Serbest Kürsü Ezgi Yağmur Bademci 6 Eylül 2025
Yaklaşık bir buçuk yıldır sabahları günaydın demekten ar eden üç yöneticinin asistanlığını yaptığım firmada bir beyaz yakalı olarak çalışmaktayım. Bir insan olarak görünmezliğin ne olduğunu iliklerime kadar hissederken, bir kadın olarak görünüşümle tam da bir sirk maymunu gibi olduğumu hisseder oldum son zamanlarda. Mezun olduğun okulun, okuduğun kitapların, dünyadaki tüm zenginlerden daha zengin iki emekçi ebeveynin biricik evladı olmanın, bin bir itinayla kurduğun dostlukların, bu dostlarınla yaptığın uzun ve bir o kadar dünyaya, insana dair her şeyi konuştuğun sohbetlerin hiçbir değeri yok.
Kapitalist sistemde patronun gözünde bir bardaktan tek farkın nefes alıyor olman. Kırıldığın an yerine konulabilecek binlerce yeni bardak olduğunu bildikleri için asla bir önem arz etmezsin.
Elbette kadın olmanın verdiği avantajların var (onların gözünden). Daha naif olarak seni tanımlarlar ama bir sorun olduğunda, erkek personeline yapmaktan çekindiği tüm duygusal manipülasyonlarını duygusallığına sığınarak senin üzerinde kullanmaktan asla vazgeçmezler. Fakat bu acımasızca yapılan manipülasyonların asıl sebebi özünde ne kadar güçlü olduğumuzu bilmeleri. Bir şekilde yansıttıkları tüm baskılara, negatif duygulara öyle ya da böyle direnip orada varlığımızı kabullendirdik. Elbette bu direncin sebebi ekonomik kaygılarla doğrudan bağlantılı. Ama öyle olmasaydı bile (ki biz bunun öyle olmadığı bir senaryoyu asla görmedik) biz kadınlar yine tüm direncimizle fakat bu sefer daha yaratıcı ve özgür varlığımızı kabul ettirirdik.
Beni en çok yoran konulardan biri de bu çarkın içinde tüm bu baskılarla savaşarak var olduğu ortamda başarı elde etmiş olan hemcinslerimiz. Öyle oluyor ki çoğu zaman bir erkek yöneticiden daha gaddar ve düşüncesiz olabiliyorlar. Oysa aynı yolları belki misli fazlasıyla onlar aştı. Fakat belki güç zehirlenmesiyle, belki var olduğu konumu kaybetme korkusuyla, tüm bu zorlu süreçte kendi yaşadıkları baskıları unutmuş gibi davranıyorlar. Ama biliyorum ki içlerinde bir yerde bir şeylerin kendilerine rağmen ters gittiğinin farkındalar.
Bu çelişkiler çoğu zaman “kadın kadının kurdu mudur, yurdu mudur?” tartışmasını doğuruyor. Benim cevabım net: Kadın kadının yurdudur. Çünkü biz yan yana gelebildiğimizde, birbirimizin yükünü alabildiğimizde, dayanışabildiğimizde gerçek anlamda güçleniyoruz. Zira biz kadınların çalıştığı işyerlerinde, emeklerinde ve hayatlarında ortaklaşan, aynı sorunlarda birleşen, iletişim kurabilen kadınlar patron için tehlike arz ediyor. Onun içindir ki rekabet ortamları yaratarak sınıfdaşımızla ayrışalım ve asıl düşmanın kim olduğunu fark etmeyelim isteniyor. Buradan bağlamla rekabet ortamının iş camiasında faydalı olduğu zırvasının tamamen kapitalist sistemin kendi çarkını döndürmek için uydurduğu bir argüman olarak görmekteyim. İyi niyet kisvesi altında, kapalı kapılar ardında “senin başarılı olmanın bana bir faydası yok, fakat sen onlardan farklı ve iyi olmalısın; bunun için de çok çalışıp fedakârlık yapmalısın” düsturu ile yine patronu zenginleştiren bir dizi baskı ile karşı karşıya kalıyoruz.
Elbette bu baskının bir de toplumsal boyutu var. Ev emekçisi ise kadın emeği görmezden geliniyor, çalışmıyor sayılıyor. Çalışan bir anneyse çocuklarına yetmemekle suçlanıyor ama aynı kadın çocukları yüzünden işe adapte olamamakla da suçlanıyor. Emek hırsızlığı sadece kentli emekçi kadının işyerinde yaşadığı bir durum değil şüphesiz. İster plaza çalışanı olsun, ister ev içi emekçisi, durum hep günün sonunda emek hırsızlığı ve duygusal manipülasyon ile perçinleniyor. Emek verdiği her alanda yetersiz hissettirilmesi bir rastlantı değil. Annelikte, evlatlıkta, işyerindeki konumunda… Hepsi için mutlaka eksik bir yanı var kadının!
Tüm bunlarla mücadele edebilmek için örgütlü yaşamaktan başka bir çare yok. Ufacık bir kazanımın bile değeri paha biçilemez. Pek sevgili yeni dijital ansiklopedimiz olan ChatGPT bu konu hakkında şu öneride bulundu: “Bu zorluklar bireysel çabalarla aşılabileceği gibi, kalıcı ve sistematik çözümler için kurumsal politikaların, toplumsal cinsiyet eşitliği odaklı yasal düzenlemelerin ve farkındalık çalışmalarının artırılması büyük önem taşır.”
Kadın mücadelesinde bireysel çözüm aramak anı kurtarma çabasından başka bir şey değildir fikrimce ve elbette eril devlet düzeninde cinsiyet eşitliği odaklı yasanın bir gerçekliği yok. Kolektif ve bütüncül bir mücadeleden başka yol görmüyorum.
Editör: Şöhret Baltaş
Düzelti: Şöhret Baltaş
Tasarım ve Sosyal Medya: Melike Çınar, Sabâ Esin, Seda Bedestenci Yegâne, Sinem Yıldız
Seslendirme: Filiz Kılıç
Please login or subscribe to continue.
Üye değil misiniz? Üye olun. | Şifremi Unuttum
✖✖
Are you sure you want to cancel your subscription? You will lose your Premium access and stored playlists.
✖