Serbest Kürsü Sibel Kocabıyık 14 Ekim 2025
Türkiye’de çocuk olmak ne demek diye düşündüğümde, aklıma gelen cevaplar içinde boğuluyorum. Çünkü Türkiye, çocuk cinayetlerinin, çocuk istismarının ve çocuk işçi ölümlerinin ülkesi haline geldi. Üstelik gelir dağılımındaki adaletsizlik nedeniyle sayısız çocuk, son günlerde gündem olan “suça sürüklenen çocuklar” arasında yer alıyor.
UNICEF’e göre çocuk, yasalara göre 18 yaşın altındaki her bireydir ve bu bireyler; eğitim, sağlık, barınma ve şiddete karşı korunma gibi evrensel haklara sahiptir (UNICEF Türkiye, 2024). Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre de çocuk, henüz 18 yaşını doldurmamış kişidir (TCK Madde 6/1-b). Çocuk hakları ise, çocukların doğuştan sahip olduğu ve yaşamlarını sağlıklı, mutlu ve güvenli bir şekilde sürdürebilmeleri için gerekli olan temel hakları ifade eder. Çocuklara hiçbir şekilde ayrımcılık yapılamaz ve çocuğun yüksek yararı her zaman birinci önceliktir. Yani her durumda çocuğun iyiliği gözetilir.
Son günlerde tartışmaların odak noktası, 15-18 yaş aralığındaki çocukların “suça sürüklenen çocuk” kategorisinde değerlendirilmesi yerine “yetişkin” olarak yargılanması ve cezaların buna göre verilmesi yönünde. Hayatımıza 2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile giren “suça sürüklenen çocuk” kavramı, çocukların üstün yararını gözetmek, onların “yetişkin suçlular” gibi değerlendirilmesini önlemek amacıyla ortaya çıkmıştır (Resmî Gazete, 15.07.2005, Sayı: 25876). Fakat bugün, bu yeni yaklaşımla birlikte çocukların sistem dışına itilmek istendiğini görüyoruz.
Bir çocuğun hangi aileye, hangi topluma, hangi şartlarla doğacağı bilinmez. Ancak sınıf farkını daha da derinleştirecek, “bizim çocuklarımızın iyiliği için öteki çocuklar daha çok ceza alsın” anlayışı kabul edilemez. Bunu tartışıyor olmamız bile acı bir tabloyu gözler önüne seriyor. Oysa konuya çok yönlü yaklaşmak, çocuğun üstün yararını gözeterek korkmadan konuşmak artık bir zorunluluk haline geldi.
Bir çocuğun suça sürüklenmesi, o çocuğun doğasının “kötü” olduğu ithamıyla açıklanamaz. Bu durum, arkasındaki psikolojik, toplumsal ve çevresel etkenler değerlendirilmeden eksik kalır. Fırsat eşitsizliği, uğradıkları haksızlıklar, adaletsizlik, maruz kaldıkları şiddet ve sömürü; çocukları duygusal bir karmaşaya sürükler. Suç çetelerinin eline düşüp sömürülen bu çocuklar, sonunda “kötü” olmakla itham edilmek yerine yeniden kazanılma hakkına sahiptirler; olmalıdırlar.
Suça sürüklenen çocuk sayısındaki artışın nedenlerini yalnızca ailelerde aramak yerine, toplumsal çürüme, şiddet kültürünün övülmesi, şiddet uygulayanların cezasız kalması ve yoksulluk sarmalı nedeniyle “kolay yoldan para kazanmaya” özendirilen gençlerin suç örgütlerinin eline düşmesi konuşulmalıdır. Her gün bir kadının öldürüldüğü, çocuk işçi sayısının her geçen gün dramatik biçimde arttığı, çocuk istismarının önlenemediği ülkemizde, şiddet kültürünün çocuklar arasında da hızla yayılmasının önüne geçmek için ciddi önlemler alınmalıdır.
Bu önlemler şüphesiz ki devlet kurumları tarafından alınmalıdır. Eşit ve parasız eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerle işe başlanmalı; çocukların çetelerin eline neden düştüğü araştırılmalı, azmettiriciler cezalandırılmalı ve fırsat eşitliği sağlanmalıdır.
Bir tarafta her türlü imkana sahip, birçok isteği yerine getirilen çocuklar; diğer tarafta ise yiyecek ekmeği zor bulan, yaşıtları gibi eğlenmeye bile hakkı olmayan, çalışmak zorunda kalan çocuklar… Yetişkin gibi yargılanmak, bu çocukların tekrar suça karışma ihtimallerini artıran bir yöntem olacaktır. Bu yöntemi deneyen ülkelerde, cezaevinden çıkan gençlerin yeniden tutuklanma oranlarının oldukça yüksek olduğu görülmüştür (UNODC, 2022). Bu durum, toplumun yararına değil, sosyal çürümenin daha da derinleşmesine yol açmaktadır.
Toplumun yararını bir yana koyduğumuzda bile, çocuk olmanın ve insan olmanın getirdiği temel haklara odaklanmak işin özüdür. Çocuklara bu kadar acımasız bir bakış açısıyla yaklaşmak, sadece kendi çocuğunu ve onun gibilerini kollamak; insanın vicdanını sızlatan, toplumu adil olmayan bir dünyanın zindanlarına hapseden bir anlayıştır.
Çocukları korumak bir lütuf değil, insan olmanın asgari şartıdır.
Kaynakça
Editör: Sinem Yıldız
Düzelti: Sinem Yıldız
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Saba Esin, Seda Bedestenci Yegane, Sinem Yıldız
Seslendirme: Hale Çağlayan
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖