Background

Zeytinliklerin Gölgesinde Politik Yas

Ortaklaşa sahibi olmadığımız ve yabancılaştığımız devlet, ülkenin her bir karış toprağına mayınlar yerleştirdi. Mayınlara basmamak için dikkatlice yürüsek de her gün bir kaçımız o korkunç mayınların kurbanı oluyor. Ya hayatlarımızdan oluyoruz ya tamir edilemez yaralar alıyoruz ya da “mülkün temeli” şeklinde zikredilen sözde adaletin altında eziliyoruz.

Edward Munch’e ait The Scream (Çığlık) tablosundaki insan figürü gibi, kafamızı ellerimizin içine almış, endişe içinde bir yaşam sürüyoruz. Çektiğimiz ızdırap, sıkıntı ve kelimenin tam anlamıyla boğulma hissinin bizde yansıması artık dayanılmaz bir noktaya vardı. Kafamızda patlamaya hazır dinamitler var sanki; düşünmek bile acı veriyor artık.

Her güne kötü bir haberle uyanıyoruz. Türkiye’nin toprakları, ağaçları, doğası yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Küresel ısınmanın yangın sebeplerinden biri olduğunu biliyoruz; fakat yangınlara sebep olanların iç yüzü çok daha karmaşık. Yetersiz yangın söndürme ekipmanları, eksik personel, önleyici tedbirlerin alınmaması, geç kalınan müdahaleler ve özelleştirilen elektrik dağıtım hizmetlerinin denetimsizliği gibi birçok neden yüzünden yanıp küle dönen bir ülke gerçeği söz konusu.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi İkizköy halkının öncü olduğu direnişe rağmen Maden Yasası da kabul edildi. Elimizde kalan topraklarımız da sermayeye peşkeş çekilecek. Yeni maden yasasında sermaye lehine çok kritik değişiklikler yapıldı. Yeni yasayla birlikte hangi madenlerin “önemli” olduğuna Milli Savunma, Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları birlikte karar verecek. Eğer üç ay içinde Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yapılmazsa, zeytinliklerde madencilik faaliyeti yürütmenin önü açılacak. Akabinde devlet köylülerin arazilerini kamulaştıracak. MAPEG, yani Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, devlet ormanlarında faaliyet izni verdiyse, artık ÇED raporu bile aranmayacak. Yirmi dört aya kadar bedelsiz kullanım hakkı tanınabilecek.

Yasanın detaylarını okudukça insanı giderek boğan gerçeklerle yüzleşiyoruz. Topraklar acilen kamulaştırma yapılarak zorla köylülerin elinden alınmak isteniyor. Kamulaştırma bedelinin ödeneceği söylense de bu taahhüt anlamsız, çünkü zeytin ağaçları tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Nazım’ın dedikleri geliyor akla: “Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin.” Çünkü zeytin ağaçları asırlarca ayakta kalarak aslında bu dünyanın gerçek sahipleri olduklarını gösteriyor.

Tüm yaşadıklarımız bizi giderek ruhsal bir çöküşe sürüklüyor. Şengül Hablemitoğlu’nun dediği gibi bu sadece bir “yurttaşlık hüznü” değil, aslında daha derin bir acı hali; politik yas. Klinik terapist Darcy L. Harris’in tanımıyla bu yas; iktidar sahiplerinin kararları ve eylemleri sonucunda bireylerin yaşadığı doğrudan ya da dolaylı kayıplara verdikleri duygusal yanıttır. Yakılan ormanlar, zorla alınan topraklar, yok edilen zeytinlikler… Her biri toplumun kolektif hafızasında birer yara açıyor.

Ama ne yazık ki yaşadığımız onca şeyin “yas” olduğu konuşulmuyor; bu acılar görünmez kılınıyor, paylaşılması teşvik edilmiyor. İnsan içine atıyor, içine çöküyor. Jeffrey C. Alexander’ın ifade ettiği gibi, toplumsal travmaların iyileşmesi için önce tanınması, sonra da kültürel hafızaya işlenmesi gerekir. Biz ise henüz yasımızı tanımadan, yas tutmadan yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.

Yas bile tutamadığımız bu acıların içinde, yine de umudu büyütmek zorundayız. Çünkü bu topraklar yalnızca üstünde yürüdüğümüz yerler değil; birlikte yaşama irademizin, adalet arayışımızın ve direnişimizin mekânlarıdır. Bu ülkenin vicdanlı insanları olarak bir araya gelmeli; doğamıza, zeytin ağaçlarımıza, geleceğimize sahip çıkmalıyız. Artık birlikte hareket etme zamanı. Zeytinlikleri savunmak sadece bir çevre meselesi değil; aynı zamanda halkın iradesini, adaleti ve yaşam hakkını savunmaktır. Eğer susarsak, daha ağır bir bedel ödeyeceğimiz aşikâr. Ama sesimizi çoğaltır, acılarımızı görünür kılar ve örgütlü bir direniş kurarsak, bu düzenin duvarlarını yararak yolumuzu aydınlatmak hâlâ mümkün.

Kaynakça:

  1. Darcy L. Harris, Counting Our Losses: Reflecting on Change, Loss, and Transition in Everyday Life, Routledge, 2010.
  2. Jeffrey C. Alexander, Trauma: A Social Theory, Polity Press, 2012. 
  3. Şengül Hablemitoğlu, Gazete Duvar (2022) röportajı.
  4. Nazım Hikmet, Yaşamaya Dair şiiri.
Editör: Sinem Yıldız
Düzelti: Sinem Yıldız
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Filiz Kılıç

Kadın Vardiyası – 2023
Bize Ulaşın: [email protected]

Login to enjoy full advantages

Please login or subscribe to continue.

Go Premium!

Enjoy the full advantage of the premium access.

Takipten Çık:

Takipten Çık Vazgeç

Cancel subscription

Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.

Go back Confirm cancellation