Serbest Kürsü Asmin N. Singez 13 Ağustos 2025
New York, göçmenlerin kenti olarak anılsa da bu tanım, çoğu zaman görünmeyen iş gücünü, sessizleştirilmiş kimlikleri ve “çoğulculuk” söylemi altında nötralize edilen farklılıkları gizler. Oysa göçmenler —özellikle kadınlar— bu kente dahil olmakla kalmaz; onun kültürel, ekonomik ve siyasal yapısını içeriden dönüştüren aktörlere dönüşür. Siyaset, bu dönüşümün en açık biçimde görünür olduğu, aynı zamanda en çok dirençle karşılaşılan alandır.
Göçmen kadınların siyaseti kürsüde değil, gündelik hayatta kurulur. Büyük toplantı salonlarından değil; okul koridorlarından, metro çıkışlarından, yemek sıralarından geçer. Sanatla, emekle, mahalleyle konuşurlar. Yazının odağı bu alternatif siyaset biçimlerini görünür kılmak: klasik temsili siyasetin dışında gelişen, gündelik olan, bedensel ve sessiz olan formlar üzerinden kurulan bir siyasal varoluş.
Bu yazıda anlatılan pratikler, her zaman ve her koşulda var olan yapılar değildir. Göçmen kadınların dayanışması zaman zaman görünür olur, zaman zaman kırılır. Sınıf farkları, dil bariyerleri, statü hiyerarşisi, belgelenmiş olup olmama hali ya da aynı topluluk içindeki içsel çekişmeler bu birliktelikleri zorlaştırabilir. Ancak bu yazının niyeti mevcut olanı idealize etmek değil; var olan kırılgan örgütlenmeleri görünür kılarak çoğaltılabilirliklerine işaret etmektir. Her zaman olmayan ama bazı yer ve zamanlarda kurulabilen, geçici ama etkili kolektif karşılaşmalar üzerinden düşünülmelidir.
Sessiz Ama Kurucu – Kamusal Alanın Alternatif İnşası
James C. Scott’un ‘gizli transkriptler’ kavramı, görünmeyen ama kolektif olarak paylaşılan bir muhalefet alanını tarif eder. Göçmen kadınların siyaseti tam da bu alana denk düşer. Onlar çoğu zaman belgeleri eksik, dilleri parçalı, zamanları sınırlı olduğu hâlde; sanat atölyelerinde, sendika toplantılarında ya da mahalle buluşmalarında birer özneye dönüşür. Sessizlik burada bir geri çekilme değil; başka bir söz biçimidir.
Bu üç alan – sanat, emek ve mahalle – siyasal dönüşümün mikro katmanlarda nasıl mümkün olabileceğini gösterir. Aralarındaki ilişki geçişkendir. Sanatın kolektif hafızası emeği etkiler, mahalledeki örgütlenme sanatı biçimlendirir. Sessizlik, stratejik bir eksiklik değil; başka bir siyaset biçiminin taşıyıcısıdır.
Sanatla Konuşmak – Hafızayı Taşımak, Hikâyeyi Kurgulamak
New York’ta sanat kolektifleri, göçmen kadınların kendini anlatma ve tanıklık oluşturma alanıdır. Bronx’taki mural çalışmaları, Queens’teki dans ve hikâye atölyeleri, Harlem’deki belgesel üretimleri bu anlamda kolektif hafıza mekânlarına dönüşür.
Anlatı burada yalnızca bireysel bir ifade değil, aynı zamanda ortak bir belleğin kurulmasıdır. Sanat, göçmen kadınlar için “ben buradayım” demenin yolu olabilir. Ama bu her zaman kolaylıkla gerçekleşmez. Dil bariyeri, kültürel farklılıklar, kurumsal dışlanma gibi engeller sanat alanında da etkisini gösterir. O nedenle bu alanlar, her zaman değil; çoğu zaman çatışmalarla örülü biçimde oluşur.
Emekle Direnmek – Küresel Bakım Zinciri ve Sınıf Mücadelesi
Arlie Hochschild’in ‘global care chain’ kavramı, göçmen kadınların ev içi emek üzerinden nasıl küresel eşitsizlik sistemine entegre edildiğini gösterir. New York’ta temizlik, yaşlı bakımı, çocuk bakımı gibi işler göçmen kadınlara yüklenir. Bu alan görünmezdir ama şehir bu emek üzerine kurulur.
Sendikal örgütlenme, özellikle SEIU 1199 gibi yapılarda, yalnızca maaş mücadelesi değil; aynı zamanda siyasal varoluş alanıdır. Nancy Fraser’ın ‘sosyal yeniden üretim’ kavramı burada hayati hâle gelir. Kadınların bu görünmeyen emeği, yalnızca aileleri değil; bütün toplumu sürdürülebilir kılar. Yine de örgütlenme kolay değildir. Statü farkı, dil sorunu, göçmenlik durumu gibi etkenler sendikalarda da eşitsizliğe neden olabilir.
Mahallede Örgütlenmek – Taban Siyasetinin Kadın Yüzü
Göçmen kadınların siyaseti, çoğu zaman resmî yapılar yerine mahalle mutfağında, apartman merdiveninde ya da okul bahçesinde kurulur. Bronx’taki yemek ağları, Queens’teki okul destek grupları, Brooklyn’deki gece devriyeleri gibi yapılar, taban siyasetinin örnekleridir. Ancak bu yapılar da kusursuz değildir. Kadınlar arasında güven, eşitlik, ortak dil bulmak her zaman mümkün olmaz. Bu nedenle bu dayanışmalar kırılgan ama değerlidir.
Bell Hooks’un söylediği gibi, kadınlar arasındaki kardeşlik ancak sınıf, ırk ve statü farklarıyla yüzleşilerek kurulabilir. O nedenle bu yazı, dayanışmayı varmış gibi yazmaz; dayanışmanın kurulabileceği koşulları, çatışmalarla birlikte düşünür.
Sonuç – Sessizlik Bir Yöntemdir
Yazarın Notu:
Bu yazı, klasik siyasal temsiliyetin dışında kurulan başka siyaset biçimlerinin varlığını sorgulamak ve görünür kılmak için yazıldı. Göçmen kadınlar sanatla hafızayı taşır, emekle direnç üretir, mahalleyle kolektif örgütlenme kurar. Yaptıkları şey ne eksiktir ne tamam; süreçtir. Sessizlik burada bir eksiklik değil, başka bir söz biçimidir.
Siyaset bazen meclislerle, bazen sokakla kurulur. Bazen yemek pişirirken, bazen bir duvara resim çizerken... Göçmen kadınların sessiz siyaseti, yalnızca bir kent pratiği değil; aynı zamanda başka bir yaşam tahayyülünün ipuçlarını taşır.
Kaynaklar:
Editör: Telli Kayalar
Düzelti: Telli Kayalar
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Sinem Yıldız
Seslendirme: Seda Bedestenci Yegâne
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖