Background

Ordu’da Feminist Tiyatro

Ordu’da kurulan Özüm Tiyatro’nun kurucusu Dilek Aktaş Tursun ile röportaj yaptık.

Özüm Sahne 2020 yılında kurulan ve esnaf, hemşire, hasta kabul görevlisi, postane memuru gibi çeşitli mesleklerden toplam 26 kadından oluşan bir tiyatro grubu. Ordu’da ilk ve tek ‘’feminist tiyatro’’ olarak tanıtıyor kendini. Peki sizi biraz kendinize baktığınız yerden tanıyabilir miyiz? Mesela neden “Özüm”?

Özüm aslında kızımın adı. Öncelikli nedenim bu. Sahneyi açarken adını uzun süre düşündük aslında. Çok anlamlı bir adı olmalıydı, dikkat çekmeliydi, söylenmesi kolay olmalıydı vs . Tüm bu düşüncelerin içindeyken kızım henüz 5 aylıktı ve sahneyle ilgili evraklar, depozito ve bunlar gibi daha birçok iş yaparken hâkî yeşili bir slingin içinde benimle birlikte her yerdeydi. Sıcacık bir evde olması gereken vakit aralığında bana, göğsüme yaslanıp güç veriyordu aslında. Ve adını sahneye vermek de ona bırakabileceğim en büyük mirasım olur diye düşündüm. Eşim de bu fikri destekledi ve sahnenin adı Özüm Sahne oldu.

Özüm ‘kendim’ ve ‘sevilen kız kardeş’ anlamına geliyor. Sanat biziz. Kendimiz. Özümüz.

Feminist Tiyatro olarak tanımlıyorsunuz kendinizi. 1960’ların sonunda yeni sol ve kadın hareketi bağlamında deneysel tiyatro çalışmalarına da yol açtı ve elbette kadınların özgürlük mücadelesi feminist tiyatroyu doğurdu. Peki Özüm Sahne gözünden Feminist Tiyatro nedir? Neden Ordu’da feminist tiyatro kurma ihtiyacı duydunuz?

Sizin de söylediğiniz gibi 60’ların sonunda kadınların özgürlük mücadelesi deneysel tiyatronun da ateşini fitilledi. Savaş kalıntılarının arasında kalan insanların özlem duyduğu yeni bir dünya inşası deneysel tiyatro çalışmalarını ortaya attı. Ve bu deneysel çalışmalar yazar-yönetmen-oyuncu arasındaki duvarın ya da o şeffaf perdenin açılmasına yol açarak kolektif çalışma bilincini beraberinde getirdi. Özüm Sahne’nin gözünden feminist tiyatro tam olarak buraya denk geliyor. Birlikte çalışmak. Arada herhangi bir hiyerarşi ya da üstünlük olmadan… Hep birlikte emek vererek ve hep birlikte anlaşılmak ihtiyacımızı renklerimizle, sözlerimizle sahnede var olarak eylemimizle gidermek.

Aslen Ordu’luyum ve Ordu’da tiyatro 60 yıldır var. Konservatuvara gitmeden önce belediye tiyatrosunda oynuyordum ve defalarca tanık olduğum bir şey vardı, benim için çok kıymetliydi: Esnafların tiyatro saatine yakın kepenklerini kapatıp oyun seyretmeye gelmeleri. Yıllar sonra Ordu’ya döndüğümde ise tam bir hayal kırıklığı yaşadım. Uzun yıllardır tiyatroların maruz kaldığı sansürler burada da dev bir gölge gibi hükmünü sürdürüyordu. Aslında hayal kırıklığından da öte bir ümitsizlikti içime düşen. Ama kısa sürede toparladım diyebilirim. Konservatuvar okumak için yola çıktığımda ‘İşte şimdi başlıyor’ demiştim. Tüm bu yaşadığım hayal kırıklığı ve umutsuzluğun ardından da ‘İşte şimdi başlıyorum’ dedim ve işe koyuldum.

Öncelikle alternatif oyunlar çalışarak başladım buradaki serüvenime. Bu tarz oyunlar oynarken de derdim hayal aynıydı. ANLAŞILMAK. Bir süre çok az seyirciye erişebildim. Ve gelenler büyük oranda kadındı. Ardından hiç pes etmeden devam ettim. İşte tam da bu sırada ‘Her Şey Olağan Seyrinde ve Köşeden Bu Yana Dönen Hiç Kimse Yok’ adlı oyunumu yazdım ve sahneledik. 3 kişilik bir kadın oyunuydu. Sahnemizin de en kalabalık seyirciye ulaştığı oyundu aynı zamanda. Seyircilerin çok azı oyundan sonra gitti. Geri kalanı asla gitmek istemedi. Oyunla ilgili konuşmak isteyenler, ağlayanlar, sarılıp tebrik edenler… Aradan 1 saat filan geçti ama insanların hala gitmeye bir niyeti yoktu. Dehşet bir yağmur yağmaya başlayınca bir kısmı daha gitti ve yine bir sürü kadın kaldık. Ellerimizde türk kahvelerimiz şarkılar söylüyor, gülüyor birbirimize anılarımızdan bahsediyorduk. İşte tam olarak orada ‘Ordu’da Feminist Bir Tiyatro Topluluğu’ olmak zorundaydı artık. İçimden gelen sese kulak verdim ben de.

‘Hele bir de kadın başına (!)…’

Tiyatro sanatında hem işletmeci hem oyuncu hem de yönetmenlik yapmanın zorlukları nelerdir? İşletmeci ve sanatçı arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?

Hiçbir zorluk yaşamıyorum desem çok mu tuhaf gelir kulağa bilemiyorum. Sahnede öyle bir ekip olduk ki biz, herkes en başından beri sahneye o kadar güzel sahip çıkıyor ve önemsiyor ki böyle bir tabloda yorulmak ya da zorluk yaşamak mümkün değil zaten.

İşletmeci kimliğine ya da otoriteye sahip olmak gibi bir kaygı gütmüyorum aslında. En başından beri aramızdaki kolektif çalışma hali her şeyi üstesinden gelinebilir kıldı açıkçası. Denge önemli bir unsur kabul etmeliyiz; fakat herkes işine çok titiz yaklaştığı için henüz bir denge problemi de yaşamadık.

Repertuvar oluştururken nasıl bir süreç ve süzgeçten geçiriyorsunuz? Feminist kavramları işlerken nelere dikkat ediyorsunuz ve izleyicilere ne gibi mesajlar vermek istiyorsunuz?

Repertuvar oluşturmak en büyük karmaşamız aslında. Çoğu zaman oyunları ben yazıyorum ve seçmek kısmında çok zorlanıyoruz. Başka yazarların oyunlarını da oynamak istiyoruz ama anlattığımız hikayelerdeki kadınlar da o kadar yakınımızda ki onları da sahneye taşımak istiyoruz. Ardından bitmek bilmeyen bir çalışma süreci geliyor. Ama önceliği her an görebileceğimiz, başucumuzdaki, selamlaştığımız, görmezden geldiğimiz -çoğu zaman- çok büyük bir hikayesi ya da yaşam öyküsü olmadığını düşündüğümüz kadınlara veriyoruz. Sahnede hikayesi anlatılan kadını, seyircinin çok da uzak olmadığı hatta tanıdık bulabileceği kadınlardan seçiyoruz. Bütün oyunlarımızda anlatmak istediğimiz tek şey var: BİZ DE BURADAYIZ! ELİNİZİ UZATSANIZ DOKUNABİLCEĞİNİZ, GÖREBİLECEĞİNİZ, DUYABİLCEĞİNİZ YERDE.

Pandemiden kısa bir zaman önce kurulduğunuzu görüyoruz. Bu zorlu süreçte yerel yönetimlerle iş birliği içinde oldunuz mu? Belediye’den ya da Bakanlık’tan herhangi bir destek aldınız mı? Bilet satışlarıyla kira başta olmak üzere diğer giderlerinizi karşılayabiliyor musunuz? Bu süreçte borçlandınız mı? 

Tiyatro bu ülkede hep çok zor olmuştur. Küçük bir şehirdeyseniz daha da zor. Zannediyorum o da muhalif bir sanat olmasından kaynaklanıyor. Kendime otosansür uygulamak ya da sahnenin herhangi bir oyununa sansür konulmasına izin vermek benim için tiyatronun anlamını yitirdiği bir yer olurdu. Bu nedenle geçirilen dönemde herhangi bir yerel yönetimle iş birliğimiz olmadı. Pandemi herkes gibi bizi de çok zorlu bir sürece soktu. Hem mental hem de ekonomik olarak nerdeyse bir buhrandı diyebilirim yaşadıklarımız. Ve elbette çok zorlandık ve tabi ki borçlandık.

Yalnızca bilet satışlarıyla kirayı ya da vergilerimizi ödememiz mümkün değil. Kaldı ki ciddi bir ekonomik krizin içindeyiz yıllardır. Bu nedenle atölye çalışmaları ve dışarıda da uğraştığımız başka başka iş kolları var. Yoksa ayakta durabilmemiz mümkün olmazdı.

Ordu’da tek feminist tiyatrosunuz. Bölgenin Özüm Sahne’ye bakışı nasıl? Biraz tiyatronun Ordu’daki yerellikle kurduğu ilişkiden bahsedebilir misiniz?

Sahnemizin olduğu sokak çay ocaklarının olduğu ve hemen hemen bütün müşterilerin erkeklerden oluştuğu bir yer. İlk toplantımızda yaklaşık 40’a yakın kadın sokağa doluşunca eylem var sandılar. Ardından hepimizi erkek düşmanı filan ilan edenler oldu şakayla karışık elbette. Ve biz aslında derdimizin çok daha başka şeyler olduğunu anlata anlata artık onları da ikna ettik. Huzurla çay içebiliyorlar biz provadayken.

Bizim sokaktan hareketle bakınca da aslında feminist kelimesinin erkek düşmanlığı olarak adlandırılması çok üzücü geliyor bana. Derdimiz eşitlikçi bir dünyayken direkt yargılanmaya maruz bırakılmamız da işin özünde daha çok çalışmamız gerektiğini apaçık ortaya koyuyor bence.

Yine sahnenin bulunduğu sokaktan hareketle hala umudun var olduğunu söyleyebilirim. Çünkü önceleri sadece bir araya gelmiş erkek düşmanlarıyken artık yeni oyununuza biz de geleceğiz sesleri duymak ve seyirci tarafında erkeklerin de azımsanmayacak bir sayı oluşturduğunu görmek bir şeyleri doğru yapıyoruz anlamı doğuruyor.

Bildiğimiz kadarıyla genellikle oyunlarınızı kendiniz yazıyorsunuz. “Bir Adet Dönüştürülmüş Kadın”, “Tuvalet Fırçası”, Her şey Olağan Seyrinde” bunlardan bazıları. Dünyada ve Türkiye’de ilham aldığınız feminist yazarlar var mı? Varsa bizimle paylaşır mısınız?

Virginia Woolf benim çok özel bir yerde.

Son olarak, önümüzdeki sezon Ordu’nun tek feminist tiyatrosunda seyirciyi neler bekliyor? Bir de ülkemizde sahne açmak isteyen, tiyatro sanatını meslek edinmek üzere konservatuvarlarda okuyan genç kadın meslektaşlarınıza ne söylemek istersiniz?

Gelecek sezonla ilgili olarak söyleyebileceğim, birazcık sürpriz iyidir 🙂 Sahne açma hayali kuran kadın arkadaşlarıma ise söyleyebileceğim asla hayal etmekten ve emek vermekten vazgeçmemeleri. Birlikte kurabileceğimiz başka bir dünya mümkün…

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation