Tarihçi Mie Nakachi’nin yazdığı gibi, savaş yıllarındaki bağımsız hareket etme deneyimi, doktorlar da dâhil olmak üzere birçok meslek grubunun duygudaşlık hissetmesini mümkün kılmış ve bu da onlara savaş sonrası siyasete aktif olarak katılma fırsatı vermiştir. Örneğin, Nakachi 1955 yılında SSCB’de kürtajın suç olmaktan çıkarılmasını tam da kadın doktorlar arasındaki bu benlik duygusuna bağlamaktadır.2 Bu olay özelinde, dönemin Sağlık Bakanı olan Maria Dmitrievna Kovrigina kilit bir rol oynamıştır. Kovrigina’nın 1945’te Avrupa’ya yaptığı ilk seyahatinin anılarında Sovyet kadınlarını Fransız kadınlarıyla kıyaslama biçimi, savaşta kazanılan zafer ile Sovyet kadınlarının özel tarihsel görevi arasındaki bu bağlantıyı yakalar:

“Eminim bizi uzaktan izlemek çok ilginç olmuştur: Neredeyse hepsi uzun boylu (ve hatırı sayılır kiloda), tek renk ve ağır paltolar giymiş, bazıları gri, üste iyi oturan komutan paltoları içinde bir grup kadın. Adımları geniş ve sağlam. Bizi Fransız kadınlarıyla karıştırmanız mümkün değil, onların çoğu hafif paltolar [pal’tishki] ve ceketler [kurtochki] içinde dolaşıyor, kısa ve dar etekler [iubochki] içinde küçük adımlar atıyorlar [nozhki]. 

…Büyük ve çok uluslu delegasyonumuz yüksek sesli tezahüratlar ve gök gürültüsü gibi alkışlarla karşılandı. Söylemeliyim ki Sovyet delegasyonu, kongrenin tüm günlerinde ilgi odağındaydı. Sadece baştan aşağı dikkatlice incelenmekle kalmadık, aynı zamanda dokunulduk da. Herkes, Alman faşizmine karşı kazanılan zaferde belirleyici bir katkı sunmuş olan, bu uzak, yabancı ve gizemli ülkenin kadınlarına dokunmak istedi.”3

Kovrigina’nın hissettiği “ötekilik”, birçok farklı duyguya dönüşebilirdi: Aşağılanma, ayrımcılık, ayrıcalık, gurur, vb. Kovrigina’nın (ve sadece onun değil) Batılı kadınlar karşısındaki “ötekiliği”, uluslararası siyasette kadın haklarının korunmasına ve barış için mücadeleye adanmış benzersiz ve kahramanca bir konum olarak somutlaştı. Bu özel konum, radikal bir şekilde yukarı yönlü gerçekleşen toplumsal hareketlilikten (köylü geçmişinden uluslararası arenada Sovyet temsilciliğine) ve savaştan sağ kurtulmuş bedenlerinde kelimenin tam anlamıyla kök salmıştı.

1965’te 8 Mart’ın, “Sovyet kadınlarının komünist inşada, Büyük Vatanseverlik Savaşı sırasında Anavatanı savunmada gösterdikleri olağanüstü meziyetleri, cephe ve cephe gerisindeki kahramanlık ve fedakârlıkları ile halklar arasındaki dostluğun güçlendirilmesi ve barış mücadelesine yaptıkları büyük katkı anısına” resmî tatil ilan edilmesiyle birlikte Nazizm’e karşı zafer ve Sovyet kadınlarının özel rolü arasındaki bu bağ daha da pekiştirildi.4  Devrim ve özgürleşme geri plana düşmüş, Anavatan’ın savunması, cephe ve barış mücadelesi öne çıkmıştı. 1945’ten bu yana Kızıl Meydan’da gerçekleşen ilk askerî geçit töreni ve savaş anıtlarının toplu olarak dikilmesiyle birlikte 8 Mart Uluslararası Kadınlar Günü de resmi tatil oldu. Kadın hakları, vatansever tutumun organik bir parçası haline geldi, ancak aynı zamanda militarizmle de iç içe geçmiş oldu. 

Sovyet kadınlarının eşitliği, kapitalizme karşı uluslararası ideolojik savaşta sosyalizmin ilericiliğinin bir sembolü haline geldi ve bu bağlam, Sovyet kadınlarının İkinci Dünya Savaşı’ndaki başarısına sık sık atıfta bulunarak Soğuk Savaş dönemindeki mücadelenin saldırgan militarist tonunu belirledi. Vatanseverlik, militarizm, kadın hakları ve sosyalizmin bu karışımı, günümüz Rus feminist mücadeleleri için ciddi bir zorluk teşkil ediyor.

Buna rağmen, savaş nesli kadınlarının Sovyet siyasetindeki mücadeleciliği bize çok şey kazandırdı: Kürtaj hakkı, koruyucu iş yasaları ve kreş ağlarının geliştirilmesi için onlara minnettarız. Tahmin yürütecek olursak, bir ölçüde Sovyet kadınları, Anavatan’ın savunulmasına yaptıkları katkıları, kadınları devletin ve eşlerinin sömürüsünden koruma şeklinde yeniden değerlendirmiş olabilirler. Ancak bu benim yorumum ve ilham kaynağım. Resmi söylem düzeyinde, kadınlardan sorgusuz sualsiz vatansever olmaları bekleniyordu; onların çalışmalarını görünmez kılan şey de buydu.

Kadınların siyasal ve kamusal çalışmalara katılımı, Sovyet devletinin en başından itibaren tartışılıyordu, Kruşçev yıllarında bu tartışma yeniden alevlendi. 1950’lerin sonlarında kadın konseyleri ortaya çıktı ki aslında bu konseyler, kadın yurttaşlığının bir parçası olarak kadınların bazı yaşam alanlarında çıkarlarını (sadece hayatın bazı alanlarında olsa da) savunmaları için katılımlarını güçlendirdi. Bir kadın sadece anne ve işçi değil, aynı zamanda bir aktivistti. Bu, SSCB’deki feminist hareketin devlet onaylı kamusal çalışmalardan bağımsız olarak ele alınmasını imkânsız hale getirdi. Bu çalışmalar haklarımız açısından birçok sonuç yaratmasına rağmen, birçok akademisyen SSCB’de feminizmin var olmadığını düşünüyor.

Geleneksel Değerler” ve “Anavatanın Savunulması” 

Sovyet kadını olmak, hakları olduğunu bilen ve bunlar için (genellikle devlet/parti/sendika yönetimindeki diğer gruplara karşı) mücadele eden biri olmak anlamına geliyordu. Ve eğer “geleneksel değerleri” önceki nesiller tarafından uygulanan değerler olarak anlıyorsak, Rus feministleri için bu değerler, ülkenin gururu olarak toplumsal cinsiyet eşitliği (tam anlamıyla sağlanmamış olsa da) ve kadınların toplumsal vatandaşlığının bir parçası olarak kadın hakları mücadelesidir.

Ancak işte burada “Anavatan savunması” devreye giriyor; kadın haklarının bu militarist yankısı, günümüz Rus hükümeti tarafından tersine çevriliyor ve mevcut savaşı meşrulaştırmak için etkin bir şekilde kullanılıyor. Kadın hakları ve militarizm arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırıyor ve “Kamuflaj için makyaj” gibi eylemlere ya da kadınları savaşa destek vermeye teşvik etme çabalarına olanak sağlıyor.

Şu an bizim feminist görevimiz kadın hareketinin tarihini izleyerek, yasalarda, kentsel altyapıda ve söylemde eşitlikçi politik-ekonomik ilkeler açısından gerçek Sovyet “geleneksel değerlerini” yeniden hayata döndürmektir. Sonuçta tarihin de gösterdiği gibi otoriter rejimler, büyüyen özgürleşmemiz için sadece gübre. Diğer yandan, “Anavatan savunması” gibi alışılagelmiş kategorileri yeniden düşünmek ve onları militarizmden arındırmak da bizim için önemli. Anavatan’ı her şeyden önce yoksulluğa, şiddete, savaşa, yozlaşmış politikacılara ve vicdansız sermayeye karşı savunmak gerek.

Kaynakça:

  1. Krylova A. Soviet Women in Combat: A History of Violence on the Eastern Front. Cambridge University Press; 2010. ↩︎
  2. Nakachi M. Replacing the Dead: The Politics of Reproduction in the Postwar Soviet Union, Oxford Press; 2021.
    ↩︎
  3. Kovrigina 1985, 103-105
    ↩︎
  4. https://www.booksite.ru/fulltext/1/001/008/075/013.h ↩︎

Orijinal Başlık: The Eighth of March in Russia: USSR, War and Women’s Rights
Yazar: Sasha Talaver
Yayınlanma Tarihi: 08.03.2023
Erişim: https://lefteast.org/the-8-of-march-in-russia-ussr-war-and-womens-rights/

Türkçeye Çeviren: M. Hazal Çakmak / Özgür Genç
Editör: Sinem Yıldız
Redaksiyon: Sinem Yıldız
Sosyal Medya ve Tasarım: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation